Kayıt Ol

"Asimptot"

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
"Asimptot"
« : 07 Nisan 2009, 23:52:08 »
Nasıl denir... Ufak bir deneme, bir anda olan bir şey. Sizden istediğim yazıyı okuyup bitirdikten sonra ve en sondaki notuda okuduktan sonra yazıdaki kişiler arasında neler olduğuna dair tahminler ya da görüşler. Şimdiden teşekkürler, iyi okumalar...

Tüm "asimptot"lar için...


“Asimptot”

Çok da uzun zamandır tanımıyordum aslında onu… Bir buçuk yıl falan olmuştu. İlk kez nasıl tanışmıştık? Aslında çok da farklı bir hikâyesi yok. Her zaman olduğum yerlerde takılmaya başlayan yeni biriydi. Yeni taşınmıştı ve tabii hemen dikkatimi çekmişti. Biraz soğuk biriydi, mesafeyi severdi. Aynı arkadaş grubuna sahip olana dek iletişim kuramadık onunla. Sadece birbirimizi görüyorduk, bakıyorduk, bazen bir nezaket gülümsemesi… O kadardı işte. Zaten doğru düzgün de tanımıyordum onu, ilk başta onun kim olabileceği, nasıl biri olabileceğine dair değişik fikirlerim vardı. Kahkahası çok içtendi, gülümsemesi çok çarpıcıydı ama yine de mesafeliydi işte. Aslında herkesten farklı bir yanı vardı bunu tanımadan dahi söyleyebilirdim.

Tanışmamız pek de kalabalık olmayan arkadaş grubumdan birinin yardımı ile oldu. Onunla bir işleri vardı ve grubumuza bir anda dahil oluverdi. Belki tesadüf, belki de olması gereken bir şeydi bu. Oturup hep beraber bir şeyler içtik. “Mesafeli” bir sohbete dahil oldum. İlk kez doğru düzgün baktım ona. Bir ara bir şeyler mırıldandım, duydu ve güldü. O an farklı bir şeyler hissettim. Ben de güldüm bir anda bir şey çaktı gözlerimde, anlam veremedim… Bunu takip eden günlerde onu hep görmeye devam ettim. Mesafeli konuşmalarımız da sürdü böylelikle. Yavaş yavaş tanıyordum onu, sanki sindire sindire anlatıyordu kendini insanlara. Garip bir şey vardı aramızda, aslında bir türlü rahat olamıyordum yanında. Onu benden daha az tanıyanlar bile ona şaka yapabilirken, ben yapamıyordum. 
Bir şekilde bir iş vasıtasıyla beraber çalışmaya başladık. Daha sık görüyordum artık onu ama konuşmalarımız bununla beraber de azalmıştı. Artık sadece iş konuşuyorduk, hâlbuki tersi olması gerekirdi, daha rahat olmamız gerekirdi ama olmuyordu… Korkuyordum, yanlış bir şey söylemekten, yanlış bir şey yapmaktan… Neden diye de soramıyordum kendime çünkü alacağım cevaptan da korkuyordum. Onun yanında kendimi mutlu hissediyordum ama bunu ona belli edemiyordum, komik…  Uzun uzun bakamıyordum bile… Asimptotlar gibi, ona yaklaşabiliyordum ama asla dokunamıyordum. Şimdi hatırladım da bir gün aynı yerde aynı anda yemek yerken karşılaşmıştık. Ben tam kalkıyordum o ise önümden geçiyordu. Beni gördü, bende onu… Bir an öyle birbirimize baktık. Saniyeler dakikalara, dakikalar saatlere, saatler günlere dönüşsün istedim. Ne yapacağımı bilemeden ona baktım, sonra silkelendim çünkü o yürümeye devam ediyordu ve birazdan çıkacaktı ama hala bakıyordu. Bir şey yapmam gerektiğini hissederek gülümsedim, hafifçe, ağzımı açmadan gülümsedim, o da karşılık verdi ve ben hemen kafamı çevirdim. Sonrasında tabii ki kalp atışlarımı dindirmeye çalışırken acaba o kapalı ağızlı gülüşümü samimi bulmamış mıdır diye düşündüm… Belki beni tanısaydı samimi olduğumu anlardı ama ikimiz de birbirimize bunun için fırsat vermedik ki! Benim ağzı açık bir şekilde gülümsemekten hoşlanmadığımı asla öğrenemedi ya da o anı dondurmak istediğimi… 
Zaman ilerledikçe ben de bir şeyler fark etmeye başladım. Herkese yakın davrandığı zamanlar oluyordu ama bana hep mesafeliydi. Bu beni içten yaralıyordu, nedenini anlayamıyordum. Bazen gözlerim doluyor ama gözyaşlarımı ondan saklıyordum. Yine beni tanısaydı belki onun yanında zayıf görünmek istemediğimi bilirdi ama bunu da öğrenemedi tabii ki… Sorular hala kafamı kurcalıyor, hala beynimi bulandırıyor ve hala gözlerimi dolduruyor. Ben ki herkesle konuşmayı başarabilmiş biri olarak neden onunla iletişim kuramıyordum? Onun çekingen tavırları bana da geçmişti belki. İnsan yavaş yavaş sevdiği insana adapte olur onun gibi davranırmış, doğrudur belki… Onu nasıl, ne şekilde sevdiğimi de anlayamadım aslında, öyle biriydi ki küçük küçük parçaları olan bir yapboz gibi…. O küçük parçalar öyle birbirine benzer ki her defasında doğru parçaları birleştirdiğinizi sanırsınız ama aslında yanlış parçalarla oynuyorsunuzdur. Ben de bir türlü bütün resmi bir araya getiremedim…

Bir gün elime bir mektup ulaştı, bir iş belgesi… Üç ay yazıyordu kâğıtta “ Üç aya kadar çalışma bölgeniz değiştirilecektir” anlam veremeden baktım. Mektup aslında iyi bir haberdi, bir terfi, ama ben bunu istemiyordum ki…. Mektubu okuduktan sonra onun yanına gittim, boğazım düğümlenmişti. Yalandan bir kahkaha attım, kulaklarımı tırmaladı. “Benden kurtuluyorsun, yine iyisin gidiyorum” diyerek mektubu uzattım. Elimden yavaşça zarfı aldı, o an eli hafifçe elime değdi, içim ürperdi. Kalbim yerinden çıkmaya çalışırken midem bulanıyor bir yandan da gözyaşlarım onları serbest bırakmazsam isyan çıkaracakları yününde sinyaller veriyordu. O ise gayet sakin mektubu okudu, bir şey düşünüyorsa bile iyi gizliyordu. Mektubunu bitirdiğinde bana geri verdi, yüzüme bakmıyordu ama bu yeni bir şey değildi. Çok fazla yüzüme bakmazdı zaten, baktığı zamanlarda da göz göze geldiğimizde birkaç saniyelik sessizlik olurdu sonra o kafasını çevirirdi ben de kafamı çevirirdim ve konuşmamızı öyle sürdürürdük. Ona doya doya bakamadım aslında hiç ama her detayı zihnime kazınmıştır… Çekingen parlak gözleri, kısa kumral saçları vardı. İnce dudakları ve hafifçe yuvarlak bir çenesi vardı. Gülümsemesi yüzüne yayıldığında ona bakmaktan kendimi alamazdım… Mektubu bana verip “Ne kurtulması saçmalama” dedi “Daha farklı bir hayata gidiyorsun ama elbet görüşürüz, hiç gelmeyeceksin sanki buraya” dedi “Gelirim tabii” dedim. Bir sessizlik oldu yine. İkimizde bunun büyük bir yalan olduğunu biliyorduk. Bu şekilde ayrılmalarda hep söylenen bir sözdü bu. “Görüşürüz mutlaka!” ama hiç görüşme olmazdı tabii ki… Zaman tüm yıkıcılığıyla arayı açardı. Karşılaşamazdınız bile… Gözümden bir damla yaş süzüldü şansıma o bunu görmedi çünkü yüzüme bakmıyordu. Bir anda yanımdan geçip hızlı adımlarla ofisine ilerlemeye başladı. Ne düşündüğünü merak ettim, hatta bunu öğrenmek için her şeyi yapardım, ama öğrenemedim tabii ki… Yavaş yavaş toplandım, üç ay üç saniye gibi geçip gitti. Son gün ona veda etmek için ofisine gittim. Yolda neler söyleyeceğimi düşünüyordum, belki de her şeyi anlatırdım… Ellerim terliyordu, belki de bana gitme derdi… Ofise girince pembe düşlerim önce koyu maviye sonra da siyaha dönüştü. Ofisinde yoktu… Son günümde işe gelmemişti, bana ona veda etme şansı tanımamıştı. Son bir kez gözlerine bakmama izin vermemişti. Beni önemsemediği gibi bir düşünceyi hızla aklımdan uzaklaştırdım ama gözyaşlarımı durduracak kadar hızlı olamamıştım. Gözyaşlarım bir anda yüzüme düştü, yakıp geçti yanaklarımı, dudaklarımda hafif tuzlu bir tat bıraktı ve özgürlüklerine koştular. Ne yapacağımı bilemeden oturdum, sanki bilmiyordum böyle olacağını… Hızla oradan uzaklaşıp kendi ofisime gittim, kendimi en iyi hissettiğim şeylerin yanına, kalemimle kâğıdımın… Umarım bunları bir gün fark eder ve okur düşüncesiyle geçirdiğim koca bir saatin yanına gittim… Ona onu ne kadar sevdiğimi yüzüne söylemediğim için kendimi asla affetmeyeceğim…


Açık kumral, kısa saçlı adam elindeki kâğıdı bulduğu yere, masasının üstüne, geri koydu. Oturduğu koltukta arkasına yaslandı, elleriyle belli belirsiz gözlerini ovuşturdu ve kâğıttaki çok da güzel olmayan el yazısına baktı. Yavaşça ayağa kalktı ve kâğıdı nazikçe katlayarak cebine koydu. Ofise şöyle bir baktı ve odayı terk etti…

Yazar Notu: “Çekingen, kısa kumral saçlı, ince dudaklı, yuvarlak çeneli, hoş gülümsemeli gencimizin ne düşündüğünü asla bilemeyeceğiz sanırım… O bize söylemezse tabii…”

Loren Summers
07.04.2009
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı Nihbrin

  • ****
  • 1243
  • Rom: 43
  • [Infornography]
    • Profili Görüntüle
    • nihbr.in
Ynt: "Asimptot"
« Yanıtla #1 : 08 Nisan 2009, 16:05:00 »
not; bu bana 5 centimeters per second adında bir baş yapıt animeyi anımsattı, incelediği konu "insanlar arasındaki anlamsız uzaklık". O hikayedeki oğlandan esinlenerek, oğlanın gözünden hikayeyi anlatacağım bana göre olan yorumumla.

Her gün bir öncekinin aynısıydı, zincir bozulmaksızın eskiyi düşlerken dalıp gittiğim zamanlar ise yine o hep aynı geçen günlerin değişmez unsuruydu. Güzel günler olacağı gibi boş ve gereksiz günler de gelecektir, üzüntü ile o boşluk dolsaydı belki daha mutlu olabilirdim çünki üzülmek sıkılmaktan güzeldir. Belki değildir çünki ömrüm boyunca bana anlam ifade eden yada sahip olduğum önemli bir şeyi kaybetmedim. Sorun şu ki kaybettiğim taktirde ne yaparım bilemiyorum. Bildiğim tek şey yoluma devam etmem gerektiği ve karşıma kim, ne çıkarsa çıksın gülümsemem gerektiği.

Onu sanırım bunları derince düşünmeye başladığım dönemde görmüştüm, diğerleri ile beraber sıradan ama farklı olduğunu düşünmek isteyen. Uzaktı, bugüne kadar benden uzak duran kişi sayısı tek elimin parmaklarını geçmezdi oysa. Hemde daha tanışmamıştık bile. En yakın arkadaşım onu tanıyordu ve sık sık görüşüyor gibiydiler, sadece meraktı sanırım başta. Merak boşluktan güzeldir.

Ona aynalardan bakıyordum, camlardaki yansımasını izliyordum. Kafelerde metal kupalarda eğri çehresindeki ifadeyi inceliyordum, o ise şüphe ile bana bakıyordu, sanki bir katilmişim ve sırrımı biliyormuş gibi. Kimse bugüne kadar bana böyle bakmadı. Ben ise bazen ona dönüyordum aniden, sırf ne yapacağını merak ettiğim için. Bana bakamıyordu! Diğerleri onun normal biri olduğunu söylemişti bana, bazılarının yüzünde hınzır bir gülümseme oluşuyordu ben ondan bahsedince, onları anlamıyorum neden böyle davranıyorlar. Şüphe meraktan güzel değil, ancak halen boşluğa tercih ederim.

Bir gün geldi ve patronum sabahın erken bir saatinde ben çokta önemli olmayan bir raporu öğlene yetiştirmeye çalışırken bana terfi ettiğimi beyan etti. Yüzünde hoş bir gülümseme vardı ve beni kutlarcasına sözlerine devam ederken dünya çok garip bir yer diye düşünmeden edemedim. Ona ilk söylediğim şey teşekkürlerim olmadı, sadece "burada kalamaz mıyım?" oldu... Çünki onun beni ne olarak gördüğünü halen anlayamamıştım. Merak gidermek terfiden güzeldir.

Ben onunla konuşmaya çalıştığımda iletişim ağırlaşıyordu. Diğerleri ile konuştuğum rahat konulara geçemiyordum hiç bir zaman, derin, hemde çok derin kalıyorduk. Onu güldüremiyordum, ben güldüğümde kaçıyordu. Ancak bir gün, öyle farklı gülümsedi ki, basit bir anda sanki lütufmuşçasına basit bir gülümseme. Bugün halen o anda ne hissettiğime karar veremem, hikayemi anlattığım herkes kalın kafalı olduğumu söyler yine o "diğerlerinin" hınzır gülümsemesi eşliğinde. Ancak o gün gerçekten üzüntünün ne olduğunu anlamamı sağlayan şey o gülümsemeydi

O gün bana diğer tüm konuşmalarımızda takındığı tavırdan farklı bir hal ile geldi, elinde buruşuk bir zarf vardı “Benden kurtuluyorsun, yine iyisin gidiyorum” dedi, sesi titriyordu. Onun benim almam gereken terfiyi aldığını görünce ne diyeceğimi bilemedim. Tüm üzüntüsünün sebebi bendim! Ona bunu söyleyemedim. Tüm arkadaşlarını ve herşeyini benim yüzümden kaybedecek ve yeni bir hayata daha büyük bir cüzdan ile başlayacaktı. Büyük cüzdanlar boşluktan güzel değildir.

O günün akşamı evimin oturma odası bana dar geldi, nefesim yetmedi ve gecem daha karanlık gibiydi. Adını bilmediğim hisler duyumsadığımı söyleyebilirim sanırım, boşluğu özlediğim nadir gecenin sabahı ona elvadamı nasıl söylemem gerektiğini düşünerek geçirdim; 3 ay 3 saniye gibi geçti. Onun gideceği gün gelip çattığında kalbim deli gibi çarpıyordu. işe giderken metroyu kaçırdım ve bindiğim taksi zavallı bir yayaya çarptı, sanırım bir daha topallamadan yürüyemeyecek o adam, ama o an kıyamet daha gelse pek umursamazdım, tek istediğim ondan özür dilemekti.

Koştuğumu anımsıyorum, onun boş odasına kadar herkesin bana seslenmesini duymaksızın koştuğumu. Ofise geldiğimde sakindim, ama o yoktu. Boş masada anlamsız odanın tam ortasında bembeyaz bir zarf vardı. Üzerinde benim adım vardı, düşünmeden açıp okudum. Yazı özensizdi ancak sözler özensizce yazılmış değildi. Kağıdı cebime kaldırdığımda onu uzun bir süre yanımdan ayırmayacağıma o anda karar vermedim sanırım, tek istediğim ondan özür dilemekti, oysa o, beni seviyormuş... ömrümde ilk kez ağladım, ağlamak boşluktan güzeldir. Sevmek ise hepsinden güzel,

onu bulmalıyım.


Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: "Asimptot"
« Yanıtla #2 : 08 Nisan 2009, 17:01:36 »
vay canına! Hayatımda aldığım en güzel yorumlamaydı diyebilirim. =) Öncelikle vakit ayırıp bu kadar güzel bir şeyi yazdığın için teşekkür ederim.

Bu küçük hikayeyi yazarken gerçekten de karşıdaki kişinin düşüncelerini bilmeyerek yazdım önce onu söylemeliyim. Yani senin hikayen tamamlayıcı gibi oldu aslında. =) Yazılanlar doğru ya da yanlış diyemem o yüzden çünkü onun ne hissettiğini ben de bilmiyorum gerçekten. Ama o bakışmalar, anlık sessizlikler, ufak gülümsemeler... Bir anlamı olmalı değil mi? =) En azından ben böyle düşünüyordum ve sanırım sen de öyle düşünerek böyle bir şey yazdın. Çok güzel olmuş ve kurgularda tamamen birbirine uyuyor, çok beğendim. =) Umarım anlattığın gibidir hikayenin diğer yarısı ve umarım genç adam kızı bulur ve ona duygularını söyleme cesaretini de yanında götürmeyi unutmaz. =)
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı Nihbrin

  • ****
  • 1243
  • Rom: 43
  • [Infornography]
    • Profili Görüntüle
    • nihbr.in
Ynt: "Asimptot"
« Yanıtla #3 : 08 Nisan 2009, 18:00:26 »
İnsanlar ufak anlaşmazlıklar yüzünden yada sadece mevcut ilişkinin bozulması korkusu yüzünden gerçek hislerini paylaşamazlar ve bu dünya üzerindeki tüm üzüntülerin asıl temelidir. Sadece iki sevgili üzerinden düşünmemek lazım aslında, tüm dünya böyle. Oğlunun yüksek not aldığı sınavdan gurur duyan baba bunu ona söylemezse belki bir daha o oğlan daha iyisi için çabalamayacak, yada bir kaptan uzak bir ülkede yaşayan annesi ile uzun zaman önce çok önemli sandığı bir sebep yüzünden küsmüş olabilir, sadece uzaklarda yaşadığı için onu unutmaya başlamışta olabilir ama derinlerde ondan özür dilemek istiyor olabilir ama yapamaz. Sadece yapamazlar, hep yapabilmelerini isterim. O yüzden yazdım açıkçası bu cevabı. Anlamak güzeldir  ;)

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: "Asimptot"
« Yanıtla #4 : 08 Nisan 2009, 18:15:24 »
Ama işte her zaman olmuyor ne yazık ki... Yazarken kolay gelen sözcükler ağızdan bir türlü çıkmak bilmiyorlar ve öylece kalıyor her şey... Bazen korku, bazen gurur bunu engelliyor. Sonuç olarak her zaman bir bahanemiz var aslında.
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı Lunacy

  • ***
  • 435
  • Rom: 8
  • ₪₪
    • Profili Görüntüle
Ynt: "Asimptot"
« Yanıtla #5 : 06 Mayıs 2009, 14:05:40 »
vay be :D ikiniz de çok iyi iş çıkarmışsınız bence =) nihbrin, yorumun cidden çok tamamlayıcı olmuş, güzel olmuş =)
₪ Hail to the Thief ₪

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: "Asimptot"
« Yanıtla #6 : 06 Mayıs 2009, 20:14:29 »
Teşekkürler evet güzel bir yorumdu onunki gerçekten. =)
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."