Kayıt Ol

Kısa Kısa Yazılar

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Kısa Kısa Yazılar
« : 21 Ağustos 2012, 04:40:18 »
Mantık şu; ben başlıksız hikayeler yazıyorum kısa kısa, isteyen okuyor.

***

Hemen ardından kapıyı açtı ve pencereden içeri giren güneş ışığının doğruca gözüne sabitlenişiyle gözlerini kırpıştırdı. Karanlık bir odadan çıkmış olmanın getirisiydi tabi bu. Şalvar giymişti. Bir kırodan tek farkı, çekici gözlere sahip olmasıydı diyebilirim.

İşte ben de o an gördüm ilk kez onu. Çıplak ayakları teninin rengini ele veriyordu. Buğday tenliydi. Ayrıca haftalardır duş almamış gibi görünüyordu. Kirli tırnakları, pofuduk bir saç modeli, pis bir T-shirtü ve simsiyah avuçları vardı. Kirli sakallar dahi yüzündeki güzelliğe gölge düşürememişti gerçi. Biraz bakımla dünyanın en seksi erkeklerinden olabileceğini aklıma getirmeden edemedim. Hoş, bu da umurumda değildi, ona aşık değildim. Her genç kız gibi beyaz atlı bir prens bekleyen ben, bu çulsuz ile mutlu olamazdım.

Onu ilk kez görüyordum. Gerçi bu bir problem değildi. Artık her gün görecektim.

“Yeni kocan bu.” dedi annem. Gereksiz bir şeydi bunu söylemesi. Zaten biliyordum.

Herkes 'hayırlı olsun' dedi. Oysa sırtıma vurup ‘geçmiş olsun’ demeleri gerekirdi.
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kısa Kısa Yazılar
« Yanıtla #1 : 21 Ağustos 2012, 22:46:59 »
Kifayeti kalmamış sözlerin kulakta yarattığı delici tınıdan mütevellit içi burkulan ceylan yürekli adamlarla bu sözlere gülüp geçecek kadar değer bilmeyen maymun iştahlı yazarların çatışmasına şahit olduğum şu günlerde insanların ahlak ve sağduyu konusunda yaşadığı eksiklikten bir garip korkar oldum.

Yolda yürüyene taş atma isteği doğuyor insanın, bir garip kavga sevgisidir gidiyor. Yolda yürüyene değil, yolda adam gibi yürümeyene sataşmak gerekiyormuş oysa, ben bunu bildim, bunu gördüm. Diğer insanların hızını kesen, vaktini çalan, amaçsızca oraya buraya saldıranların yolu kesilmeli, boynu delinmeli.

Sakatlara çok acıyor halkımız. Kör olana oy veresi geliyor falan böyle. Sakatlar da pek tecrübeli, iyi biliyor duyguları sömürmeyi. Güzellik yarışmalarında en güzel kadın değil, babası ölen zavallı kız rolünü üstlenmiş olan kazanıyor falan. Şarkı yarışmalarında duygulu türküler duyuyorum, kör sazcı çıkıyor finale oysa. Ne gariptir bu insandaki acıma duygusu, ne ilginçtir ama;

Kendini acındıramamış şu zavallılar ne yapsın gençler?
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı Raisor

  • ***
  • 793
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kısa Kısa Yazılar
« Yanıtla #2 : 23 Ağustos 2012, 18:02:22 »
‘Hayat Güzeldir.’

Bu kalıbı kullanan insanların %86,9u hayatın güzel olmadığını bildiğinden bunu söyler. Yüzyılın göndermesidir aslında bu ve bu göndermeyi bazılarımız fark edemez, saf gibi inanır, sonra da anlayınca hayatın ne mal olduğunu göt olur.

Ben de onlardan biriyim işte. Babam çok söylerdi bana bunu. Hayat güzel, yaşa evlat derdi. Geçen haftalarda konusu açıldı bunun, ‘Ne güzeli baba, yaraktan tayyare!’ dedim. Güldü pis pis. ‘Çözmüşsün.’ dedi.  Zaten gelin şöyle eğri oturup doğru konuşalım, sevdiğin insanı kaybedersen eğer, bir ömür unutamıyorsun onu, özlüyorsun. Daha evvelsi arabayla seyahat yaparken şöyle demişti:

“Beni ne zaman alacak oğul?”

Bir baba der mi hiç öyle şeyler? Benim babam dedi bir kere, dedi yani. Bok olursun, kalakalırsın böyle bir söze. Alsın artık, beni de alsın yanına.

Vergi derdi yok. Benzin parasıymış, okul harcıymış, burs yatacak mıymış derdi de yok. Oh, keyif. Şöyle iki edebi yazı paylaşayım da insanlar yorum atsaymış derdi de yok, mis valla. Bir kere en güzel yanı artık mezara gitmek zorunda kalmayacağım bayramları, direk öpeceğim elini. Tepeden seyredeceğim diğer kayıp verenleri. Onlar da anlayacaklar hayatın onlara hiçbir şey vermediğini, verdiklerini ödünç verdiğini. Alıştırıyor seni bir şeyin varlığına sonra onu senden alıyor, kalan ömrünü o şeyin yokluğuna alışmaya çalışmakla harcıyorsun, öleceğin ana kadar da alışamıyorsun.

Okul bitsin, askere gideyim derdi de yok. Artık biraz da yaratanın takdiridir cennette dans mı ediyorum cehennemde millete mi sataşıyorum; ama burası bana göre değil beyler.

‘Hayat güzeldir’miş. Hadi canım, valla mı? Lan adamın teki doksan yaşında geberiyor, çocuğun biri üç yaşında ölüyor. İstersen Tanrı ol, ikisi arasında tam denk, eşit bir kıyaslama yapamazsın ki? Bana mantıklı bir şey söylesin, artık ışık mı çakar, lamba mı yakar, bilemedim. İsyan eden babayı alır diyorsun da, böyle her kurala uyalım mı yani ne yapalım? Her hükme karşılıksız uyalım. Dömel dersen dömelelim, oldu canım. Bana mı sordun sen beni yaratırken?

Neyse, bunlar derin mevzular bakın. Ayrıca da rağbet görmüyor, tartışılıyor hep. Atalarımızdan geleni sürdürme politikası deniyor buna. Özgür düşünce olarak nitelendirilmiş düşünce aslında bizden büyüklerin zihnimizi ele geçirmesidir. Gelenekleri sürdürmek gerçeği görmemizi engellemektedir. İnsanları ‘korku’ yaratarak köle eden ve Tanrı olarak nitelendirilen şeyin yarattığı emperyalist, anti-akılcı, klişe düzene korkudan karşı çıkamıyoruz. ‘Şu olursa bu olacak’ dendiği için insanlar göt korkusu yaşıyorlar ve de düzenin uygunsuz ve mükemmelciliyet anlayışını katleden yargılarına hapsoluyorlar. Her neyse, konu bu değildi. Ben duygu sömürüsü yapıyordum, hemen döneyim o işe.

Bakınız beyler. ‘Hayat güzeldir!’ derseniz hayatın güzel olmadığını ispatlarsınız çünkü bir şey güzel olsaydı zaten güzel ve çirkin diye iki farklı yargı olmazdı. Neden mi? Bir şey %100 o şey ise, o şeyin zıt kavramı neden olsun ki? Olmaz tabi. Neden ‘masa’ teriminin tersi yoktur? Çünkü masa masadır. Bir masa %100 masadır. Eğer hayat %100 güzel olsaydı, çirkin kavramı doğmazdı. Ha şimdi diyeceksiniz bana, neden bir şey %100 siyah olabiliyorken onun tam tersi olan beyaz kavramı var? Çünkü TDK geri zekalı. Siyahın tersi neden beyaz olsun ki? Ben diyor muyum kırmızının tersi mavidir diye? Ne alaka, renklerin tersi neden olsun, iki farklı renk onlar.

Uzun lafın kısası hayat güzel falan değildir, bok gibidir. ‘Hayat Güzeldir’ adlı bir de film vardı hatta. Genelde her izleyen sonunda ağlar falan. Bayağı acıklı bir sonu vardır isminin aksine. Her organizma öldüğüne göre ve birilerinin ölmesi diğerlerinin ağzına sıçtığına göre, ki bu duyguyu çok sevdiğiniz bir şeyi kaybetmenin ne demek olduğunu henüz tecrübe etmediğinize göre bilemiyorsunuz, konuştuklarım mallakta kalıyor, bir insan neden mutlu olsun ki?

Öyledir beyler. En büyük acıdır şu ölüm içerikli acı. Hep son sözleriniz içinizde kalır, söylenemez. Bir gün anlayacaksınız lan. Böyle cenazede insanlar düşüp düşüp bayılacaklar, inim inim inleyecekler, siz de göt gibi olacaksınız. O zaman dersiniz bu adam dediydi diye.
Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken,

Sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir Dünyada yaşıyoruz.

-John Lennon.

Çevrimdışı Kuzen

  • **
  • 123
  • Rom: 1
  • http://kaldirimfaresi.blog.com/
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kısa Kısa Yazılar
« Yanıtla #3 : 04 Eylül 2012, 01:43:31 »
 " Hadi keyfine bak , inan bana , hayatı yaşa" Der bir şarkı. Belki de bok gibi doğru. Ama şöyle bir durum var. Bok boktur, ama bu senin de bir bok olmadığın anlamına gelmiyor ve hayır en büyük acı ölmektir benim için ölmek değil de ölümden bir an öncesi. Öleceğini bilirsin, rahatlayacağını. Ama o bir an senin için işkencedir. Ve ben o anı yaşıyorum hiç bitmeyen BİR an. O anda da gerçekten yaşamaya çalışıyorum diyebiliriz. Ne sağlık ne para ne de her ne boksa. Önemli olan.. bir şey yok. Sadece keyfi(n/m) bilir.
A. Umi