Kayıt Ol

Öyle İşte

Çevrimdışı ses

  • *
  • 2
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Öyle İşte
« : 02 Kasım 2017, 01:10:46 »
"ÖYLE İŞTE
Küf kokulu sokaklarda yaşar bazıları,mermer değil de ucuz beton dökülü kaldırımlarda yürürler.Paslanmış tabelalara bakarak bulurlar yönlerini.Kahvaltıda kaçak çay içer teneke peynir yerler.Ve yatakları yün dolu döşeklerdir.Uykularıysa geceden askıya alınmış,eksik bölük pörçük.Bir de ağlamaları vardır,arka sokaklarda ev damlarında.Gülüşleriyse anlıktır,bir rüzgar gibi gelir geçer suratlarından.Öyle yaşar bazıları,dokunsan ürperirler,unutsan fark etmezler.Canları pektir,durmadan yandığı için.Budur işte, bu kadar.Ucuz değil de hesapsız.Yaşamak nedir düşünmeden.Nefes almak, hissetmeden.Öyle işte.
   "Hey baksana buraya,nereye gittiğini sanıyorsun ulan?"bağırdı simit satan adam.Koşturdu tırısa giden delikanlının ardından.Çıkmaz bir sokakta ucu açık sorularla kıstırdı genci.Genç nefes nefeseydi,utanmasa haykıracaktı ciğerlerini genişletmek için.Ama bunun yerine duvara yapıştırılmış sırtının sızısını dinledi ve duymadı simitçiyi.Sessizce çıkarttı cebinden tozla doldurulmuş simitleri.Yalvarmadı adama.Günlerdir bağımlılığın o sancılı kıskacında kıvrandığını anlatmadı.Gözlerinin altında çöreklenmiş mor halkaları göstermedi.Hırıltılı çıkan nefesinden söz etmedi.Yalnızca boyun eğdi sahibine.Zira biliyordu ki kendisi sevimli bir ilkokul çocuğu değildi ve daha da iyi biliyordu ki karşısındaki al yanaklı helal süt emmiş bir simitçiden başka her şeydi.Kabullendi parayla olan alerjik ilişkisini ve bağlandı bağımlılığına.Ölürüm belki diye umut etti yatarken lağım kokulu çıplak sokakta.Titredi kolları sonra göğsüne uzandı hali havleti.Sarsılırken zayıf bedeni, gülümsedi ağlatıp nefret ettirdiği güzel yüzlü sevgilisinin hayaliyle.
   "Ne bu hal?Yine hangi köşede sızdın?"dedi ağzındaki sigarayı hoplatarak sarı bıyıklı adam.Olsa olsa kırklarındaydı.Beyazla karışık kırçıl sakalları yıllardan başka bir sebepten bu haldeydi.Belertti gözlerini karşısında titreyen çamur boyalı gence.Genç sessizdi.Yıllardır olduğu gibi.Ve yıllar geçse de değişmeyeceği gibi.Kaltı ayağa bir hışımla bıyıklı adam.Kir yüklü gömleğinin önü sonuna kadar açılmış, ondan da kirli olan ve eskiden beyaz görünen atletini ortaya koymuştu.Her hareket edişinde etrafı vahşi kokularla dolduruyordu.Geçti bir kez daha gencin karşısına.İki eliyle sertçe kavradı zayıf hatlı suratı.Önce nazik nazik konuştu.Bilirdi ki tanıyan herkes bu adamı,naziklik onun en korkutan silahıydı.Doğrulttuğunda size bu canice namluyu,kaçış yoktur.Yahut bir affolunma.Razı olun geleceğinize ve kaydırın geçmişinizi gözlerinizin önünden.Öyle yaptı genç.Annesini düşündü.Bir klinikte kendi kanında boğulurken veda edişini.Bir tutanak dahi tutulmayışını kollarındaki yanık izlerine rağmen.Ve elindeyken sarı saçları anasının,hakkını veremeyişi baba dediği adama.Şimdi titreyişi bu adamın makamında.Baba denilen yanılgıda,aldanışı her seferinde.Ve şimdi yüzüne inen her darbede inlemeden can çekişmesi.Hissederken midesinde yemek niyetine yediği tekmeleri tek çıt çıkaramayışı.Ve kanın o demir yüklü tadı.Ağzından damlarken sıvı soğuk betonlara üşümeye bile güç bulamayışı.Kavruluşu soğuk bir şubat gecesinde.
   Şişkindi suratı,morun yanına sarılar da eklenmişti gözlerinin çevresinde.Bir de kırmızıydı dudakları,ve kaşının kenarı.Karnında belirmişti mor menekşeler.Acı da süslüyordu yüreğini.Yürüdü sokaklarda.Her yer ıslak.Her yer sızlatıyor hiçbir yere ait olmayışıyla kavrulan benliğini.Yürürken çarpışmıyor hiçbir güzelle.Yahut kurtarmıyor kimseyi bir kapkaççının elinden.Yalnızca yürüyor yalnızlığında.Film seyretmez genç.Hele dizilerle hiç işi yoktur.Okumayı bilir ama kullanmaz.Sevmez de.Belki o eylemi bilmez bile.O yüzden hayal kurmaz genç.Ya da şaşırtan tesadüflere inanmaz.Güzelliği yaşamından çıkartışı az evvelden ötesine yaslanmıştır.Neyse ki yürür genç.En iyi yaptığı şeydir bu.Hele koşmak rüzgara karşı,rüzgarla birlikte.TAK!Tosladı tırtıklı bir duvara. Kanıyor kabuk bağlamamış yarası kaşının köşesindeki.Oturur genç duvarın dibine ve ağlar hıçkırıklar içinde.Gelen geçen duyar aldırmaz.Korkar birkaç genç kız üstüne bir de.Otururken içinde sayısız sorunun çığlığıyla bir bisikletli savrulur tam kıyısında bir yere.Kolu boydan boya yırtılmış pasaklı bir kız bağırır acı acı.Başını kaldırır bakar genç.Hiçbir çamurun kirletemeyeceği beyazlıkta elbiselerle süslü bir kız kıvranır sancılar içinde.Ve oturur kırık pedallı bisikletini atarak bir köşeye.Diz dize ağlaşırlar gençle birlikte.Ne birbirlerine bakarlar,ne seslerine kulak asarlar.Yalnız sızıları içinde can çekişir ve otururlar.
   Leylak kokulu sokaklarda yaşarlar bazıları,takıları güneşten alır ışıltısını.Saçları özenir şelale akıntılarına.Temiz ve yaşayan kıyafetler içinde ruhsuz birer bedendir onlar.Öylece hayata meftun öylece paraya müşkül.Nefesleri paradır,ölümleriyse yalnızca son bir nefes veriştir.Gülüşleri hakiki görünümlü oyuncaklardan ibarettir.Göz yaşları boya yüklüdür ve yüzlerideki makyaj en az üç kat geçilmiştir.Yürekleri derneklerde atar,hizmetlilerinin elleriyse her gün daha fazla su toplar.Tenis kortlarındaki yeşil çimlerde tazelerler ruhlarını ve satarlar onlara ruhlarını.Onlar işte bilirsiniz.Bizler ve sizler.Herkes hayrandır içten dışa.Herkes aşık bir atlıya.Ama aldanmak büyüsüne prensin yalnızca inanmaktır peri masallarına.Kuş sütünü aramayan midelerle ve yumuşak dokulu döşeklerle eskitirler bedenlerini.Acımaz canları,müsade yoktur buna.Anında bir serumla yahut tentürdiyot kokulu bir bandaj.Kapanır tüm yaralar.Lakin güpegündüz açık kalır yürekleri ve saçılır içindeki bölük pörçük duygular.Hissetmek yalnız onlardan olmayanlara mahsustur.Onların yüreklerine yapışan tek duygu ise siyah bir tutkudur.
   Koştu kız yeni ayakkabılarının tabanlarını vura vura yumuşak parkelere.Dayanmıştı kursağına sırların getirdiği karanlık.Babasının çirkinliği ipekli çarşaflar içindeyken.Annesinin anlamazlığı otururken koca camlı pencereler önünde.Ve bilmesi her şeyi,bilmesi en bilmemesi gerekeni.Gözünden süzülür yaşlar.Arkasından bir erkek sesi,gel diye bağırır.Anlatacağım.Ama anlatamayacaktır ve kız da bu anlatılanların basitliğini çirkinliğini ihanet kokusunu anlayacak yaştadır.Kulak asmaz komutlara ve atar kendini güneşle yıkanmış sokaklara.Atladığı gibi bisikletine vurur kendini yollara.Beyninden vurulmak nedir anlar kız o gün.Küçük bedeni engel değildir kanamasına.Son sürat ilerler kız.Yokuş yukarı gitmeye mecali yoktur,vurur kendini kuyudiplerine.Zaten usanmıştır zirvedekilerin aşağılıklarından.İçinde öfkeyle gözünde kirlerle paslı sokaklara dalar.Lağım kokusuyla karışmış çöp arabaları yıkar ruhunu.Rahatladığını hisseder.Bu pasın tozun içinde yıkar hatıralarını.O lekeler de ancak bu eşleriyle çıkar.
   Son sürat giderken kız toslar bir duvara.Döner dünyası,karışır defne kokulu saçları.Oturur kalır duvarın dibine dizleri parçalı.Yanında bir serseri eli yüzü morluklarla boyalı.Hüngür hüngür ağlaşırlar birlikte.Birbirlerine dokunmazlar,çarpışmak şöyle dursun.Yalnızca yürekleri çarpışır o karanlık günde.Uzunca bir müddet kısalmayan sızılarını çekerler.Sonra akıllarına ağrıdan çökmüş başlarını yukarı kaldırmak gelir.Islanırken sokaklar çiseleyip hafiften sıklaşan yağmurun izleriyle gözlerini hiç kırpmadan dikerler semaya.Güneşin kızdırıcılığının ardından nemlenir sokaklar.Sıcak buharlar çıkar her köşeden.Ve sıcak bakışlarla yakalarlar birbirlerini.Biri mavi biri kahve.Kız kara oğlan sarı.Kız beyaz oğlan siyah.Bu belalı mahallede çarpışr hisleri ve konuşmazlar bir kere bile.Bakışmak anlatır tüm acıları.Öylece otururlar saatlerce.Öylece tükenirler saniyeler içinde.
   Bir daha görmez iki yabancı olan iki farklı insan birbirini.Yalnızca bir andır yaşanan.Oğlan kendi bataklığında çöktükçe çöker dibe.Kız parfüm kokularına karışır fütursuzca yeniden.Oğlan hep allı morlu kız ise grileşir günden güne.Yükseldiğini sandığı taşlı tepelerde ayağı takılır birden.Ve yuvarlanır bataklıklardan bile daha dibe.Böyle yaşanır böyle de unutulur bu karanlıklar.Ne oğlan hatırlar o bisikletli masum kızı ne de kız beyazdır o oğlanla ağlaştığı günki kadar.Ve geçer zaman,çok fazla geçmese dahi uzundur acı çekene.Saniyeler haramdır çukurlarda debelenene.Oğlan kolunda bir kablo,üç beş boş tüpün yanında kıvrana kıvrana kucaklar ölümü.Kız dilinde yanık bir türkü ve kutu kutu ilaç eşliğinde selam çakar ölüme.Ardından ikisi de girerler kapkara toprağın içine beyaz elbiseler eşliğinde.
   
Öyküler ancak onları anlatabilecek olanların başından geçer demişti biri bir gün: Aynı şekilde belki yaşantılar da onları yaşayabilecek olanlara sunarlar kendilerini.