Açlığın PerdesiAçlık her şeyi olduğundan farklı
gösteriyordu göstermeye başlamıştı. Nesnelerin etrafındaki sınırlar bulanıklaştı zamanla, renkler birbirine karıştı. Giderek diğer tüm ihtiyaçların önemi silindi. Açlık dünyayla aralarında bir perde gibiydi; yaptıkları her şey açlığın giderilmesine ulaşıyorsa anlamlıydı. Her sabah yaşamak için değil hayatta kalmak için uyanıyorlardı. Bir anne ve kızı. Bütün hisler yiyecekle ilgiliydi. Kıskançlık yiyeceğe sahip olana karşı hissediliyordu. Mutluluk yiyecekle buluşmaya dairdi. Korku açlıktı. Açlık endişeydi. Heyecan ekmek kırıntısıydı. Hayal kırıklığı çürümüşlüktü.
Yıllar unutuldu, günlerin adları yitti ama kız
ve annesi hayatta kalmayı başardılar. Bulabildikleri çok az umutla ve ondan daha az yiyecekle yaşamlarını sürdürdüler. Kız 13
yaşına bastı yaşındaydı artık
o gün. Ümidin vazgeçmemek olduğunu
erken yaşta çoktan öğrenmişti.
Ama ümidin acıyı uzattığını bilemeyecek kadar
da küçüktü.
Günlerin hesabını tutmak, uyandıkları her yeni gün için şükretmek bir ayine dönüşmüştü artık. Açlıkla verilen mücadele günlerle sayılır olmuştu.Bu yüzden
yılların günlerin peşini bırakmadı
kız,
kaçıp gitmelerine solup yitmelerine, saatlere dönüşmelerine izin vermedi. Tarihleri hatırladı. Aslında hatırlamadı. Onları tutmak, biriktirmek onun işiydi artık. Dünyanın bu ümitsiz halinde yapacak başka bir iş bulamamıştı.
“Anne bugün kıtlığın 622. günü ve…”
“Ve benim doğum günüm.” diye bitirecekti kız ama boğdu cümlesinin sonunu. 13 yaşına girmiş olmasının annesini üzeceğini düşündü. Yiyecekten başka hiçbir şey annesini mutlu edemezdi. Babası 7 ay 22 gün önce, ablası da 11 ay 8 gün önce ölmüştü. Bir yıl daha büyümek ölüme bir yıl daha yaklaşmaktı sadece.
O günün doğum günü olduğunu söylemenin yararı yoktu.
“Öyle mi bir tanem, saymayı uzun zaman önce bıraktım, sen nasıl becerebiliyorsun hala?”
“Bilmem, başka yapacak bir şey yok. Bir de tarihleri hatırlamak, unutmamı sağlıyor.”
Annesi nefes verir gibi gülümsedi. Belki de sadece nefes verdi. Hüzün kadının yüzün
e bir dövme gibi
birikmişti kazınmıştı, ne yapsa ifadesi değişmiyor gibiydi.
“Hatırlamak unutmanı mı sağlıyor? İlginç bir bakış açısı.”
“Evet anne, açlığımı unutuyorum.”
“Keşke ben de senin yaşında olabilsem.”
“İçi boş da olsa bir umudum olurdu.” diye devam edecekti ama tuttu kendini. Yakında ölecek olmaları gerçeğini kızına hatırlatmanın hiçbir faydası yoktu.
O gün yiyecek bir şey bulamadılar.
Ertesi gün de.
Sonraki üç gün de.
Bir sonraki sabah anne ayağa kalkamayacak kadar halsizdi. Vücudu direncini tamamen yitirmişti. Kız onun ölmesinden çok korkuyordu. Annesi onun dünyasındaki güzel tek şeydi. Ona duyduğu sevgi, hayatta kalabilmesinin tek nedeniydi. Titreyen annesinin üzerine eski püskü delik deşik battaniyelerden birkaç tanesini üst üste örtüp çıktı evden.
Hava karardı. Kadın zaman zaman bayıldı gün boyu. Bilincinin dalgaları, beyninin çıplak kumlarına çarpıp anılarını silerek uzaklaştı. Kızına seslenmek istedi ama boğazındaki kuruluk sözcükleri tuza dönüştürmüştü. Her kelimede gırtlağı yanıyordu. Yanında oturan kızı mıydı yoksa onun hayali mi bilemiyordu. Kapı gıcırdadı.
Kız içeri girdi. Sesi titriyordu. Sözcükler düşe kalka ilerliyordu.
“Anne. Uyanık mısın, beni duyuyor musun?”
Kadın gözlerini açtı ve başını yavaşça kızına döndürdü. Kızında bir gariplik vardı. Anlayamadığı ama sezdiği bir gariplik.
“Neredeydin bir tanem?”
Kızın solgun yüzünden geriye bir gölge kalmıştı geriye. Kanı çekilmişti sanki. Sözcükleri bir arada tutamıyordu.“Bugün... günlerden... ne... biliyor musun... anne?”
“Ne tatlım?”
Kız
kıkırdadı zorlukla gülümsedi. Arkasında bir şey saklıyordu. Beceriksizce.
“Anneler günün... kutlu olsun...
canım anneciğim.
İşte bu da hediyen.”
Sakladığı şeyi çıkardı yavaşça. Elinde bir tabak vardı. Üzerinden dumanlar yükseliyordu. Güzel kokuyordu. Kız tabağı annesi rahatça baksın ve koklasın diye yaklaştırdı. Kadının yüzünde sıcacık bir mutluluk belirdi. Kızın neredeyse unuttuğu bir gülümseme.
Ve gülümseme olgunlaşmadan dondu, parçalanıp tuzla buz oldu.
Kadın tabağın altında kızının parmak izlerini farketmişti. O küçük eller, açlıktan daha da küçülmüş eller, kızıl bir iz bırakmıştı geriye.Soracak Onca soru varken, açlığın perdesini titreyerek çekip bir anne olarak, cevabını bildiği soruyu sordu kadın.
“Diğer elinde ne gizliyorsun kızım?”