not; bu bana
5 centimeters per second adında bir baş yapıt animeyi anımsattı, incelediği konu "insanlar arasındaki anlamsız uzaklık". O hikayedeki oğlandan esinlenerek, oğlanın gözünden hikayeyi anlatacağım bana göre olan yorumumla.
Her gün bir öncekinin aynısıydı, zincir bozulmaksızın eskiyi düşlerken dalıp gittiğim zamanlar ise yine o hep aynı geçen günlerin değişmez unsuruydu. Güzel günler olacağı gibi boş ve gereksiz günler de gelecektir, üzüntü ile o boşluk dolsaydı belki daha mutlu olabilirdim çünki üzülmek sıkılmaktan güzeldir. Belki değildir çünki ömrüm boyunca bana anlam ifade eden yada sahip olduğum önemli bir şeyi kaybetmedim. Sorun şu ki kaybettiğim taktirde ne yaparım bilemiyorum. Bildiğim tek şey yoluma devam etmem gerektiği ve karşıma kim, ne çıkarsa çıksın gülümsemem gerektiği.
Onu sanırım bunları derince düşünmeye başladığım dönemde görmüştüm, diğerleri ile beraber sıradan ama farklı olduğunu düşünmek isteyen. Uzaktı, bugüne kadar benden uzak duran kişi sayısı tek elimin parmaklarını geçmezdi oysa. Hemde daha tanışmamıştık bile. En yakın arkadaşım onu tanıyordu ve sık sık görüşüyor gibiydiler, sadece meraktı sanırım başta. Merak boşluktan güzeldir.
Ona aynalardan bakıyordum, camlardaki yansımasını izliyordum. Kafelerde metal kupalarda eğri çehresindeki ifadeyi inceliyordum, o ise şüphe ile bana bakıyordu, sanki bir katilmişim ve sırrımı biliyormuş gibi. Kimse bugüne kadar bana böyle bakmadı. Ben ise bazen ona dönüyordum aniden, sırf ne yapacağını merak ettiğim için. Bana bakamıyordu! Diğerleri onun normal biri olduğunu söylemişti bana, bazılarının yüzünde hınzır bir gülümseme oluşuyordu ben ondan bahsedince, onları anlamıyorum neden böyle davranıyorlar. Şüphe meraktan güzel değil, ancak halen boşluğa tercih ederim.
Bir gün geldi ve patronum sabahın erken bir saatinde ben çokta önemli olmayan bir raporu öğlene yetiştirmeye çalışırken bana terfi ettiğimi beyan etti. Yüzünde hoş bir gülümseme vardı ve beni kutlarcasına sözlerine devam ederken dünya çok garip bir yer diye düşünmeden edemedim. Ona ilk söylediğim şey teşekkürlerim olmadı, sadece "burada kalamaz mıyım?" oldu... Çünki onun beni ne olarak gördüğünü halen anlayamamıştım. Merak gidermek terfiden güzeldir.
Ben onunla konuşmaya çalıştığımda iletişim ağırlaşıyordu. Diğerleri ile konuştuğum rahat konulara geçemiyordum hiç bir zaman, derin, hemde çok derin kalıyorduk. Onu güldüremiyordum, ben güldüğümde kaçıyordu. Ancak bir gün, öyle farklı gülümsedi ki, basit bir anda sanki lütufmuşçasına basit bir gülümseme. Bugün halen o anda ne hissettiğime karar veremem, hikayemi anlattığım herkes kalın kafalı olduğumu söyler yine o "diğerlerinin" hınzır gülümsemesi eşliğinde. Ancak o gün gerçekten üzüntünün ne olduğunu anlamamı sağlayan şey o gülümsemeydi
O gün bana diğer tüm konuşmalarımızda takındığı tavırdan farklı bir hal ile geldi, elinde buruşuk bir zarf vardı “Benden kurtuluyorsun, yine iyisin gidiyorum” dedi, sesi titriyordu. Onun benim almam gereken terfiyi aldığını görünce ne diyeceğimi bilemedim. Tüm üzüntüsünün sebebi bendim! Ona bunu söyleyemedim. Tüm arkadaşlarını ve herşeyini benim yüzümden kaybedecek ve yeni bir hayata daha büyük bir cüzdan ile başlayacaktı. Büyük cüzdanlar boşluktan güzel değildir.
O günün akşamı evimin oturma odası bana dar geldi, nefesim yetmedi ve gecem daha karanlık gibiydi. Adını bilmediğim hisler duyumsadığımı söyleyebilirim sanırım, boşluğu özlediğim nadir gecenin sabahı ona elvadamı nasıl söylemem gerektiğini düşünerek geçirdim; 3 ay 3 saniye gibi geçti. Onun gideceği gün gelip çattığında kalbim deli gibi çarpıyordu. işe giderken metroyu kaçırdım ve bindiğim taksi zavallı bir yayaya çarptı, sanırım bir daha topallamadan yürüyemeyecek o adam, ama o an kıyamet daha gelse pek umursamazdım, tek istediğim ondan özür dilemekti.
Koştuğumu anımsıyorum, onun boş odasına kadar herkesin bana seslenmesini duymaksızın koştuğumu. Ofise geldiğimde sakindim, ama o yoktu. Boş masada anlamsız odanın tam ortasında bembeyaz bir zarf vardı. Üzerinde benim adım vardı, düşünmeden açıp okudum. Yazı özensizdi ancak sözler özensizce yazılmış değildi. Kağıdı cebime kaldırdığımda onu uzun bir süre yanımdan ayırmayacağıma o anda karar vermedim sanırım, tek istediğim ondan özür dilemekti, oysa o, beni seviyormuş... ömrümde ilk kez ağladım, ağlamak boşluktan güzeldir. Sevmek ise hepsinden güzel,
onu bulmalıyım.