Kayıt Ol

Bir

Çevrimdışı Canina

  • ****
  • 1460
  • Rom: 39
  • There ought to be a law against you
    • Profili Görüntüle
    • Canina's
Bir
« : 05 Aralık 2009, 22:00:48 »
En iyi arkadaşının küllerinin bulunduğu vazo kucağında evine arabasıyla dönerken aklında tek bir düşünce vardı. “Bu vazoyu evin neresine koysam?”

Genellikle düşünceleri bu tarz şeyler üzerine olurdu zaten. Ertesi gün ne giyeceği yada kızlarla poker oynarken kullanacakları masaya ne tarz bir çicek koyacağı hakkında bir gün önceden düşünür dururdu. Başka bir kaygısı yoktu. Hayatta tek gayesi insanlara iyi görünmekti. Başkalarının onu yargılamasını istiyordu, bunu yaparken de adil olmalarını istemiyordu, sadece onun güzel olduğunu düşünmelerini istiyordu. Bunu bazen yeni taşınan komşuya biraz kek, bazen de oğluna zorla tatilde ki komşuların çimlerini biçtirerek sağlıyordu. Ama sağlıyordu. Sokağın karşısında oturan Jenkins’ler gibi pasaklı, fakir bir aile değildi onun ki. Aklı başında insanlardan oluşuyordu ve hepsi, giyinmesini,oturmasını, kalkmasını, konuşmasını, yürümesini, dans etmesini, yalan söylemeyi, aldatmayı, kek yapmayı, yumurta kırmayı, dar bir elbisenin içine girmeyi, Fransızca konuşmayı, biber spreyi sıkmayı, imalı bir şekilde küfretmeyi, araba kullanmayı, basketbol oynamasını, tehdit etmeyi, çıkar için başkalarıyla yatmayı, taksi parası olmadığında otostop çekmeyi, otostop için duran adamı ve arabasını iyice ölçüp biçmeyi, omlet yapmayı, bankacıyla yatmayı, aldattığını kocaya hiç çaktırmamayı çok iyi bilirlerdi.

Ailenin reisi olduğunu sanan zavallı bir adam vardı bu altı kişilik ailede. Dört kız çocukları, anne ve babadan oluşuyordu. Kızlar annelerinin birebir kopyalarıydı. Ve babalarından para söğüşlemeyi çok iyi biliyorlardı. Her sabah kahvaltıda gazete okuyan babalarının yanına gelip, en iyi kız ifadesini takınırlar ve ondan çeşitli nedenlerle para isterlerdi. Adamın ailesine rahat bir yaşam sağlamaktan başka bir isteği olmadığı için cebinde ne kadar para varsa gideceği yeri merak etmeden karısına ve kızlarına dağıtırdı. Bu nedenler genellikle yeni bir elbise, ayakkabı veya Malboro Light paketi olurdu.

Ama sokağın karşısında oturan Jenkins’ler böyle değildi. Kimse nereden geldiklerini ve ne yaptıklarını bilmiyordu. Kızlarla aynı okula giden genç bir oğulları vardı ama kızlar oğlanın çok hoş olduğunu ama bir ucube gibi kimseyle konuşmadan bütün gün sınıfın en arka sırasında kitap okuduğunu söylerlerdi. Kitap mı? Bu devirde mi? O tür şeylere zaman ayırmak için ya deli olmak lazım yada tam bir aptal! Ahh babası da böyle derdi kadının. Kendide aynı düşüncedeydi. Tam bir zaman kaybı. Ne işe yararlardı ki? Ama şu son çıkan kitap. Neydi adı? Hah evet “alacakaranlık” işte edebiyat diye buna derdi bu kadın. Gerçek bir şaheser. Ahh n’olurdu hödük kocasına yerine Edward gibi yakışıklı ve alımlı bir erkek çıksaydı karşısına. Ama onda şans yoktu ki, genç ve güzelken karşına çıka çıka “Charlie” kılıklı bu kılıbık çıkmıştı. Vampir gibi saçma bir fantezi ürünü içerse bile o ikisinin delicesine aşkı, kadının elini kötü yerlerine götürmesine neden oluyordu adeta. Ortalık yerde değil tabii, bu onun gibi biri için yakışık olmazdı.. Ama bu o Jenkins kadını için uygun olabilirdi. Pasaklı kaba kadın. Mahalle toplantısında giydiği kıyafet neydi öyle? Tam bir kepazelik.

Arabasını banliyösünün garaj yoluna seri hareketlerle park ettikten sonra kucağında vazosu ve alışveriş ıvır zıvırlarıyla dolu kesekağıdıyla arabasından indi. Kapıya doğru ilerleyerek dirseği ile zili çaldı. Kızları bu saatte evde olmalıydı. Kapıyı iki kez çaldıktan otuz saniye sonra içeriden gelen koşturma sesleri eşliğinde kapı açıldı. Daha kadın ne olduğunu anlamadan kızlar kadını içeri çekip mutfağa oturttular.

“Bugün okulda ne olduğuna inanamayacaksın anne. Şu Jenkins’lerin oğlu varya?” Jenkins lafını duyunca kadın yüzünü buruşturdu ve “Ne olmuş ona?” dedi. “Bu gün hocalardan birini yumrukladı. Tam suratının ortasına. Delirmiş gibiydi. Birden sırasından kalktı. Hocanın yanına gitti ve tam suratının ortasına okkalı bir yumruk salladı. Adam kendinden geçip döşemeyi boyladı” diye anlattı gülerek. Kadın başını iki yana sallayarak “O çocukta bir problem olduğu belliydi zaten. Otistik falandır belki. Neyse… Niye yaptığını söyledi mi?” diye sordu merakla. Kızlarda heyecanla “Hayır vurduktan sonra sırasına geri döndü, çantasını kaptığı gibi sınıftan dışarı çıktı. Arkasından bakmaya gittik ama koridorda kimse yoktu. Koşarak uzaklaşmış olmalı.” Diye anlattılar kıkırdayarak. Ve devam ettiler, “Alice birazdan evlerine gidip çocuğa ne olduğunu soracak”. Kadın biraz düşünerek, “Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum canım. Alice’in üstüne de saldırabilir.” Dedi. Kızlar buna hazırlıklıydılar, “Hadi ama anne. Eğlenceli olacak. Biraz dalga geçmekte ne zarar var ki?” dediler. Kadında başını sallayarak kabul etti.

Birkaç dakika sonra Alice ön kapıdan çıkmıştı bile. Sokağın karşına geçti ve Jenkins’lerin arazisini belirten çiti aralayarak bahçeye girdi. Biçilmemiş, düzensiz çimleri ve pek çok yabani otları vardı. İki tanede büyük ağaçları. Bahçeyi hızla geçerek kapıya doğru ilerledi. Veranda da bir sallanan sandalye ve sehpa vardı. Sehpanın üzerinde bir gazete vardı. Bugünün gazetesi olup olmadığını bilmiyordu çünkü onların evinde, babası dışında, pek gazete okunmazdı. “Televizyonda izlemek varken okumak niye?” derdi annesi. Kimsede buna karşı çıkmazdı. Babası da okumayı bitirdikten sonra mutfakta ki çöplerin yanına koyar, akşam çöpleri çıkartırken onu da atardı.

Kız elini uzatarak düğmeye bastı ve zili çaldı. Hiçbir hareket olmayınca birkaç kere daha bastı ve üç dakika elli sekiz saniye sonra biri kapıyı açtı. Kapıyı açan evin oğluydu. Öğretmene yumruk atıp kayıplara karışan gizemli çocuk. Adı da Tom’du. Daha önce hiç konuşmamışlardı. Kız bunun kötü bir fikir olduğunu düşünmeye başlamıştı. Kendini beş para etmez bir hikayenin sulu kahramanı gibi hissediyordu. Omuz silkerek gülümsedi ve “Merhaba” dedi. Tom boş gözlerle kıza bakarak onu selamladı. Kızı tanımamış görünüyordu. Veya önemsemiyor gibi…

Alice kendini tanıttı ve aynı sınıfta olduklarını ekledi. Tom zaten bunu bildiğini ama onu burada gördüğü için şaşırdığını söyledi. Kız oğlanın şaşırma ifadesi buysa, korktuğunda nasıldır acaba, diye düşündü.

Tom ne yapacağını şaşırarak gözlerini yere dikti. Sonrada hemen başını kaldırarak kızı içeri davet etti. Kız gülümseyerek içeri girdi. Ve içeri girdiğine pişman oldu. Çünkü evde ağır bir koku vardı. Havasızdı. Pisti. Her tarafta giysiler, çoraplar, tabaklar, bardaklar, pizza kutuları, cdler vardı. Tam bir savaş alanıydı. Hatta yanlış görmediyse biri mutfak tezgahının üzerine kusmuştu. Tanrım nasıl bir aile bu? Hiç mi temizlik yapmıyorlar?

Tom sanki kızın düşüncelerini duymuş gibi “Ev biraz dağınık kusura bakma, dün gece ufak bir parti vardı” dedi. Alice şaşıran gözlerle Tom’a baktı. Parti mi? Burada mı? Bir kez daha omuz silkerek, kendine kanepe de yer açtı. Bu pek kolay değildi çünkü kanepenin üstü, pike, yemek artıkları, dergi ve kitaplar gibi ıvır zıvır şeylerle doluydu. Bunları nereye koyacağını bilemeden, köpek ölüsü gibi kenara itti.

Tom kıza “Kahve ister misin?” diye sorduğunda kız etrafta ki bardakların pisliğini düşünüp hayır dedi. Kız sohbet başlatmak istiyordu ama nereden başlaması gerektiğini bilmiyordu. Bu çocukta garip bir şeyler vardı. Sanki hayatta hiçbir şeyi takmıyor gibiydi. Onun hiçbir şey önemli değil gibiydi. Yada en azından önemli olması gereken şeyler önemli değildi.

En sonunda Alice dayanamayıp “Bugün okulda ne oldu öyle?” diye sordu. Tom merakla “Ne oldu?” diye soruyu soruyla cevapladı. Kız şaşırarak “Öğretmeni yumruklayıp kayıplara karıştın, seni çok merak ettik.” Dedi. Tom dudak bükerek “Pek de merak ettiğinizi sanmıyorum. En azından senin söylediğin anlamda merak etmemişsinizdir. Sadece dedikodu yapmak için biraz bilgi aramışsınızdır. Merak ettiğin şey sadece neden yaptığım ve nereye gittiğim. Bunu öğrenmek istiyorsun çünkü yarın okula gittiğinde ponpon kızlarla konuşacak bir şeyin olsun istiyorsun. Yanılıyor muyum?” dedi.

Kız şoka uğramış bir halde “Neden geldiğimi biliyor. Beni nasıl bu kadar kolay okuyabildi?” diye düşündü. Biraz suskun kaldıktan sonra, “Yanılıyorsun” dedi. “Ben o kadar ikiyüzlü bir insan mıyım?” diye sordu. Tom hiç beklemeden “Evet” dedi. “Herkes öyledir. Hiç kimse kendi zannettiği kadar dürüst değildir. Günümüzde insanlar farkında bile olmadan yalan söylüyor. Yalan söylemek, aldatmak, dolandırmak artık insanlar için doğal bir şey. Sanki insanlar zekalarını buna göre ölçüyor, birbirlerini buna göre yargılıyor. Ve tabii buda en kötüsü, yargılamak. Yargı değerlerimiz değişiyor. Artık insanlar kendilerini değil başkalarını yargılıyor. Ve bunu yaparken o insanın nasıl göründüğüne bakıyorlar. Nasıl düşündüğüne değil.” Diye sıraladı cevaplarını.

Buna karşın Alice sessiz kalmıştı. Oğlanın dediklerini düşünüyordu. Bu tür konular onun için ağırdı. O daha basit şeyleri düşünmeyi severdi. Ne giyeceği veya hangi çocuğun çıkma teklifini kabul edeceği gibi basit şeyler. Kız ayağa kalkarak, “Anlaşıldı, kötü bir zamanda geldim sanırım” dedi. Tom ise “Hayır doğru bir zamanda geldin. Hiçbir şey yapmadan oturuyordum. Bundan daha iyi bir zaman olamazdı” dedi.

Kız garip gözlerle oğlana bakarak sordu “Peki neden öğretmeni yumrukladın?”

Tom cevapladı

- Sıkılmıştım.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Bir
« Yanıtla #1 : 05 Aralık 2009, 22:14:14 »
Kül teması için yazdığın hikayeydi sanırım. Başlangıçtaki kül dolu vazodan bunu çıkardım. Ve sen de Amras gibi tamamlayamayanlardansın sanırım :)  Alacakaranlık'a ve günümüzün "seçkin" insanlarına attığın taşlamalar hem güzel hem de yerinde... Keşke devamını da getirseymişsin. Belki getirirsin hatta? Neden olmasın ;)
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Canina

  • ****
  • 1460
  • Rom: 39
  • There ought to be a law against you
    • Profili Görüntüle
    • Canina's
Ynt: Bir
« Yanıtla #2 : 05 Aralık 2009, 22:16:05 »
Bitirdim bu bitmiş hali. Ama fantastik yapmayı unutmuşum =). Planım oğlanı fantastik bir şeye, büyük ihtimal ile bir vampire dönüştürüp, doğru düzgün bir vampirin gazabını insanlar üstüne salmaktı. Ama yazmanın heyecanıyla unutmuşum sanırım bunu yapmayı.

Çevrimdışı deanna

  • **
  • 324
  • Rom: 9
  • ***
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bir
« Yanıtla #3 : 06 Aralık 2009, 14:31:33 »
sanki yarım kalmış gibi. sonunu okuduktan sonra devamı gelir diye umutlanmıştım ama bu bitmiş hali diyince üzüldüm. bununun devamına getirebilinecek şeyler şuan beynimde dönüp duruyorlar :D çocuğu vampire dönüştürme fikri güzel bence belki devam etmek istersin?

ayrıca alacakaranlığa göndermeler hoş olmuş. ben kitapların hepsini okuyup filmleride izlemiş biriyim. ama bana da artık saçma gelmeye başladı (biraz geç düştü benim jentonum sanırım.) hangi vampir parlarki? :D

.