Kayıt Ol

Şeytani Çiçek

Çevrimdışı SMK47

  • *
  • 16
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Şeytani Çiçek
« : 02 Kasım 2017, 20:35:51 »
Ah, Malfiyör!
Pıt pıt atan kalbimin tek sahibi!
Bedenimi kontrol eden aklımın ve ruhumun en Bastâni Sultânı!
Ansızın girdin yine aklıma, getirdin o mayhoş ilkbahar hatıralarını aklıma.
Sensiz geçen bu günlerimde nasıl rahatsızım biliyor musun? Rahatsız... fakat mutlu. Tuhaf! Hiç insan sevdalısından ayrı kalınca mutlu hisseder mi? Öyle bir sevda yaşattın ki bana, o zamanki hislerim ile şimdikiler karıştı gitti âdeta. Ama kim aşık olmaz ki sana? Hırçın bir canavar ama sesiyle, yüzüyle pek tatlı bir ilahe. O ilahe ki onunla yüzyüze, başbaşa beş dakika için değer bütün dünyayı kana bulamaya, cihada. Sadece bu beraberlik hayalim için kaç kara büyü kitabı kurcaladım bilemezsin. Bu çöl topraklardan kaçıp yanına gelmeyi ne kadar çok istiyorum bilemezsin. Tek bilmen gereken şey ne kadar zaman geçerse geçsin, ne kadar kadın görürsem göreyim hiçbirinin senin tahtını deviremeyeceği. Öyle bir girdin ki kalbime, asla unutamayacağım seni ve elbisendeki o küçük ama göze çarpan akrep çizimli kalp deseni.

Ah, Malfiyör!
Cadıların cadısı, iblislerin anası!
Ne tür bir büyü bıraktın üzerimde bilemiyorum ama seni bir türlü aklımdan çıkaramıyorum. Bazen keşke senin hakkında kurduğum milyonlarca hayalin birini gerçekleştirebilseydim diyorum. Öyle hayaller ki beni bile ürkütüyorlar. Kim bilir ne zamandır içimde sessizce duran iğrenç şeytanların aslında aklımı yönettiğini gösteriyorlar. Dur, sana bu şeytanların oluşturdukları sahte görüntülerden bir kaçını sunayım sevgili Malfiyör.

İlk olarak her gün takıntılı şekilde, mutlaka üçüncü gözümle zevkle izlediğim o görüntüden başlayayım;

Sen, şehirde her zaman olduğu gibi cadı kimliğini gizleyerek dolaşıyorsun Malfiyör. Tanıdığın insanlarla, ayin arkadaşlarınla, kim bilir kaç defa gece düşlerinde seni gören o muhafızlarla konuşuyorsun. Bu halinle çok masumsun Malfiyör, sanki sihirli bir şekilde değişmişsin gibi. Ah, hele o tatlı mı tatlı yüzün! O sanki bir melodi gibi çıkan gülüşün! Düşündükçe, hayal ettikçe karnımda isim veremediğim hoş bir his oluşuyor. Ben ise seni arkandan takip ediyorum. Gittiğin her yere gidiyorum, gördüğün her yeri görüyorum. Sonra aniden şehir içindeki herkes yok oluyor ve sadece biz ikimiz kalıyoruz. Sadece sen ve ben. Sen, herkesin toz olup gittiğini farketmeden yoluna devam ediyorsun, nereye gittiğini bilmeden. Ardından ben sessizce yaklaşıyorum sana arkandan. Bir süre sen önde ben arkada, bu taş yollarda, sayamadığım kadar çok binanın arasında yürüyoruz. Ben sonunda cesaretimi toplayıp ilk hamlemi yapıyorum. Nazaret köyü savunmasında kullandığım keskin Templiyer kılıcımı kınından yavaşça ses etmeden çıkarıyorum seninle birlikte yürürken.
Biraz daha cesaretlenince ani bir hareket yapıp ağzını elimle kapatıyorum sanki bu bomboş şehirde birileri senin imdadını duyup gelecekmiş gibi. Ardından sol elimde tuttuğum kılıcımı yavaşça kaldırıyorum yukarıya doğru. Sen ağzını tıkayan bu deri eldivenden kurtulmaya çalışırken savunmasız bıraktığın boynuna değiyor kılıcım. Büyük bir soğukkanlılık ama bir o kadar nezaketle kesip büyük bir yarık açıyor boynunun solunda. Ben ise ömrünün kalan son saniyelerinde seni sevgiyle kucaklayıp yapışıyorum dudaklarına. Kısa süre içinde burnunun yüzüme üflediği hava kesiliveriyor. Ölümün verdiği ağırlık ile kas katı oluyor bedenin. Yavaşça, narince yere doğru çöküyoruz ikimiz. Yere ulaştığımızda bedenini bırakıyorum bu buz gibi soğuk taşların üzerine. Hüzünlü ama memnun gözlerle bakıyorum cesedine. Ayağa kalkıyorum sonra. Öylece kalakalıyorum başında. Ak pelerinimden ak giysime, kara pantalonuma kadar kanınla ıslandığımı görüyorum. Sanki tam göğsümde duran o kızıl haç eriyip akmış gibi.

İnan bana Malfiyör, her ne kadar az önce yazdığım hayalim beni musmutlu etse de her düşündüğümde karnımda oluşan o isimsiz hissin yoğunlaşıp gözlerimden birkaç damla yaş akıtacak kadar beni hislendiren bir hayalim var sırada.
Gerçekleşmesini en çok istediğim hayalim budur Malfiyör;

Sen, diğer cadı arkadaşların ile kaldığınız o uzun boylu ağaçlarla çevrili küçük köyde benimlesin. Hayır, hayır. Burada kötü amaçla bulunmuyorum. Burada bulunmamın sebebi sensin. Seninle aynı yerde, aynı evde yaşıyoruz fakat aramızda büyük bir fark var sevgili Malfiyör. Sen, tıpkı diğerleri gibi hür ve özgürsün. Ben ise senin bir kölen. Senin yapabilecek kuvvette olduğun ama işleri zorla yaptırdığın bir köle. Bir gün ben evin temizliği ile uğraşırken sinirli, küplere binmiş halde geliyorsun eve. Senin için özenle yaptığım o tahta iskeletli, pamuklu, deri koltuğuna yerleşiyorsun. Korkumdan dolayı sana hiçbir şey soramıyorum. Birkaç dakika sonra o ateş fışkıran kahverengi gözlerinin sinsi sinsi bana baktığını farkediyorum. İşte o zaman içime attığım soruma yanıt alıyorum. Hemen elimdeki çalı süpürgesini bırakıp oturduğun koltuğun arkasına dayalı o ince ama sert ağaç dallarından birini alıp önünde eğiliyorum ve dalı iki elimle tutup sana sunuyorum. Pozisyonumu alıyorum ve başlıyorsun. Elindeki dal ile bütün kuvvetinle bana vuruyorsun. Bir... iki... üç... her vuruşun bir öncekinden daha sert oluyor ve her geçen dakika daha çok öfkeleniyorsun... ta ki dal kırılana kadar. Dalın yarısı kırılıp bir kenara uçunca tam bir öfke patlaması yaşıyorsun. Aniden yerinden fırlayıp üzerime geliyorsun ve vurmaya ellerinle devam ediyorsun. Ben mi? Ben ise hiçbir karşılık vermiyorum. Çünkü seni seviyorum Malfiyör. Her halinle seviyorum seni. Bütün öfkeni kusup nefes nefese kalınca dinlenmek için koltuğuna geri dönüyorsun. Hızlı, seri nefes alış-verişin birkaç dakika içinde yavaşlıyor ve normale dönüyor. Bende yerde, kanlar içinde öylece seni izliyorum. Sinirini tamamen atmış olduğundan emin olunca kalkıp yanına geliyorum. Yanına çöküp bir buse konduruyorum yanağına. Görüyorum ki yüzüme vurduğun an kanamaya başlayan burnumdan aşağıya, dudağıma akmış o kan birikintisinin izi çıkıyor yanağında. Ama biliyorum ki bu kan zararsızdır. Zira senin için atan kalbimin senin için ürettiği kandır bu. Ve kalbim bir buse ile veriyor hediyesini. Sende kafanı bana doğru devirip bitkin ve şaşkın bir halde bakıyorsun. Bende acı çeken bedenimin aşık gözleriyle karşılık veriyorum. Dakikalarca bakışıyoruz hiçbir kelime etmeden. Çünkü gerek duymuyoruz ses çıkarmaya gözlerimiz aracılığıyla ruhlarımız konuşurken. Sonra içinden gelen yoğun bir duyguyla gözlerin yaşarıyor. Daha evvel sayısız kez yapmış olmana rağmen neden sana vurdum sanki der gibi ağlıyorsun yoğun bir pişmanlık ile. Acıyorsun bana, halime, ama halen seni sevmeme. Sen kendi alevini söndürmüş iken benimkini yakmış oluyorsun. Sen sönen alevinin acı külleriyle uğraşırken benim sende gördüğüm tek şey kendi alevimi söndürecek dişi bir beden oluyor.

Gece oluyor. Ay dede tepemizde mutlulukla ışığını yayıyor. Tam uyumak için yere uzanmış iken sen odandan çıkıp bana sesleniyorsun. Benden o özel gecelerde giydiğin kolları sarı çizgili, uzun, siyah elbiseni getirmemi istiyorsun. Hemen apar topar yerden kalkıp özenle muhafaza ettiğim o elbiseyi getiriyorum ve giydiriyorum sana. Elbisenin kemerine hançerini takıyorsun ve o tuhaf bardağı cebine atıp elbisenin başlığı ile artık beyazlamaya başlamış uzun kahverengi saçlarını örtüyorsun. Bana hemen şimdi gidip uyumamı ve sabaha kadar uyanmamamı söylüyorsun. Bende aynen dediğini yapıyorum. Sen kör karanlıkta çıkıp giderken tahta zemin üzerine bir kedi gibi kıvrılıp yatıyorum.

İnan bana Malfiyör, eğer tam olarak böyle olmasa bile, bana vuramasan bile aynı etkiyi yapacak sözler sarfetmeni isterdim. Senin sevgine, merhametine değil hakaretine, nefretine ihtiyaç duyuyorum inanılmaz bir şekilde.

Biliyorum Malfiyör. Her iki hayaliminde sana uygun olmadığını biliyorum. O hırçın davranışlarının dış dünyaya karşı olduğunu, aslen içinde bir melek bulunduğunu biliyorum. Sen ne senin için aptala dönmüş bir ahmak tarafından öldürülmeyi ne de aynı ahmağı bir hizmetkar ve köle olarak kullanmayı isteyebilirsin. Her ne kadar bana benim sana olduğum kadar, hatta hiç sevdalı olmadığının farkında olsamda. Bu yüzden belki bu mektubumuda daha evvel yazdıklarım gibi buruşturup atacağım.

Ama bu demek olmuyor ki bir daha yazmayacağım. Ben kendimi durdurmaya çalışsam bile içimden gelen ani bir cesaret ile dürtülenerek yazmaya başlıyorum. Fransa'nın Marsilya şehrinde konaklarken seni ilk gördüğüm o gün geliyor aklıma. Ardından bir cadı olduğunu öğrendiğim zaman hissettiğim o korku. Bilemiyorum Malfiyör. Belki senin cadılığını öğrendiğim ve sana taparcasına aşık olduğumu bildiğin için iyi davrandın bana. Kimseye söylememi engelleyip canını kurtarmak için. Belki tıpkı delikanlı gençler gibi geceleyin birlikte şehirden kaçıp gittiğimiz, sadece yıldızların aydınlattığı, ölüm kadar kara o arazide sadece benden kurtulmak istiyordun; kimse görmeden öldürmek. Ama bilemediğim bir sebepten dolayı yapamıyordun. Kim bilir? Belki o zamanlar sende bana gönlünü kaptırmıştın. Belki sevmesen bile bana karşı tuhaf bir merhamet besledin içinde. Ama ne yazık ki uzun süremedi bu ilişkimiz. Mensubu olduğum birlik kutsal topraklara ulaşmak üzere harekete geçmişti Marsilya limanından. O zaman sana bu haberi gayet üzgün şekilde vermiştim. Sende birkaç gün içerisinde Almanya'ya gideceğini, her durumda ayrılmak zorunda kaldığımızı söylediğinde birazcık olsa rahatlamıştı içim.

Korkuyorum ki biraz daha uzatırsam kağıdımda yazacak yer kalmayacak sevgili Malfiyör. O yüzden üzgünüm ki sana olan sevdamın sadece bu kadarını akıtabiliyorum mektubuma. Ama Malfiyör, şuna gayet eminim ki seninle tekrar karşılaşacağız. Eğer bu yakıcı çölden kurtulup seni bir şekilde bulursam işte o zaman kork benden. Zira içimdeki bu sevgiyle seni boğana kadar sımsıkı saracağım. Fevkalade normal günlerinden katıldığın sabbat gecelerine kadar yanından ayrılmayacağım. Ama Malfiyör, bu toz pembe hayallerimin önünde heybetle duran bir gerçeklik var ki o da geleceğimiz. İkimizinde geleceği karanlık. Sen, muhtemelen en küçük bir dikkatsizliğinde kendini şehir meydanında çarmıha gerilmiş, halk ibretle izlerken ayaklarından yukarıya doğru büyüyen vahşi bir alev tarafından yutulurken bulacaksın. Ben ise yıllardır hiçbir başarı kaydedememiş bu haçlı ordusunda, meydan muharebesinde bir Selçuklu süvarisinin altında ezilip öleceğim.

Dediğim gibi Malfiyör. Bir gün mutlaka seninle buluşacağız. Ama bu dünyada, ama öteki tarafta. İnancından dolayı seni asla hor görmediğimi unutma. Eğer sen cehennemin dibinde, Mendez Keçisi ile karşılıklı oturup cayır cayır yanan kafirleri izlesen, bende cennetin rüya gibi bahçesinde dolaşsam bile Tanrının kurallarını çiğneyip gelirim yanına. Cennetten kovulsam bile ben yanmaya hazırım senin yanında. Çünkü sen görmeye, koklamaya doyamadığım bir çiçeksin, Malfiyör. Tapındığın o keçi kadar şeytani bir çiçek!

Kudüs'ten sevgilerimle,
Seni asla unutmayacak Roger