Kayıt Ol

Frostbite / Vampirlerin Şafağı | İnceleme

Çevrimdışı Lola Black

  • *
  • 39
  • Rom: 3
  • Walter Bishop...
    • Profili Görüntüle
Frostbite / Vampirlerin Şafağı | İnceleme
« : 18 Ağustos 2009, 17:03:40 »
FROSTBITE / VAMPİRLERİN ŞAFAĞI



2005 yılı İsviçre yapımı olan Frostbite, son birkaç yılın yükselen trendlerinden biri olan vampir akımının dünya sinemasındaki farklı tatlarından bir tanesi.

Film, 1944 yılı Ukrayna’sında, savaş sırasında kıstırılmış olan Alman ordusunun gönüllü birliğini gözlerimizin önüne sererek başlıyor. Kurtulmak için bir kulübeye sığınan askerler, aslında orada bulunan tek kişinin kendileri olmadığının farkına varıyorlar ve bir şekilde durumu kontrol altına alıyorlar. En azından bir süre için…

İlk 5 dakikalık bu küçük hikayecik aslında, o bir avuç askerin engelleme derdine düştüğü şeyin, uzun yıllar sonrasında insanların başına öreceği büyük dertlerin habercisi niteliğinde…


Film günümüze doğru bir sıçrayış yaptığında da, bugünün İsviçre’sine geçiş yapıyoruz ve filmimizin ana kahramanları olan genç Saga ve annesi Annika ile tanışıyoruz. Annika bir genetik bilimci ve buraya taşınma sebebi de burada bulunan hastanelerden birinde çalışan ünlü genetik bilimci Dr. Gerrard ile çalışma imkanı bulabilmesi.

Elbette ki yeni bir yere taşınma fikri Saga için hiç de hoş bir fikir değil. Yeni bir ev, yeni bir okul, yeni arkadaşlar ve bir ay boyunca sürekli gece olan bir şehir. Pek iç açıcı değil, öyle değil mi? Üstüne üstlük Saga’nın okulundan biri motosiklet kazası geçirip ölüyor ama kazada öldüğü söylenen çocuğun boynundaki garip izler elbette ki kafaları karıştırıyor.


Bir noktadan sonra konuyu genetik bilimci Dr. Gerrad’a bağlayan film, bize Dr.’un özel bir hastasını gösteriyor. 1 yıl önce bir trafik kazası geçiren ve Dr.’un özel olarak ilgilendiği ve kendi ürettiği kan kırmızısı, parlak bazı haplarla tedavi etmeye çalıştığı yoğun bakımdaki bir kızı tanıyoruz bu kısımda.

İlaçların ne işe yaradığını merak ettiğimiz noktada ise, hastanenin sürekli sorun yaratan stajyer doktorlarından Sebastian haplardan bir tanesini alıp, arkadaşının gazına gelip yutarak bizi aydınlatıyor. İlk başta hapı içen Sebastian’da hiçbir değişiklik olmasa da zamanla hiç de beklenmedik sorunlar ortaya çıkıyor.


Bu sırada filmin genç kahramanı Saga, okulunda Vega adlı bir kızla tanışıyor ve bir partiye davet ediliyor. Saga partiye giderken, Vega’da Sebastian’a uğruyor ve kendine hastaneden uyuşturucu bazlı bazı ilaçları getirmediği için ona fakettirmeden aslında ne olduğunu bilmediği bazı kırmızı ilaçları alıp partiye götürüyor. Vega’nın bilmediği şeyse o ilaçların, Sebastian’ın Dr. Gerrard’ın odasından çaldığı deneysel ilaçlar olduğu…

Vega’nın erkek arkadaşının tüm hapları punch’ın içine karıştırmasıyla tüm partiyi etkisi altına alan ilaçlardan tek kurtulan kişi, elbetteki punch’tan içmeyen Saga’dır ve artık onun için parti hiç de eğlenceli geçmeyecektir.


Üstelik Saga, bir ev dolusu genç vampirin elinden kurtulmaya çalışırken, annesi Annika da hastanede Dr. Gerrard’ın sırlarını ortaya çıkarmanın peşindedir fakat bu sırlar Annika’nın hayatını dönüşü olmayan bir şekilde değiştirecektir.

Güneş ışığından, sarımsaktan etkilenen, haçtan korkan, sivri dişlere ve sahip ve gerçekten saldırgan olan vampirler, uzun zamandan beri görmeyi özlediğimiz türden gerçek birer vampir edasıyla filmde boy gösteriyorlar. Gore severler için de filmde bolca kan mevcut.


Film, sıradan vampir kalıplarına uymayan vampirleri izlemekten sıkılanlar ve biraz eğlenmek ve biraz da gerilmek isteyenler için iyi bir seyirlik. Dünya sinemasında vampir örneklemeleri her ne kadar fazla bulunmasa da Frostbite, bu örnekler içerisinden iyilerden biri olarak yerini alıyor.


İnceleyen: Lola Black | Merve Sarıoğlu
İnsan her şeyi elinde tutamaz hiç bir zaman
Ne gücünü, ne güçsüzlüğünü, ne de yüreğini
Ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi
Ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi
Hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an
Mutlu aşk yoktur...