Gediksavaşları Serisi'ni pek de iyi bulmuyorum. Ya da sevmiyorum diyebilirim.
Aslında ilk iki kitaba baktığımızda gayet hoştu. Olay örgüsü iyiydi. Milamber gayet sevilesi, hoş bir karakterdi. Üçüncü kitapta seriden koptuğumu hissettim. Çünkü beni seriye bağlayan büyüden fazlasıyla uzaklaşılmış, prensler krallar gibi şahıslar üzerinde yoğunlaşılmıştı.
Milamber'in bir anda bu kadar güçlü olduğunu farketmesini ise hoş bulmadım. Çünkü bir anda tanrısal güçlere kavuşan insanları pek sevmiyorum. Raistlin bir istisna tabii, ama o gücünü elde etmek için pek çok fedakarlıkta bulunmuştu. Çok fazla çalışmıştı. Oysa burada her şey bir sepet içinde Milamber'in kucağına düşüyor. Fazlasıyla winner fazlasıyla güçlü fazlasıyla kusursuz buluyorum onu.
Bir de olay aslında gayet maddi şekilde ilerlerken -yani tabii büyü vardı, Thomas'ın zırhı vardı, tayf vardı ama yine de bu kadar tanrısal değildi. Sonra bir baktım rahibeler rahipler türemiş, tanrıların diyarına yolculuk edilmeye başlanmış, paralel evrenlere yola çıkılmış. "Höee" oluyor insan okuyunca, afallıyor. Ya da en azından bana olan bu.
Serinin sadece ilk dört kitabını okumuş biri olarak yorumum bu yönde. Belki ileride seriye devam ederim ama şimdilik çok da okunası olduğunu düşünmüyorum.