Kayıt Ol

Evsiz

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Evsiz
« : 20 Mart 2011, 22:30:55 »

  Dağınık siyah saçlarını arasına parmaklarını geçirerek düzeltmeye çalıştı. Birkaç kez elini tarak gibi kullanmayı denedi fakat saçları dağınık kalmakta ısrar ediyordu. Tırnaklarını her seferinde başına biraz daha batırdı çekerken, her seferinde biraz daha canı acıdı. En sonunda elleri sabit bir şeklide kilitlendi başının iki yanına. Saçları düzelmiyordu. Çöktü bulunduğu yere; rüzgardan korunmak için sığındığı otobüs durağına yasladı sırtını. Kafasını kaldırıp girebileceği bir yer bakması gerektiğini biliyordu, fakat kaldırmadı başını. Yere baktı ellerini iki yandan bastırarak. Beton zemin ılık yaz akşamında iki damla ile ıslandı.

  Bir süre kaldı öylece. Ne biri geçti önünden ''İyi misin?'' diye soracak, ne kimse gördü onu ''Zavallı bir kız işte'' diyerek umursamadan geçecek. Başını hafifçe çevirdi yana, kıpkırmızı olmuş burnunu üzerindeki sarı tişörte dayadı. Kötü kokuyordu üzerindeki kıyafetler, gerçek bir evsiz gibi. Saçları yağlanmıştı ve düzelmeyi reddediyordu, gerçek bir evsizinki gibi. Kalacak bir yeri yoktu, hiçbir evsizin olmadığı gibi. Burnunu çekerek kafasını kaldırdı, kendine acımak ona bir şey kazandırmıyordu. Ayağa kalkıp yiyecek bir şeyler bulmalıydı, iki gündür adam gibi bir şey yiyemiyordu ve midesi gerçekten büzüşmüş gibi hissediyordu.

  Zayıf bacaklarının üzerinde yavaşça doğruldu oturduğu yerde, kot pantolonunu sildi elinin tersiyle. Eski bir alışkanlıktı aslında, ne kadar silse de üzerindeki kir çıkmayacaktı ve bundan başka pantolonu da yoktu. Gene de gerçek bir evsiz olduğunu düşünmek istemiyordu, öyle görünmek istemiyordu. Boş yola çıktı ve çevreye bakındı nereye gideceğine karar vermek için. Ne var ki güçten düşmüş mantık yeteneği sinir bozucu bir haberci gibi, hiçbir yeri bilmediğini ve nereye giderse gitsin değişen bir şey olmayacağını hatırlattı ona. Yumruklarını sıktı sokağın ortasında dikilirken, derin bir nefes verdi kendine gelmek için. Kendisine en aydınlık görünen sokağa doğru bir adım attı ve gerisi kendiliğinden geldi. Gene yoldaydı, gene yürüyordu, gene gideceği hiçbir yeri yoktu.
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Evsiz
« Yanıtla #1 : 21 Mart 2011, 00:44:44 »
Küçükken evden kaçma maceram olmuştu ve o kısa süre içerisinde geleceğimi buna benzer bir şekilde hayal ediyordum. Evsizlik cidden çok zor... Sırf adrenalin olsun diye parkta yatmıştık dört beş arkadaş, cebimizde paramız, üzerimizde kalın giysilerimiz olduğu halde berbat bir duyguydu...

Ellerine sağlık Koyu, okunur bu.
May the force, be with you.

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Evsiz
« Yanıtla #2 : 22 Mart 2011, 16:26:14 »
  ''Hey! Önüne baksana!''

  Hızlıca kaldırıma sıçradı. Az önce bulunduğu yerden geçen lüks bir otomobil sürekli kornaya basıyordu sanki küfür eder gibi. Haklı sayılabilirdi aslında, yolda ne yapacağını bilmez bir şekilde sallana sallana yürürken arabanın geldiğini görememişti ve az kalsın kendini soğuk asfaltın üzerinde bulacaktı. Gene de içinde bulunduğu aşırı duygusal halden mi bilinmez, olduğu yerde geri dönerek hızla uzaklaşan otomobilin arkasından bildiği en ağır küfürleri bağırdı. Kötü bir manzaraydı, şu halini dışarıdan görebilse o da böyle düşünürdü.

  Lanet okuma merasimi bittiğinde kendisini tasvip etmeyen bakışlarla izleyen iki yaşlı kadın geçti yanından. Yüzlerindeki tiksinmiş ifadeyi gördü, zaten bozuk olan sinirleri daha da bozuldu. O böyle bir insan değildi, bu duruma düşmeyi o seçmemişti. Fakat insanların gözünde şu an bir pislikten farkı olmadığının farkındaydı. İçinden lanet etti o tiksinmiş bakışlara ve onları ilk gördüğü güne. Titreyen yüz kaslarına teslim olmamak için dudaklarını ısırdı ve nereye gittiğini umursamadan, sadece oradan uzaklaşmak için yürümeye başladı.

  Sürekli aklına gelen imgelerden kendini kurtarmaya çalıştı yürürken. Düşünmek istemiyordu, eski günlerini, şu anki halini, ne yapacağını, ne yapması gerektiğini. Sadece bir amaç istiyordu şu an, belki de bir yoldaş. 'Neden çekildim ki arabanın önünden sanki?' diye mırıldanarak kendisine kızdı. Şu an ölümün kendi halinden daha kötü olabileceğini düşünemiyordu. Kalabalık kaldırımda yürürken insanların ondan uzaklaştıklarını görebiliyordu. Onu görenler yön değiştiriyor, daha uzağından geçmeye çalışıyorlardı. Ne hale düşmüştü böyle, gerçekten bu kadar kötü mü görünüyordu? İçine kaçma isteği doldu, tüm insanlardan uzaklaşma isteği. Hiç kimse olsun istemiyordu yanında, kendisini ayıplayan bakışlar görmek istemiyordu artık. Acıyan kişiler istemiyordu, tiksinen yaşlılar istemiyordu. Aklına gelen her düşünce, her bakış, her duygu onu biraz daha hızlandırdı yürürken. Gördüğü her insandan daha çabuk uzaklaşmak istiyordu. Koştu. Kimseye bakmadan, kimseyi görmeden, kimseden bir şey ummadan.

  Ne var ki günlerce yemek yememiş bünyesi böyle bir hareket için hazırlıklı değildi. Tökezledi, saniyeler içinde kendisini yerde buldu. Ellerini kaldırıma sert bir biçimde çarptı, zaten dayanıklı olmayan vücudu derin nefeslerle sarsılıyordu. Bir anda kendisini kaçmaya çalıştığı bakışların arasında bulmuştu. Kaldırımın ortasında koşmuş, yere düşmüş, insanların kendisine normalde olduğundan bile daha garip bakmalarına sebep olmuştu. Kimsenin yüzüne bakmamak için gözlerini kaldırmadı yerden, ayağa kalkmak yerine yanı başındaki dükkana doğru itti vücudunu. Dizlerini vücuduna çekerek ellerini önünde birleştirdi. Gözünden gelen yaşı durdurmak istedi, fakat başaramadı. İlk damla dudaklarına ulaştığında bir anahtar gibi araladı onları da. Hıçkırdı. İlk kez kimsenin ne düşündüğünü gerçekten önemsemeden, hıçkıra hıçkıra ağladı.
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Evsiz
« Yanıtla #3 : 25 Mart 2011, 23:13:26 »
  Psikolojisini bozan en büyük etkenlerden biri günlerdir amaçsızca çevrede gezerek insanları izlemekse de, asıl büyük etken belki de aklından hiç çıkmayan, çıktığında da midesinin hatırlatmaktan hiç çekinmediği o ezik histi; açlık.

  Parası olmadığından herhangi bir şey alamaması normaldi elbette, fakat bir şeyler yemek zorundaydı artık. Başlarda dayanabileceğini düşünmüştü, elbet bir yerlerden midesine girecek bir şeyler bulabilirdi sonuçta. Fakat günler geçtikçe midesi daha fazla sızlanmaya, umutları ise daha da sessizleşmeye başladı. Rahatsız bir düşünce zihnine doluyor, açlığı arttıkça onu daha da rahatsız ediyordu; hayatta kalmak için çalmak.

  Parası yoksa hayatta kalmak için dilenmesi ya da hırsızlık mı yapması gerekiyordu yani? Bu muydu aç insanlar için adalet kavramı? Vücudundan gelen ilk serzenişten beri bu düşünce aklına gelip gidiyordu fakat o her seferinde şiddetle reddediyor, kendisiyle savaşıyordu. Başarılı da olmuştu şu ana kadar, fakat önünde duran fırının vitrini öyle davetkâr görünüyordu ki... Sokağın karşısından, elleri ceplerinde öylece durmuş fırını izlerken son zamanlarda sık sık yaptığı gibi gene kendisine acıdı. Bir somun ekmeğin kendisini düşürdüğü şu hale acıdı. Hırsızlık yapmayı ciddi ciddi düşünmüştü gerçekten, o fırına girip kimse fark etmeden ufak bir şey çalmayı düşünmüştü. Açtı, dayanamıyordu ve yaşamak için yemesi gerekiyordu. Vücudu çalışmaya devam etmek için gereken her şeyi yapıyordu artık, kontrolü ele almak da dahil. Fakat uzun süre aynı noktaya bakmaktan sulanmış -en azından o böyle olduğunu düşünmek istiyordu- gözlerini zorlukla da olsa kapattı ve kafasını başka bir yöne çevirerek oradan mümkün olduğunca hızlı bir şekilde uzaklaştı. Yapmayacaktı. Hayatını devam ettirmek için bile olsa hırsızlık yapmayacaktı. İçinde bulunduğu şartlar ne olursa olsun böyle bir insan olmadığını söyledi kendisine. Her zaman başka bir yolu vardı, olmalıydı.

  Onu asıl rahatsız eden şey hırsızlık yapmak değildi. Onu rahatsız eden şey gerçek bir evsiz gibi davranmak zorunda olmasıydı. Parklarda yatmak zorunda olmaktan şikayetçi değildi, hayır. Sonuçta kamuya açık alanlardı ve kimse ona bir şey diyemezdi. Fakat iş yemek bulmaya geldiğinde çöpleri karıştırmak veya bir şey çalmak ya da dilenmek zorunda olmak istemiyordu. O duruma düşemezdi, kendini daha fazla alçaltamazdı. Elinde kalan tek şeydi belki de karakterine olan burkulmuş güveni. Onu da harcayamazdı, yenik düşemezdi şartlara.

  Parkın ortasındaki büyük fıskiyenin kenarına oturdu ve kafasını eğerek sudan kendi yansımasına baktı. Saçları yağlanmış ve birbirine yapışmıştı, yüzünde yer yer lekeler vardı, üzerindeki tişörtün kırışıklığı ve düzensizliği sudaki yansımada bile açıkça görülebiliyordu. Eliyle saçlarını geriye attı, yüzündeki lekeleri gidermek için avucunu suya soktu ve yüzüne vurarak ovaladı. Sıcak hava yüzünden terlemiş vücuduna soğuk su değdiğinde kendini kısa bir süre de olsa rahatlamış hissetti. Bir kez daha doldurdu avucunu suyla ve başından aşağıya döktü bu kez. Saçlarının arasından geçti su damlaları onu serinleterek, tüm vücudunu aşarak indiler aşağıya. Hafif de olsa kıvrıldı dudağı, küçükken fıskiyede nasıl oyun oynadığı geldi aklına. Sonrasında ise öncekinden de fena asıldı yüzü. Neden hatırlamıştı ki sanki bunu şimdi? Elinde yeterince dert yokmuş gibi... Titremeye başlayan dudaklarına kızarak bir kez daha su doldurdu avcunu, bu kez sadece suyu değil elini de vurdu yüzüne.

  Bir süre suya baktı öylece düşünceler içinde. Kendi yüzüne bakarak oturdu orada, parkın ortasındaki açıklıkta kimsenin kalmadığını fark etmedi bile. Neden sonra bir şeyin parladığını gördü suyun dibinde. Batmakta olan güneş yüksek bir binanın camından yansımış ve suyun dibindeki bir şey göz kırpmıştı ona. İlgi ile kafasını yaklaştırdı suya. Fıskiyenin dibinde bir şeyler var gibi görünüyodu. Metal küçük yuvarlaklar. Kafasını biraz daha yaklaştırdı daha net görebilmek için, derken birden suyun dibinde bir şeyin hareket ettiğini gördü. Aniden fırlayan küçük şey üzerine doğru gelince bir an panikledi ve dengesini kaybetti. Bir saniye sonra ise kendisini soğuk suyun içinde buldu. Küçük bir kurbağa az önce oturduğu yerden kendisine bakıyordu.

  Eliyle saçlarını geriye atarak öksürdü boğazına dolan suyu atmak için. Sırılsıklam olmuş bir halde parkın tam ortasındaki fıskiyenin içinde hızlıca kendisini gören kimsenin olup olmadığına baktı. Ellerini betona koyarak tam çıkmaya yeltendi ki kurbağa bir kez daha zıpladı üzerine. Küçük bir çığlık koyarak gene devrildi geriye doğru, sıçrayan sular tüm meydanı sırılsıklam etti. Kafasını bir kez daha suyun yüzeyine çıkardı ve zıplayarak uzaklaşan kurbağayı izledi. Bir süre fıskiyenin içinde sırılsıklam bir vaziyette durduktan sonra istemsizce gülmeye başladı. Bir kurbağa tarafından yenilmişti, hem de iki kere ve hala elindeki tek şey olan karakterini kurtarmaya çalışıyordu.

  ''Eh.'' dedi kendi kendine sesli olarak. ''Benim de bir dileğim var sevgili fıskiye. Hiçkimse buraya attığı paranın aç bir kızı doyurmasına karşı çıkmaz sanırım.'' Kafasını suya soktu, eliyle fıskiyenin dibini olduğu gibi tarayarak bulabildiği tüm bozuklukları yerden toplamaya başladı.

  Fıskiyenin dışında çıkmayı sonunda başardığında uzun zamandır ilk kez kendini çaresiz hissetmiyordu. Aklına sevdiği bir şarkının sözlerini getirdi ve kollarını sallaya sallaya yürüyerek bütün gün vitrinine baktığı fırına girdi. Tüm kıyafetleri sırılsıklam bir halde, yüzünden su damlaları akarken, elindeki bir avuç çamurlu bozukluğu uzatarak aldığı o bir somun ekmek, hayatında yediği en güzel şeydi.
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Evsiz
« Yanıtla #4 : 26 Mart 2011, 09:41:15 »
Bir evsizin düşüncelerini gerçekten çok iyi anlattığını düşünüyorum. Betimlemeler ve düşünceleri ile olsun karakterin giderek güçlenen ve kendi hakkında ipuçları veren ilgi çekici bir karaktere dönüşmüş. Ayrıca suyu yüzüne çarparken, elini de çarpması gibi olayların geçtiği cümleye hayran kaldım gerçekten. Oradaki duygu yoğunluğu ile gelen garip hareketlere çok iyi bir örnekleme olmuş. Bu kadar detaya inmek yazar için zordur evsiz kalmadıysa. Şüphelenmeye başlamadım değil şimdi bak :)

Eleştirim ise fırın+ekmek ikilisinin çok klişe olmasına ve karakterimizin cinsiyetini ancak üçüncü bölümün sonunda belirtmene olacak. Ben bütün yazıyı ana karakter
Spoiler: Göster
uzun saçlı, sakallı berduş bir adam
mış gibi okudum.

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Evsiz
« Yanıtla #5 : 02 Nisan 2011, 01:53:07 »
  Derin bir nefes aldı cesaretini toplamak için. Bir elektronik eşya dükkanına girmenin nasıl bu kadar heyecanlı bir eyleme dönüştüğünü anlayamıyor, kendi kendine bunun sıradan bir şey olduğunu izah etmeye çalışıyordu. Kafasını iki yana sallayıp gözlerini yumdu ve kendi kendine ''Cesaretini topla ve yap şu işi'' dedi. Gözlerini açıp derin bir soluk koyverdi ve olabildiğince kararlı bir şekilde dükkanın kapısını iterek içeriye girdi.

  Kapının açılmasıyla küçük bir zil çınladı. Uzunca bir tezgahın arkasında duran sarı saçlı genç bir kız kafasını okuduğu dergiden kaldırıp içeri giren kişiye baktı. Kızı ilk gördüğünde aklına okuduğu lisedeki satanist bir son sınıf öğrencisi gelmişti. Dudağında, burnunda, kaşında ve kulaklarında bir sürü piercing bulunuyordu, saçlarının ucu kırmızıya boyanmıştı, gözünün çevresi siyah bir far ile kaplanmıştı ve dudaklarına oldukça koyu bir renkte ruj sürmüştü. Tezgahtar kızın okuduğu dergiyi kapatarak olduğu yerde doğrulup kendisine garip bir bakış atmasıyla düşüncelerinden sıyrıldı ve cesaretini toplamaya çalıştı.

  Sesinin titrememesi için özen göstererek ''Merhaba'' dedi kıza doğru. ''Şey, ben... Vitrindeki kağıtta çalışacak eleman arandığı yazıyor da. Acaba hala arıyorsanız...'' Tezgahtar kız ağzındaki sakızı abartılı bir biçimde patlatınca irkildi ve cümlesini bitiremedi. Zaten kızın bakışlarından anlamıştı her şeyi ve sesi giderek alçalmıştı. Kız önündeki dergiyi yeniden açtı ve kafasını eğip okumaya kaldığı yerden devam ederken bir elinin dışını kapıya doğru salladı.

  ''Gitsen iyi olur.''

  Vücudu sanki bunu bekliyormuş gibi hızlı bir şekilde hareket etti ve kapıyı hızlı bir biçimde açıp kendisini mümkün olduğunca çabuk dışarıya attı. Yutkundu boğazındaki düğümü açmak için. Çıkarken kapıyı hızlı bir şekilde çekti bir anlık sinirle. Cam kapı hızla kapandı ve tüm vitrin sallandı bir anda. Dükkandan acele adımlarla uzaklaşırken arkasından küçük zilin yeniden tıngırdadığını duydu. Arkasından kızgın bir ses ''Kaltak!'' diye bağırdı. Duymamazlıktan geldi, hemen ileride gördüğü sokağa girdi sırf uzaklaşmak için.

  Sinirlenmişti, üzülmüştü, hayal kırıklığına uğramıştı. Fakat bunların hepsinden daha kötü olan şey, bunun olacağını zaten tahmin etmiş olmasıydı. Şansını denemek istemişti sadece, belki de içerdekiler haline acır ve ona yerleri silmek gibi küçük bir iş verirdi kim bilir. Elini yumruk yaparak yanındaki boyası dökülmüş duvara vurdu yanlamasına. Ne var ki bu hareket sinirini geçirmemiş, yalnızca elinin acımasına sebep olmuştu. Bir kez daha yutkundu ve derin bir nefes aldı. Belki de bazı şeyleri çok takıyordu kafaya.

  Oturdu yere. Bulunduğu yer bir apartmanların gölgesinde kalan küçük bir sokaktı ve fazla kimse görünmüyordu etrafta. Kafasını duvara yaslayıp önündeki evin bahçesinde yükselen büyük ceviz ağacına bakmaya başladı. Gözleri en sevdiği renk olan yeşilin tonlarına takılmışken, kafasında, içinde bulunduğu durumun muhakemesini yapmaya başladı. Girdiği sayısız dükkanın hiçbirinde kendisine uygun bir iş bulmayı başaramamıştı. Daha doğrusu baktığı tüm işlere uygundu fakat hiç kimse bu haldeki genç bir kıza güvenip de onu işyerinde çalıştırmak istemiyordu. Aslında haksız sayılmazlardı ya, çok fena bir durumdaydı. Sahi, doğru düzgün bir banyo yapmayalı ne kadar olmuştu?

  Aklına hatıraların dolmasını istemediği için aklını çözüm üretmeye zorladı. Madem görünüşü ona engel oluyordu, bir şekilde üstünü başını düzeltmenin bir yolunu bulmalıydı. Gözlerinin önüne düşen bir parça saçı tuttu parmaklarıyla. İlk önce bundan başlamalıydı. Şampuan almak için parası yoktu, aslında karnı da yeniden acıkmaya başlamıştı ve cebindeki son bozuklukları da güneş batana kadar harcamış olacaktı. Yani şampuan almak değil karnını doyurmak için yeniden bir yerden para bulması gerekiyordu. Bu da onu gene aynı yere getiriyordu; iş bulmak için üstünü başını düzeltmek. Bu kısır döngüden dolayı fena halde sıkılmış bir biçimde oturduğu yerden kalktı ve sokağın aşağısına doğru yürümeye başladı.

  Yaz güneşi alçalmaya başlamıştı. Saati yoktu fakat tahminlerine göre saat 4-5 civarı bir şey olmalıydı. Bu da demek oluyordu ki yatacak bir yer bulmak için hala vakti vardı, tabi öncesinde üzerindekileri ve saçını yıkamak için de. Sokaktan aşağıya doğru hızlı hızlı yürürken aklına bir fikir geldi. Adımları hızlandı, sokağın sonuna varınca önceki akşam boylu boyunca yürüdüğü çevreyoluna doğru döndü. Kısa bir süre daha yürüdükten sonra aradığı yer görüş alanına girdi; benzinlik.

  Benzinliğin tuvaletine girdi çalışanlara görünmemeye çalışarak. Şöyle bir çevreye baktığında aradığı her şeyin olduğunu gördü ve yüzüne bir gülümseme yayıldı. Kapıyı kilitlemeden önce kafasını uzatıp dışarıya, kimsenin olup olmadığına baktı. Kapıyı kilitledikten sonra lavaboya yaklaştı ve aynadaki görüntüsüne baktı.

  Siyah saçları darmadağınıktı ve lambanın beyaz ışığında yağdan dolayı parlıyordu. Gözlerinin altında hafif morluklar vardı. Ela renkli gözleri daha önce hiç görmediği kadar sönük bakıyordu kendisine. Dudaklarında çatlaklar oluşmuştu, kafasını aynaya daha da yaklaştırıp baktığında en az 5-6 kilo da vermiş olduğunu düşündü. Üzerindeki tişörtün de kirli olduğu oldukça belli oluyordu. Ağzını açtı, her zaman doğal beyazlığıyla övündüğü dişleri de dayanamamıştı bu hale ve sapsarı kesilmişlerdi. Bir müddet kendisini izledi aynada, eskiden çok güzel bir kızdı aslında.

  Neden sonra kendisine gelerek işe koyuldu. Lavabonun yanındaki sıvı sabunu kontrol etti, yeterince vardı. Musluğu açtı ve kafasını suyun altına sokarak saçlarını bir güzel ıslattı. Ardından eline bolca sıvı sabun alarak parmaklarını saçlarının arasına soktu. Aynı işlemi üç kez tekrar etti, ta ki saçları sonunda kirden tamamen arınana dek. Başından sular damlarken bu kez üzerindeki tişörtü çıkarttı ve lavabonun içine sokup musluğu açtı. Eliyle mümkün olduğunca sert bir biçimde yıkamaya çalıştı tişörtü. Bolca sıvı sabun kullandı gene. Tişört sırılsıklam fakat eskisine oranla çok daha temiz bir hale geldiğinde aynı şeyi pantolonu için de uyguladı. Pantolonundan suların süzülmesini beklerken tişörtü alıp kurutma makinesinde mümkün olduğu kadar kurutmaya çalıştı. Ardından aynı şeyi pantolonu için de yapmadan önce musluktan akan suyla avucunu bir kaç kez doldurarak vücudunu bir güzel ovaladı. O küçük tuvalette geçirdiği iki saat sonunda eskisine oranla çok daha temiz bir biçimde çıktı dışarıya.

  Üzerindeki kıyafetler ve saçları hala ıslaktı fakat hava zaten sıcak olduğundan büyük bir sorun teşkil etmiyordu bu. Benzinliğin marketine yöneldi elindeki son bozuklukları sıkı sıkı tutarak. Kendisini idare edecek bir şeyler aldı son parasıyla. Küçük bir kek ve kalan bozuklukla bir tane sakız. Marketten çıkıp hemen yanındaki kaldırıma oturdu. Kekini afiyetle yedi, naneli sakızı ağzına attığında bu ferahlığı ne kadar özlemiş olduğunu fark etti. Sanki hayatı eski ve yeni diye ikiye ayrılmış gibiydi ve eskiye dair en ufak bir şey bile ona çok farklı şeyler hissettiriyordu. Acıma, mutluluk, sinir, hüzün... Batmakta olan güneşi izlerken düşünceler içine dalıp gidiyordu ki, bir küfür duydu.

  Kafasını çevirip baktığında eski model bir otomobilin araba yıkama bölümünde durmuş olduğunu ve sahibinin oradaki su hortumu ile boğuştuğunu gördü. Kafasını hafif yana eğerek adamı izledi bir müddet; adam arabasını yıkamaya çalışıyordu belli ki, fakat pek başarılı olduğu söylenemezdi. Henüz hortumdan su dahi gelmiyordu ve adam muslğa sövüyor, uzun hortumun ucunu bulmaya çalışıyor ve sürekli etrafa bakınıyordu. Çevreye baktı yardım edecek kimse var mı diye fakat görünürde kimse yoktu. Gülümsedi istemsizce, ona komşusunu hatırlatmıştı bu manzara. Her zaman yardım ederdi orta yaşlı karşı komşuna, o da uzun bıyıklarının altından sarı dişlerini göstererek gülümser ve ''Sen olmasan ne yapardım ben!'' derdi her seferinde. Ayağa kalktı ve adama yardım etmek amacıyla yanına gitti.

  ''Yardıma ihtiyacınız var mı efendim?'' dedi adamın arkasından yaklaşarak. Adam sesi duyunca olduğu yerde geriye döndü ve önce ''Oh, şükürler olsun.'' dedikten sonra duraksadı. Kaşları havaya kalktı ve sanki başka birini bekliyormuş gibi şaşkın şaşkın baktı.

  ''Arabanızı yıkamanıza yardım edebilirim.'' dedi bu bakışı umursamadan. Alışmaya başlıyordu belki de. Adam terden sırılsıklam olmuş alnını elinin tersi ile sildi ve ''Evet, evet minnettar kalırım küçük bayan.'' diyerek musluğu işaret etti. ''Lanet şeyden bir damla su gelmedi ki sabahtan beri.''

  ''Ben hallederim.''

  Nedeni belliydi, hortum çok uzun olduğundan kendisine dolanmıştı. Eğildi, hortumun dolanan yerini bulmak için biraz bakındıktan sonra aradığını bularak sorunu çözdü. Musluğu açtı, hortumun ucundan hızla soğuk su boşalmaya başladı. Adam sevinçle ellerini çırparak ''Hah! Ben de buna uğraşıyordum, yaşa!'' diye bağırdı.

  Adam markete gidip geri dönene kadar arabayı önce güzelce sudan geçirdi, ardından yerdeki sabunlu kova ile fırçayı eline alarak baştan sona fırçaladı. Bunu yapmaktan zevk alıyordu aslında, kendisini gene beceriksiz komşusuna yardım ediyor gibi hissediyordu. Alacağı bir teşekküre öyle ihtiyacı vardı ki şu anda... Sonunda aracın her yerini pırıl pırıl ettikten sonra musluğu kapattı ve elinin tersi ile terini silerek kenarda oturan adama döndü. Fırçaya yaslanarak gülümsedi; ''Arabanız artık tertemiz.''

  Adam arabanın çevresinde şöyle bir döndü ve memnun olmuş bir şekilde güldü. ''Teşekkür ederim genç bayan. Beni büyük zahmetten kurtardın.'' Adam elini cebine attı ve kendisine bir miktar para çıkartıp uzattı.

  Parayı görünce şaşırdı. Bu neydi ki şimdi? Yardım etmek için yapmıştı bunu, para almak için değil. Bir an ne diyeceğini bilemedi kendisine uzatılan el karşısında, ardından kendini toplayarak ''Ah, ben yalnızca yardım etmek istemiştim.'' dedi ve ellerini hayır anlamına salladı. Adam şaşırdı.

  ''Ben de yardımın için teşekkür ediyorum. Al lütfen.'' diyerek yeniden uzattı parayı. Bir an tereddüt etti, sonra teşekkür ederek parayı aldı utanarak. Adam memnuniyetle gülümsedi ve arabasına binerek motoru çalıştırdı. Elinde kendi hakkı ile kazandığı ilk para ile şaşkın bir biçimde duran kıza benzinlikten çıkarken korna çalarak son bir kez selam verdi.

[*]Malkavian, eleştirin ve güzel yorumun için teşekkür ederim. Aslında diğer bir çok yazımda olduğu gibi öylesine başlamıştım ve fazla dikkat etmemiştim ilk bölüme, bu yüzden karakterin cinsiyeti ile ilgili öyle bir yanlışlık oldu. An itibariyla küçük bir cümleyi değiştirerek ilk bölümden anlaşılmasını sağladım. Fırın-ekmek klişesine gelince, bunu ben de düşündüm fakat bu haldeki bir insanın eline geçirdiği para ile alacağı yiyecek kesinlikle ekmek olurdu diye tahmin ediyorum. Pek dokunmak istemedim o klişeye açıkçası. Evsiz kalma durumuna gelince, Allah kimseye göstermesin. @Wanderer: Teşekkür ederim beğenin için. :)[/*]
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.