Merhaba,
Her şeyden önce yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Kafamın içindekileri yazıya aktarmak benim için hep zor olmuştur. Nadiren yazarım bu nedenle ve ortaya çıkan şeyler de genelde içime sinmez. Bu masalda da durum böyleydi. Dolayısıyla ciddi ve detaylı bir yorum alınca çok ama çok mutlu oldum.

Eleştirilerinizden yola çıkarak bazı düzeltmelerde bulunacağım, hatta zaman yaratabilirsem baştan yazma yoluna da gidebilirim.
Bu arada benim de yazarken yakıştırdığım bir
müzik vardı.

Yazınızı okurken sık sık avatarınıza baktım. Acaba bir ilişkileri var mı? Ben pek bir bağdaştırdım. Bu bağdaştırma da hoşuma gitti doğrusu.
Foruma ilk katıldığım zamanlarda da melekli bir avatar seçip, melek üretimi/doğumu üzerine bir öykü paylaşmışım. Aralarındaki bağı aylar sonra fark etmiştim. Yine aynı şey olmuş galiba. Bilinç düzeyinde olmasa da denk gelmişler biraz.
İya, yeryüzünde yaşayan bir kadındı. Ellerinin etrafında küçücük bir gökyüzü vardı.
(...)
Yürürdü çünkü gökyüzüne çıkabileceği bir yol arardı.
Şimdi İya yeryüzünde yaşıyor olsa da ellerinin etrafında küçücük bir gökyüzü var. Bu durumda İya neden gökyüzüne çıkmak istiyor? Ya da ellerindeki gökyüzüne sadece ellerini göğe doğru kaldırdığında mı sahip oluyor? Bu kısımların yeterince açıklanmadığını düşünüyorum. Bende büyük soru işaretleri bıraktı.
Aynı şekilde bilmediği cezası da bir sonuca varmadı. Yani başta gösterilen silah patlamadı
. Keşke onunla ilgili de sonlara doğru bir sinyal verilseydi bize.
Bunları kısa yoldan nasıl açıklarım bilmiyorum, uzun uzun anlatacağım o nedenle. Metin, arkaplanda dualite üzerine kurulu. Bir tarafta
dişil, karanlık, siyah, yeryüzü, toprak, ay, sol yan, kötülük, sezgisellik vb. varken, diğer tarafta
eril, aydınlık, beyaz, gökyüzü, hava, güneş, sağ yan, iyilik, akılcılık vb. var.
Pek çok kültürde kadın, ilk günahı işleyen dişi atasından dolayı lanetli kabul edilir. İya’yı anlatırken, onun dişil yanını vurgulayabilmek için cezasından bahsetmiştim. Cezalandırılma biçimi de volkanlarla bütünlüğü yırtılmış yeryüzü toprağı gibi göstermeyi amaçlıyordu İya’yı. Bu durumu tanımlama yapabilmek için yazmıştım ama olay akışına da dahil edebilirdim belki, haklısınız.
Elinde taşıdığı gökyüzü için de benzer şeyler söyleyebilirim.
Şeylerin, bir miktar karşıtlarını da içlerinde barındırdıklarına inanılır. Yin ve yang sembolünü gözünüzde canlandırabilirsiniz bunun için.
İya kadındı (yin, semboldeki siyah kısım) ve bu sebeple yeryüzünü temsil ediyordu. Kendini tamamlayabilmek için eril olana (yang, semboldeki beyaz kısım), yani gökyüzüne ulaşmaya ihtiyacı vardı. Buna karşın
yangın bir kısmını (yin-yang sembolünde, siyah kısımda duran beyaz nokta) zaten kendi içinde taşıyordu.
Son olarak, İya'nın o güneşi de alıp yanışına son noktayı kendi özgür iradesiyle koymasını arzuladığımı belirteyim. Bu sadece benim yorumum. Burada bir eleştiri ya da öneri yok
.
Yetersizliği kabullenme, vazgeçmeyi bilme ve çok iyi olmasa da yeni bir yol bulup devam etmeyi anlatabilmek için bu kurguyu oluşturmuştum. Böyle olunca önerdiğiniz son, seçenek olarak aklıma gelmemişti yazarken. Benim öykülerimin sonunda karakterlerim bir şekilde yanıyor genellikle, farkında olmadan aynı durumu oluşturmuşum yine ama bu kez yanmasına izin vermemişim. Belirttiğiniz konu üzerine düşüneceğim.
Sanırım ben de, yoruma cevap yazma konusunda sınır tanımadım.

Tekrar teşekkür ederim ve evet, daha uygunsa eğer Kurgu İskelesi'ne taşıyabiliriz.