Kayıt Ol

Eski okul

Çevrimdışı Canina

  • ****
  • 1460
  • Rom: 39
  • There ought to be a law against you
    • Profili Görüntüle
    • Canina's
Eski okul
« : 02 Temmuz 2010, 23:05:54 »
Öğrencilikten kalma refleks ile sınıfın en arkasında ki sıraya oturdum. Bomboştu sınıf. Sadece ben vardım. Ben ve sıralar. Tahta sıralar. Yirmi iki tane. Kırk dört kişinin sığabileceği bir lise sınıfı.
Bende bu sınıfta okumuştum. Duvar kenarında otururdum hep. Ya en arkada ki, yada en arkanın bir önünde ki sıra. Okula ders dışında hemen hemen her şey için gelmişliğim vardı. Kimi zaman evden kovulurdum, uyuyacak bir yerim olmazdı. Kimi zaman civardayken altıma yapacak duruma gelirdim tuvaleti kullanırdım. Ama hiçbir zaman dersi dinlemek için geldiğimi hatırlamıyorum. Evet giriyordum derslere. Devamsızlık sorunum olurdu her sene. Atılmama bir gün kala her gün gelmeye başlardım. Ve okul kapanana kadar her gün burada olurdum.. Yoklama almadıklarında bile gelirdim.

Boşa geçen günlerimi hatırlayarak geçmişine kahkahalarla güldüm. Gerçektende bu okulun gerçek dünya olduğunu sanmıştım. Hiç bitmeyecek sanmıştım. Bitse bile buna benzer başka bir yere gideceğini sanmıştım. Tanrım, ne saflık.

Dört sene. Hayatımdan boşa giden dört sene. Dört sene bir işte durabilsem kendime bir araba alabilirdim. Ama buraya gelmiştim onun yerine. Neden yapmıştım bunu? Kimse zorlamamıştı beni. Evet geniş bir kütüphanesi vardı okulun. Bugün bile otlanıyorum hala. Ama bunu buraya gelmeden de yapabilirdim. Neden gelmiştim dört sene boyunca buraya? Neden ağız kokusunu çekmiştim hocaların ve müdürün?

Yapmam gerektiğini düşünmüştüm herhalde. İsteyip istememem önemli değildi. Beni zorlayan yoktu ama gelmem gerekiyordu okula. Öğretmenler gardiyandı benim için. Hayır sadece benim için değil. Herkes için. Öğrenciler birey değillerdir öğretmenler için. Küçük veletler olarak görürler onları. Cahil, bir boktan anlamayan veletler. Yüksek görürler kendilerini. Okul içerisinde tanrıdır öğretmen. Hele elinde cetvel ve disiplin formu varsa.

Cetvelden korkmuştum değil mi? Ne rezalet… Oğlum buradaı şimdi. Benim yaşadıklarımı mı yaşıyor? Yoksa aklı başında mı davranıyor? Benim gibi dört seneyi boşa mı geçirecekti?
Geçmişim ve geleceğim ile boğuşurken kapı açıldı ve orta yaşlı bir kadın girdi içeriye. Sevinç hanım. Oğlumun öğretmeni. Merhaba bile demeden “Bir sürü boş sıra var efendim. Ön tarafa oturun lütfen” dedi. Bu ne şiddet bu ne celal diye düşünerek yerimden kalktım ve öğretmen masasının karşısında ki sıraya oturdum. Kadının gözlerinin içine bakıyordum şimdi. Kadınsa görmezden geliyordu neredeyse nedense. Küstah kadın. Önünde ki kağıtlara bir şeyler yazıyordu durmadan. Bok var sanki orada. Büyük ihtimalle ciddi görünmek için kare falan çiziyordur veya yeni bir imza deniyordur. Sahte kadın.

Birkaç uzun dakika sonra öğretmen son kağıda da bir şeyler çiziktirdi ve klasörü kapadı. “Şimdi Bay…” dedi ve ismimi söylemem için durakladı. Hayır kaltak. Adımı hatırlayacaksın. Lanet maaşını ben ödüyorsam adımı hatırlayacaksın. Kadın yüzüme nefrete benzeyen bir bakışla bakarak klasörünü açtı ve “Kerem” dedi. Başını kaldırdı ve bana doğru gülümsedi. Hastalıklı bir umutsuzluk vardı gülümsemesinde. Hissedebiliyordum. Yapmacıktı. Baştan aşağı yapmacık. İşinden nefret ediyor bile olabilirdi. Belki de buradan çıkınca döküntü arabasına atlayacak Kadıköyde köhne bir binada ki bir bara girecekti. Orada burnuna uzun şeritler çekecek sonrada rastgele biriyle sevişecekti. Kim bilebilir belki de bunları yapamadan, düşman ülkenin casusu olduğu için arabasına yerleştirilmiş bomba patlayacak ve bu boktan okul ile birlikte kadını yok edecekti.
 
Önemi yoktu ne olacağının. Ben buradayım. Kadın burada. Klasör burada. Yirmi iki sıra burada. Eğer kadın böyle davranıyorsa, bende olmaya çalıştığı kişi gibi davranacağım. Yalanına ayak uyduracağım. “Şimdi Kerem Bey sizi neden çağırdığımı biliyorsunuzdur sanırım. Oğlunuza sormuşsunuzdur herhalde?” dedi küçümser bir ses ile. İlgisiz bir baba olduğumu düşünüyor herhalde. Yargılıyor beni. Bilekliklerime bakıyor. Yüzüklerime bakıyor. Dağınık saçıma bakıyor. İki beden büyük gelen tişötümün boynundan birazı görünen dövmeme bakıyor. Bak bakalım aşüfte.

“Hayır. Oğluma sormadım.” Dedim yavaşça. “Çünkü eğer oğlum biraz olsun bana benziyorsa bana hiçbir şey anlatmayacaktır.” Diye de ekledim. Doğruldu kadın. Kötü bir koku almışa benziyordu. Benden mi geliyordu? Gelmeden önce epey deodorant sıkmıştım halbuki. Ne yazık.

“Neden? Oğlunuzu böyle mi yetiştirdiniz? Babasından bir şeyler gizlemesi için.” Dedi tiksinti ile. Tanrı aşkına kadın! Daha konuşmaya yeni başladık ve hemen saçma yargılara varıyorsun. Gerçekten hiç çekilecek gibi değil bazı insanlar.

“Oğlumu dürüst olması için yetiştirdim. Bana anlatmadığına göre dürüst olamayacağı bir şey yapmış demektir. Öyle ki eğer kendi anlatırsa kendini haklı göstereceği bir şey. Olayı objektif biçimde anlayabilmem için bana bir şey söylemedi. Bilmem farkında mısınız ama lise öğrencilerinin bir kişiliği var.” Dedim tane tane.

Tepki vermedi önce kadın. Duymamıştı sanki söylediklerimi. “Neyse. Ben anlatayım en iyisi.” Dedi ellerini iki yana açarak. “Oğlunuz…” dedi. Tanıdık geliyordu bu. Bu ses tonu. Velinin yüzüne bakamayışı. Bir flashback yaşıyorum sanki. Her öğretmen klişe midir bu kadar? “Çok uyumsuz. Garip fikirler edinmiş. Gerçi şimdi bu fikirlerin nereden geldiklerini tahmin edebiliyorum ama bu fikirleri okul içerisinde yansıtması ve uygunsuz davranışlarda bulunması hiç hoş değil. Uyarılarımıza da yanıt vermiyor ve aynı davranışları sürdürüyor.” Dedi suçlar tavırlarla.

“Ne yaptı ki?” dedim cümlesini bitirir bitirmez. Köşeye sıkışıyordum. Boks maçına dönecekti bu. “En basiti iki gün önce din hocasıyla tanrının varlığına dair bir tartışmaya girmiş. Öğrencilerimizin böyle bir şeyi okul içerisinde dile getirmesine müsaade edemeyiz.” Dedi kararlı ses tonu ile. Omuz silktim. “Ne olmuş ne düşündüğünü söylediyse? Beyinsiz koyunlar mı yetiştirmek istiyorsunuz? Belki farkında değilsiniz ama bu çocukların hepsi birer birey. Kendi düşünceleri ve kavramları olan bireyler. Eğer okul düşüncelerini dile getirebilecekleri bir yer değilse nedir?” Dedim. İyi oynamıştım. Faşistlik kartı her zaman iyidir öğretmene karşı. Pink Floyd geldi aklıma.

“We don't need no education 
We dont need no thought control
No dark sarcasm in the classroom
Teachers leave them kids alone"