Kayıt Ol

İdam

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
İdam
« : 02 Ağustos 2012, 21:47:36 »
“Şu elindekini…” dedi yaşlı adam, çıplak olduğu için gözler önüne serilmiş yağlı göbeğini daha da şişirerek. Hayır böbürlendiği için falan değil. Sadece yıllardır, sırf çirkin bir vücuda sahip olduğu için insan önünde soyunmamıştı ve artık çirkin vücudunu göstermiş olmanın onun için bir şey ifade etmediğini ispatlamak istemişti. Hatta plaja gittiği zamanlarda kıyafetle denize girerdi.

Karşısında, alışık olmadığı kadar çok insan vardı ve hepsi onu izliyordu. Gençken bir gurup kitlenin ilgisini çekmek istediği çokça olmuştu. İnsanlar önünde şarkı söylemek, dans etmek ya da tiyatroda başrolde oynamak gibi hayallerden bahsetmiyorum. O, fikirlerine saygı duyan, fikirlerini benimseyen insanlara nutuk atmak gibi hayalleri kurmayı severdi bunun yerine. Tabi asosyal değildi. Konserlere ve tiyatrolara gider, içeri gizlice sokmayı başardığı viskisini çaktırmadan yudumlar ve yüzünde kocaman bir sırıtışla gösteriyi sonuna kadar dikkatlice izlerdi. Ama artık bu işler için fazla yaşlanmıştı. Saçları dökülmüş, beyazlaşmış, yüzü kırışmış ve göbeği büyümüştü. Vücudundaki bu değişiklikler onu yaşlılık depresyonuna da sokmuştu başlarda. Ama artık umurunda değildi. En azından şu an umurunda değildi, çünkü ölmekle meşguldü.

Büyük ihtimalle yaşı, kendisinin yaşının yarısına tekabül eden ve yüzü siyah bir örtü desteğiyle gizlenen adam ona “Ölmeden önceki son isteğin nedir?” diye sorduğunda vermişti bu yanıtı. Hunharca soydurulmuş, idam sehpasına yatırılmış, bilenen bıçak sesleriyle korkutulmuştu ve evet, şu an için tek istediği, o karalara bürünen adamın elindeki kolyeydi. Asıl karalara bürünmesi gereken, yaşlı adamdı aslında. Zaten ölecek olan bir adamın, boynundaki kolye ile ölmesi, çok bir şeyi değiştirmezdi sanıyorum ki. Ya da yaşlı adam öyle sanıyordu. Ama bunun yerine, kolyesi ondan zorla alınmış, vücuduna temas eden hiçbir yabancı eşya kalmamıştı.

“Ya da en azından içindeki resmi elime koyabilirsiniz” dedi avucunu açarak. Karalara bürünmüş cellât kolyeyi açmaya çalışırken, idamı izleyen herkes dikkat kesilmişti. Daha önce idam edilmeden önce yemek isteyen, eşini görmek isteyen, sevişmek isteyen, alkol isteyen, sigara isteyen kişiler olmuştu ama resimle ölmek isteyen tek kişi bu adamdı. Cellât şüpheyle kolyeyi açıp içindeki kadın resmini görünce, ihtiyara soru işaretleriyle dolu bir bakış attı.

“Yani matem tutmak da mı yasak?” dedi ihtiyar bunun üzerine. Siyah beyaz resimdeki kadının adı Julia’ydı. Eskimiş bir resimdi, kadının yüz hatları belli olmuyordu. Fakat güzeldi. Hatta çok güzeldi. San Diago’daki bir gece kulübünde, oldukça fazla tercih edilen bir fahişeydi ve onunla birlikte olan adamların çoğu, onunla ertesi gün de birlikte olmak isterdi. Hastalık kapma pahasına onunla koruyucu kullanmadan sevişen de olmuştu. Nedense, ihtiyar da onlardan biriydi fakat Julia’yı bundan yirmi yıl önce tanırdı. Paralı bir dönemdeydi ve kullandığı alkol ile sigara miktarı, sıradan kullanıcılara oranla çok yüksekti.

Julia’yla saatine 130 mark ödemiş olan ihtiyar, onu dört saatliğine kiralamış, fakat hiç sevişmemişti. Onunla konuştu. Tam 4 saat, kadının neden fahişelik yaptığını dinledi ve San Diago’ya küfretti. Gece kulüplerine küfretti. Kadının babasına küfretti. Kadının geldiği ülkeye küfretti. Parayı icat edenlere küfretti. Sonraki bir hafta daha onu her gece kiralamış, sadece birkaç kere onunla sevişmişti. Julia’nın “Fahişeler de aşık olabilir” dediği gün, kadını sınırsız satın almak için gece kulübünün sahibiyle konuşmaya gitmişti. Bir kadın için, babasından kendisine kalan mirasın çeyreğini teklif etti. Aynı kadın, gece kulübünden sarhoş bir şekilde çıkan bir sürücünün dikkatsizliği yüzünden, on gün sonra öldü.

Tabi cellat bunu bilmiyordu. Bunu bilseydi, resmi vermek için tereddüt etmezdi ve yaşlı adamın göbeğinin, yemekten değil içmekten büyüdüğünü anlardı. Fakat cellada göre karşısında 19 kişiyi öldüren soğukkanlı bir seri katil vardı ve kesinlikle ölmeliydi. Oysa o, ihtiyarın öldürdüğünden çok daha fazla öldürmüştü. Cellat kaç kişiyi idam ettiyse, ihtiyardan o kadar fazla adam öldürmüştü aslında. Asıl katilin dışarıda bir yerde dolandığından haberi yoktu. İhtiyar öldükten ve cinayetler devam ettikten sonra asıl suçlunun başkası olduğu anlaşılınca çekeceği vicdan azabından da haberdar değildi. Sadece vur emrini uyguluyordu. Hoş, ihtiyar bugün ölmese, bir başka gün ölecekti. Yüksek ihtimalle de, siroz yüzünden. Zira son 40 yıldır her gün, son 20 yıldır her saat içmişti. Değersiz bir adamdı. Boştu. Boşu boşuna yaşıyordu.

İhtiyar, elinde sofia’nın resmiyle öldü, cinayetler devam etti, cellat ise vicdan azabı yüzünden işi bırakarak sonraki 40 yıl her gün içki içti.
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.