Kayıt Ol

Bilgi köşkü

Çevrimdışı Canina

  • ****
  • 1460
  • Rom: 39
  • There ought to be a law against you
    • Profili Görüntüle
    • Canina's
Bilgi köşkü
« : 21 Haziran 2010, 22:51:27 »
Uğurlu parasını cebinin derinliklerine koyarak ilerledi boş sokakta. Gecenin bilmem kaçıydı saat. Önemsemiyordu. Evet önemsemiyordu. Hem de ayıktı. Önemlidir bu; ayıkken önemsememek.
 
İlerledi fütursuzca. Çantasını düzeltti ufak bir omuz hareketiyle. Yorulmuştu. Neredeyse iki gündür yürüyordu buraya varabilmek için. Evini bırakmıştı. Ailesiyle zaten senelerdir görüşmüyordu. Buraya varabilmek içindi hepsi. Önünde durduğu eski ahşap binaya varabilmek için.
 
Bir arabaya, otobüse binebilirdi. Bisiklete bile binip gelebilirdi. Ama hayır. Yapmamıştı. Yürümüştü. Kendisiyle tartışacak, plan yapacak zamanı olmuştu böylece. Belki de fazla zamanı olmuştu. Çok düşünmüştü yolda. Belki de fazla düşünmüştü. Ama buydu yol. Yapabileceği başka bir şey yoktu.
 
“Bu saatte uyuyordur kesin” diye düşündü. “Bir bank bulup kıvrılıp yatmalı, sabahı beklemeliyim” diye düşündü. Kafasını iki yana salladı hayır. “Normal insanlar uyur bu saatte. Ve ikimizde onlardan değiliz. Eğer normal diye bir şey varsa bu orospu çocuğu normal olmayan her şeydir. Bense normale uzak olan her şey.”
 
Bir sigara çıkardı tabakasından. Babasından kalmaydı. Bir şey daha vardı babasından kalma. İkisi de gün yüzü görecekti birazdan. Kibritiyle yaktı yavaşça. İçene kadar bekleyecekti. Evden bir hareket, bir ses bekleyecekti. Bekledi de. Filtreye yaklaşmışken evin üst katında bir parıltı gördü. Bir mum ışığı başka bir yerden cama yansımıştı sanki. Gülümseyerek yere attı sigarasını. İzmariti topuğuyla ezerek ahşap evin kapısına yöneldi.
 
Evin kendisi gibi kapısı da eskiydi. Sustalıyla kapıyı kasasından biraz esnetmesi yeterli oldu. Kapıda ne kilit vardı, nede bir zincir. Gıcırdıya gıcırdaya açıldı kapı. Karanlıktı içerisi. Zifiri karanlık değildi, biraz görebiliyordu az çok ama biri arkasından kolaylıkla üzerine atlayabilirdi içeride. Temkinli davrandı. Sustalısı elindeydi hala. Sağ eline geçirip tarttı şöyle bir. Hazır olunca nefesini tutarak karanlığın içine daldı.
 
Ezbere biliyordu evin içerisini. Geçmişinde yolu kesişmişti bu kasvetli mekan ile. Hala ne iş yaptığını bilmediği babasıyla gelmişti buraya pek çok kez. Babası kilitli odalarda hala kim olduklarını bilmediği sakallı ciddi adamlarla konuşurken o hala kime ait olduğunu bilmediği bu evde, ne olduğunu hala çözemediği resimlere bakardı. Gezerdi içeride. Serbest bırakırdı onu evin içerisinde ki yetişkinler. Görmesini istemedikleri şeyler zaten kilit altındaydı. Ulaşamayacağını düşünmüşlerdi. Eh belli ki yanılmışlardı.
 
Eğer kilitli bir odada kimsenin görmemesi istenilen kağıtlar varsa, o odanın anahtarlarına sahip olan birileri de vardır. Kolay olmuştu bulması. Hala anlayamadığı bir şeydi bu. O oda da gördüğü şeyler dışında hiçbir şey bulamamıştı bu ev ve gelip gidenleri hakkında. Her şeyi mükemmel bir şekilde ondan ve dış dünyadan saklamışlardı. Yaptığı onca araştırma sonuç vermemişti. Ama o odanın içindekileri görmesine engel olamamışlardı. Basit bir hata. Ama şimdi her şey sonuçlanacaktı.
Birazdan bütün cevaplara ulaşacaklardı.
 
Alt katta ki her odayı, her köşeyi tek tek kontrol ettikten sonra yukarı çıktı. Evin boyası, duvarları, kapıları aynıydı. Ama diğer şeyler değişmişti sanki. Eşyalar eski yerlerinde değildi. Küçükken içine girilmesine izin verilmediği odalar şimdi ya bomboştu yada tozlu koltuklarla doluydu. En önemlisi ise kütüphane bomboştu. Bu ev ile hatırladığı en güzel şey kitaplığı idi. Her çeşit yüzlerce kitap vardı orada. Evde ki zamanının çoğunu orada geçirmiş, düşüncelerinin çoğunu orada geliştirmişti. İlk sigarasını orada uyuklayan bir adamın paltosundan aşırmış, arka bahçeye gidip içmişti. Müthiş gelmişti ona. Tadını beğendiğinden falan değil. Sigara içiyor olmasıydı o an ona güzel gelen. Babasının onun için istediği her şeye karşı çıkma fikri o sıralarda oluşmuştu zihninde. Yaptıklarının iyi yada kötü olmasına gerek yoktu o zamanlar. Sadece o despot herifin karşı olduğu bir şey olsun yeterdi. Neler yapmamıştı ki o zamanlar. Mitinglere katılmış, siyasi düşünceleri ile deli etmişti adamı. Ama biliyordu. Bu artık küf kokan evde yaşananlar siyaset ile ilgiliydi. Uzaktan veya yakından devletle ilgiliydi bu ev. Yeterince olgunlaştığı zamanlarda Gelenlerin yüzünde görebiliyordu bunu. Vatanseverliği. Kararlılığı. Ceketin arkasında potluk yapan glock marka tabancayı…
 
Yukarısı ise çok daha farklıydı. Hiçbir şey yoktu. Toz bile yoktu üst katta. Bomboştu. Birinin burada yaşadığına veya az önce bir ışık kaynağı olduğuna dair hiçbir iz yoktu. Her odaya baktı tek tek. Gerilim onu öldürüyordu. Geldiği şeyi bulamamıştı. Hayal kırıklığına uğramıştı. Ama ne yapacağını biliyordu. Son karşı çıkışını yapacaktı ve gidecekti buradan. Bu lanet evi toprağa gömecekti.
 
Tam sokakta ki bir arabanın benzin deposundan alt katta bulduğu bir hortumla benzin çalmaya gidiyordu ki merdivene giden koridorda bir gariplik fark etti. Duvarda bir uyumsuzluk vardı. Olması gerektiği gibi değildi. Sustalısının kabzası ile duvara vurmaya başladı. Tık, tık, tık, tık, tok. Orasıydı. Elleri ile yoklayarak aradığı çatlağı buldu ve sustalısının ucunu soktu içeri. Yana doğru kanırtarak araladı. Daha önce yoktu böyle bir gizli kapı. Adı gibi emindi bundan. Böyle bir şey asla dokuz yaşında bir çocuğun gözünden kaçmazdı. Böyle absürt şeyleri kolayca bulmak gibi pis bir huyu vardır çocukların. Genellikle en olmamaları gereken yerleri sever, yapmamaları gereken şeylerden hoşlanırlardı. Kendide öyleydi. Biliyordu. Belki de hala öyleydi. Belki de o yüzden bokun pisliğin arasından geçip bu eve gelmişti. Bütün yollar buraya çıkıyordu onun için. Burası bitmeden, devam edemeyecekti. Bir hayatı olmayacaktı. Onun büyük buhranı, takıntısı, hastalığı burasıydı. Bu bok yuvası.
 
Yeterince aralayınca elini sokup ardına kadar açtı kapıyı. Çok hafif bir ışık vardı içeride. Garipti. Az önce karanlıkta olmasaydı burada ışık olduğunu fark etmeyecekti sanki. Öyleydi ki her yerden ve sürekli olarak geliyor gibiydi.
 
Büyükte bir odaydı. Kitap rafları, yatak, üzeri kağıt dolu bir çalışma masası, hiç kullanılmadığı üzerinde ki tozdan belli bir bilgisayar ve odanın uzak köşesine dizilmiş yüzlerce, belki binlerce dosya. Daha da önemlisi odanın ortasında tekerlikli sandalyede oturan, solunum cihazına bağlanmış yaşlıca bir adam. Tanıyordu onu. Adını hatırlamıyordu gerçi. Ama hep büyük biri olduğunu düşünmüştü onun. Birkaç kere babasına emir niteliğinde sözler söylediğini duymuştu. Ve babası önemli biriydi. Bu adam dışında herkes ona saygı duyardı. Öyleyse bu daha büyük biri olmalıydı. En büyüğü belki de.
 
“Eh bey amca. Konuş bakalım kimsin sen?” dedi seslice. Bilmek istiyordu. Cevaplar istiyordu. Daha da önemlisi hemen istiyordu. Ama gelmemişti cevap. Adam ona bakıyordu sadece. Hareket etmeden. Konuşmadan. “Hey sana söylüyorum. Geldim buraya kadar. Lanet evinizi hatırladım ve geldim. Cevap ver bana!” dedi bu sefer bağırarak. Adam suskunluğunu ve hareketsizliğini korumaya devam etti. Solunum cihazı pıss pıss ötüyordu. Tek ses oydu adamdan gelen. Ritmik bir pıslama sesi.
 
Yanına gitti adamın yavaşça. Açık gözlerine baktı. Mavi derin gözler. Açık gözler. Fazla açık. Sustalısının kabzasıyla dokundu omzuna. Tepki yoktu. Kafasından ittirdi bu sefer. Tepki vardı. Kafası bir Pazar poşetinden dökülen şeftaliler gibi önüne düşmüş. Sanki fermuarı açık mı diye kontrol ediyor gibiydi. Tabii birde kel kafasının arkasında temiz bir kurşun izi vardı. Kan hala sızıyordu açık yaradan. Kurşun kafatasını delip geçememiş beyine saplanmış olmalıydı.
 
Sahneyi görür görmez elinde düştü sustalısı. Dizleri boşaldı ve yere çöktü. Başını ellerinin arasına aldı ve “Hayır” diye inledi. “Hayır olamaz. Çok yakındım.” Diye mırıldandı. Elini yumruk yaparak yere koydu ve güç alarak ayağa kalktı. Yukarı baktı ve konuştu “Bunu eğlenceli mi buluyorsun ha? Seni egoist orospu çocuğu eğleniyor musun ha? Yapacak daha iyi işlerin yok mu? Bir yere kitap yollaman yada kürtaj yaptıranları cehenneme yollaman gerekmiyor mu? Neden benimle uğraşıyorsun? Ben sana ne yaptım ki? Lanet olsun sana. Tek istediğim cevaplardı ve sen ona bile engel oldun. Buna rağmen sana tapmamı mı bekliyorsun? Nerede senin cömertliğin? Babalığın? Seni bencil herif. Dünyayı yaratırken sarhoş muydun be mahluk, neden yardım etmiyorsun?” diye haykırarak bitirdi en sonunda.
 
“Eğer sen özgür olmama izin vermeyeceksen, bir anlamı yok yaşamamın.” Dedi ve elini beline götürdü. Ceketinin sol kısmını sıyırarak metali avuçladı. Babasından kalan bir diğer şey. Glock marka. Kemerinden kurtararak sıkıca kavradı. Namluya mermiyi sürdü ve şakağına dayadı. “Sadece öğrenmek istemiştim. Sadece bilgi istemiştim. Susuzluğumu gidermek istemiştim sadece.” Diye mırıldanarak terli parmaklarıyla çekti tetiği…