"4,53 saniye.
Bir insanın yeni tanıştığı birisi hakkında kafasında bir fikir oluşması için gereken süre; 4,53 saniye. Bir insanı tanımak için yıllar bile yetersizken, böyle komik bir zaman diliminde karşındaki hakkında bir karar veriyor olmak gerçekten ironik. Ama durum böyle."
Yazdığı şeyi okudu ve beğenmedi. Çarpıya basıp kurtulmak istedi ama son anda çıkan "Kaydetmek ister misiniz?" sorusu aklını bulandırdı. Hiç bir zaman yerinde ve doğru kararlar veremiyordu, yine kararsız kalmıştı. Müzik dosyalarını karıştırıp bir müzik açtı ve günün her saati içi dolu olan çaydanlıktan bir bardak çay koydu kendisine.
Buğulu sesli bir adam şarkısını söyleyedursun, buğulu gözlü bir adam ekrana bakıyordu öylece. "Kaydetmek ister misiniz?" çok da zor bir soru değildi hani. Bardağı boşaldığında, buğulu sesli adam 3. şarkısına geçmişti. Bilgisayar karşısındaki adam ise sonunda karar verebilmişti; "Hayır".
Farenin sol tuşuna tıkladığı anda içinde bir his oluştu, tanıdık bir his. Pişmanlık.
Midesinde oluşan kütleyle bilgisayar başından kalkıp koltuğa uzandı ve tavanı izlemeye başladı. Az önce yazdığı şeyi düşünüyordu. Bugüne dek bir çok kız arkadaşı olmuştu, hepsiyle arası çok iyiydi. Problem de buydu işte, kızların en yakın arkadaşıydı o.
4,53 saniye... Karar verildi, arkadaş.
Dış görünüşünü suçlamaya başladı. Öyle ahım şahım bir görüntüsü yoktu, içi her ne kadar dolu da olsa, dışının bir kütükten farkı yoktu. İçindekileri ortaya çıkartana dek, 4,53 saniye çoktan geçiyordu tabi. O yüzden kızlar için yakın arkadaş, erkekler için zararsız dost oluyordu.
Midesindeki kütle ağırlaştı. Pişmanlık gidmiş yerine iğrenme gelmişti.
İnsanların arasındaki ilişkilerin, insanların düşüncelerinin ve bu hayatın ne kadar abzürd olduğunu düşünüyordu bir bardak daha çay almak için ayağa kalkarken. Hepsi de bencildi, hepsi de iki yüzlüydü. Çaydanlığa doğru giderken sağındaki pencereden kendi yansımasını görene dek burnundan soluyordu. Camda kaşları çatık, saçı başı dağılmış genci görünce yumuşadı.
Midesindeki kütlenin dikenleri çıkmış olmalıydı. Çünkü karnına feci bir acı saplanmıştı, farkındalığın o bağırtan acısı.
O da insandı. Sırf sınav zamanı ders notlarını versin diye çay ısmarlayan, suratlarına gülüp arkalarından laflar sokan, pisliğin tekiydi işte.
Farkındalık midesinden yukarı doğru tırmandı ve boğazını sıkmaya başladı. Buğulu ses şarkısını sonlandırıp bir sonrakı şarkıya geçerken, genç kafasını salladı. Yine düşüncelerinde kayboluyordu, beyni yine onu tehlikeli sulara sürüklemişti. Nefes alabilmek için pencereyi açtı ve dışarıyı izledi. Gece şehirden yavaş yavaş çekiliyor, güneş kontrolü ele almaya başlıyordu.
0,7 saniye. Bir insanın aptalca birşey yapmaya karar vermesi için geçen süre.
Buğulu ses şarkısını bitirirken genç pencereden atladı.
...
Ve ölmedi.