Kayıt Ol

Desperaux.

Çevrimdışı Dúrgonath

  • ***
  • 680
  • Rom: 13
    • Profili Görüntüle
Desperaux.
« : 03 Temmuz 2010, 22:41:01 »
Garip adamdı Desperaux.

Çoğumuz narkoleptik bir şizofren ve manik-depresif olduğunu düşünürdük. Daha az süslü ve anlaşılır kelimelerle anlatmak gerekirse: kaçık, çatlak, yırtık, tahtası eksik, uçmuş, deli.

Günün herhangi bir saatinde yanağından salyalar sızarak kafasını yasladığı yerde Morpheus'un diyarına adımını basabilme yeteneğine sahipti. Zirkonya'nın devrik kralı Zebub'un tek oğlu olduğunu-zaten bu yüzden adı "Prens Desperaux"ya çıktı ya-, ülkesine girdiği anda "gomlis"ler arafından kellesi vurulacağı için burada kısılıp kaldığını, sırtından çıkarmadığı siyah, tüylü pardesüsünün altnda gizli tek bir siyah kanadı olduğunu, gri saçlarının aslında iki yıl önce bembeyaz olduğunu ve kedilerden nefret ettiğini iddia ederdi. Genelde donuk-iç dünyasını tamamen maskeleyen-grimsi mavi ve uykulu bakışlara sahip gözleri vardı. Bir yudum kahve ile birden masaların üzerine ve masaların üzerinde zıplayan, "Krala Bağlılık Yemini"ni ve "Zirkonya Vatandaşlık İlkeleri"ni bağıra çağıra sayıklayan ve hiçbirimizin duymadığı bir dilde şarkılar söyleyen bir tipe dönüşürdü - gözlerindeki donukluğu kaybetmeden.

Dişilerle arası iyi değildi, erillerle arası iyi değildi, bazı insanlar onun aseksüel bir hermafrodit olduğunu ve Oedipus Kompleksi'nden nasibini aldığını fısıldaşırlardı aralarında.

Daha hiç kimse gerçekleri -gerçekleri- sormaya cesaret edememişti henüz oysa.

Öylesine bir gün, öylesine bir anda gittim yanına. Öylesine.

Dudakları çatlamıştı çatlamasına, ama o suyu arsenik yerine koymakta ve dudaklarını kemirmekte ısrarcıydı. Fırınlanmış yufka gibi görünüyordu dudakları: Hastalıklı bir sarı tonunda, tanıdık bir coğrafyanın tanıdık bir köşesinden bir manzarayı andıran çatlaklar - tıpkı yufkanın kenarları gibi.

Konuşmaya başladık. Satır atlayarak konuşuyordu, ya da şarjörden mermi kaçıran bir mitralyöz gibi. Anlaşmaya çalıştık, olmadı.

Sonraki gün gelmedi.

Amfideki kurumuş, beyaz salya izleriyle kaplı sırası boştu.

Bir sonraki gün aynı yerde siyah ve bir kuş için gereğinde fazla uzun bir tüy bulduk.

Ve bir daha adını bile anmadık. Zihnimizde bir şehir efsanesine dönüşmüştü. Adını üç kez söylesek tek kanadını açıp arkamızda belirecekti sanki.

Desperaux.

Desperaux.



Bi naneye benzemiyo, ama yine de...