Kayıt Ol

Son Yaya - Ray Bradbury

Çevrimdışı

  • ***
  • 581
  • Rom: 47
  • Hayvan Yemeyelim!
    • Profili Görüntüle
    • http://bulentozgun.blogspot.com/
Son Yaya - Ray Bradbury
« : 11 Ocak 2014, 21:08:35 »

Son Yaya - Ray Bradbury
Çevirmen: İrma Dolanoğlu
Nisan Yayınları
1986
80 Sayfa

Bir Ray Bradbury uzmanı olduğumu söyleyemem. Onun dünyasına sadece bir roman (Fahrenheit 451) ve bir öykü kitabı ile girdim (Son Yaya). Çıkarımlarım yanlı ve yanlış olabilir ama bu okumalar, bana Ray Bradbury’nin bilim kurgu veya fantastik hikâyeler yazarken işin insan tarafına daha çok eğildiğini gösterdi. Bradbury bize olağandışı bir hikâye anlatırken insanı insan kılan temel hislerin yok oluşundan doğan dehşeti daha iyi aktarabilmek için bu yolu kullanıyor bana göre.

Son Yaya adlı öykü kitabında da durum böyle. Kitabı oluşturan beş öykü, bilim kurgu öyküsünden çok korku öykülerine benziyor. Uzunlukları 10-20 sayfa arasında değişen bu kısa öykülerin hepsi de çok etkileyici. Her öykünün son sözcüğüne geldiğinizde kafanızı tavana dikip, aldığınız derin nefesi yavaş yavaş vererek derin düşüncelere dalıyorsunuz.

Öykülerin diline gelirsek: Çok güzel benzetmelerle etkileyici bir dil kuruyor Bradbury. Hassas, duygulara yönelik bir dil bu. Korku öykülerinde alışık olmadığımız nitelikte edebi bir dil. Bu dil hikâye bakımından etkileyici olan öyküleri bir kat daha etkileyici kılıyor.

Bu güzel kitabın çevirisinin de harika olduğunu, kitabın edebi üslubunun layıkıyla Türkçe’ye aktarıldığını belirtmeliyim. Birçok bilim kurgu eseri çeviren İrma Dolanoğlu bu türe hâkim belli ki. Kendisine bin minnet buradan.

Öyküleri teker teker ele almak istiyorum. Okuyacakların keyfini kaçırmamak için mümkün olduğu kadar az bilgi verip öykülerin bana düşündürdüklerine yoğunlaşacağım:

Sis Düdüğü: Bir deniz fenerinde çalışan McDunn ile devasa bir deniz yaratığı arasında geçiyor bu öykü. Yoğun bir yalnızlığı anlatan bu güzel öykü, kocaman bir yaratıkla insanın yalnızlıkla baş edemediği anlardaki çaresizliğini vurguluyor.

Küçük Katil: Bir annenin bebeğine karşı duyduğu yoğun korkuyu anlatıyor bu irkiltici öykü. Bu korkuların temeli kadının kafasında yarattığı kuruntular mı yoksa şeytani bir gücün eline geçen küçük bir bebeğin yaptığı şeyler mi? Öykünün sonuna kadar bunu öğrenemiyorsunuz. Annenin hislerini çok iyi anlatıyor Bradbury. Büyük bir merakla ve diken üstünde okuyorsunuz öyküyü.

Tırpan: Yoksul bir aile güzel bir çiftlik evini şans eseri buluyor ve oraya yerleştikten sonra aile reisi Drew Erickson’ın başına korkunç bir olay geliyor. Drew Erickson, evin önceki sahibinden acı bir miras alıyor. Tanrı inancına ve kadere dair derin bir öykü. İnsanı dehşet içinde bırakıyor.

Uzun Yağmur: Venüs’e iniş yapan dört kişilik bir ekip yoğun ve bezdirici bir yağmur altında yürüyorlar. Amaçları Venüs’te bazı bölgelere inşa edilmiş Güneş Tapınaklarından birine ulaşıp dinlenmek. Ama yağmur o kadar şiddetli ki mürettebat aklını yitirmek üzere. Sonuna Güneş Tapınağı’na ulaşıyorlar mı söyleyemem ama Bradbury’nin insanın en güçlü duygusu olan umuda olan yaklaşımına hayran kaldım. Adamlarının her birinin yağmura karşı gösterdikleri tavrı derin bir biçimde aktarmış Bradbury, kendinizi o ormanda, çamurun içinde bitkin ve bıkkın hissediyorsunuz. Bu öykü ayrıca Resimli Adam adlı derlemede de yer almaktadır.

Son Yaya: Kimsenin sokaklarda yürümediği bir gelecekte (M. S. 2052) akşamları yürüyüşe çıkıp düşüncelere dalan Bay Leonard Mead’in başından geçenler anlatılıyor bu öyküde. Onun tek isteği yürümek ve düşünmek; ama 2052’de herkes dev ekranlı televizyonları başında diziler, filmler, yarışma programları izleyerek hiçbir konuda düşünmeden yaşarken Bay Leonard Mead’in yaptığı bu masum edim, devlet için çok tehlikeli. Fahrenheit 451’in dünyasına benzer bir dünya sunuyor bu öykü. Ülkemizinin içinde bulunduğu yasaklar ortamında bu öykünün çağrıştırdıkları beni çok düşündürüyor.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Son Yaya
« Yanıtla #1 : 11 Ocak 2014, 21:16:59 »
Bence iki kitapla da olsa Bradbury'nin üslubunun özünü gayet güzel kavramışsınız. Gerçekten de olaydan çok insana odaklı bir yazardır kendisi. Ben de Rıhtım (ve de Fırtınakıran) sayesinde tanıştım kendisiyle ve bu zaman kadar neler kaçırdığımı geç de olsa anladım.

Son Yaya'yı "Yakma Zevki" adlı derlemeden de hatırlıyorum. Diğer öyküleri ise Gölge Oyunu'nun çeviri aşamasında sık sık duydum ve dördünü de merak ediyorum açıkçası. Ülkemizde hiç yayınlanmadıklarını düşünüyordum hatta, ta ki bu incelemenizi okuyana kadar.

Bu cildi bir yerlerden bulmak şart oldu :) Çok teşekkürler...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Denaro Forbin

  • *****
  • 2114
  • Rom: 54
    • Profili Görüntüle
    • Bilimkurgu Kulübü
Ynt: Son Yaya - Ray Bradbury
« Yanıtla #2 : 13 Nisan 2015, 16:32:08 »
Son Yaya da, tıpkı Ateş ve Buz gibi Temmuz 1986'da çıkan bir kitap. Ray Bradbury'nin korku ve bilimkurgu öykülerinden beş tanesini bir araya getiriyor. Mini yorumlarla öykülere değineceğim.

1.Sis Düdüğü: Johnny ve McDunn adlı iki arkadaş, fener kulesinde görevlidirler. Sırayla tutulan nöbetler sonucunda işlerine devam etmektedirler. Sis Düdüğü'nü çalmaları sonucu okuyanusun en derinlerinde yatan bir canavarı, milyarlarca yıllık uykusundan uyandıracaklardır...

"Hayat böyle işte. Biri, hiç gelmeyecek biri için hep bekler. Biri, bir şeyi onun kendisini sevdiğinden daha çok sever."

2.Küçük Katil: Bir korku&gerilim öyküsü. Alice Leiber ve David Leiber adlı çiftin bir bebekleri olur. Ama Alice bu bebeğe bir türlü ısınamaz, onda farklı bir şeyler olduğunu söyler sürekli. Bebeğin, kendisini öldürmek için fırsat kolladığı izlenimine kapılır zira doğum esnasında ölümden dönmüştür... Ürkütmedi desem yalan olur. Ama aktif bir korku&gerilim okuruna basit de gelebilir pek tabii.

3.Tırpan: Bradbury'den bir korku öyküsü daha. Hatta akıllara zarar bir öykü diye tanımlayabilirim. Ericson ailesi, arabaları ile yolculuk yaptıkları esnada yol biter ve karşılarına bir çiftlik evi çıkar. Yaşamlarını bundan böyle o evde idame ettirecek olan aile, tarlayı ekip biçmeye ve karınlarını doyurmaya başlar. Drew Erickson'ın o evde bulduğu ve eski sahibinden yenisine bırakılan tırpanın üzerine ise "Beni kullanan, dünyayı kullanır," yazmaktadır. Bu gizemli tırpanın gizemini çözmekse yine Drew Erickson'a kalacaktır... Güçlü bir hayal gücünden, insanlığın ölümüne dair düşündüren bir öykü.

4.Uzun Yağmur: Venüs'te geçiyor öykümüz. Simmons, Pickard ve Teğmen'den oluşan üçlü ekip, hiç durmamacasına yağan yağmur altında, Güneş Tapınağı'nı bulmak zorundadırlar. Sürekli yağmura maruz kalan bedenleri zayıflamakta ve bunun sonucunda da çıldırmanın eşiğine gelmektedirler. Zamana karşı yarışmak yeterli olmayacaktır zira asıl düşmanları yağmurdur...

5.Son Yaya: Bradbury'nin meşhur öykülerinden biridir Son Yaya ve bilindiği üzere, Bradbury bizzat yaşadığı bir olayı öyküleştirmiştir. Hepimizin yaşaması muhtemel bir olay hakkında kısa ama vurucu bir öykü. Ateş ve Buz öyküsünden sonra en sevdiğim Bdarbury öyküsü oldu Son Yaya. Bakalım zamanla bu iki öykünün üzerine çıkabilecek bir Bradbury öyküsüyle daha karşılacak mıyım?

Bay Leonard Mead'in arşınladığı sokakları ve o sokaklarda yer alan evleri betimleyen Bradbury'nin her cümlesi tokmak gibi vuruyor kafamıza. O evlerde yaşıyoruz hepimiz ve evlerimizin pencerelerinden sokağa sızan tek şeyse, aptal kutularından fışkıran yansımalar.

Ray Bradbury'nin gelecek toplumuna eleştirileri bu anlamlı öykünün satırlarında yatıyor. Öyküyü okuduktan sonra Son Yaya'ya katılmanız, televizyonunuzun kapat düğmesine basmanız, sokağa çıkıp caddeleri arşınlamanız dileğiyle. Dünyanın, ekranlarda göründüğü gibi olmadığını fark etmeniz dileğiyle.

Bradbury okumanız ve aydınlanmanız dileğiyle!

Çevrimdışı TheWalkingIdeas

  • **
  • 348
  • Rom: 12
    • Profili Görüntüle
Ynt: Son Yaya - Ray Bradbury
« Yanıtla #3 : 13 Nisan 2015, 18:01:11 »
Son Yaya, kitapların arasından gözlüyor "Beni oku, beni oku" diye.Okuyunca yorumumu eklerim buraya. "Küçük Katil" Sonbahar Ülkesinde de var. İç ürpertici bir öykü. Benzer birçok film de var bu konuda.
İrma Dolanoğlu'nun çevirisi, dili de çok güzel. Bu kitapta da değişmemiştir eminim.
"Sahtekârlığın evrensel düzeyde egemen olduğu dönemlerde, gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir."