Kayıt Ol

200~

Çevrimdışı Bars Elsa

  • **
  • 318
  • Rom: 4
    • Profili Görüntüle
200~
« : 24 Haziran 2013, 02:30:24 »
     1
     “Çöp yığını,” diye fısıldadı kulağıma.
     “Ne?” dedim. Tekrarladı sözlerini.
     “Çöp yığını olan ne?” diye üsteledim.
     “Yazdıkların,” diye kısaca açıkladı.
     “Yazdırdıkların!” Belki de yanlıştım sözlerimde.

     Harflerden çok, silme tuşuna basıyorum. Beynimin kıvrımlarında boş boş dolanan ve beni aşağılamaktan başka bir işe yaramayan bir ilham perisine sahibim. Ya da şöyle söyleyeyim, beynimin kıvrımlarında boş boş gezinen ve kendini aşağılamaktan başka bir şey yapmayan bir bilinçaltına sahibim.
     İntihar etmek istediğim zamanlardan bir tanesi daha ve ben yazamadıkça, yazamamayı yazarak zamanımın -çok da umurumda sanki- amına koyuyorum.
     Hiç şaşmayan biyolojik saatim yüzünden sabahın kaçında uyursam uyuyayım saat 7.00’da uyanmış ve günün tatil olduğunun farkına vardıktan sonra annemin dırdırlarını dinlemek istemediğim için saat 10.00’da uyanmış, yüzümü yıkar yıkamaz bilgisayarı açıp sigaramı yakmış olacağım.
     Belki yarın sabah kendi klişelerimin dışına çıkıp, sokağa çıkarım. Göt kadar şehirde gezilebilecek her yeri gezer, girilebilecek bütün kitapçılara girer, karnım acıktığında dürüm yedikten sonra gün batmadan yine evde olurum. Yapabileceğim en sıra dışı şeyler bunlar. Fantazya yazmayı seven birisi olsam da fantastik planlar kurmanın alemi yok. Hele de Türkiye’de yaşıyorsan sırt çantanı alıp otostopla ülke turu yapmak gibi bir eyleme kalkıştığının ikinci sabahı geri dönüş biletini almış, kendi çöplüğüne dönerken bulursun kendini.

     “Daha fazla zorlama istersen,” diye uyarıyor kulağımın içindeki ses.
     “Defol,” diyorum kibarca, “yazacağım.”
     “Yazmayacaksın, bu gece olmaz. İzin vermiyorum,” diyor.
     “Senden izin alacak değilim,” diye itiraz edecek oluyorum.
     “Yazdırdıkların?” diye, az önce kurduğum kendi cümlemle vuruyor beni. Sigara yakıyorum.

Çevrimdışı Bars Elsa

  • **
  • 318
  • Rom: 4
    • Profili Görüntüle
Ynt: 200~
« Yanıtla #1 : 27 Haziran 2013, 01:44:12 »
     2
     Bu senin hikâyen… İyi oku, göreceksin. Aynı zamanda benim de hikâyem. Ve onun, sizin, bizim. Hepimizin hikâyesi! Sıradan ve boktan insanların yani…

     Sabah ereksiyonuysa uyanmaktan bıktın. Gözünde biriken çapaklar aslında umurunda değil; ama yine de yüzünü yıkıyorsun ilk iş olarak. Sigara ya da kahve veya ikisini aynı anda içiyorsun; işe gidiyorsun ya da iş aramaya. Aslında çalışmayı sevmiyorsun ve umurunda da değil; ama ondan bundan otlanmaktan, babanın parasıyla yaşamaktan da usandın. Amerika’da ya da herhangi bir Avrupa ülkesinde yaşıyor olsaydın otostop yaparak, birkaç saatlik işlerden ya da kalabalık bir meydanda çaldığın enstrümandan gelen parayla yaşamak isteyebilirdin. Ne yazık ki Türkiye’de yaşıyorsun ve otostop çekmeye kalkarsan en iyi ihtimalle tecavüze uğrayarak kurtulursun. Tecavüze uğramayı da kafana takmıyorsun aslında; ama kendine de yediremiyorsun.
     Sokağa çıkıyorsun; kalabalıktan da nefret ettiğin için çoğu zaman yere bakarak yürüyorsun. Ana caddeye çıktığında insanların telaşına şaşırıyorsun. Büyük bölümü kırk-elli yıl sonra ölüp gidecekler; ama hepsi bir takım planlarla yaşıyor. Ama şaşırma! Çünkü sen de onlardan birisisin. Senin de planların var. Tek farkın bunları önemsemiyor olduğun ya da hiçbirini başaramadığın için yüksek sesle söylemek istemiyorsun. En anarşistimiz bile ayda üç bin lira kazanabileceği bir iş teklifine hayır demez.
     Düşüncelerinin büyük bölümünü intihar etmek oluşturuyor. Arkandan üzüleceklerin listesini çıkarmaya tenezzül etmiyorsun; umurunda değil çünkü. Sahi, evden çıkarken aklında ne plan vardı? İş aramak ya da ona benzer bir şey. Belki geçenlerde tanıtımını gördüğün bir kitap... Kırmızı ışık yanınca karşıya geçen insan seline bakıp gülüyorsun. Bekliyorsun. Seksen dokuz saniye sonra yeşil ışık yanıyor. Karşıya geçiyorsun ve işte beklediğin şey oldu. Şehir içinde doksan kilometre hızla ilerleyen bir cip sana çarpıyor ve anında ölüyorsun. Hem yeşil ışık yanarken geçtiğin için intihar etmiş olduğunu kimse düşünmeyecek hem de teknik olarak zaten intihar etmedin, kurallara uydun. Belki tanrı seni cennetine alır.

Çevrimdışı Bars Elsa

  • **
  • 318
  • Rom: 4
    • Profili Görüntüle
Ynt: 200~
« Yanıtla #2 : 28 Haziran 2013, 14:47:53 »
     3
     Genç adamın, ailesiyle sorunları vardı. Herkes gibi… Annesi’nin, komşunun matematik öğretmenliğini üçüncülükle bitiren kızıyla onu mukayese edip durması; babasının, saçlarından dövmelerine kadar yaptığı her şeye karışması ve daha sayılamayacak kadar ot çöp neden, genç adamın gırtlağına kadar gelmişti. Üstüne kız arkadaşıyla bitmek bilmeyen kavgaları da eklenince genç adam ya intihar edecekti ya da bunlara katlanacak, yaşamın bokluğu içinde çırpınmaya devam edecekti. Birikmiş parası olsa ya da bir işi, her şeyi siktir edip yine boktan; ama tek başına bir hayat kurmak istiyordu. Ailesini pek dert etmiyor; ancak gerçekten çok sevdiği kız arkadaşıyla arasının bozulmasını da istemiyordu genç. Kısacası, içinden çıkması zor sorunlarla boğuşmaktaydı.
     Ölmek, akla yatkın planlarının en sonunda geliyordu genç adamın. Kalmak da ondan bir önceki… Ailesinin ‘para kazanabileceği bir iş’ baskıları sonucunda girdiği okula uzun zamandır uğramaması, elinden düşürmediği yeraltı romanlarındaki karakterlerin -aslında pek etkilendiği söylenemezdi ama- her şeyi siktir eden ve ona göre gerçek kahramanlık olan kişiliklerinin de verdiği cesaretle evini terk etmeye karar verdi. Etti de.
     Giderken yanına sadece sırt çantasına sığdırabildiği kadar kitap, iç çamaşırı, tişört, öteberi ve gitarını aldı yalnızca. Altı aydır sadece küçük bir bölümünü harcadığı öğrenim kredisi oldukça birikmişti. Onu en azından iki ay idare ederdi.
     Telefonunu kapattı. Bloknot kâğıdına kısa bir ‘beni merak etmeyin’ notu bıraktı. Sabaha karşı evden ayrıldı. Yirmi üç yıldır yağmur ve soğuk havalardan sığındığı, karnını doyurduğu ve uyuduğu evden ayrılmak; tarifi zor duygulara neden oldu. Bu duygular kötü hissetmesine neden olmadı genç adamın. Aksine bugüne dek hissetmediği kadar mutlu ve umut doluydu.
     Özgür yaşamının ilk günü, sığınacak başka bir barınak aramakla geçti. Sonunda kimlik bilgisi istemeyen, çoğunlukla fuhuş için kullanılan bir motelin tavan katındaki bir odayı tuttu. Çarşafları üç-dört günde bir değiştirilen yatağına kendini attı. Derin ve huzur dolu bir nefes alışverişi yaptı. ‘İşte özgürlük’ diye düşündü. Saat kaçta yatıp kaçta kalkması gerektiğini söyleyen göbekli herifler, hayat üzerine manifestolar sıralayıp duran boyalı saçlı hanımlar ve ota boka trip atan hatunlar yoktu. Kurşun kalemi, öykü defteri ve tamamen özgür kalmış bir hayal gücü vardı.
     Genç adam, fiziki özgürlüğüne kavuştuğu an, hayal gücünün de sınırlarının iyice genişlediğini gördü. O güne dek olmadığı kadar rahat yazıyor, yazıyordu. Hayatının en verimli günleri, üzerinde sikişilen bir çarşafın üzerinde geçiyordu.
     Yedinci günün akşamında, kapısı çalındı genç adamın. Motel görevlisi olduğunu düşünerek tereddüt etmeden kapıyı açtı. Özgürlüğüne kelepçe vuracak üç tane mavi gömlek gördü. İçinden bir ‘ha siktir’ çekti ve kuyruğunu sıkıştırarak teslim oldu. Lacivert şapkalılar, onu kaçtığı hapishaneye geri döndürmek üzere, ebedi gardiyanları tarafından görevlendirilmişti.