Kayıt Ol

Bu Ölümsüz - Roger Zelazny

Çevrimdışı

  • ***
  • 581
  • Rom: 47
  • Hayvan Yemeyelim!
    • Profili Görüntüle
    • http://bulentozgun.blogspot.com/
Bu Ölümsüz - Roger Zelazny
« : 15 Mayıs 2017, 23:36:13 »


Bu Ölümsüz - Roger Zelazny

Özgün adı: This Immortal
Çeviri: Sönmez Güven
1. Basım: Eylül 2000

Dünya nükleer felaketler yüzünden yıkılmış harabe olmuş, insanlar başka gezegenlere göçmüşler hayatlarından da memnunlar. Yeryüzünde sadece değişime uğramış hayvanlar ve insanlar var, o yüzden hem tehlikeli hem de gizemli bir yere dönüşmüş. Bu durum onu başka gezegenlerin ırkları tarafından turistik bir durak olarak algılanmasına sebep olmuş. İnsanlar tarafındansa çok önemsenmeyen tarihi bir miras.

Hikayemiz Dünya'yı gezmek isteyen bir Vegalı (Vega gezegeninden gelen bir ırk) ve ona refakat eden bir ekibin etrafından şekilleniyor. Romanın baş kişisi bu ekibin lideri ve Dünya'daki tarihi mekanlardan sorumlu Conrad Nomikos. Hikayenin başında anlaşıldığı üzere ölümsüz, bu da onu işinde doğal olarak uzman yapıyor. Onun ölümsüzlüğü başka insanlar tarafından sezilen ama kanıtlanamayan bir olgu. Kendisi de gizliyor zaten.

Vegalı Dünya'yı gezerken ekibin başına gelmeyen kalmıyor, hepsi ölümle yüz yüze geliyor, en çok da Conrad. Siyasi meseleler yüzünden planlanan suikastler, güreşçi robotlar, değişim geçirmiş insanlar, devasa yaratıklar... Bu kısımlar büyük bir heyecanla okunuyor ve hızla kitabın sonuna geliniyor ama...

Bu karmaşa okur olarak beni rahatsız etti. Kitap, kullandığı temalar ve dil itibariyle hızlı değişimler gösteriyor. Ana bir tema olmaması da kitaba dair bir okuma tavrı geliştirmenizi engelliyor.

Sanki fantastik temalar işe koşmak istiyor yazar ama bir yandan da bilimkurgu sosu eklemek istiyor. Kabadayı bir tavırla "karar ver artık" diyecek değilim, böyle yazmak istemişse yazarı yargılayamam ama bu hız ve çeşitlilik kitabın akılda kalıcılığını azaltıyor.

Mesela Vega hükümetinin dünyanın bir çok bölgesini satın alması ve insanları Vega'ya kabul ederken onları mülteci konumuna düşürmesine dair siyasi rahatsızlık ve bu rahatsızlıktan doğan gizli bir örgüt var ama hikaye bunun üzerinde pek durmuyor.

Conrad ölümsüz ama neden, nasıl? Bunu anlatmak zorunda değil diyelim, peki kitabın sonunda ortaya çıkan işlev dışında bu ölümsüzlüğün kitaba katkısı ne?

Conrad'ın eşine duyduğu sevgi kitabın başında yoğun ama... Bir dakika tamam tamam her şey aydınlığa kavuştu. Conrad'ın Yunanlı olmasından anlamalıydım, ya da sürekli Yunan efsanelerine gönderme yapmasından.

Bu kitap Oydsseus destanının ya da evinden uzaklaşan kahramanın bin bir badire atlatarak yeniden eve dönmesinin zayıf bir tekrarı. Peki bir Yunan mitini bir bilimkurgu kitabına nasıl taşıyıp o efsanevi yaratıkları nasıl geri getireceğiz? Nükleer bir felaket sonucu Dünya harabeye dönerse ve bu küllerin içinden tavuklar mutasyon geçirip Anka Kuşu gibi ortaya çıkarsa bu destan için gerekenler hazırdır. Kitapta Anka Kuşu falan yok tabi ama değişime uğramış köpekler, timsahlar, yarasalar ve hatta ördekler var. İnsansılar, vampirler, zombiler bile var.

Conrad da güçlü kuvvetli, akıllı bir kahraman, hepsini alt edebilecek yetilere sahip. İşlem tamam. Kitap boyunca kahramanlıkla ilgili onlarca konuşma yapan Conrad açık açık formülü veriyor aslında:
"Pekala, Hasan, seni şanslı kerata," dedim. Şu anda bir adet kendin-yap'lı Kahramanlık Modeli kazanmış durumdasın, canavarı da bedava. İyi şanslar." s. 140

Hatta kahramana eşlik eden roman kişileri bile bir formül üzere kurulmuş. Bu formül de açık açık dillendiriliyor Moreby tarafından:
"Eh, bizim de elimizde bir ozanın dili, iki amansız savaşçının kanı, çok seçkin bir bilim adamının beyni, ateşli bir siyasetçinin safralı karaciğeri, ve bir Vegalının ilginç renkteki eti var -" s. 136

Her ne kadar onlara kişilik verilmemişse de bu ekipte kadınlar da var: Ya erkeğe bağımlı ya da sinsiler. Klişe!

Aslından yazarın, yaptığı mitsel-cover'ı bu denli gözümüze sokması (her ne kadar ben geç anlasam da) kitaba bir mizah duygusu katıyor. Conrad da çok şakacı ve iğneleyici bir roman kişisi. Bu yüzden okurun bu karmaşanın içinden eğlenmiş çıkması olası.

Daha bahsedecek çok şey var ama ben de anlatırken karıştırdım, affedin, sizi kitaba dair karmaşık duygularla bırakıyorum.

Çeviri ve düzelti eki:

Kitabın çevirisi şahane, Sönmez Güven'in eli dili dert bulmasın. Sadece bir bariz hata gördüm "radio"nun "telsiz" yerine "radyo" şeklinde çevrilmesi gibi.

Bayıldığım yerlileştirmeler vardı:
"Trip and break your neck."
"Umarım boynun altında kalır."
s. 138

"Therefore, we must plan an escape, else we will be served up on a chafing dish."
"Dolayısıyla, ya bir kaçış planı düzenleriz, ya da akşam yemeğine köftelik kıyma oluruz."
s. 138

Procrustes kicked him several times, and me once for good measure.
Procrustes onu birkaç kez, hatırım kalmasın diye beni de bir kez tekmeledi.
s. 153

Bu güzel karşılıkların yanında anlamadığım bir yerlileştirme vardı:
Hasan adındaki roman kişisi Conrad'ı (çok) eskiden beri tanıyor ve ona Conrad yerine Karacı diyor. Bunu anlamamıştım. Conrad o uzun ömründe bir çok isim almıştı ama Karacı ne demek? Özgün metne baktım: Karagee

Neden Karacı diye çevrilmiş anlamadım. Hasan, Conrad'la ilk karşılaştığında Conrad'ın adı Karaghiosis'miş, çevirmen bu ismi Karagozis şeklinde Türkçe'leştirmiş, olabilir, güzel bir karşılık.
Özgün metinde Karagee, Karaghiosis'in kısaltılmış hali muhtemelen. Dolayısıyla Karacı gibi Türkçe'si de anlamlı bir karşılık yerine Karagi kullanılabilirdi.

Off, buna mı taktın diyebilirsiniz, "işim gücüm yok" diye karşılık veririm.

Kitabın düzeltisi de çok iyiydi, sanırım sadece üç yerde yanlış yazımla karşılaştım. Şu anki yayınevlerinin Metis gibi nitelikli yayınevlerini örnek alması gerek. Bu kitap 17 yıl evvel böyle tertemiz yayınlanmış ama şimdi "büyük" dediğimiz bir çok yayınevi (örneğin İthaki), son okuma yapmadan yayınlayabiliyor bazı kitaplarını.

Milliyetçi ek:
"Karagozis eski Yunan gölge oyunundaki bir karakterin adıdır, Avrupa'nın Punch ve Judy oyunlarındaki Punch gibi. Kılıksızın ve soytarının tekiydi." s. 84

Yahu pes! Kahveye, baklavaya bizim dediniz, hadi neyse ama güzelim gölge oyunumuzu kaptırmayız!