Kayıt Ol

Fanatik

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Fanatik
« : 26 Ağustos 2010, 12:28:05 »
Fanatik

İzmir, Kıbrıs Şehitleri Meydanı

Pastanenin kapısı büyük bir gümbürtü ile açıldı. Duvara hızla çarpan kapının camı anında tuzla buz oldu. İçeriye ellerinde kalın sopalar, üstlerinde sarı-kırmızı formalar olan bir grup ateşli genç doluştu. Kimi bandana takmıştı kimininse yüzleri boyalıydı. Pastanenin içine doluşup hep bir ağızdan tezahürat yapmaya başladılar.

"Göz-göz-Göztepe! Göz-göz-Göztepe!"

Masalarda oturan müşteriler hep birden ayaklanıverdiler. Bayanlar korku dolu çığlıklar atarken, erkek müşteriler gruba bağırıp çağırmaya başlamışlardı. Pastanenin sahibi olan adam ise tezgâhın arkasından hışımla fırlayıp delikanlıların önüne dikildi.

"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz? Defolun gidin dükkânımdan!" diye bağırdı adam. Orta yaşlı, kısa boylu bir adamdı. İri göbeği o bağırdıkça hop hop hopluyordu, kel kafası sinirden kıpkırmızı olmuştu.

Ateşli taraftarlar bir anda sustu. Fakat gitmeye hiç niyetleri yokmuş gibi görünüyordu. İçlerinden biri gayet laubali bir şekilde, ellerini kollarını sallayarak ileri çıktı.
"Sen hangi takımlısın dayı?" diye sordu dayılanarak.

"Manyak mısın kardeşim? Müşterilerimi korkutuyorsunuz, gitsenize işinize!" diye bağırdı pastanenin sahibi.

"Sen önce sorumuza cevap ver babalık." dedi bir diğeri elindeki sopanın ucunu diğer elinin avucuna vurarak.

"Bela mısınız kardeşim? Rahat bıraksanıza adamı!" dedi müşterilerden biri ileri çıkarak. Formalı gençlerden iki tanesi hemen o yöne yöneldi. İçlerinden birisi cebinden sustalı bir çakı çekerek "Bir şey mi dedin maydanoz?" diye sordu sırıtarak. Korkan müşterilerden bir çığlık daha yükseldi.

"Kesin lan sesinizi!" diye bağırdı elinde çakı tutan. Az önce sesini yükselten adam da dâhil olmak üzere ayaktaki müşterilerin hepsi birkaç adım geri çekildi. Kadınlardan biri kendini tutamayıp sessiz sessiz ağlamaya başladı.

"Sen hangi takımlısın dayı?" diye sordu pastanenin sahibinin karşısındaki genç tekrar.

"F-Fe-Fenerbahçe..." dedi adam tereddütlü bir sesle.

"Ne demek lan Fenerbahçe?" dedi delikanlı. "İzmir'de yaşıyorsun ama İstanbul takımı tutuyorsun öyle mi? Şerefsiz misin lan sen?" diye bağırdı ardından. Sonra da beş kişi birden zavallı adama sopalarla ve tekmelerle saldırdılar. Adamın hiç şansı yoktu, saniyeler içinde yere yığılmış, ağzı burnu kan içinde kalmıştı. Diğer müşterilerden biri hışımla ileri atıldı fakat grubun geri kalanı hızla önünü kesip bir dayak da ona attılar. Kadınlar artık resmen çığlık atıyordu fakat yapabilecekleri hiçbir şey yoktu. Tek çıkış yolu kapıydı ve onun önü de bu eli sopalı haydutlar tarafından kesilmişti.

Elinde çakı olan genç yerde boylu boyunca yatan pastane sahibinin üzerine eğildi ve adamın kulağını çekmeye başladı. Acıyla haykıran adamın başı yerden hafifçe kalktı.
"Şimdi hangi takımı tutuyorsun ayı?" diye sordu genç, alay edercesine.
"Göztepe..." diye fısıldadı yaralı adam.

Bir anda gruptan coşkulu bir sevinç narası yükseldi. Ardından tekrar tezahüratlara başladılar.

"Göz-göz-Göztepe! Göz-göz-Göztepe!"


Pastane sahibini yerde kıvranır bir biçimde bırakarak onu kurtarmak için harekete geçen ama grubun geri kalanından dayak yiyip yere yığılan öteki adamın etrafında toplandılar. İçlerinden biri adamı saçlarından kavrayarak başını havaya kaldırdı.

"Sen hangi takımlısın maydanoz?" diye sordu adama.

Adam bu soruya ağır bir küfürle karşılık verdi. Bu yanlış bir hareketti... Gençler hep beraber yerde yatan adamı acımasızca tekmelemeye, bir taraftan da Göztepe tezahüratları yapmaya başladılar.


İşlerini bitirdiklerinde yani adamın yerden kalkamayacağına emin olduktan sonra sıradaki kurbanlarına, kendilerine en yakın duran bir başka adama yöneldiler.

"Ya sen hangi takımlısın ihtiyar?" diye sordu biri.

"G-Gö-Göztepe..." dedi adam oldukça endişeli bir biçimde. Elleri gözle görülür bir biçimde titriyordu.

"Ooo... Öyle mi? Say bakalım Göztepe'nin ilk on birini." dedi delikanlı.

Sayamadı.

Ve ölümüne atılan dayaklardan nasibine düşeni fazlasıyla aldı.


"Karşıyakalı var mı aranızda?" dedi delikanlılardan biri dayılanarak. Ağlayan kadınların hıçkırıkları ve burun çekişleri haricinde hiç kimseden ses çıkmadı.
"Konuşsanıza lan! Kime diyorum?" diye bağırdı genç, en yakınındaki masanın örtüsünü hışımla çekip üzerindekileri yere dökerek.

O sırada yanındaki arkadaşlarından biri kolunu dürtüp başıyla arka masalardan birini işaret etti. En arka masada bir adam oturmuş sakince kahvesini içip gazetesini okuyordu. Olay başladığından beri yerinden kıpırdamamış hatta o yöne bakmamıştı bile.


Saldırgan grup yavaş adımlarla o yöne ilerledi ve adamın etrafını çevirecek şekilde masanın etrafına dizildiler. Adam kafasını kaldırmadan tek eliyle tuttuğu gazetesini okumayı sürdürüyordu. Diğer eli ise bacaklarının üzerine kadar çektiği masa örtüsünün altında olduğundan görünmüyordu.

"Sen hangi takımı tutuyorsun babalık?" dedi delikanlılardan biri. Adam hiç istifini bozmadan kahvesinden bir yudum aldı ve okumaya devam etti.

"Sana dedik lan, sağır mısın?" diye sordu bir diğeri, adamın elinden gazeteyi çekip yere fırlatarak.

"Gayet iyi duydum." dedi elindeki fincanı masaya koyan adam usulca. Bakışlarını kaldırıp çarpık bir tebessümle etrafındaki gençlere baktı. Otuzlu yaşlarında, orta boylu bir adamdı. İyi tıraşlı temiz bir yüzü ve koyu kahverengi kısa siyah saçları vardı. Kısık göz kapaklarının ardındaki açık mavi gözleri ışıl ışıl parıldıyordu. Üzerinde beyaz bir gömlek ve kumaş bir pantolon vardı. Sandalyesinin arkasında siyah bir deri ceket asılıydı, masanın üzerinde ise siyah, dar kenarlıklı bir fötr şapka vardı.

"Madem duydun cevap ver o halde. Hangi takımlısın?"

"Beşiktaşlıyım." dedi adam gayet sakin bir şekilde, hâlâ çarpık bir tebessümle gülümseyerek.

"Ne Beşiktaş'ı lan?" dedi delikanlı. "Var mı öyle İzmir'de yaşayıp da İstanbul takımı tutm..."

"Aslına bakarsanız ben İstanbulluyum." diyerek delikanlının lafını kesti adam. "İzmir'e sadece bir... İş... Evet, bir iş için geldim."

"Bu bir İstanbul takımı tuttuğun gerçeğini değiştirmez." dedi gençlerden biri.

"Aslına bakarsan değiştirir." dedi adam. "İstanbul'da oturup da bir başka şehrin takımını tutsam bana ne derler bir düşünsenize? Şerefsiz mi?" diye devam etti kıkırdayarak.

Masanın etrafında duran gençler adamın bu esprisi ve soğukkanlılığı karşısında afallayıp birbirlerine bakındılar. Bir tanesi omuzlarını silkip başını iki yana salladı, bir iki tanesi ise bu şakaya küçük bir tebessümle karşılık verdi.


"Şimdi de ben size bir soru soracağım." dedi çarpık gülümsemeli adam. "İstediğiniz hayat bu mu?"

"Ne demek istiyorsun?" diye sordu içlerinden biri.

"Şöyle bir etrafınıza bakın. Kanlar içinde yerde yatan adamlar, korkudan bir köşeye sinmiş kadınlar. Ve bu sizin işiniz... Sizin eseriniz... Kendinizi güçlü hissetmenizi sağlıyor değil mi? Bir şeyler başarmış gibi hissediyorsunuz, bir yere ait olduğunuzu hissediyorsunuz değil mi?"

Delikanlılar kendilerinden ve yaptıkları işten memnun bir şekilde birbirlerine baktılar ve göğüslerini şişirerek "Evet, doğru." dediler hep bir ağızdan.


"Hayır, yanlış." dedi adam sırıtarak. "Bu işler hep böyle başlar. Önce bir kavgaya karışırsın sonra ötekine. Ait olduğun bir grup vardır ya da çete. Sen onları korursun onlar seni. Ama bir gün bir de bakmışsın çıkışı olmayan bir kavgaya karışmışsın. Karşındaki sana bir bıçak çekmiş ya da bir silah doğrultmuştur. Kaçışın yoktur, ya sen öleceksin ya da o. Eğer ölürsen tarih olursun ama hayatta kalırsan işte o zaman şanslısındır. Doğru mu?"
Gençler cevap vermeden önce destek almak için yine birbirlerine baktılar ve "Evet, doğru." dediler bir kez daha, ama bu kez biraz tereddütle.


"Hayır, yine yanlış." dedi adam, artık iyice soğumaya başlayan kahvesinden bir yudum daha alarak. "Hayatta kalırsan yine ölmüşsün demektir. Çünkü bir insanın hayatına son vermişsindir. Bunun sana çektirdiği vicdan azabı korkunçtur." dedi adam. Biraz duraksayıp etrafındaki gençlerin gözlerine teker teker baktı, artık gülümsemiyordu. "Ve bir kez bu pisliğin içine batarsanız..." diye devam etti "... gerisi mutlaka gelir. Pis işlerini yaptırmak isteyen insanlar peşinizi bırakmak bilmez. Mafyalar, uyuşturucu satıcıları, zengin züppeler... Hatta polis bile! Hepsi kirli işlerini yaptırmak için peşinizden gelirler. Çünkü ellerini kirletmek istemezler ama sizin elleriniz kirlidir.

Ve ne biliyor musunuz? İstediklerini yapmak zorundasınızdır aksi takdirde hapsi boylamanız an meselesidir. Ayrıca yemek ve barınmak için paraya ihtiyacınız vardır. Çünkü sizin arkanızı daima kollayan o çeteniz, aileniz, grubunuz ya da her neyse o artık yoktur. Siz artık bir yabancı, bir katilsinizdir onların gözünde. Böyle bir hayatın ise sadece iki sonu vardır. Bir; hapishaneye düşersiniz ve ciğerlerinize saplanan paslı bir şiş ile can verirsiniz. İki; karanlık bir ara sokakta iki omzunuzun arasına bir mermi yersiniz. Hayatınız ellerinizden akıp giderken de şunu sorarsınız kendi kendinize; bunların hepsi ne içindi? Ben söyleyeyim; meşin bir yuvarlak ve hiç tanımadığınız 11 yabancı için..."

Delikanlılar sus pus olmuş bir şekilde adamı dinliyorlardı. Kiminin gözleri kocaman açılmıştı kiminse ağzı bir karış... Hiç birinden çıt çıkmıyordu. Derken uzaklardan gelen siren sesleri duyulmaya başladı pastanenin içinde. Delikanlılar bir rüyadan uyanmış gibi gözlerini kırpıştırmaya ve birbirlerine bakmaya başladılar. "Haydi gidelim..." dedi içlerinden biri. Bu seste ne bir coşku ne de cesaret vardı artık; sadece korku ve endişe... Ardından hepsi önce yavaş sonra da koşar adımlarla pastaneyi terk ettiler. Giderken hâlâ masasında oturan bu çarpık gülümsemeli, mavi gözlü adama son bir kez dönüp bakamadan da edemediler.

Onlar gittikten sonra pastanedeki diğer müşteriler de koşa koşa olay yerini terk ettiler. Artık içeride sadece ağır şekilde dayak yemiş ve yerden kalkamayan müşterilerle pastanenin sahibi kalmıştı. Bir de masasında oturan gizemli müşteri... Adam kahvesinin son yudumunu da içti ve masa örtüsünün altında olan elini çekip açığa çıkardı. Elinde 45'lik bir Colt tabanca vardı. "Neyse ki seni kullanmama gerek kalmadı." dedi adam, silahını yavaş hareketlerle elinde evirip çevirirken. Ayağa kalktı ve tabancasını pantolonunun arka kısmında sıkıştırdı. Sandalyenin arkasındaki deri ceketini sırtına geçirirken gözü yerde duran gazeteye takıldı. Saldırgan grup içeri girdiğinde okuduğu gazeteydi bu... Manşette şöyle yazıyordu; "İzmir'de katliam." Uzanıp gazeteyi yerden aldı ve haberi bir kez daha okudu.

"İzmir'in simgelerinden sayılan Hilton Oteli'nde dün resmen bir katliam yaşandı. Sabah saatlerinde kahvaltı salonunu basan silahlı bir kişi iki ünlü iş adamını ve beş korumayı soğukkanlılıkla öldürdü. Çatışma esnasında birçok müşteri de yaralandı. Saldırıyı yapan kişinin daha önce farklı şehirlerde benzeri cinayetler işleyen gizemli katil olduğu sanılıyor. Kendisine taktığı "Fanatik" lakabı ile anılan suçlu polis tarafından halen aranıyor."

Adam manşetin yanına basılmış, saçı sakalı birbirine karışmış haldeki katilin fotoğrafına baktı. Bu kendisiydi. Şu anda fotoğraftaki adamla hiçbir alakası yoktu elbette ama bu fotoğraftaki adamın kendisi olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Çenesini sıvazlayarak "Sakal yakışıyormuş." diye gülümsedi kendi kendine. Sonra da gazeteyi fırlatıp attı. Siren sesleri iyice yaklaşırken siyah fötr şapkasını başına geçirdi, kahvenin parasını masaya bıraktı ve ağır adımlarla kapıya doğru yürüdü. Çıkmadan önce son bir kez pastanenin içinde göz gezdirdi ve "Meşin bir yuvarlak ve hiç tanımadığım 11 lanet adam yüzünden..." diye mırıldandı. Ardından yürüyerek mekânı terk etti.

SON

Gölge E-Dergi'nin 35. sayısında yayınlanmıştır.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Fanatik
« Yanıtla #1 : 26 Ağustos 2010, 14:58:29 »
Vay be... Ne öyküydü yahu. Fanatik başlığını görünce okumasam mı acaba filan dedim ama yazan mit olunca okumadan duramadım tabi. Her zamanki gibi, harikaydı.

O soğukkanlı adam polis, asker filandır diye düşünmüştüm. Meğer Göztepeli'lerin gelişmiş haliymiş :P O da şaşırtıcı bir sonuç oldu benim için... Ellerine sağlık. =)
May the force, be with you.

Ynt: Fanatik
« Yanıtla #2 : 26 Ağustos 2010, 15:07:24 »
Kesinlikle çok güzel bir yazı olmuş.İnsan hikayeyi okurken hiç sıkılmıyor.Hikaye akıcılığıyla kendini okutuyor.Sonunun öyle biteceğini yani o gizemli yabancının  daha beter biri olacağını  hiç düşünmemiştim.Elinize sağlık...

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Fanatik
« Yanıtla #3 : 26 Ağustos 2010, 18:43:00 »
Teşekkürler, her zamanki öykülerimden biraz daha farklı bir şey denemek istedim ve ortaya bu hikaye çıktı. Beğenilip beğenilmeyeceği konusunda tereddütteydim aslında... Ne de olsa tek çarpıcı yönü, öykünün sonu. İkinize de vakit ayırıp okuduğunuz ve değerli yorumlarınız için teşekkürler.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Black Helen

  • ***
  • 782
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Fanatik
« Yanıtla #4 : 26 Ağustos 2010, 22:17:04 »
Açıkçası sabahtan beri okumak isteyip vakit bulamadığımdan okuyamadığım bir hikayeydi.Gece gece hele ki bu gün maç da varken okuduktan sonra gülümsemekten başka bir şey yapamadım.Hoştu, vurucuydu.Yine de sizden daha azını beklemezdik.Ellerinize sağlık :)
Spoiler: Göster

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Fanatik
« Yanıtla #5 : 27 Ağustos 2010, 05:01:04 »
Şimdi biraz gıcıklık yapayım bari, anlatımın akıcılığı ve zaten ne kadar kaliteli olduğunu bildiğimiz üslubunuza 'mükemmel' demenin gereksiz olacağını düşündüğüm için.

Ben bu saldırgan grubun daha sert konuşmasını beklerdim gerçekçilik olarak. Bu bir eksi değil ve özellikle yazılarınızda böyle bir üsluba yer vermediğinizi düşünüyorum fakat ince ayrıntılar sürekli gözüme battığı için söylemek istedim. Böyle bir 'holigan' grubunun küfürlü konuşması kaçınılmaz olurdu aslında.

Bir de adamın söylediklerini kuzu kuzu dinlemeleri biraz ilginç geldi, çok yerinde konuştuğu ve gençlerin afallayacağı bir yerden konuşmaya girdiği doğru ama o etrafı yıkıp döküp, adam döven ruh hali içindeyken bir adamın başında durup söylediklerini aklı selim bir şekilde dinlemeleri biraz battı bana. Evet, gene fazla detaydan gidiyorum.

Ayrıca hikaye mükemmel, bilindik güzel üslubunuzla ve biraz daha farklı bir konuyla gene keyif verdiniz okuturken. Elinize sağlık.
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Fanatik
« Yanıtla #6 : 27 Ağustos 2010, 10:07:25 »
Teşekkürler black_helen, beğenmenize çok sevindim :) Yorumunuz için de ayrıca teşekkürler, sağ olun var olun.

Küfür konusunda haklı olabilirsin Koyu Beyaz. Yazarken bu nokta benim de aklıma takılmadı değil, hatta bazı noktalarda "aslında ne dedikleri" gözümün önünde gayet iyi canlandı :) Ama dediğin gibi yazılarımda böyle bir üsluba yer vermiyorum ben.

Adamın söylediklerini kuzu kuzu dinlemeleri hikayenin gidişatı açısından gerekli bir şeydi. Sonuçta ortada bir kurgu ve anlatılmak istenen bir olay var. Direkt adama dalsalar ne olurdu? Büyük ihtimalle adam bir-iki tanesini hemen oracıkta vururdu, geri kalanı da çil yavrusu gibi kaçardı. Hikaye de orada biterdi. Ne de olsa adam silahlı 5 korumayı tek başına haklayabilmiş biri.

Bu güzel eleştirin için sana ayrıca teşekkür ederim. Böyle yorumlar, ufak fikir alış verişleri oldukça keyifli oluyor benim için. Teşekkürler...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı animania

  • *
  • 19
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
    • Karalama Defteri
Ynt: Fanatik
« Yanıtla #7 : 11 Kasım 2010, 13:46:11 »
Kardeşim ben de düşler limanına bi gidiyim biraz bişeyler okuyum dedim , sonra aklıma acaba ihsan burda bişeyler paylaşmışmıdır diye düşündüm ve bu öykü çıktı karşıma.

Okurken çok keyif aldım. Hikaye başlarında çok gerçekçi ilerliyor diye yaşadığın  bir şeyi paylaştığını düşündüm ilk birkaç cümlede."Hangi pastane lan bu?" dedim kendime hatta. :)

Sonra gerçeklik yerini kurguya bıraktığında acaba ne olacak diye meraklanarak hızlıca okudum ve yine her zamanki gibi şaşırttın beni. Çok keyif aldım. Ellerine, yüreğine ve kalemine sağlık.
@nim@ni@

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Fanatik
« Yanıtla #8 : 11 Kasım 2010, 18:34:24 »
Teşekkür ederim :) Düşler limanı çok fazla ev sahipliği yaptığım bir bölüm değil aslında. Ama insan ara sıra "normal" şeyler de yazmak isteyebiliyor :)

İlginçtirki bei tanıyan çoğu kişi bu hikayeyi okuduğunda ilk başlarda senin gibi düşünüyor. Yani yaşadığım bir olayı anlattığımı... Aslında alakası yok (çok şükür, böyle bir ortamda kaldığımı düşünmek dahi feci). Bu da beni mutlu ediyor açıkçası.

Okuduğun ve üzerine üşenmeyip yorum yaptığın için teşekkürler...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı elroy

  • **
  • 91
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Fanatik
« Yanıtla #9 : 11 Temmuz 2011, 19:28:26 »
akıcı güzel bir öykü olmuş zevkle okudum sonu gerçekten beklenmeyen bir sondu.
bir şey dikkatimi çekti gereksiz bir ayrıntı olabilir ama deri ceketli katilden başlarda hiç bahsedilmiyor belki aralara göze çarpmayacak şekilde bahsedilseydi daha farklı olabilirdi diye düşünüyorum.Sadece bir fikir yoksa hikaye gayet güzel:)
He's there in the dark
 He's there in my heart
 He waits in the wings
 He's gotta play a part
 Trouble is a friend yeah trouble is a friend of mine...

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Fanatik
« Yanıtla #10 : 12 Temmuz 2011, 09:47:22 »
Teşekkür ederim, çok sağ olun. Evet, başlarda belki biraz bahsedilebilirmiş, doğru söylüyorsunuz. Bir oturuşta ve üzerinde fazla düşünmeden yazdığım bir hikayeydi. Bitirdiğimde ise üzerinde fazla oynama yapmak istemedim. Yorumunuz için teşekkür ederim.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı DarLy OpuS

  • ********
  • 2766
  • Rom: 35
  • Dansımız Marşandiz
    • Profili Görüntüle
    • Uykusuzluk Kulesi
Ynt: Fanatik
« Yanıtla #11 : 13 Temmuz 2011, 01:55:10 »
Bu güzeldi işte. O gizemli adamın, artık nedense(!) sen olabileceğini düşündüm okurken. Herhalde tatlı tatlı, o serseri taifesini karşısına alıp konuşmaya çalışmasından dolayı. :D Sonu elbette beklemediğim gibi bitti. Bu tarz kısa öykülerde, en önemli konu vuruculuktur bence. Ondan da yeteri kadar vardı hikâyende. Kısacası gayet yakışıklı bir öyküydü.

Tıpkı senin yazdığın gibi tek oturuşta, duraklamadan okuyuverdim. Kalemine sağlık! :)

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Fanatik
« Yanıtla #12 : 13 Temmuz 2011, 10:19:21 »
Çok önceden okumuştum da yorum bırakmamışım. Harika bir yazıydı, özellikle sonun vuruculuğu. Soluksuz okudum, kalemine sağlık İhsan Abi :)

Spoiler: Göster
Beşiktaş'lı olması ve sevecen sevecen adamları karşısına alıp konuşması bana da seni hatırlattı :D
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Fanatik
« Yanıtla #13 : 13 Temmuz 2011, 16:16:38 »
Heh! Madem herkes öyle düşünüyor, ufak bir itirafta bulunayım o zaman. Bu hikaye fikri şuradan çıktı;

Yıllar önce bir akşamüstü durakta tek başıma durmuş otobüs beklerken ansızın iki tinerci çocuk bitiverdi yanımda. Daha "ne oluyoruz" diyemeden biri dirseğini sol omzuma attı diğeri ise ellerini beline atıp dikilmeye başladı.
"Paran var mı?" diye sordu kolu omzumda olan.
"Yok, kusura bakma." dedim sakince.
"Vardır, vardır." dedi öbürü.
"Yok. Son paramla Kentkart'ımı (İzmir'in akbili) doldurdum." dedim.
Şöyle bir baştan aşağı süzdü beni. Sonra da "Ayakkabıların güzelmiş." dedi spor ayakkabılarıma bakarak. "Ver onları."
Ona doğru döndüm, bir iki saniye sustum ve "Hadi len oradan" dedim gülerek. Ayakkabısız bir şekilde sokağın ortasında kalma fikri çok komik görünmüştü birden gözüme.
Çocuklar kısa bir an duraklayıp birbirlerine baktılar, sonra onlar da gülmeye başladı. Ardından bir iki dakika muhabbet ettik ve "Allah'a emanet ol." diyerek geldikleri hızla gözden kayboldular.

Birkaç yıl sonra başımdan geçen bu olayı düşünürken aklıma bu hikayeyi yazmak geldi.

Yorumlarınız için teşekkürler...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Fanatik
« Yanıtla #14 : 14 Temmuz 2011, 00:13:28 »
Ben bu hikayeyi nasıl olup da okumamışım hayret... Hikayenin ana karakterinin bir anti karakter olmasını oldukça beğendim. Üstüne üstlük sosyal mesajı da çok iyi bir cümle ile yansıtmışsın. Normalde yazdığın hikayelerin kıvamından biraz değişik buldum bunu bu arada. Ellerine sağlık.