İmparatorluğa adalet gelecek… Basit bir slogan gibi görünen bu cümlenin arkasında yatan derin anlamı fark ettiğinizde Adalet’in son sayfalarını çeviriyor olacaksınız. Ve kitap bittiği için üzülürken bulacaksınız kendinizi…
Ann Leckie’nin bu ilk kitabının adını son yıllarda pek çok kez duymuştum ben de. Bir o ödülü kazanıyordu, bir bu ödülü. John Scalzi ve Patrick Rothfuss onu öve öve bitiremiyordu. Merakım had safhadaydı, ama endişelerim de öyle. Çünkü geçtiğimiz şu son 3-4 yıl içerisinde hangi ödüllü kitaba hevesle elimi atsam, onu bırakışım da o kadar hayal kırıklığıyla dolu oluyordu. Neyse ki Adalet onlardan biri değil…
Her şeyden önce, hayır, bu alıştığımız türden bir uzay operası değil. Kahramanlar oradan oraya koşturup gemileri yok etmiyor, ordular birbirlerine girmiyor, gezegenler arası büyük çaplı savaşlar yaşanmıyor. Ama bu içerisinde hiç hareket olmadığı anlamına da gelmiyor. Aksine, sayfaları hızla çevirmenize neden olacak ve sizi bayağı bayağı gerecek aksiyonlar yaşanıyor bazı bölümlerde. Mesela “tapınak hadisesi,” ya da “Toren’ın Adaleti’ne düzenlenen bir ziyaret” diyeyim okumuş olanlara göz kırparak.
Kitabın en güzel yanı özgün olması hiç şüphesiz. Çünkü baş karakteri alışılagelmiş, basmakalıp bir kahraman değil. Bir insan bile değil. O bir gemi. Ama aynı zamanda da bir bağıl. Bunu anlatması biraz zor aslında. Kitapta üç farklı uzay gemisi çeşidi var: büyükten küçüğe doğru Adaletler, Kudretler ve Merhametler. Her uzay gemisinin bünyesinde bağıl adı verilen, gemiye zihinsel olarak bağlı birimler var. Android değiller, yakalanan savaş esirlerinin bir tür işlemden geçirilmesiyle bağıla dönüştürülüyorlar ve hepsi tek bir zihinden oluşuyor. Bir bağılın gördüğünü tüm bağıllar görüyor, ama aynı zamanda gemi de görüyor. Gemi aynı anda hem bir gezegenin yörüngesinde hem de o gezegenin yüzeyinde bulunabiliyor. Sokaktan aşağı yürüyen bir bağıl başka bir köşede kendisini görürken, aynı anda gemi olarak gezegene yukarıdan bakabiliyor. Ve bu çok çılgınca. Okurken sürekli düşünmenize, beyninize jimnastik yaptırmanıza neden oluyor. Hele yazarın tam da sizi alıştırmışken bu tekillik kavramını paramparça edip çoğulluğa geçişi, normal olanı anormal gibi görmenizi sağladığı yerler var ki sormayın gitsin…
Kitabın adından da anlayacağınız üzere bizler bir Adalet’in yaşadıklarına, daha da açık konuşmak gerekirse Toren’ın Adaleti’nin yaşadıklarına şahit oluyoruz. Önce Breq karşılıyor bizleri, Toren’ın Adaleti’nden Esk Bir model bir bağıl. Ama her nedense gemisinden ayrılmış, tek kalmış. Ve bir amacı var. Ardından 20 yıl önceye, Breq’in hâlâ Adalet’in bir bağılı olduğu zamana dönüyor ve tek kalmasına neden olan olayları birinci elden okuyoruz.
Kitaptaki bağıl kavramı kadar karakterler arasında geçen konuşmalar da kafayı çalıştırmanıza neden olan cinsten. Elantris’i ve Gece Nöbeti serisini çok sevememe neden olan akıl oyunları bu kitapta da bol bol mevcut. Karakterlerin dolaylı yoldan konuşmaları, niyetlerini belli etmemek için birbirleriyle zekâ yarıştırmaları cidden keyifli. Başlarda bazı kavramlar, ırklar ve olaylar biraz karışıyor ama daha sonra, kitabın üçte ikilik bir kısmını tamamladıktan sonra her şey yerine oturuyor ve kendinizi evinizde gibi hissediyorsunuz. Hatta cinsiyet belirsizliği bile bir yerden sonra kafanızda keyifle evirip çevirdiğiniz, çözmeye çalıştığınız zevkli bir bulmaca hâline geliyor.
Karakterlerden bahsetmişken hepsinin çok başarılı olduğunu belirtmeden edemeyeceğim. Breq zaten başlı başına bir olay. Ama Teğmen Awn, Anaander Mianaai, Teğmen Skaaiat, İlahi Kişilik… ve daha nicesini çok sevdim. En çok da Teğmen Awn’ı. Ama kitabın ta en başında karşılaştığımız ve tüm macera boyunca inanılmaz bir karakter gelişimi gösteren Seivarden’i de unutmamak gerek elbette. Özellikle son kısımda Breq ile Seivarden arasında geçen diyaloglar ayrı bir keyif katıyor işin içine.
Ne yazık ki, daha önce de onlarca kez belirtildiği üzere, kitap son okuma görmemiş. Ve bu gerçek son 100 sayfada iyice ortaya çıkıyor. Çeviri hatası anlamında mı? Hayır… Yazım hataları anlamında. Küçük harf hataları, fazla ekler, kayıp harfler, cümle sonunda “m” yerine “n” kullanıldığı için konuşanın kim olduğunu karıştırdığınız bölümler… Çok mu? Evet. Ama işin güzel tarafı sadece kaş çatıp zihninizde o kelimeyi düzeltiyor, sonra da kaldığınız yerden aynı heves ve merakla okumaya devam ediyorsunuz. Konu o kadar meraklı işte…
Kitabı tamamladıktan sonra ilk işim Hazal’ın incelemesini bir kez daha, bu kez spoiler kutularını açarak okudum ve bu kez çok daha fazla keyif aldım. Kitaba getirdiği yaklaşımı ve örnekleri de daha çok sevdim, hemen hemen hepsine de hak verdim.
Uzun lafın kısası, Adalet uzun zamandan beri okuduğum en iyi kitaplardan biriydi. Aldığı her ödülü sonuna kadar hak ediyor, bitirdiğinizde devamını merakla beklemenize yol açıyor. Sırf aksiyon barındırmayan, kafa çalıştırıcı diyalogları olan, özgün bir bilimkurgu arayan herkese şiddetle tavsiye olunur.
Edit: Kitaba notum 9/10. Bir puanı editörlükten kırdım.