Bu kitap benim için bir abur cubur. Nasıl ki abur cuburları kendimizi alamadan yeriz, ancak bittiğinde bize hiçbir yararı olmazsa, tam bir çoksatar olan Kızık Yükseliş de kitap formunda bir abur cuburdu. Eğlendiriyor, insan elinden bırakamıyor, ancak size hiçbir şey katmıyor. Üstelik, üzgünüm ama, ciddi anlamda taklit

. Ama devam kitabını da okuyacağım. Ondan önceyse uzun eleştirilerim olacak.
Açlık Oyunları ve Ender'ın Oyunu'ndan çok ciddi oranda şey almış. Renkler üzerine kurulu kast sistemi orjinal değil. Daha iyilerini okumuş ve sevmiştim. Yazar bu dolgu maddeleriyle bezediği eserindeki gedikleri de "fazlaca" Yunan/Roma kültürü ve mitolojisiyle kapatmış. Köklere uzanmasını anlıyorum, fakat bu derece sırtını oraya dayaması da hiç olmamış. Yani anlayacağınız, okurken karşımda oradan buradan toplanmış parçalarla inşa edilmiş, ama iyi analiz edilmiş bir kitap vardı.
Yazarı takdir etmek gerek, çoksatar mantığını ve formülünü iyi kavramış. Doğru parametrelerle kurguyu işlemiş ve bir çoksatar yazmış. Bu kitap bir çoksatar olsun diye yazılmış yahu. Daha en başında okura "bu kitaba bayılacaksınız!" diyebilen egolu bir yazardan daha ne beklenir

? Bu sözü bana çok itici geldi, ama kitabını yazma amacını da sergiliyor. O bakımdan bir anlamda dürüst olduğunu da düşünüyorum.
Karakterler, hani edebiyat dünyasında bir tabir var ya, tam bir "mary sue" idi. Gelişimlerinde ciddi atlanan yerler var. Neyse ki yazar bazı yerlerde ters köşe yaparak hep klişelerden gitmeyerek kitabın merak edilirliğini yukarıda tutuyordu. Bu onun için akıllıca bir adımdı.
Çok gözüme batan bir şey var ki, bu yazarın kendi mentalitesinde yatıyor bana göre. Toplum'un hükümdarı bir kadın, Eşsiz Yaralılar arasında kadın-erkek ayrımı yok. Hepsi aynı eşit ve vahşi koşullarda yaralarını kazanmak için çabalıyor. Ancak bakıyoruz ki erkekler birbirlerine "kız gibi ağlama, sızlanma" diyor. Kızlar da erkekleri kışkırtacakları zaman bu kalıba başvuruyor. Nasıl yani? Burası dünya değil ki? Bu insanlar 300 yıldır Mars'ta bambaşka bir toplum kurmuşlar. Kadın ve erkekleri getirdikleri yerde bu kalıplar nasıl korundu? Yazar bir yandan kadın karakterlerini öne çıkarırken bir yandan kendi kafasında bazı şeyleri aşamamış gibi geldi bana. Bu kadar dünya ve önyargılarına ait, ancak Mars'taki Altınlara uymayan bir kalıbın ne işi vardı?
Bir de, Darrow doğma büyüme Marslı olarak, sanki önceki hayatında dünyamızda yaşamış gibi, niye uzun süre Mars'ın düşük yerçekimine vurgu yapmak için Dünya gezegeni ile karşılaştırdı? Kendisi bunu nereden biliyor? Bir anlatıcı olarak bize bunu sürekli vurgulama ihtiyacı niye duyuyor? O hiç Dünya'da yaşamadı. Kitap burada gerçekçiliğini yitiriyor ve Dünya gezegenindeki okurlar için yazılmış bir kurgu karakterin bize bir şeyleri anlatmak için bazı şeylere başvurduğunu yüzümüze vuruyor. Bize bunun anlatılışı ve vurgulanışı çok başka şekillerde yapılabilirdi. Ancak yazarın bunu yapabilecek yetenekten yoksun olduğu izlenimini edindim.
Kızıl Yükseliş beni fazlasıyla eğlendirdi. Onu asla inkar edemem. İnsan nasıl ki depresyona girdiğinde kendini çikolataya, tatlıya vurursa, ben de bir yakınımı kaybettiğim şu günlerde kafamı dağıtmak için kendimi bu abur cubura vermiştim. Onu keyifle tükettim. Elimden düşmedi. Ancak yukarıda eleştirdiğim her şeyi için gözlerimi de devirdim.
Hakkı bence 5 üzerinden 2 yıldız, ama ona Goodreads'te 3 verdim. Yazarın bu kurgu üzerinde pek de bir emeği olduğunu düşünmüyorum. Bazı yerleri de kotaramamış. Mesela şu yerçekimi karşılaştırmasında olduğu gibi. Ancak eğlenceliydi ve insanı kendine çekiyordu gerçekten de. Dahası, yazara haksızlık yapmamak adına da devam kitabını okuyacağım. Arada böyle hafif, atıştırmalık şeyler insana iyi geliyor. Bir mola gibi.