Hani bazı insanlar vardır. Bu çocuğun burada ne işi var dersiniz. Nasıl gelmiş bu noktaya? Neden bu kadar boş? Neden bu kadar gereksiz? Hiç mi işi gücü yok?
Sen de öyleydin Semih. Kara kuru, upuzun, çirkin bir çocuktun basitçe. Bana sorsalar başka tanımlama yapamazdım sanırım. Güya çok yakın arkadaşındım, ama sen benim çok yakın arkadaşım mıydın? Hayır. Hatta pek hazzetmezdim senden. O kadar senden bağımsızdı ki ayakların. Sadece ayakların değil, gözlerin, beynin, ruhun senden bağımsızdı. Nereye çekilse oraya giderdi bedenin. Bir amacın, bir gayen, sana yön verebilecek herhangi hiçbir şeyin yoktu. Neden mutlu olmadığın halde hep gülüyordun? Nasıl bu kadar umursamaz olabiliyordun? Senelerce üst üste sınıfta kalmana rağmen neden derslerden kaçıyordun? Nefret ediyordum bundan. Sürekli yanıma gelip “Naber gençlik?” demenden, “Dersi ne yapacaksın ya hadi çıkalım,” demenden, “Benim yerime sınava gir, nasılsa senin ortalaman yüksek,” demenden nefret ediyordum. Ne kadar da yüzsüzdün. Nerede aylaklık, orada sendin.
“Tutunamayan” olduğun, o hiç öğrenmediğin bilimsel yasalar kadar netti. Ama yaşadığın dünyada neler olup bitiyor bilemiyorduk. Çünkü o gülümseme, o sırıtma duvarının arkasındaki sisli, tozlu manzarayı öyle güzel saklıyordun ki, kimse de umursamıyordu senin maskelerinin ardını. Masken sinir bozucuydu, masken sorumluluktan yoksundu. Zaten aldırış etmeyen bizler de onu çıkarmanı bırak, ondan söz etmeni bile istemedik. Peki şimdi neden herkes senin en yakın arkadaşınmış gibi davranıyor? Bu seni geri mi getiriyor? Veya bizleri affetmeni sağlıyor mu?
Biz kimdik ki senin bomboş olduğunu düşündük? Çok mu gerekliydik senin gereksizliğinle kıyaslandığında? Kendi çaresizliğimizin ve korkaklığımızın önüne geçirdiğimiz ukalalığımız seni nasıl da kolay hedef aldı. Biz ne derece insandık ki sakladıklarını görmezden gelerek sadece gösterdiklerin yüzünden uzaklaştık senden? Gönlü gözü bol bir insan olmana rağmen sorumsuzluğun ve tembelliğin bizi neden bu kadar rahatsız etti? Bu bizim problemimiz değildi ki! Bu senin problemindi, senin bilmediğimiz onlarca probleminden sadece biriydi hatta. Kendini soyutladığın toplum ve çevreye tutunduğun son dalları soğukluk ve umursamazlık baltasıyla keserken sana hiç acımadık mı biz?
“Evine geleyim bana bir kahve yap,” dediğinde neden seni reddettim? “Bu ne emrivaki!” diye sinirleneceğime internetteki işime ara verip seni evime alamaz mıydım? Sana o aptal bir fincan kahveyi pişirsem ölür müydüm?
Hayır, ölmezdim Semih. Ama sen öldün. Ben sana kahve pişirmediğimde öldün sen. Bir kez olsun dersten kaçtığında sana eşlik etmediğimiz için. Saçma ve basit muhabbetlerinde sözünü kesip seni susturduğumuz için. Yaklaştığında uzaklaştığımız için. Adım attığınca kaçarak seninle firar dansı yaptığımız için. Kendini beğenmiş arkadaşların yüzünden, anlayışsız ailen yüzünden. Aşağılık kibrimiz yüzünden öldün sen.
Ve sanki hayattayken seni çok sevmişiz gibi sahtekârlığa devam ederek seni biraz daha öldürüyoruz şimdi. Görüyorsun ya, ölümün bile bize bir ders veremiyor. Bizi ikiyüzlülükten kurtaramıyor. Sen karanlıklara daha da hızlı gömülürken biz çıkmak için hiçbir zaman emek vermediğin basamakları tepeliyoruz. Neden diyoruz, nasıl? Hâlbuki biliyoruz, ama üzerimize konduramıyoruz. Delik deşik ediyoruz son anlarını. Bir şeyler arıyoruz. Ama çok geç kalmadık mı bunun için?
Geç kaldık tabi. Şimdi devrede sadece merak var. Birkaç ay sonra gerilerde kalacak bir malzeme. “Biz hep seni hatırlayacağız,” yalan! Seni unutacağız biz. Hem de öyle bir unutacağız ki, bir süre sonra başka Semih'leri uçurumdan yuvarlamaya hiç çekinmeyeceğiz.
Gözyaşları sahte değil belki, ama bizi affedebiliyor musun? Seni intiharına doğru adım adım iten bu insanların üzüntülerini yattığın morgdan görebiliyor musun? Kısacık hayatına el birliğiyle ilmek ilmek işlediğimiz zehrinden arınmanı sağladı mı ölümün acaba?
Şimdi senden özür dileyecek yüzümüz bile yok. Herkesin ağzında tek bir klişe dolaşıyor. Sana, mizacına hiç yakışmayan, iğreti tek bir cümle şehir şehir geziyor.
Huzur içinde yat Semih. Biz seni hayatımızdan çıkardığımızda, sen de ölümünü arındır bizden.