Kayıt Ol

Eylül’ün Hüznü

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Eylül’ün Hüznü
« : 25 Ağustos 2010, 16:58:10 »
Eylül’ün Hüznü

Soğuk rüzgarların, sararan yaprakların ve kırılan kalplerin habercisi Eylül’ün henüz sahneye çıkma vakti gelmemişti ama o sabırla yerinde beklerken küçük bir meltem koskoca bir evin camından girerek şöyle bir dolaştı. Saçları rüzgarla savrulan bir kız usulca fısıldadı;
“İyi olacaksın… baba”
Sarı kahkülleriyle dolu dolu olmuş gözlerini saklarken, elleriyle de yatakta yatan babasının elini sıkı sıkı tutuyordu.
“Beni böyle bırakamazsın, bırakmazsın biliyorum”
Zoraki bir gülümseme yerleştirirken yüzüne, gözünden bir damla yaş süzüldü. Yataktaki adam rahatsızca kımıldandı ve elini kızının ellerinde kurtararak kızın yüzünü ıslatan sıcak göz yaşından acele etmeden kurtuldu. Zar zor konuşuyordu ama yine de kızının sözlerine karşılık verdi;
“Güçlü ol Eva, ağlama. Fazla zamanım kalmadı farkındayım ama gitmeden önce seni koruması için birini bırakacağım merak etme”
Eva şaşkınlıkla ve korkuyla kafasını kaldırdı, o ana kadar sakladığı koyu mavi gözleri ortaya çıkmıştı. Babasından başka güvenebileceği kimse yoktu bu yüzden hemen itiraz etti;
“Hayır. Hayır! Kimseyi istemiyorum, gitmeni istemiyorum, ben—“
Adam elini kaldırarak onu susturdu;
“Sen kocaman bir kız oldun ama ben gittikten sonra karşılaşacağın tehlikenin henüz farkında değilsin. Sahip olduğum her şeyin tanında şirket de senin olacak ve amcan onu senden almak için ne gerekiyorsa yapacaktır.”
Eva yumruklarını sıkmıştı, bu dünyada en çok nefret ettiği insan amcasıydı ama aynı zamanda en çok da ondan korkuyordu. Tam amcasına karşı asla kaybetmeyeceğini söyleyecekken odanın kapısı hafifçe çaldı:
“Efendim misafiriniz geldi, buraya alalım mı?”
Adam başıyla onayladı, hizmetçi kız bir anlığına geri çekildi ve içeri başka bir adam girdi. Simsiyah bir takım elbisesi ve ciddi görünüşüyle kapıda durup selam verdi.
“Tam zamanında! Eva yeni koruman, yardımcın ve öğretmeninle tanış.”
Eva şaşkınlıkla açılmış gözleriyle adama bakıyordu. Simsiyah saçları ve yemyeşil gözlerini taşıyan yüzü oldukça gençti.
“Sen ciddisin! Baba buna –“
“Eva ,lütfen…”
Kız tekrar yumruklarını sıktı ve oturduğu yerden hızla kalkıp kapıya yöneldi;
“Sen! Beni takip et.”

Çıktığı odanın kapısı her zaman bildiği o tanıdık hole değil başka bir dünyaya açılıyordu artık ama Eva henüz bunu fark edememişti. Hızlı adımlarla bahçeye çıktı, temiz hava ve insanı ısıtan güneşin altında bahçede ilerlerken belli etmemeye çalışarak bir anda hayatına giren bu yabancının onu takip edip etmediğini kontrol ediyordu. Rengarenk çiçeklerin arasından geçerek tam ortada duran çardağa ilerledi. Sinirle oturup adama da oturmasını işaret etti, yabancı saygıyla eğilip oturdu. Eva’nın kuşkulu mavi gözleri henüz hiç konuşmamış olan bu genç adamı daha yakından inceliyordu. Oldukça ciddi bir görüntüsü vardı ama aynı zamanda hoştu da. Eva geriye yaslanıp kollarını göğsünde kavuşturdu;
“Bir ismin var mı?”
“Siz bana nasıl seslenmek isterseniz benim ismim o olur.”
Eva şaşkınlıkla adama baktı, böyle bir karşılık beklemiyordu ama bozuntuya da vermedi sinirle gülümseyerek;
“Sebastian’a ne dersin?” diye sordu.
“Biraz klişeleri seven bir insansınız sanırım”
İkinci kez şaşkınlıkla gözlerini açtı Eva, göğsünde kavuşturduğu kollarını iki yana indirmiş, yumruklarını sıkmıştı. Karşısındaki adam ise oldukça rahat görünüyordu.
“Biraz küstahsın galiba, Sebastian?”
Adam ayağa kalkıp hafifçe eğildi;
“Kötü bir imada bulunmak istememiştim efendim, özür dilerim”
Kendisini üçüncü kez şaşırtan bu adama Eva nasıl bir karşılık vereceğini bilemedi. Ne yamaya çalışıyordu? Onu bir yandan sinir ederken bir yandan da güvenini mi kazanmaya çalışıyordu? O gün ve onu izleyen iki gün hızla geçti, bu arada Sebastian Eva’nın yanından bir saniye bile ayrılmadı, tıpkı bir gölge gibi onu takip ediyor herhangi bir ihtiyacı olduğunda hemen yanına koşup hallediyordu. Eva ilk başlarda bunu sinir bozucu bulsa da çok çabuk alıştığını hissediyordu. Her arkasını döndüğünde Sebastian’ı orada görerek kendisini güvende hissediyordu. Üçüncü gün çardakta oturmuş çayını içerken bahçe kapısının açıldığını duydu, kapıya doğru döndüğünde ise içeri giren iki adamı gördü. Bir anda taş kesilen Eva titreyen ellerle çayını yavaşça masaya koydu.
“Sebastian…” diye fısıldayarak ayağa kalktı ve eve doğru yürüyen adamlara doğru koşmaya başladı. Altın sarısı saçları rüzgarla süzülürken, kaşları çatık, koyu mavi gözlerindeki karanlıkla adamlar eve girmeden yetişmeye çalışıyordu.
“AMCAA!!!”
İki adam da irkilerek durdu. Biri ince uzun ve oldukça zayıf bir adamdı, yüzünde alaycı bir ifade ile kıza bakıyordu. Diğer adam ise oldukça güçlü gözüken uzun, ifadesiz bir adamdı. Eva nefes nefese kalmış orta yaşlı zayıf adamın alaycı yüzüne bakıyordu.
“Nereye gittiğini sanıyorsun?”
Adam sahte şaşkınlığıyla kıza baktı, çok basit bir şeyi aptal bir çocuğa açıklıyormuş gibi;
“Ağabeyimi görmeye geldim” dedi. “Duyduğuma göre fazla vakti kalmamış, eh haliyle konuşmamız gereken şeyler var”
Eva sinirle saçlarını savurarak işaret parmağıyla da bahçe kapısını gösterdi;
“Babamın ne ölmeye ne de seni görmeye niyeti var. Varlığınla evimizi kirletme. Git buradan, çabuk!!”
Adamın kahverengi gözleri sinirle kısılmıştı, böyle terbiyesizce ve düşüncesizce yapılmış bir davranışı affedemezdi. Hızla elini kaldırdı;
“Seni küçük!!”
Eva korkuyla gözlerini kapadı, yüzüne inecek olan o sert tokadı bekliyordu ki amcasının acı dolu iniltisini duydu. Hafifçe gözlerini açtığında Sebastian yanı başında durmuş gelecek olan tokadı havada yakalayıp engellemişti. Eva gözlerindeki hayranlığı ve minneti gizlemeden
“Sebastian…” diye fısıldadı, ilk kez ondan bu kadar etkilenmişti. Amcasının arkasındaki adam huzursuzca kıpırdanırken, o kolunu sinirle çekip kurtardı ve kısa bir kahkaha attı.
“Demek böyle oynayacaksın ha?” Arkasını dönüp hızla evi terk etti. Amcası bahçe kapısından çıkıp giderken Eva donmuş gözlerle onu izledi. Dizleri titriyordu, hareket etmeye korkuyordu ki Sebastian’ın sesiyle irkildi:
“Çayınız soğuyor efendim”
Nasıl böyle sakin olabiliyordu? Amcasının arkasındaki adam istese onu oracıkta öldürebilirdi ama o hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Eva ona doğru dönüp mavi gözlerinin onun yeşil gözleriyle buluşturdu:
“Ben… Teşekkür ederim Sebastian. Orada beni koruduğun için”
“Bu benim görevim efendim, isterseniz çayı unutun ve yukarı çıkıp biraz dinlenin, sarsılmış görünüyorsunuz”
Sebastian o an Eva’yı daha da şaşırtacak bir şey yaptı, robot gibi davranan bu soğuk adam ilk kez belli belirsiz bir gülümsemeyle bakıyordu Eva’nın yüzüne. Eva içinde bir şeylerin ters gittiğini fark etti o anda. O belli belirsiz gülümseme saniyeler içinde zihnine kazınmıştı. Aşıyla Sebastian’ın sözlerini onaylayarak eve doğru yürüdü, Sebastian’ın bir iki adım geriden onu takip ettiğine emindi.

Ertesi gün Eva Sebastian’dan ona silah kullanmayı öğretmesini istedi, Sebastian bu fikre sıcak bakmamıştı çünkü efendisinin eline yakışmayacağını düşünüyordu ama Eva çok kararlıydı ayrıca bu bir emirdi. Bir hafta boyunca her gün antrenman yapan Eva, amcasının uygunsuz ziyaretinden beri Sebastian’ın gülümsediğini göremedi. Sürekli neden onun gülümsemesini görmek istediğini sorguluyor bir yandan da gülümsemesi için elinden geleni yapıyordu. Sebastian’ı her geçen gün kendine daha yakın hissediyordu ve bu onu çok korkutuyordu. Birini yakın hissetmek bildiği bir kavram değildi, sadece kitaplarda okuduğu bir hayaldi.
“Sebastian biliyor musun, bence artık bana “efendim” dememelisin”
Sebastian şaşkınlıkla kıza bakarken Eva kıkırdadı, onu böyle şaşkın görmek çok komikti.
“Bu mümkün değil efendim.”
Böyle bir karşılık alacağını biliyordu, o buz gibi soğuk ve mesafeli Sebastian, işini önce düşünen Sebastian acaba “arkadaş” ne demek biliyor muydu? Peki Eva biliyor muydu?
“Nedenmiş?”
“Çünkü siz benim Efendimsiniz”
Eva bu basit açıklama karşısında kahkahalarını tutamadı. Küçük adımlarla Sebastian’a yaklaştı, adam ondan biraz uzun bu sebeple başını hafifçe kaldırarak ona bakmak zorunda kalıyordu;
“Ama ben arkadaşım olmanı istiyorum. Şu aptal “siz”li “Efendim”li konuşmalar beni deli ediyor!”
Sebastian bu istek karşısında bocalamıştı, gözlerini Eva’nın mavi gözlerinden alarak başka bir tarafa çevirdi;
“Bu imkansız efendim”
Eva bu cevaba da hazırlıklıydı, bu adamın buzlarını kesinlikle kırmak istiyordu;
“Her istediğimi yapacaksın sanıyordum?”
Sebastian şaşkınlıkla açtığı gözlerini tekrar Eva’nın mavi gözlerine çevirdiğinde ışıl ışıl gözlerle karşılaştı;
“Bu bir emir mi?”
Eva’nın yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı;
“Sanırım öyle olması gerekiyor.”
Her ne kadar Sebastian kafasını çevirse de Eva o belli belirsiz gülümsemeyi tekrar gördüğüne yemin edebilirdi. Kalbi deli gibi çarpıyordu. Neden, neden böyle oluyordu? Anlamak öyle güçtü ki…
Karmaşık duygular ve “kendini koruma” dersiyle bir ayı geride bıraktıklarında Eva’nın babasının durumu iyice kötüleşmişti. Eva ölümü bekleyen babasının yanına her gün uğruyor, odasındaki çiçekleri değiştiriyor ve onunla uzun uzun konuşuyordu. Bir sabah her zamanki gibi abansın odası için taze çiçekler topladı ve odaya olabildiğince neşeli bir şekilde çıktı. Babasının onu üzgün görüp de daha fazla kahrolmasını istemiyordu. Kapıyı açtığında babası uyuyordu, ç,çekleri değiştirdi, perdeleri açtı ve babasının yanına giderek yanağına bir öpücük kondurdu. Dudakları buz gibi bir tenle buluştuğunda Eva’nın gözleri korkuyla büyüdü:
“Baba?” dedi fısıltıyla, adam ne gözlerini açtı ne de bir tepki verdi. Eva anlamıştı ama kabullenemiyordu:
“BABA!!!”
Adam tepkisizce yatıyordu, uyuyor gibi görünüyordu ama artık gözlerini bir daha açamayacaktı. Eva dizlerinin üzerine yığıldı, gözlerinden süzülen yaşları durduramıyordu. Dışarıda duran Sebastian kızın çığlığı üzerine içeri girdi, yerde duran kızı kaldırıp omuzlarından tutarak kendine çevirdi.
“Ölmüş… Sebastian, babam ölmüş”
Sebastian ne yapacağını bilemeden kıza baktı. Mavi gözleri donmuştu, dudaklarından dökülen kelimeleri duyamadığı çok açıktı. Bir an için Sebastian’la göz göze geldi;
“Bir daha uyanmayacak” dedi ve tekrar gözyaşlarına boğuldu. Sebastian kızı kollarıyla sıkıca sardı, Eva bir yandan hıçkırarak ağlıyor bir yandan da konuşmaya çalışıyordu:
“Artık… artık kimsem… hiç kimsem yok Sebastian!”
Sebastian kıza sıkıca sarıldı, böyle bir yıkım gelecekti ama Eva’nın bu haline kendini hazırlamamıştı. O her koşulda gülümseyen güzel kızın böyle göz yaşı dökmesine izin veremezdi:
“Ben hep yanındayım, bir gölge gibi seni takip ediyor olacağım”

Bu laflar üzerine Eva daha da yüksek sesle ağlamaya başladı. Tüm çalışanlar kapıya toplanmıştı, bazıları sessiz sessiz ağıyor, kalanlar ise güçlü görünmeye çalışıyordu. O günü takip eden üç gün boyunca cenaze dışında Eva odasından çıkmadı. Sebastian ise her zamanki gibi odanın kapısının önünde bekliyordu. Cenazede simsiyah bir elbise giyen Eva herkes dağılana kadar orada ağlamadan bekledi. En sonunda sadece Sebastian ve o kaldığında mezarın başında dizlerinin üstüne çöktü Sebastian onu kaldırmak istedi ama bu Eva’nın babasıyla geçirdiği son anıydı. Birkaç adım geride durup vedalaşmasına izin verdi. Cenazeden sonraki tün tüm çalışanların tedirgince bekledikleri olay gerçekleşti, Eva’nın amcası tekrar görüşmeye gelmişti. Sebasitian Eva’nın odasının kapısını çaldı tereddütle;
“Eva, amcan seninle görüşmek istiyor”
 Eva, soğuk mavi bakışlarıyla kapıyı açtığında Sebastian içinin buz kestiğini hissetti. Sarı saçlarını topuz yapmıştı, kahkülleri yine alnından dökülüyordu.
“Gidelim Sebastian” dedi kendine ait olmayan bir sesle. Yavaş adımlarla aşağı indi, amcası onu girişte bekliyordu.
“Bir misafiri kapıda bekletmek? Babandan mı öğreniyorsun bunları sevgili yeğenim?”
Sebastian gerginlikle Eva’nın bağırıp çağırmasını beklerken Eva gayet soğuk bir şekilde cevap verdi.
“Evimde pislikleri istemiyorum, kapıdan içeri girebildiğin için kendini şanslı saymalısın. Ayrıca eğer dilenciler gibi şirketi istemeye geldiysen onu sana vermeyeceğim. Şimdi gidebilirsin.”
Adam gözlerini kısmış kıza bakıyordu, Eva ise gayet sakin ve soğuktu. Amcası ikinci kez evi terk ederken son sözünü söyledi:
“Ah eğer onu bana verseydin seni affedebilirdim. Önce çok benzediğin annen, sonra baban şimdi de sen. Hamleni dikkatli yap sevgili Eva, hiç beklemediğin bir anda arkanda belireceğim ve sen pişmanlıklarınla öleceksin.”
Kapıyı çekip çıktığında Eva tekrar sinirden titrer bir halde buldu kendini. Soğukkanlı halinden eser kalmamıştı ama bu Sebastian’ı bir şekilde rahatlattı. Şimdi o tanıdığı kız geri dönmüştü. Eva zar zor salona gidip oturdu ve Sebastian’ı yanına çağırdı. Adam yanına oturduğunda Eva saçlarıyla yüzünü gizleyerek konuşmaya başladı:
“Amcamdan neden bu kadar nefret ediyorum biliyor musun Sebastian?” Bir süre sustu, Sebastian’dan bir tepki beklediği için değil sadece düşüncelerini toparlayamadığı için susuyordu.
“Annem, güzel annem… Onu ilk amcam görmüş ve görür görmez de aşık olmuş. Ama öyle utangaç ve özgüveni eksik olan biriymiş ki asla açılamamış, sadece uzaktan izliyormuş onu, bir gün konuşmayı hayal ediyormuş. Amca yurt dışında eğitim görmeye gittiğinde ise onu bir daha görmeyeceğine eminmiş. Üç yıl boyunca eğitim gördüğü o okulda annemi neredeyse unutmuş, sonra bir gün onu geri çağırmışlar çünkü babam evleniyormuş. Ağabeyinin düğünü için gelen amcam gelin olarak annemi görünce donup kalmış. Düğünden sonra babamla aralarında büyük bir kavga kopmuş ve o gün yemin etmiş. Babamın elindeki her şeyi alacakmış”
Eva’nın gözleri dolmuştu, Sebastian beklenmedik bir şekilde kızın elini tutarak ona destek olmaya çalıştı.
“Annem beni doğurduktan sonra amcam…” Eva tüm gücüyle Seastian’ın elini sıkıyordu “Annemi öldürdü” dedi. “Asla kanıtlayamadık o olduğunu, sonra bir başkası üstlendi ve konukapandı ama görüyorsun ya saklamıyor bile”
Gözyaşları kızın kızarmış yanaklarını ıslatıyordu.
“Babam bu olaydan sonra yıkıldı ve aşırı korumacı oldu. Hep evdeydim, evde eğitim gördüm. Hiçbir zaman arkadaşım olmadı, sadece ben ve babam vardık. Babam bu sürekli paranoyayla çok yıpranmıştı, ben büyüyene kadar sabretti diyebilirim, sonra… sonra…” gözlerini sıkıca yumdu “Sonrasını biliyorsun zaten.”
Eva bakışlarını Sebastian’a çevirdiğinde açıklayamadığı bakışlarla karşılaştı. Sanki kitaplarda okumuştu ama… Sebastian yavaşça eğilip kızın dudaklarına bir öpücük kondurdu, Eva donup kalmıştı. “Bu… Aşk mı?” diye düşündü. Ayrıldıklarında ise Sebastian’a sıkıca sarılıp ağlamaya başladı. Sebastian aklından ne geçiriyordu bilmiyordu ama sonsuza kadar böyle kalmak istiyordu. Ne kadar o şekilde vakit geçirdiler farkına varamadı ama Eva ağlamaktan yorgun düşüp uyuyana kadar öylece kaldılar.

Sesiz sakin geçen bir hafta boyunca Sebastian Eva’ya olabildiğince mesafeli davranmaya çalıştı. Eva tam da o öpücükle duygularını anlamaya başlamışken, Sebastian’ın buzlarını kırmışken, bir anda o ilk geldiği günkü adama dönüşmesine bir anlam veremiyordu. Eylül ayı gelmiş havalar hafif hafif serinlemeye başlamıştı ve bu serinlik Sebastian ve Eva’nın arasında oluşan uçurumda kendini fırtınaya dönüştürüyordu.  Bir akşamüzeri çardakta çayını içerken Sebastian tam karşısında oturmak yerine başında dikiliyordu. Eva içindeki hüznü gizlemeye çalışıyordu ama boşunaydı.
“Neyin var Sebastian?”
“Ne demek istediğini anlayamadım?”
Eva sinirli bir şekilde ayağa kalkıp Sebastian’ın karşısına dikildi.
“Neden benden uzaktasın? Yarın önemli bir toplantı var, şirkete kendimi tanıtacağım, ilk kez dışarı çıkacağım ve amcam da orada olacak. Bana bu kadar uzakken beni nasıl koruyacaksın?”
Eva tüm söylediklerinin birer bahane olduğunu biliyordu, sadece Sebastian’ı yanında istiyordu. Sebastian karşılık vermeden sessizce başını öne eğdi, Eva’nın kaşları çatılmıştı, mavi gözleri alev alev yanıyordu.
“Derdim bu değil biliyorsun! Bana yakın olmanı istiyorum çünkü—“
“Sus lütfen!”
Eva şaşkınlıkla adama bakakaldı, bir haftadır fark edememişti ama şimdi anlıyordu. Sebastian acı çekiyordu.
“Ben seni koruyamayacağım…”
“Sebastian…”
“Eva yarın o toplantıya gidemeyeceksin çünkü—“
Eva donup kalmıştı, kıpırdayamıyordu, düşünemiyordu. Ne diyordu bu adam? Sebastian birden silahını çıkartıp kıza doğrulttu.
“Olamaz…” dedi Eva. Büyük bir hayal kırıklığıyla sarsılıyordu. Bugüne kadar yanında olan, onu koruyan, âşık olduğu bu adam, aslında amcasının tarafında bir piyon muydu?
“Neden yaptın bunu Eva?”
Eva hiçbir şey anlamıyordu. O ne yapmıştı ki Sebastian’a güvenmekten başka? Bu güne kadar oyun oynayıp onu kandıran kendisi değil miydi?
“Sen! Ne demek is—“
“Neden bu kadar yaklaştın bana? Şimdi sana böyle yakınken görevimi nasıl yapabilirim? Seni—“
Eva’nın siniri uçup gitmişti, yalan söylemiyordu demek… Şu an acı çeken yüzünden de her şey okunuyordu zaten.
“Rahatladım” dedi Eva, yavaş adımlarla Sebastian’a yaklaştı ve silahı tam karın boşluğuna dayadı.
“Eva sen? Ne?”
“Eğer beni bugün öldürmezsen onlar seni öldürecek değil mi? Biricik Sebastian’ımı kaybedeceğim ve sonra sıra bana gelecek. Görmüyor musun Sebastian? Oyunu başından kaybetmiştim zaten, babam da bunu biliyordu ve sadece süremi biraz daha uzatmak istedi. Seni getirdi çünkü hiç kimseyi sevmeden ölmemi istemedi. Böyle olacağını, böyle biteceğini biliyordu. Onun pis ellerinde ölmektense, senin beni öldürmeni tercih edeceğimi biliyordu!”
“Eva ben bunu… yapamam.”
Sebastian bir eliyle silahını tutarken diğer eliyle de yeni bir silah çıkartıp bunu Eva’nın sağ eline tutuşturdu. Eva’nın zarif eliyle tam kalbini hedefledi, Eva Sebastian’ın bu davranışı karşısında yumuşak bakışlarının altında gülümsedi.
“Bunu yapmayacağım.”
“Ben de. Bu müm—“
Silah sesi bahçedeki çiçeklerin üzerinden göğe yükseldi. Sebastian’ın gözleri şaşkınlıkla açılmıştı, Eva ise şefkatle gülümsüyordu.
“Eva…”
“Eğer ben yapmasaydım sen tetiği asla çekmeyecektin.”
Eva hafifçe sendeledi, Sebastian onu kolları arasına alarak yere oturdu.
“Sebastian gerçek adını hiç öğrenemedim…”
Sebastian acı çeken yeşil gözleriyle kıza bakarken onun hep görmek istediği gülümsemeyi yerleştirdi yüzüne. Eva’yı sıcaklığı terk ederken Sebastian’ın elini sıkı sıkı tutuyordu. Bu tıpkı okuduğu o kitaplardaki sahnelere benziyordu. Adamın gülümsemesine karşılık vererek son gücüyle konuştu:
“Sebastian, ben uyuyana kadar yanımda kalır mısın?”
“Tabii ki…”
Eva öyle rahatlamıştı ki… Sebastian gerçekten de hep yanında olmuştu. Adamın elini tutan eli yavaşça gevşerken gözleri de kapandı. Eylül’ün o yaralayıcı rüzgarı sarı saçlarını savurdu son kez, Sebastian’ın gözyaşlarıysa güzel yüzünü ıslatıyordu.
“Ben hep yanındayım Eva, seni bir gölge gibi takip ediyor olacağım”
Sebastian yanı başında duran silahı alırken bahçedeki çiçekler de, Eylül’ün getirdiği hüzünle, sessizce onları izliyordu.

Loren Summers
25/08/2010
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Eylül’ün Hüznü
« Yanıtla #1 : 25 Ağustos 2010, 19:07:21 »
Etkileyici bir hikaye, başta gözümü korkutsa da başladıktan sonra sonuna kadar kafamı kaldıramadım. Oldukça sağlam bir kurgu ve güzel anlatım. Bittiğinde duygulanıyor insan ister istemez. Bu kadar çok olayı da böyle kısa sayılabilecek bir yazıyla anlatman ve sonlandırman takdire şayan doğrusu. Çok beğendiğim bir öykü oldu, ellerine sağlık.
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: Eylül’ün Hüznü
« Yanıtla #2 : 25 Ağustos 2010, 20:17:54 »
Teşekkür ederim, önce başına ufak bir yazı koymayı düşündüm hikaye başlamadan okuyucuyu hazırlamak için ama sonra hikayeyi bozar diye korktum. Yazı yazmayalı biraz oldu bu yüzden beğenilmesine çok sevindim. =))
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."

Çevrimdışı Chiyo

  • **
  • 154
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Eylül’ün Hüznü
« Yanıtla #3 : 31 Ağustos 2010, 22:38:05 »
Beklenmedik bir son... Ben öyküyü küçük bir kız çocuğunun başından geçen olaylar olduğunu sanırken  Eva'nın aşkından ölen tutku dolu bir aşık olabileceği aklıma gelmemişti. Nasıl desem sembolik bir şeyler vardı öyküde. Ya da aşırı derecede duygusal olan ben illa kendimden bir şeyler bulmak için öyle diyorum. :) şu Sebastian'ı tanıdığım ve tanımakla hata edip etmediğimi bilemediğim birine benzettim. Ne yalan söyleyeyim Loren tarzı öyküleri özlemişim. Bence arayı bu kadar açma. Şizofren öykülerinin tadı hala damağımda :)

Çevrimdışı Loren_Summers

  • **
  • 156
  • Rom: 3
  • Sütlü Kahve...
    • Profili Görüntüle
    • Ejderha Yurdu
Ynt: Eylül’ün Hüznü
« Yanıtla #4 : 01 Eylül 2010, 09:44:02 »
Teşekkür ederim. =)) Sebastian aslında her an insanın karşısına çıkabilecek bir karakter, hikayemde de gizli başroldü. Tamamen diyemem ama biraz sembolik olabilir evet. Kendini hep sakladı, renk vermemeye belli etmemeye çalıştı Evaya bazı şeyleri ama kendine yenik düştüğü bir an oldu. İlk geldiğinde Sebastian çok profesyonel davranıyordu ama tabii Eva'nın şirinlikleri de biraz Sebastianda farklılaşmalara sebep oldu sanırım.
Gerçekten uzun bir ara oldu, bir şekilde kapamaya çalışacağım bu arayı. =))
Hayaller ve Kabuslar
"Kırmızı gözleri hem korkutucu, hem de büyüleyiciydi..."