Kayıt Ol

Dünyaevi Hastalıkları Servisi

Çevrimdışı Denaro Forbin

  • *****
  • 2114
  • Rom: 54
    • Profili Görüntüle
    • Bilimkurgu Kulübü
Dünyaevi Hastalıkları Servisi
« : 04 Mayıs 2013, 01:09:51 »
Dünya dönüyordu. Nicedir keyfi olmayan görevini yerine getiriyordu; evin anneyle beraber bütün yükünü sırtlayan bir babanın, işten eve yorgun gelerek, insanların bir gün boyunca üstüne üflediği nefesleri boşaltmıyordu. Babam kendi nefesini ve yanında getirdiği tüm eş, dost, mahalleli nefeslerini dinlenerek geri vermekteydi. Dünya dönüyordu. Uzaya gönderilen bilmem kaçıncı uzay istasyonu üstümüzde, orada olmak isteyenlere nispet yaparcasına dolaşıyordu. Kapıyı sertçe vuruyordum, kendi soluklarımda yüzmek için zaman bekliyordum.

Dünya dönüyordu, evet. Ama bunu insanlara hissettirmiyordu. Yoksa insanlar mı bunu hissedemiyordu? Bir cevapsız soru daha. Şu koskoca evren milyonlarca cevapsız soruyla doluyken, biz insanlar kendi dertlerimizle uğraşmaktayız. Odamda oturup her gün dışarıyı seyretmekte olan ben, odamda oturup her gün dışarıyı seyretmeye mecbur muyum peki? Yoksa cevabı bilinmeyen bir başka soru daha mı? Hayır, sanmıyorum. Cevabı olan bir soru bu. Kabullenmekte olduğum ve bununla yaşamak zorunda olduğum bir gerçek. Kanser... Ölüme giden yol. İşte ben bu yolda yürüyorum ve bunun farkındayım.

Milyarlarca büyüyen bünye bir anda üflese batıya, uçurabilir miydik dünyayı gezegenler arasında dolaşan ve benim uydurduğum Kaf Dağı'na? Gerçek olmasa bile, efsanelerin köküne su döktükçe büyüyen örneğine kim ulaşabilmiş ki? Uçuramıyorduk. Koltuğun altında bulduğum bozukluklar sayesinde aldığım kuru boya ve resim kağıtlarından peydahlanıyordu cebimdeki Gezegenler Arası Kaf Dağ'ım, çocuk kalbim bir dağ olmuş; yapma Ferhat ağbi delme kalbimi!

Gökte uçan kara kanatlı kargalara bakar onları Zümrüdüanka kuşu olarak hayal ederdim, sırf o koltuğun altında bulduğum bozukluklar sayesinde aldığım kuru boya ve resim kağıtlarından peydahlanan cebimdeki Gezegenler Arası Kaf Dağı'ma gidebilmek ve bu esrarengiz dağı masalsı atmosferinden uzaklaştırmamak adına. Böyledir işte hayat. Tamamlanması gereken cümleler, doldurulması gereken boşluklar çıkar karşımıza. Yoksa nedir ki şu pencerenin önündeki boş ve tozlu mermer. Göz boyamak ve hayalgücü.

Resim yapmak ve karşındakinin gözünü boyamak, öyle onu saatlerce masanın başında oturtup, özgürlüğünü elinden alarak, kelepçeleyerek makyaj yapmak değil. Seyrek de olsa verilen resim ödevinin sonucunda öğretmenin yüzünde oluşan ifadedir göz boyamak. Parlayan buğulu gözlerden sekmesi ve derinlere işlemesi çizilenin. Yazmaktır ve tabii yazılanı okumaktır zihni boyamak, beyne yazarın görünmeyen ve sayfalar arasına sakladığı kalemlerin edepsizce hücum etmesidir, hastalıktır bu. Batan cümleler uyutmaz ve gecelerce düşünürsün onun üstünden, en derinlerine kadar oynarsın onunla, yazarın bir inşaat ustası kıyafeti giyerek yerleştirdiği kiremitleri çatlatmak ve sonuca varabilmek istersin, hastalıktır bu. Çizerin, inceleyenin, yazarın ve okuyanın rasyonel alışverişidir. Hastalık denince durulur ya hani, bakılır ve fiziksel bir şeyler aranır; olmadı raporlar istenilir, bilinçli hastalıkların bahsi dahi geçmeyecektir.

Umut Dağıtan Hastalığı vardır, bilir misiniz? Kanser. Kötüdür.

İyi hastalıklar da vardır, bilinçli hastalıklar, sürekli öğrenme isteği ve okuma hevesiyle çizilir duvarları...

Gidin hasta olun!