Talulla'nın Yükselişi de böylece bitti. Aşağıdaki yorumda (küçücük bir yer hariç) hiç spoiler vermeden yorum yapacağım.
Son Kurtadam serisiyle ilgili (gerçi serinin asıl adı Bloodlines) genel bir sorun yaşıyorum. Bu sorun kitabın seyir hızıyla alakalı. Kitabın ortalarında durup okur yorumlarına baktığımda, bazı okurların da benimle aynı sorunu yaşadığını gördüm.
Glen Duncan hızlı başlıyor, merak uyandırıyor, güzel gidiyor. Derken kitabın ortalarına bir geliyoruz (küt), hız aniden düşüyor. O orta kısımlar benim için iki kitapta da sürünmecede geçti. Merakla okuduğum kitap bir anda ilgimi yitirdi. Sonra devam ediyoruz ve yükseliş tekrar başlıyor.
Her iki kitabın da hızını şöyle görüyorum: V. Ortalardaki o düşüş benim gözümde gerçekten dibi görüyor. Neyse ki ayağını dibe vurup yeniden yükselişe de geçiyor. Duncan bunu yapmasa aslında çok daha güzel olacak. Diyorum ya, böyle düşünen tek okur da değilmişim. Artık iyice merak edip sırf bunun için oturup yerli/yabancı okur yorumlarını okudum.
Her neyse. Biz konuya dönelim.
Malumunuz, bu kitabın başrolünde Talulla var. İlk kitapta pek çok kişinin favorisi olan Jake yok. Jake'e hayran değildim, ama iddialı bir karakter olduğunu kabul etmek gerek. Yazarın Jake'ten sonra nasıl devam edeceğini, daha doğrusu devam edip edemeyeceğini merak ediyordum.
Talulla ile çok farklı bir bakış açısına kavuşuyor. Bir kurtkadın. Bir kadın. Bir anne. Hem de,
(ilk kitabı okumayanlar bakmasın)Kurtadam lanetine doğuştan sahip bebekler doğuracak bir anne.
Bir de kendisi Jake gibi 200 yaşında ve hayattan bıkmış değil. Talulla Jake'e göre kıpır kıpır. Bu farklılığı yansıtabilmesi ve yansıtış şekli güzeldi gerçekten.
Jake bize günlükleriyle eşlik ediyor bu arada. Hiç yok diyemeyiz. Jake'in meşhur günlüklerinden parçalar çıkıyor kitap boyunca karşımıza.
Jake ve Harley arasında olan ilişki, bu kitapta Talulla ve Cloquet arasında var. Harley'nin Jake için yaptığı pek çok şeyi, Cloquet'nin Talulla için yaptığını görüyoruz. Bu kadar benzerlik olmasaydı keşke. Neyse, yine de çok takılmadım. Çünkü bu kitapla birlikte büyük resmi görmeye başlıyoruz. Bu kitapla birlikte sadece Talulla'nın değil, kurtadamların yükselişini görüyoruz.
Bu kitap serisi için "kurtadamların Dracula'sı" deniyor ya, ben bunu bir okur olarak kabul ediyorum. İlk kitap için de demiştim. Artık birilerinin kurtadamları da doğru düzgün anlatma vakti gelmişti.
Glen Duncan anne olmak ve anne olmaya dair şehir efsanelerini bir kurtkadın üzerinden sorguluyor. Güzel de yapıyor. Zaten kendisi gayet ayrıksı bir yazar olduğu için, annelikle ilgili konuları tüm çıplaklığıyla irdeleyebilmiş.
Aksiyon dozu ilk kitaba göre daha yüksek. Vampirler, Helios projesi ve DOKET, yine hepsi burada ama daha da sert. Büyük resmi gerçekten sevdiğimi söylemeliyim.
Yükselişi de sevdim doğrusu.
Yalnız Glen Duncan ile anlaşamadığımız bir nokta var. Konu güzel, özgün ve beni bir okur olarak merak ettirerek okutuyor. Bu serinin hayli hayli yetişkin içerikli olduğunu da biliyoruz. Vampirler de, kurtadamlar da beslenme sahnelerinde içimi defalarca kez kaldırıyor. Ama Duncan benim gözümde, her iki kitabın da belli yerlerinde kendi ayağına sıkıyor. Güzel bir kurgu, uzun yaşamlı insanların gözünden dünya tasviri vs her şey güzel. Fakat bazı yerler zorlama benim için. Kitabın belli kısımları var ki, satış kaygısıyla yazıldığını düşünmeden edemiyorum.
Bir de ne olur artık şu para bitsin. Tamam Jake 200 yaşında. Adam 200 yıl boyunca servetin üstüne servet ekledi. Ama eldeki para sayesinde bazı şeyler o kadar kolay oluyor ki, kitapta bitmeyen bir Deus ex machina durumu ortaya çıkıyor. (Olmasın bu Duncan :/)
Bu kitapta da vampire dönüşmenin bir çeşit ölüm ve vampirlerin de ölü oluşu, öte yandan kurtadam ve kurtkadınlarınsa (kurtinsan?), bu lanetle birlikte yaşamın başka bir evresine geçtikleri gözler önüne serilmiş. Yazarın bu ayrımı yapabilmesini seviyorum. Yüzyıllardır süre gelen vampir vs kurtadam savaşına da başka bir boyut katıyor hem.
Tallula'nın Yükselişi kendi içinde de yükselişe sahip bir kitap.
Şimdi gelelim spoiler vermeden 3. kitap yorumlarıma.
2. kitabın bitişi zaten olacakları gösteriyor. 3. kitabın arka kapağı da 2'nin sonunda aklınıza geleni bağırıyor resmen. Eğer seri böyle sonlanacaksa, eh, çok da hoşuma gitmez. Yine şöyle bir baktım, bazı hayranları serinin tamamlanışını zayıf bulmuş. Şu an tek derdim o fikirle ilgili. İkinci kitapta gördüğümüz büyük resmi sevdim ve meraklandım. Ama serinin sonuna dair olacak olan şeyi o kadar sevmedim şimdilik.
Editörlük ve ÇeviriŞimdi burada demek istediğim birkaç şey var açıkçası.
Çeviri ve editörlük okuma seyrinizi baltalayacak hatalara sahip değil. Ancak bazı durumlar var ki değinmeden geçmek istemiyorum.
Bunlardan ilki, Walker karakteriyle başlayan "D Hanım" hitabı. Talulla Demetriou, Talulla'nın tam ismi biliyorsunuz. Walker ona kitabın büyük kısmı boyunca D Hanım dedi. Gayet güzel. Demetriou Hanım dedi bazı karakterler. Süper. Fakat neden kitabın sonlarına doğru
Miss Demetriou ve
Miss D oldu bu kadın yahu?
Bir başka durumsa kelimelerdeki kişi ekleriyle ilgili. Başlarda birkaç kez ben-sen durumu karışmış. Gidişattan durumu anlıyor ve dert etmiyorsunuz. Ancak kitabın sonlarında iki sahnede benim kafam epey karıştı. Kim kime ne diyor, oralar bir çorba oldu. Açıkçası kitabın en merak edilen kısımlarında bu karmaşayı yaşamak bir okur olarak beni üzdü. Gidişattan da pek anlaşılmıyor kimin kime ne dediği.
Ben Glen Duncan ile son kitapta da aynı çekişmeyi muhtemelen yaşayacağım. Kendisinin bu serideki kurgusunu takdir ediyor, ama kendini baltalayışını sevmiyorum doğrusu. İki kitabı da okurken "yapma işte bunu!" dediğim yerler oldu. Ana kurguyla da alakalı değil bu dediklerim.
3. kitabı da okuyup seriyi tamamlayacağım.