Kayıt Ol

Jack London - Yıldız Gezgini

Çevrimdışı ryuk

  • ***
  • 497
  • Rom: 25
  • ne değiştirebilir bir insanın doğasını?
    • Profili Görüntüle
Jack London - Yıldız Gezgini
« : 07 Şubat 2015, 12:38:53 »
Fantastik Kurgu Rehberi'nde, okunması gerekenler listesinde önemli bir kitaptan söz etmiştim. Bu kitap uzun bir süredir basılmamaktayıdı ve bulmak da çok zordu.


Yıldızlar Korsanı'ndan söz ediyorum!

Spoiler: Göster



Artık, İş Bankası Yayınları tarafından "Yıldız Gezgini" adıyla basılmakta.

Spoiler: Göster



Çok güzel bir kitaptır bu! Dilerim ki siz de okurken benim kadar zevk alırsınız.
Fikirlerim için ölmeyi göze alamam çünkü yanılıyor olabilirim - Bertrand Russel

İyi bir fikir üretmek için, pek çok fikir bilmek gerekir:

* Yeni başlayanlar için FRP

* Fantastik edebiyata yeni başlayanlar ve bu türde ilerlemek isteyenler için

* Kılıçlar ve diğer eskiçağ silahları hakkında

* Dark Sun


* Distopya Korkuları

Daha fazlası için: Index

Çevrimdışı BlackOut

  • **
  • 71
  • Rom: 1
  • Mantık kontrolü eline aldığında insanlık ölür.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Jack London - Yıldız Gezgini
« Yanıtla #1 : 01 Haziran 2016, 20:40:42 »
Öneri üzerine okuduğum bir kitap Yıldız Gezgini, öneren kişiye tekrar teşekkür etmeliyim. Güya okuduğum bir serinin arasına sıkıştırarak hızlıca okuyup geçtiğim bir kitap olacaktı. Öyle olmadı çünkü Yıldız Gezgini "hafif" bir kitap değil. Burada kastım kitabın uzunluğu kesinlikle değil, zaten kitap 339 sayfa, ortalama bir uzunluğa sahip. İçeriği ve dilinin hafifliğinden bahsediyorum. Ağır mı? Hayır değil; ama ben yolda, orada burada, tüm boş vakitleri dolduracak şekilde okumayı seven biri olarak yavaş okudum çünkü yazarı anlamam için gerçekten dikkatimi verip okumam gerekiyordu.

Kitabı merak edip kısa özetlerini veya arka kapak yazısını okursanız yavan bulabilirsiniz. İçeriğini size ben de belki anlatamam o özetlerin yapamadığı gibi. Jack London'ı duyduysanız "maceracı bir yazar" olarak anılır. Kitapları kadar hayatı da ilgi çekici yazarın ama o konuda detaya girmeyeceğim. Yine de bu serüvenli hayatının ona kattığı bazı şeyleri görmemek elde değil. Zaten bu kitaptaki "gömlek" gerçek hayatta kullanılan bir işkence aleti ve yazarın gömleğin içindeki hissi anlattığı yerler kitapta bir karakter de olan Ed Morrel'in deneyimleridir. (Kendisi gerçekten beş yıl hapis yatmıştır ve deneyimlerini Jack London'a anlatması sonucu bu kitap ortaya çıkmış.)

Tabii sadece hapishane hayatı anlatılmayacaktır kitapta, yazar kendi hayal gücünü de ortaya koyarak bir sistemin çürümüşlüğünü eleştirirken diğer yandan size birbirinden güzel öyküler anlatır. Yabancı bir eleştirmen dilinin ağdalı olduğunu söylemiş, ben çok önemsemesem de bazı cümlelerin uzunluğu beni şaşırttı. Türkçesi ağır değil, bence.

Şimdi size kısa özetlerin kitap hakkında yansıtamadığı güzelliği nasıl anlatsam bilemiyorum ama deneyeceğim. Bir kere şunu kabul edip başlayayım: Kitabın ilk kısımlarını okurken sıkıldım ancak Yıldız Gezgini ilerledikçe daha güzel hikayelerle karşılıyor sizi. Bu farklı öykülerin kitap içinde nasıl anlatıldığı kısmı kitabın temelini oluşturuyor. Yazar reenkarnasyon üzerine yorumunu yazmış. Ruhun farklı insan bedenlerine göçüp yaşamaya devam ettiğini ve bilginin(anıların) ruhta kalıcı olduğunu söyleyip devam ediyor.(Tam cümlesini yazmak istedim: "Ben, hâlâ kafatasımın merkezinde yer alsa da, genişlemiş ve kafatasımın ötesinde genişlemeyi sürdüren belirsiz bir beyinle birleşmiş bir zihin, bir ruh, bir bilinçtim yalnıza; adına ne derseniz deyin.") Yıldız Gezgini Darrel Standing ise bir yöntemle bu bilgilere(anılara) başvurur ve onları bize anlatır. Okuduğumuz bir idam mahkumunun notlarıdır.

Peki ne anlatıyor Darrel Standing bize bıraktığı bu notlarda? Bir zamanlar bir Fransız soylusu olduğunu ve düelloda kılıç dövüştürdüğünü anlatarak başlıyor. Aslında beğendiğim bir cümle var ondan önce, Darrel Standing'in yaşadığı deneyimi anlatan, "Uyandım. Ah, gözlerimi açmadıysam da tümüyle uyanıktım. Ve lütfen bundan sonra anlatacaklarımda hiçbir şeyin beni şaşırtmadığını aklında tut. Her şey doğal ve beklendiği gibiydi. Ben bendim, bundan emin ol. Ama ben Darrel Standing değildim." Burada yazarın üslubunun da nasıl olduğunu görüyorsunuz. Okurla konuştuğu yerler çok. Ben bu Fransız soylusunu okurken kitapta ilk defa eğlendim. Daha önceleri düşündürüyordu :D.

Sonrasında birçok yolculuğa çıkacaksınız ve garanti edemesem de umarım tatmin olacaksınız. Kitabın 1915 çıkışlı olduğunu düşünürsek yazılan Ragnar Lodbrog, boğa gırtlaklı ve sarı saçlı Adam Strang gibi karakterlerin günümüzde hâlâ yazı(kurgu) malzemesi olarak kullanıldığını görmelisiniz. Standing'in Ragnar Lodbrog olarak anlattığı bölümü bir kaç kez okudum sanırım, size de sevdiğim bir kısmını yazmak istiyorum: (Miryam, Lodbrog'un ilgilendiği Yahudi bir kadın.)
Alıntı
Ama Miryam'a dönelim.
"Ölümsüz olduğunuza inanıyorsunuz." diye bir süre sonra meydan okuyordu bana. "O zaman niye bunun hakkında konuşmaktan korkuyorsunuz?"
"Kesinliği su götürmez şeyler hakkındaki düşünceleri niye zihnime yük edeyim ki?" diye karşı çıktım.
"Emin misiniz peki?" diye üsteledi. "Bana anlatın. Nasıl bir şey şu sizin – ölümsüzlüğünüz?"
Ve ona Niflheim'ı ve Muspell'i, dev Ymir'in kar tanelerinden doğuşunu, inek Andhumbla'yı, Fenrir'le Loki'yi ve de donmuş Jötunn'ları anlattığımda; dediğim gibi bunların tümünü ve Odin'le Thor'u ve bizim Valhalla'mızı ona anlattığımda, ellerini çırpıp çakmak çakmak gözlerle haykırdı:
"Oh, barbarsınız siz! Sizi gidi koca çocuk! Sizi gidi buzların sarışın devi! Eski sütanne masallarına ve mideyi doldurmak dışında bir şeye inanmayan siz! Peki, bedeniniz öldüğünde asla ölmeyecek ruhunuz nereye gidecek?"
"Söylediğim gibi, Valhalla'ya," diye yanıtladım "Ve bedenim de orada olacak."
"Yiyip içecek mi? Dövüşecek mi?"
"Ve sevişecek," diye ekledim. "Kadınlarımız da cennette bizimle olmalı, yoksa cennet neye yarar ki?"
Devamı var bunun ama çok uzayacak diye kesmek durumunda kaldım ve bu konuşmanın kalanı da burası kadar güzel.
Ama kitabın tamamının bir sonu var ki... Daha önce tüm kitaba bedel olduğun söylemişim, tekrar ediyorum, gerçekten tüm kitaba bedel bir son konuşması var yazarın. Oradan da beğendiğim bir alıntıyı koyacağım.
Alıntı
Yüce Tanrım, elli bin yıl önceki totem ailelerimizde bizim kadınlarımız daha temiz, aile ve topluluk ilişkilerimiz çok daha namusluydu.
Bizim o günlerde yaşadığımız ahlakiliğin günümüzde yaşanandan çok daha iyi olduğunu söylemeliyim. Bu düşünceyi alelacele bir kenara atmayın. Bizdeki çocuk iş gücünü, polisimizdeki rüşvet olaylarını, siyasi yozlaşmamızı, gıda maddelerine hile karıştırılmasını ve yoksullarımızın kızlarının köleliğini düşünün bir. Ben Dağın Oğluyken, Boğanın Oğluyken, fuhuş hiçbir anlam taşımıyordu. Dediğim gibi, temizdik biz. Ahlaksızlığın derinlerine batmış düşler görmüyorduk. Evet, günümüzde aşağı durumdaki hayvanların tümü o biçimde temiz. Ölümcül günahları icat etmek için, maddeye egemenliğinin yardım ettiği hayal gücüyle insanoğlu gerekiyordu. Daha aşağı hayvanlar, öteki hayvanlar günah işlemeyi beceremez.

Ben böyle beğendiğim yerleri yazmaya kalkarsam bütün akşam burada oturmam gerekir, o kadar uzun bir şeyi de kimse okumaz :D. Son sözlerim: Ben bu kitaptan çok şey öğrendim. Gerek kendi yazılarımda kullanmak için gerek fantastik edebiyata yorulacak yerlerinde olsun birçok değerli nokta yaşadım kitapta. Eğer okursanız iyi eğlenceler dilerim.
“What is history but a fable agreed upon?”
-Napoléon Bonaparte


"He saw it in her eyes. The anguish, the frustration. The terrible nothing that clawed inside and sought to smother her. She knew. It was there, inside. She had been broken.

Then she smiled. Oh, storms. She smiled anyway.

It was the single most beautiful thing he’d seen in his entire life."