Kayıt Ol

Galthar Efsaneleri Bölüm 1 - Artheen Gırtlakkesen -

Çevrimdışı Saduntuncay

  • *
  • 35
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
ARTHEEN GIRTLAKKESEN


Wartholdian Kalesi’nin kapısı acı bir şekilde gıcırdayarak yavaşça açılmıştı. Kalenin koridor kısmında yürüyen muhafızlar alel acele koşarak dev tahta kapının iki yanına koşullandılar. Rütbeli bazı kale muhafızları kalkanlarını daha sıkı kavrayarak hafifçe yukarı kaldırdılar ve koridorun gerisinden gelerek, elleri saf Wartholdian çeliği ile kenetlenmiş Artheen’i çevrelemeye başladılar. Muhafızlar, Kralı’ın emri ile bu görevi en iyi güvenlik önlemlerini alarak gerçekleştirmek istiyorlardı. Artheen, gurur ve nefretin aynı anda ruhunu sarıp sarmaladığı bu kabustan kurtulmak için keskin bir kılıcın basit ve tek hamlesiyle kafasını gövdesinden ayırmasına razı gibi görünüyordu. O, annesinin biricik evladı ve tek çocuğu idi. Wartholdian’ın en güzel çocuğu; Artheen... Tüm lordların ne kadar uğraşsa da etkileyebilmekte fazla başarılı olamadığı doğu kesiminin en güzel kızlarının kalbini yeşil gözlerini tek bir kırpışıyla feth edebilen, ince dudaklarının hafif bir tebessümüyle bile yatağına misafir olabilecekleri Artheen... Şimdi ise; yüzü kir ve yağ ile kaplanmış, o parlak ve uzun kahverengi saçları solmuştu. Artheen’in üzerine koyu yeşil renkte kirli bir Tunik giydirilmişti. Gideceği yerde güzel giysilere, kadınlara veya ihtişama asla ihtiyacı olmayacaktı. Yüzünü belli belirsiz saklamak adına kafasını aşağı eğerek, uzun saçlarının gözlerindeki hayal kırıklığını gizleyebileceğini umdu. Muhafızların ince demirli ayak zırhları koridorda yankılanıyordu.

Artheen, muhafızlar eşliğinde kaleden çıkartıldı. Wartholdian’ın meydanına doğru yola koyuldular. Halk, ‘’Katil...Katil...Artheen Gırtlakkesen...Hahah! Artheen Kıllı kıçımın kralı’’ şeklinde sloganlar eşliğinde bağırıyor ve bazısı ellerindeki çürük yumurtaları Artheen’in suratına isabet ettirmeye çalışıyordu. Halkın içinden tıknaz bir adam elindeki sopayla Artheen’e saldırmaya kalktı. Aradaki açıklıktan istifade eden sinirli adam eylemini gerçekleştireceğini düşünürken, muhafızların ani bir kılıç darbesiyle beraber sağ elini kaybederek kan revan içerisinde yere yığıldı. Adamın çığlıkları, halkın b kendisi için bağrıştığı bu şamatanın içerisinde kayıplara karışmaya başlarken Artheen, kendisi için yas tutanların da olduğunu fark etmeden edemedi. Wartholdian’ın yüksek kubbelerine, yaşlı ve taştan sokaklarına, sağlam duvarlarına; daha henüz yozlaşmamış, beyni farklı hikayelerle rezilce yıkanmamış insanlarına son bir kez kafasını çevirerek baktı. Zamanında kazandığı küçük çaplı savaşların verdiği o esrarengiz zafer sarhoşluğunu, heybetin en tatlı haliyle bu şehre halkın gözünde gerçek bir Kral olarak girişini ve en önemlisi; halkın, şehre zaferle girdiği anda, üzerine Wartholdian Çayırları’nın en nadide çeçeklerinin yapraklarını yağmur gibi yağdırışını nasıl unutabilirdi? Artheen,bir an için duygusallığın kendisini zayıf düşürebileceğinden korktuğu için toparlandı ve kendisini kabaca iten bir muhafızın uyarısıyla adımlarını hızlandırmaya devam etti.

Kral Terron, kalenin yüksek avlusundan Artheen ve muhafızların yavaşça şehrin dış kapısının yolunu tutmasını zafer kazınmışçasına ve büyük bir iğrençlikle seyrediyordu. Uzun olmasına rağmen telleşmeye başlamış saçları, bakımsız ve biçimsiz sakalları ve yağlı yüzüyle vakti zamanında kendisine takılan; fakat şu an kimsenin diline almaya cesaret edemediği o ünvanı fazlasıyla hakediyordu. ‘Kokarca Terron’. Terron, kendisine isteksizce eşlik etmek için avluya gelen altın gibi sarı saçlı, incecik yüzlü ,diri vücutlu Aween’e döndü ‘’Ahh...Leydim.. Kardeşinizin son yolculuğunda yanında olursunuz diye düşünmüştüm. Doğrusu şehrin kapısına kadar iştirak etmenizi beklerdim.’’ Leydi Aween, Terron’a sadece iğrenircesine baktı ve gözleriyle adeta ‘’Neden bunu yapıyorsun?’’ diye haykırıyordu içinden. Terron Leydinin suskunluğuna aldırmıyordu. ‘’Doğru ya...Artheen Gırtlakkesen..Hangi Leydi böyle bir tohumu kardeşi olarak kabul ederdi değil mi? ‘’ Suskunluğunu koruyan Leydi Aween’in boynuna ve kulaklarına doğru iğrenç ve kalın dudaklarını yaklaştıran Terron fısıldamaya başladı. ‘’Tüm bu olanlar babanız Anadoh’un kemiklerini sızlatıyor olmalı ha Leydim? ‘’ Leydi Aween bu küstahlığın üzerine daha fazla dayanamadı ve kafasını ,Terron’un çirkin dudaklarını görmemek için cevirdi. ‘’Kral Aradoh’’ dedi narin ve emin bir şekilde Aween. ‘’Ve, sakın babamın adını ağzınıza almayın... Lordum’’ Tüm bunları söylerken Terron’a küçümser ve imalı gözlerle bakıyordu. Terron hızlı bir hamle ile Leydi Aween’in kolunu kabaca sıktı. ‘’Bu ne cüret! Sen de, o sefil kardeşin gibi zindanlarda çürümek mi istiyorsun? Kabullenip kabullenmemen umrumda bile değil. Ben, Wartholdian’ın Kralıyım. Senin de beyinim. Bir Leydi,beyiyle ve Kralıyla daha nazik konuşmalı...Leydim! ‘’ Aween’in kolunu biraz daha sadistçe sıkmaya başladı. Terron’un gözlerindeki tehdit, kor alevden bir kırbaç gibi Aween’in yüzünde ‘şak’lıyordu sanki. ‘’Çek ellerini üzerimden’’ diyerek Terron’un sıkıca kavradığı kolunu kurtardı ve oradan uzaklaştı.

Kral Terron, öfkeyle homurdandı. ‘’Adi kaltak...’’ şeklinde söylenirken ellerini avlunun tozlu duvarlarına yaslayarak bir süre kendini şehri izlerken kaptırmış olarak buldu. Bu şehir ona aitti, yalnızca ona... Terron’un üzeri, aniden büyük cüsseli bir gölge ile kaplandı. Yanına dikkatlice gelerek selam veren iri kıyım,altın pelerinli askere dönen Terron acı bir şekilde sırıttı.‘’Ben de seni bekliyordum Garener’’. Altın pelerinli ve geniş zırhlı asker gergin gözüküyordu. ‘’Herşey hazır Kral Terron...İstediğiniz gibi, tam Kurudelik’e varı...’’ Kral Terron aniden Garener’in sözünü kesti.

’’ Etrafına bir bak Garener. Nerede olduğunu ve benim de nerede olduğumu hatırla. Dedikoducuları ve isyancıları göz ardı edemezsin. Bu yüzden; eğer gelecek sefere dilini ağzının içerisinde tutamazsan, onu kopartıp köpeklere atmamam için bana geçerli bir sebeb vermiş olursun. Bunu anladın mı Garener? ‘’
Garener anlamışçasına sessiz kaldı.

’’ Güzel...Konuştuğumuz gibi, dikkat çekmemeli.’’

Garener, ‘’ Kralım’’ diyerek kafasını onaylarcasına hafifçe aşağıya eğdi. Kral’ın el işaretiyle huzurundan uzaklaşan Garener, şişman cüssesine rağmen ejderha derisinden yapılma halkalı zırhının içerisinde çok dinç ve çevik bir savaşçı gibi gözüküyordu. Wartholdian çeliği üzerine işlenmiş ve ince işçilik gereketiren süslemeler, parlak kılıcını daha da görkemli kılıyordu.

Artheen, kendisini vahşi bir yaban domuzunu zapteder gibi çekiştiren ve itekleyen muhafızlarla birlikte Watholdian’ın dış kapısın’a kadar geldi. Muhafızlardan biri ‘’Nöbetçi’’ diye bağırarak paslı contalarla ve eskiden kalma savaş darbeleriyle hasar almış dış kapısı gümbürdeyerek açıldı. Garener ve yanına aldığı beş adamı, atlarına atlayarak Artheen’in gözcülüğünü yapan muhafızlara yetişti.Muhafızların bir kısmı kapılardan geri çekiliyor,ellerinde atlarının kemerlerini tutanlar ise kendilerini bu kısa yolculuk için hazır ediyordu. Garener ve adamları haricinde, Artheen’in gözcülüğünü üstlenecek sekiz muhafız daha vardı. Garener, Artheen Gırtlakkesen’e göz ucuyla bir bakış attı, daha sonra da muhafızlara...

’’ Sanırım bu genç katili benim dışımda atına almaya cesaret edebilen yoktur ha? Hahah! ‘’ diyerek yarı çılgınca ve biraz da yapmacık bir kahkaha attı.

Artheen, Garener’in atına bindirildi. Elleri de Garener’in karnına kabaca bağlandı. Muhafızlar, Garener eşliğinde atlarınıWartholdian’ın zamanında, kara bulutlar düşmeden önce, güneşin büyük bir uyumla beslediği, ışıltılı çayırlarına doğru sürdüler.

Kısa süre içerisinde; Wartholdian’ın görkemli kubbeleri ve yüksek duvarları, atların hızla yol almalarıyla birlikte küçülmeye başlamıştı. Hayvanların paçalı ve tüylü toynakları, Wartoldian’ın sarı renge bürünmüş çayırlarındaki otları ezerek çıkardıkları tok sesleri bir melodiye dönüştürüyorlardı. Garener ise yüzündeki o soğuk ve umarsız gibi gözüken ifadeyle atını sürmeye devam ediyordu.

Artheen güçlü görünmeye çalışıyordu. Sallantılı geçen bu yolculuğun sonu olacağını hissedebiliyordu. Kurudelik zindanında ölmeden; fakat her gün ölürmüş gibi yıllar geçirmek... Her daim, kendisine açlıktan öldürmeyecek kadar su ve ekmek verilmesi... O zindanlarda geçen kara bir boşluk, zamansızlık,çaresizlik... Buna katlanamazdı; ama başka bir kurtuluş yolunun da olmadığının farkındaydı. Nasırlı ellerini birbirine sürterek, ince ve çatlamış dudaklarını hafifçe ısırdı. Bir an kendini kaybedeceğinden korktu, belki de aklını yitireceğinden şüphe ediyordu. Aween, sevgili kardeşi Aween... Onu düşünüyordu. Emri vaki vaki bir kralın, emri vaki kraliçesi. Her şeyden önce, kendini kral ilan eden bir erkek müsfettesinin, her lanet gecenin başında kardeşini yatak eğlencesi olarak kullanması katlanılabilir türden değildi. ‘’Babam olsa ne yapardı? ‘’ diye sordu içinden. Bu esnada atlar biraz daha düz bir yola çıkarak hızlanmaya başladı. Artheen’in kaderi ve o sonsuz karanlık çok yakındı...

Aween, kendisine has tahsis ettirdiği odasına kapatmıştı kendisini. Elflerden ilham alınarak yapılmış iç dekor ve camın, kara bulutların zayıflattığı güneş ışıklarını sihirli bir şekilde içeri davet edişi odaya ne olursa olsun hoş bir hava katıyordu. Aynanın önünde duruyor ve üzerini düzeltiyordu Leydi Aween. Kendisini asla bir kraliçe gibi hissedemiyordu. Zaten Kral Terron da ona asla ‘’Kraliçem’’ diye hitap etmemişti. İnce-diri bedenini ve dolgun göğüslerini sarıp sarmalayan kaliteli uzun kırmızı elbisesine hafifçe dokundu. Daha sonra da; narin parmaklarını, üzerinde şaşalı süsler içeren kolyesine götürdü ve ani bir hareketle kolyeyi boynundan kopartarak yere attı. Aynaya bakmaya devam etti. Masum ve annesininkilere benzeyen yeşil gözlerini aynadan izledikçe aklına yeniden Artheen geldi. Aween’in gözlerinden hızlıca dökülen yaşlar, beş tanrının bile şaşırabileceği bir içtenlikle ve adeta büyülü bir biçimde o, ince ve hafif çıkık yanaklarından süzülüyordu. Aynanın bir ucundan tutarak kendine doğru çekti. Ufak bir dolap niyetine aynanın ardında gizlenen bölmeden fındık ağacından yapılma garip bir kutu çıkardı. Ağlamaya devam ediyordu...Zarifçe kutuyu açtı ve içerisindeki, üzeri minik sargı bezleriyle sarılı, parmak büyüklüğündeki bir şişeyi eline alarak parmaklarıyla hafifçe döndürdü. Kutuyu eski yerine koyarak bölmeyi kapattı ve aynada son kez kendisini izledi. Şişenin kapağını açtı, şişeyi yavaşça kaldırarak ağız hizasına doğru yaklaştırdı...

Karanlık bulutların arasında zorlukla seçilebilen güneş yavaşça yer değiştiriyordu. Artheen ve muhafızlar son tepeyi de aştıktan sonra Kurudelik Zindanı’nı karşılarında gördüler. Burası kapkara bir kuleydi ve alabildiğine göklere doğru yükseliyordu. Atlarını yavaş yavaş Kurudelik ‘in kapısına doğru sürerlerken, muhafızlardan bazıları kendilerini Orclar’ın pususuna düşmedikleri için şanslı sayıyordu. Artheen, Garener’in atının arka kısmında kaderine razı olmuş beklerken, Naranvel’in çığlıkları bir kez daha yeri ve göğü delmeye başlamıştı. Bu seferki çığlıklar daha da acıydı sanki...

- Devam Edecek -

Çevrimdışı Saduntuncay

  • *
  • 35
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Galthar Efsaneleri Bölüm 1 - Artheen Gırtlakkesen -
« Yanıtla #1 : 12 Ekim 2012, 11:26:43 »
Arkadaşlar yorumlarınızı eksik etmeyiniz lütfen

Çevrimdışı Galaxie

  • **
  • 375
  • Rom: 17
    • Profili Görüntüle
Ynt: Galthar Efsaneleri Bölüm 1 - Artheen Gırtlakkesen -
« Yanıtla #2 : 12 Ekim 2012, 21:50:37 »
Hoşgeldiniz öncelikle. İlk rica edeceğim şey yorum konusunda bu kadar ısrarcı olmamanız. Şimdi yorum gelmez bakarsınız bir ay sonra gelir. Forumun genelinde hiç yorum almayan yazı pek yok. Ama onlarca yorum alan yazılar da az. Zaten yorum almışsınız daha önce, yavaş yavaş devam eder yorumlar. Sadece biraz sabır :)

Bunu bir kitap olarak mı düşünüyorsunuz ben onu merak ediyorum. Çünkü ilk bölümde illüstrasyonumsu bir şey var. Anlayamadım. Eğer bu bölümler bir kitabın bölümleriyse bence kısa ve hızlı bölümler. Ama eğer bu bir öyküyse ideal buldum. Hem betimlemeleriniz hem diliniz hem de akış bana gayet iyi geldi.

Sadece noktalama işaretlerinde gerçekten sıkıntı var. Şimdi siz yorum istiyorsunuz ama noktalama işaretleriyle ilgili yorum gelmiş yeni bölümde aynı hatalar var. Siz yorumları dikkate almıyor musunuz yoksa :) (Şaka tabi) Ama yorumlara bakarak kişisel olmayan noktaları görüp düzeltirseniz insanların yorum yapma isteği de kaçmamış olur :) Hangi yerlerde hata var derseniz de üç nokta yerine iki nokta var mesela. Bir de noktalama işaretlerinden sonra bir boşluk bırakırsanız daha iyi olur. Çok ufak harf hataları da var ama onların dikkatten kaçmış olduğu zaten ortada.

Bir de "Orc" yazmışsınız. Bu bildiğimiz "ork" mu? Eğer oysa neden "c" harfi ile yazdığınızı merak ettim. Tabi değil de yeni bir şeyse affola.

Son olarak bölümlerinizi aynı konu altında paylaşmanız lazım. Süren bir sürü hikayenin her bölümü için yeni konu açılırsa karmaşa olur çünkü. Hem yeni bölümlerinizi mevcut konunuzun altına yazarsanız insanlar daha rahat takip edebilirler. :)

Lafı çok uzatmayayım, hikayeyi (her iki bölümü de) çok beğendim. Bence gayet güzel yazıyorsunuz. Ellerinize sağlık, başarılar.

Spoiler: Göster
İlk yazma deneyiminiz mi acaba?

Çevrimdışı Saduntuncay

  • *
  • 35
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Galthar Efsaneleri Bölüm 1 - Artheen Gırtlakkesen -
« Yanıtla #3 : 13 Ekim 2012, 02:29:19 »
Öncelikle değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim :)

Bu türü baz alırsak evet, bu tema ile ilgili ilk deneyimim. Noktalama işaretleri konusunda sıkıntım oldu. 'Hemen derleyeyim de sunayım ' diyerek , büyük bir telaşla yazıyı paylaştım. Sorularınıza kısaca cevap verecek olursam;

1-Harf ve hataları ve Orc gözümden kaçmış olmalı. Çok özür dilerim, en yakın zamanda editleyeceğim.

2- Hikaye şeklinde yazmamın ve biraz olayları hızlandırmamın nedenine gelince: Çok uzun yazıları kimsenin okumak istememesi ve uzun şeklini daha sonra büyük bir çalışma içerisine girerek derlemek isteyişim:)

3- Senaryo yazarlığı ve proje yazarlığı yapıyordum bir dönem. Bu yüzden belki bilirsiniz; senaristlerin kurguda iyi olabilir  ama düzen konusunda hep editörlere, yani işin mutfak kısmına güvenirler. Böyle süregelmiş bir alışkanlıktan kurtulmak da zaman alacak gibi gözüküyor benim için.

bu arada gerçekten bu konunun başlığını adminlerimiz değiştirir ve Galthar Efsaneleri -Kadimlerin Uykusu- serisi olarak düzenlerler ise pilot bölüm de diğer bölümlerle birlikte aynı çatı altında durabilir  Ben de böylelikle aynı yerden devam edebilirim. Bence de çok fazla görüntü kirliliği olacak bir zaman sonra :D

*Yeni bir ırk, yeniden insanların dünyasına katılacak. Bizi çok büyük sürprizler bekliyor :) Bazı yerleri gerçekten ben bile bilmiyorum. Her an baş karakterlerden biri bile ölebilir...

İlginiz için bir kez daha teşekkür ediyorum. Her yorum benim için altın değerindedir