Kayıt Ol

Dedektif

Çevrimdışı Victoria

  • **
  • 316
  • Rom: 3
  • Peynir!
    • Profili Görüntüle
Dedektif
« : 10 Mart 2011, 21:47:03 »
Dedektif

Neleri bilmediğini bilen çoktur, güçlük, neleri hiçbir zaman bilemeyeceğini bilmektir.
Cenap Şahabettin

 ‘‘Okulumuz yeni bölümünün ilk mezunlarını vermekten mutluluk duymaktadır. Dört yıl boyunca eğitmenlerinizden aldığınız profesyonel eğitim sizlere ömür boyu yardımcı olacak. Şimdi tüm mezunların sırayla isimlerini okuyacak ve diplomalarını almak üzere kürsüye davet edeceğim.’’

Konuşmacı isimleri okuyup bizi tek tek kürsüye çağırmaya başladı. Çok heyecanlıydım. Herkesin ailesi gelmiş çocuklarını tebrik etmek için bekliyordu. Bu yüzden herkes başını sürekli sağa sola, öne arkaya çevirip akrabalarını görmeye çalışıyordu.

Ben rahattım. Çünkü hiç akrabam yoktu. Sadece beni büyütmeye çalışan yaşlı kadını tanıdım. O da görevini yerine getiremeden ölüp gitti. Etrafa bakınmam için herhangi bir neden yoktu. Yakın arkadaşların ailelerinin de gençleri tebrik ettiğini gördüm. Fakat benim arkadaşımda olmadığı için böyle bir tebrik dahi alamayacaktım. Konuşmacı ismimi okuduğunda kürsüye çıktım. Beni diğerleri gibi alkışlayan olmadı. Bunu daha önce tahmin ettiğimden hayal kırıklığına uğramadım.

Diplomamı alıp kürsüden inerken bölüm başkanının beni işaret ettiğini gördüm. Yanına gittiğimde beni tebrik etti ve odasına çağırdı. İşte bu kez şaşırmıştım, böyle bir şeyi beklemiyordum. Bu adamın benimle ne konuşacağına dair hiçbir fikrim yoktu. Bu beklenmedik davet gün için planladığım programı altüst edebilirdi. Fazla uzatmayacağını umarak odaya girdim. Kutlama için bir kadeh içki içmeyi teklif etti. Beleş içki bulmak benim gibi parasız birine her zaman nasip olamadığı için gün içindeki planları ertesi güne iptal edebileceğimi düşünerek teklifi kabul ettim. Adam iki kadeh viski doldurdu ve birini bana uzattı. Kadehi elime aldığım anda adamın ne kadar konuşacağının önemi kalmadı. Hatta mümkünse konuşmayı uzatarak odadan sarhoş çıkmak istiyordum.

‘‘Öğrenim süresince sizi hep gözlemledim, başarılı bir gençsiniz.’’
‘‘Teşekkür ederim efendim.’’
‘‘Okul bitti. Şimdi ne yapmayı düşünüyorsunuz?’’

Hiç beklemediğim kadar keyifsiz bir soruyla karşı karşıya gelmiştim. Ne cevap vereceğimi bilmiyordum çünkü ne yapacağımı bilmiyordum. Büro açacak kadar param yoktu. Fakültede de kalamazdım çünkü akademisyenlik bana göre değildi. Mümkün olduğunca hızlı para kazanıp kendime özel bir dedektiflik bürosu açmalıydım. Benim bunu gerçekleştireceğim süreç içerisinde arkadaşlarım eminim ki, piyasayı çoktan ele geçirmiş olacaktı. Uzun zaman iş yapamayabilirim de. Ben bunları düşünürken adam, viskisinden bir yudum alarak:
‘‘Cevabınızı bekliyorum,’’ dedi.
‘‘Özel bir ofis açmak istiyorum efendim.’’
‘‘Bunun için maddi koşullarınız uygun mu?’’
‘‘Hayır efendim.’’
‘‘Peki nasıl açacaksınız?’’
Beni köşeye sıkıştırmıştı. Bu konuşmayı tamamen benimle eğlenmek amacıyla mı yapıyordu acaba?

‘‘Önce para kazanmalıyım efendim.’’
‘‘Bende öyle düşünmüştüm.’’
İkimiz de aynı şeyi düşünüyorduk fakat bunun benim yararıma olan kısmını hala çözemleyebilmiş değildim. Muhtemelen konuşmanın ilerleyen kısmında buna dair bir şey söyleyecekti.

‘‘Size yardım etmek isterim.’’
‘‘Bunu nasıl yapacaksınız?’’
‘‘Genç atılımcıları destekleyen bir kuruluş var. Sahibi dostumdur. Size onun adresini vereceğim. Büronuz için gerekli parayı oradan temin edebilirsiniz. Yalnız aldığınız ödeneği altı ay içinde kuruma ödemeniz gerekiyor.’’

Oldukça iyi bir teklif sunmuştu. Öneriyi kabul edecektim fakat, ilk viski kadehini henüz bitirmiştim. Bir tane daha içmeden asla cevap vermek istemiyordum. Sanırım o da bunu anladı.

‘‘Size bir kadeh daha doldurayım,’’ diyerek kadehi elimden alıp enfes içecekle bir kez daha doldurdu. Kadehi alır almaz hemen bir yudumda yuvarladım.
‘‘Oldukça hızlı içiyorsunuz’’ diyerek kadehi bir kez daha doldurdu. Artık konuşabilirdim.
‘‘Bu teklife oldukça sıcak bakıyorum. Kabul etmemem için bir neden yok’’
‘‘Ben de öyle düşünmüştüm. Size adresi vereyim.’’
Bu adamın ikide bir benimle aynı düşündüğünü söylemesi canımı sıkmaya başlamıştı. Benim düşündüklerimden başka bir şey düşünemiyor muydu sanki… Çekmeceyi açıp adresi uzattı. Kadehimde hala birkaç yudumluk içki kalmıştı. Adresi alır almaz kalkmam gerektiğini biliyordum. Aradaki zaman boşluğunu doldurmak için adrese uzun uzun baktım bu arada kadehteki içkiyi tamamen bitirdim. Adama teşekkür ederek odadan ayrıldım. Sanırım bu konuşmayı yapacağı tek kişi ben değildim. Yeterince zamanını ve içkisini almıştım. Yine de nezaketini bozmayarak beni kapıya kadar geçirip iyi şanslar diledi.

Ertesi gün verilen adrese gittim. Görüşme için uzun süre beklemem gerekti. Nihayet beni içeri aldılar. Anlaşma yapıldı. Öğleden sonra adıma yatırılan parayı bankadan çektim. Birkaç gün sonra aradığım gibi bir büro bulabildim. İçini mümkün olduğunca zevkli döşemeye çalıştım. Gazeteye ilan verdim. ‘‘Kayıplarınız bulunur.’’

İki gün hiç arayan olmadı. Üçüncü gün akşamüzeri kibar bir beyefendi büroya geldi. Onu rahat deri koltuklarımda oturttum. Naif ve çekingen birine benziyordu. Konuşması için aceleci davranmadım. Ürküp kaçmasından korkuyordum. Uzun süre ayakkabılarını izledikten sonra konuşmaya karar verdi.

‘‘Önce size kendimi tanıtayım. Adım Werther.’’
Onu tanıyordum. Daha önce birkaç kez parkın orada görmüştüm. Boşu boş dolan tiplerdendi.
‘‘Benden istediğiniz nedir?’’
‘‘Çok önemli birini kaybettim.’’
‘‘Ailenizden biri mi?’’
‘‘Hayır’’
‘‘Peki öyleyse kim?’’

Gözlerini gözlerime dikti. Yüzünde ki ürkmüş ifade yerini alaycı bir sırıtışa bıraktı.
‘‘Tanrı.’’
‘‘Anlamadım. Yani benden tanrıyı bulmamı istiyorsunuz?’’ Yanlış duymuştum. Kesinlikle yanlış duyduğuma kendime inandıramadan sözlerine devam etti.
‘‘Evet, onu bulmanızı ve bir şey sormanızı istiyorum.’’
Bu adam kesinlikle delirmişti. Şansıma tüküreyim. Beni de hep böyleleri bulur zaten.
‘‘Eğer onu bulup, söyleyeceğim şeyi sorarsanız size normal fiyatınızın iki katı ödeme yapacağım.’’
Ah evet söz konusu para olunca akan sular durur. Madem Tanrıyı bulmamı istiyordu, bulacaktım.
‘‘Eğer onu bulursam ne sormamı istiyorsunuz?’’
‘‘Neden beni yarattığını neden acı çektirdiğini sormanızı istiyorum. Eğer tahmin ettiğim gibi sadist çıkarsa üzülmeyeceğim.’’ Korkunç bir kahkaha attı. Tükürükleri yüzüme sıçramıştı. Tiksindiğimi belli etmeden yüzümü peçeteyle sildim.
‘‘Peki onu nasıl bulacağım?’’
‘‘Bu sizin işiniz, eğer kendim bulsaydım buraya gelmezdim.’’ Ayağa kalkıp kapıya yürüdü, kapıyı açıp dışarı çıkmadan önce bana iyi şanslar diledi.
Aslında benimde soracak birkaç sorum vardı. Bunu nasıl yapacağımı biliyordum. Eve gitmeme gerek yoktu.

Büromun dış kapsını açtım. Uzun zamandır uykusuzluk sorunum vardı. Masamın üstünde duran dört kutu uyku ilacını alabilmek için üç ay uğraşmıştım. Ve sonunda başarmıştım.
Harika bir planım vardı. Diğer tarafa gidip geri dönecektim.
Uyku ilaçlarının hepsini tek tek yuttum. Sonunda dört kutu ilacı bitirmiştim. Acısız bir ölüm olacaktı….

Çift kişilik deri koltuğa uzandım. Karşımda ki duvar saatine gözümü dikmiştim. Zamanlama çok önemliydi.
Gözlerimi kapattım. Başımda vızıldayan sineğin sesinden başka içeride hiç ses yoktu.

Kaç saat geçmişti bilmiyordum. Midem çok kötü bulanıyordu. Saplanan sancılar birer ok gibi midemi deşiyordu sanki… Kusmamalıydım. Kulaklarım uğulduyordu. Sineğin sesini duyamıyordum…

Gözlerimi açtığımda ışık gözümü alıyordu. Ölmemiştim. Anında başlayan sancı yaşadığımın kanıtıydı. Ağzımda ve burnumda ki plastik tüpümsü şeyler vardı.
‘‘Sonunda uyanabildin. Cehenneme hoş geldin. Acılar ülkesine…’’ Werther yanımdaydı.
‘‘Konuştun mu? Sordun mu ona tüm söyledikleri mi?’’ Ağzımdaki tüpü çıkarması için elimi kaldırmaya çalıştım. Ama yapamadım.
Ne istediğimi hemen anlamıştı. Tüpü çıkardı.
Hafifçe öksürdüm.
‘‘Ona sordum. Bana ne dedi biliyormusun?’’ Çok komik bir şey söylemişim gibi gülmeye çalıştım ama boğazımdan boğulur gibi bir ses çıkartabildim sadece.
Hayır anlamında başının  ileri geri salladı.
‘‘Bana dedi ki, seni canı sıkıldığı için yaratmış. Ve evine dönüp boklu yaşantını sürdürmeni söyledi. Beni anladın mı?’’ Tekrar gülmeye çalıştım. Ve ağzımdan ıslık çalar gibi bir ses çıktı.
Bana şapşal bir şekilde bakıyordu. İyice sinirlendim. Lanet herif. Canın cehenneme demeyi çok isterdim. Ama hayır çok daha güzel bir şey söyledim.
‘‘Bir şey daha dedi.’’
‘‘Ne dedi?’’
‘‘Gidip kendini becermeni söyledi, bok herif!’’




 




Spoiler: Göster

''I do not suffer from insanity, I enjoy every minute of it."
- Edgar Allan Poe