Gudubet
Acı, dostlar, evet, acı. Büyük bir karanlığın ortalarında sallandırılırken, paslı nedamet zincirleri kol ve bacaklarınızı esir edip gersin. Gerilin, sünün ve aciz bir bedenin bozuluşundaki acı ile kesinlikle baş başa kalın. Gerilin ki sünmüş varoluşunuzun genişliğine tanık olun, boşluğun büyüyüşüne tanık olun. Acı ile çevrelenen bir hiçlik olun. Çerçevemsi etiniz oradan koyu bir havuza çakılsın. İnip çıkan minik lacivert dalgaların keskin birer kristal olduğunu fark edin dostlar. Çarptığınız sevecen suyun kemikleşmiş hali kalıntılarınızı biçsin. Yekpare ve yalnız acıyı hissedin dostlar, varlığınız nihayetinde acıdan mürekkep bir şey olarak kalsın. Tanımsızlığın mutlak acısı egemen olduğunda son gayretler ile alev alın dostlar, ne de olsa alev ıstırabın zirvelerine gebedir.
Alev canlıdır, alevin acısı sizi yok etse de aynı zamanda var eder. Alev sizindir, o parçanızdır, onun yok edişinden doğan acı kucaklayıcıdır. Lakin soğuğun acısı ruhunuza işlemeye başladığı zaman titreyişlerin arasında kaybolmaya başlayan pişmanlık ve ürkü bile donacaktır, acıyı bile hissedememenin ta varlığı, benliğinizin ıstırabı tarifsiz bir tür kahrını tanıtacaktır.
Acı belki de güzeldir ey gudubet dostlar, eriyiş güzeldir. İçin dostlar, sarhoş ediciliğine inandığınız acıyı hayali kadehleriniz ve zarafet ile dudaklarınıza bulaştırın. İçin, bitirin ve tüketin, benimseyin. İçin dostlar, yanılgının o katran gibi üstünüze çöken çığları boynunuza dolmaya başladığı zaman ise sindiremeyişinizin zavallı beceriksizliğini tadın dostlar, tadın ve kusun. İçin dostlar, için ki neden sonra beyinsiz kusmuklarınızda boğulasınız.