Kayıt Ol

Anlam Üstüne

Çevrimdışı Celebhol

  • **
  • 215
  • Rom: 8
    • Profili Görüntüle
Anlam Üstüne
« : 22 Mart 2017, 21:57:12 »
Ruhun var olmadığını veya öteki taraf olmadığını düşünen bir çok insan, ilk başta neden bir dehşete kapılır? Cevabı basittir. Yaptıkları ve yapacaklarının sonsuzluşturulması isteği içinde yatar bu kişilerin. Bir şekilde sonsuza kadar yaşayacaklarına inanmışlardır ve bu olasılığın doğru olmadığını düşünmek, onlar için korkunç bir şeydir. Merak ediyorum, kayıplarla genç yaşta tanışmak bu eğilimi kuvvetlendirir mi, yoksa zayıflatır mı? Büyük ihtimalle, etrafındaki kişilerin bu genci nasıl yönlendirmiş olduğuna bağlı olarak değişecektir. Ben, şahsen, inanmayı bıraktığım sıralarda bir sonsuzluk olmaması fikri yüzünden hiç korkmadım. Çok doğal gelmişti. George Carlin'in deyimiyle, boşluktan geldik, kısa bir süre için var olduk, sonunda tekrar boşluğa döneceğiz, bunda garip olan ne var? Hayır hayır, asıl konu var olduğumuz evren dışında bir sonsuzluk olmaması değil. En azından, 21. yüzyılda veya ilerleyen yüz yıllarda, asıl sorunun bu olacağını düşünmüyorum. Doğrudur, dünyada pek çok insan daha bu düşünceye varmadı ve pek çok kişi hala bir dine inanıyor. Ancak, inançların içerikleri de değişiyor ve inanmayanların sayısı artıyor. Bu, yalanlardan sıyrılma olarak ele alınınca iyi bir şey. Kulağa hoş gelen metafizik bir yalana inanmak yerine, gerçeklerle yüzleşmeliyiz.

Sorun, bir tanrının veya herhangi ilahi bir şeyin yokluğu değil. Sorun, insanın bu dünyadaki anlam arayışında. Dinde gerçekliğe kurulmuş bir anlam bulunamaz. Evet, kişi hayatını ona adayabilir fakat a) Gerçekliği asla test edilemeyecek, aklın dışında, yani gerçeklikten kopuk bir alana adamaktadır kendisini b) Bu düşünme tarzı, zihninin eleştirelliğini bozmaktadır. O zaman, bu dünyada bir anlam inşa edilmelidir. Devletler, daha doğrusu ülkeler, bu konuda akla gelen ilk fakat aynı zamanda, en kötü seçeneklerden birisidir a) Onun uğruna öldürmenin doğru olduğunu öğretir b) Eğitimi kontrol ederek insanları kendi emelleri için şartlandıran bir avuç azınlığa hizmet eder c) Toplumun hayatını adayacağı bir kurum değildir. Tersine, o, kendisini topluma adamalıdır d) Milliyetçilik öğretileriyle, insanlar arasındaki düşmanlığı körükler ve yine, bir avuç azınlığın çıkarına insanları manipüle eder. Milliyetçilik vb. görüşlerin bu kadar yaygın olmasının iki nedeni vardır. İlk olarak, insanlar doğaları gereği bölgesel ve kabileci (tribalistik) davranmaya bir meyil içerirler. Beynin en içteki tabakası olan bu "sürüngen beyni", ister istemez etkilidir. Özellikle -şaşırtıcı olmayan, hatta oldukça uygun bir şekilde- eğitimsiz insanlarda. İkinci olarak, devletler su götürmez bir şekilde güçlüdür. Köklü şirketlerle beraber, bu dünyanın en güçlü organizasyonlarıdırlar. Bu yüzden, manipülasyon, propaganda vb. işleri iyi yaparlar. İnsanın kabileci eğilimi ve eğitimsizliğiyle bir araya gelince, korkunç derecede güçlü bir etki ortaya çıkar. Özellikle korku ve tehdit anlarında, insanlar savunma moduna geçerek, tribalistik davranmaya daha meyillidirler. Devletin başındakiler bunu bilir ve kullanırlar. Ancak, bu, onun sadece, binlerce yıldır sahnelenen bir oyun olduğu gerçeğini değiştirmez. Bu yüzden, milliyetçilik, devletçilik vb. görüşler tamamen manipülasyona hizmet eden ve gerçekten güç alan bir anlam inşa edilemeyecek şeylerdir.

Böylece, insanlık tarihinin en büyük iki anlam yanılsaması ortaya çıkmış olur (Elbette, bu konular bir paragrafta açıklanıp geçilecek şeyler değil fakat bu yazının konusu onları aşırı detaylı ele almak değil). Peki geriye ne kalır o zaman? Devletlerden sonra en büyük organizasyonlar şirketlerdir fakat onların bir anlam içeremeyeceği barizdir, en azından şu anki kapitalistik dünya düzeninde. Sadece kar isteği üzerine kuruludurlar ve bundan dolayı, bir anlam içeremezler. Onları da eleyince, akla, hayır kurumları, doğa kurumları, insani yardım kuruluşları vb. organizasyonlar gelmektedir. Bunlar, elbette, altruistik tarafı kuvvetli insanlar için güzel alternatiflerdir. Peki altruistik olmayan veya daha dolaylı olarak altruistik olan uğraşları düşünürsek ne olur? Sonuçta, pek çok insan şiddetli bir şekilde altruizm isteği duymamaktadır ve zorla yapılan bir işte, anlam oluşamaz. Zaten, biyolojik olarak, altruizm iki sebepten dolayı ortaya çıkmış ve kalıtılmıştır ama ondan önce, biyolojik altruizm tanımı verilmelidir. Bireyin fitness'ını -yani genlerini aktarma olasılığını- düşüren fakat başkasınınkini arttıran davranışlara, altruistik davranışlar denir ve iki sebepten varlardır a) Akrabalara karşı olduğunda, onlar aracılığıyla bireyin taşıdığı genlerin başka kopyaları aktarılır. Örneğin, birey, çocuğuyla genlerinin ortalama %50'sini paylaşmaktadır ve kendisine zarar pahasına, çocuğuna yarar sağlaması, bu genlerin aktarılma şansını arttırır. Hayvanlarda, annenin çocuğa bakım davranışının bile böyle olduğu görülmüştür. Bir noktaya kadar buna müsade eder ve kendi fitness'ını düşürür ve onunkini arttırır. Ancak, ona bakmanın verdiği dezavantaj, çocuğun kendi genlerinin belli bir yüzdesini aktarmasıyla elde edeceği avantaja baskın gelmeye başladığı sıralarda, yavruyu yanından uzaklaştırmak için davranışlarda bulunmaya başlar (1). İnsan da bir hayvandır ve aynı evrimsel baskılar bizim üstümüzde de etkili olmuştur ve etkili olmaktadır b) İnsan ve bazı başka türlerde, akraba olmayan bireylere karşı da böyle davranışlar görülebilir. Ancak, bu sefer, birey daha sonra, bu bireylerden ileride benzer bir durumda bir karşılık beklemektedir. Örneğin, meyve yarasalarında kendi fitnesslarını düşüren kan kusma olayı böyledir (1). Açlığı geçirmek için başka bir bireye karşı yapılır ve kan kusulan birey, ilerideki benzer bir durumda kendisine kan kusana aynı davranışı yapıyorsa, bu davranış şekli devam eder. Bencillik edip yapmazsa, sürmez. Elbette, bütün altruistik davranışlar bu kadar kesin ve temel şekilde açıklanamaz. Sadece maddi de değillerdir. Özellikle, insan psikolojisi karmaşıktır ve altruistik davranışlar da böyle doğrudan sebepler dışında gerçekleşebilir. Ancak, genel bir kural olarak, alış-veriş mantığının insan ilişkilerinde geçerli olduğunu söylemek yanıltıcı olmaz. Arkadaşlarımızla ilişkimizi devam ettirir ve onları önemser, onlar için bir şeyler yaparız çünkü onlar da bize aynı şekilde dönüş yapmaktadırlar. Bu şekilde davranmayanlar "kıymet bilmez" olarak değerlendirilir ve pek çok durumda, arkadaşlık sonlandırılır. Tanınmayan kişilere karşı bu altruistik davranış biçimleri daha da sıkıdır, özellikle bu kişilerle devam eden bir ilişkimiz olmayacaksa. Sonuçta, altruizmin işe yaraması için uzun süreli ilişkiler gerekir ki, birey bir dönüş alabilsin. Bu tarz örnekler çeşitlendirilebilir ve göstermektedir ki, her zaman olmasa bile pek çok durumda, altruizm, birey bir şekilde bir karşılık alacağı için var olan bir alış-veriştir. Bu, bir maddi dönüş, bir duygusal dönüş vb. çeşitli şekillerde olabilir.

Altruizmin pek çok insan için çok şiddetli olmamasının yanısıra, her insanın sosyal etkileşimlerden aynı zevki almadığı gerçeği de vardır. Bu sebeplerden dolayı, altruistik aktiviteler, belli bir grup insan için önemli bir anlam teşkil etse de, pek çok kişi için ana bir anlam olamaz. En azından, yoğun bir emeğin yatırılacağı bir organizasyon düzeyinde olamazlar. Ek olarak, organizasyonlar büyüdükçe daha çok etkili olurlar fakat aynı zamanda, daha çok yozlaşırlar. Tabii, insanın statik olmadığı, belki de daha altruistik davranıp davranmamasının sorgulanması gerektiği söylenebilir. Yerinde bir sorudur ve sosyoekonomik, kültürel vb. koşulların bu davranışta etkili olmadığını söylemek çılgınlık olur. Tam tersine, bireye yarar fakat topluma zarar veren yapılar oluşturmak yerine, hem bireye hem de topluma yarar veren yapılar oluşturmak, bir ülkenin mutluluğu için bir hedef olmalıdır. Konuya dönecek olursak, o zaman, daha küçük skalada düşünürsek ne olur? Ailemize, arkadaşlarımıza, yakın çevremize vb. iyi davranmak... bütün anlam bu mudur? Eğer buysa, epey küçüktür. Kimileri için bu tatmin edicidir. Hatta, pek çok insan için bunlar büyük anlamlar teşkil ederler ve bu açıdan küçümsenmemeleri gerekir. Peki, daha fazlasını isteyenler ne olacak? Bilim, sanat, felsefe vb. yaratıcı dallar bu konuda yardımcı olmaktadırlar. Bu alanlarda uğraşan insanların büyük bir kısmı kabul edecektir ki, bu yaratım işinde büyük bir anlam yatmaktadır. Kısacası bu üçlü a) yakın çevre b) altruistik oluşumlar c) yaratım dalları anlam içerirler ve farklı türlerden insanlar için, anlamlar içerirler. Profesyonel spor vb. alanlar da, son maddeye katılabilir. En azından, diğer iki maddeden ayrılmaları ve tatminsel bir tutku içermeleri nedeniyle, yaratım dallarıyla ortaklık paylaşırlar. Hatta, denilebilir ki, bu tarz bütün tatminsel tutkular -ana odağı sosyal ilişkiler olmayan, kişinin tutkulu bir ilgiyle yoğunlaştığı ve emek verdiği uğraşlar- bu maddeye katılabilir. Elbette, kişi bunlardan sadece birisini seçmek zorunda değildir. Tam tersine, hayatta neyi kovalarsa kovalasın, bir çok insan için yakın çevrenin getirdiği doyum&anlam hissi önemlidir.

Böylelikle, belki de ilk kez, bu denemelerin sonunda göreceli olarak net bir cevaba ulaşılmış oluyor. Bununla beraber, günümüz koşullarında şunun da sorulması gerekir. Eğer bir insan, ana anlamı bu yaratıcı dallardan birisine yatırmışsa ve içinde bulunduğu koşullardan dolayı, güçlü kişiler ve oluşumlar aktif bir biçimde ona karşı çalışıyorsa, ne yapmalıdır? Diyelim ki, bu kişi bilimi seçmiştir fakat devlet, onun elindeki imkanları kısıtlayacak, belki de tümden imkansız kılacak şekilde çalışmaktadır. Veya sanat yapmaktadır fakat eleştirelliği yüzünden devlet&toplum ona karşı olmakla kalmamakla beraber, onun için aktif bir tehdit oluşturmaktadır. Ya da felsefi düşünceleri tehlikeli ve teröristçe addedilmektedir. Sonuncu bir olasılık olarak, bunların hepsini bir arada taşımaktadır ve attığı her bir anlam adımında, büyük ve saldırgan bir engelle karşılaşmaktadır. O zaman, bu kişinin bir anlam krizi yaşaması çok normal değil midir? Yaşadığı bu kriz, varoluşsal bir kriz midir? Bu yükten kurtulmak veya ona katlanmak için ne tarz bir yol izlemelidir?

Kaynakça

1) Freeman, S., & Herron, J. C. (2009), Palme Yayıncılık, Evrimsel Analiz