"Gecenin bu saatinde beklemek için çok şaşırtıcı bir yer seçmişsiniz Hanımım" diye konuştu Bey.
Genç kadın zarafetle arkasına dönüp Beyle göz göze geldi, gözlerinde aşkını kalbine gömmüş genç bir kızın dalgın ifadesi vardı, Beyi uygun bir şekilde selamlayıp yüzünü tekrar gecenin karanlığında parlayan yıldızlara döndü.
Derin bir iç çekerek "Bilmiyorum Beyim, geceleri gökyüzündeki yıldızları izlemekten her zaman hoşlanmışımdır." diye cevapladı.
Bey hanımın enteresanlıklarını daha önce de duymuştu. Dünyanın en büyük zalimleri hayatlarında hiç acı çekmeyenlerdir derdi eski bir söz. Bey o anda bu sözü söyleyen ilk insanın neler düşündüğünü hissedebiliyordu. Zalim komutanlar görmüştü, zalim hükümdarlar görmüştü, ama bir tek dedikodu yapan hanımların zalimlikleri karşısında dehşete kapılmıştı.
Bunları düşündükçe genç hanıma duyduğu saygı da artıyordu. Onca zulme ve haksız çekiştirmelere karşın hala dimdik ayakta durabiliyor, yalandan da olsa o güzel yüzüne minik bir gülümseme kondurabiliyordu.
Bey kibar bir ses tonuyla, "İçeri geçmek istemez misiniz Hanımım burada üşüteceksiniz." diye sordu."
"Teşekkürler beyim ama içerideki insanların soğuk sıcaklığındansa, dışarının sıcak soğukluğunu tercih ederim." diye cevapladı Hanım.
Bey çok bilge bir insan değildi, sözlerden pek bir şey anlamamıştı, ama söyleyenin bütün kalbiyle konuştuğunu hissedebiliyordu.
"Bende sizinle birlikte yıldızları izleyebilir miyim hanımım?" diye sordu bey,
Hanım kibar bir şekilde başını sallayarak Bey'in ricasını kabul etti. Bey birkaç kez konuşma girişiminde bulundu. Ama her seferinde Hanım kibar ve kısa cevaplarla Beyin konuşmasına fırsat vermiyor, yıldızları seyretmeye devam ediyordu.
Birkaç saat sonra Bey artık dayanamamış olmalı ki içerideki misafirlerle ilgilenmesi gerektiği konusunda birkaç zayıf bahaneyi öne sürerek Hanımın yanından çekildi. Beyin ayrılmasından hemen sonra Hanımın yüzüne bilmiş bir gülümseme yayıldı. Gökyüzünün o muazzam güzelliğinin karşısında Hanımın yüzünden o minik gülümseme de silinip gitti zamanla.
Hanım o gece bitene, sabah güneşi tan yerini ağartana kadar gökyüzünü izledi. Ve yatağına bambaşka bir insan olarak geri döndü, güneş batana kadar yatağından ayrılmadı. Tekrar gece olduğunda ise Hanım tekrar balkondaydı ve gene bütün gece boyunca gökyüzünü izledi. O gece de, yatağına döndüğünde bambaşka biri olmuştu. Değişimin bu kısır döngüsü haftalarca sürdü.
Bey Hanımdan istediklerine bir türlü ulaşamıyordu. Hanım sabaha kadar gökyüzünü izliyor akşama kadar da uyuyordu. Halbuki Bey'in Hanım'ı davetinde çok daha farklı beklentileri vardı. İstediğini alamayacağını artık tamamıyla idrak etmiş olan Bey Hanım'a her ne kadar saygı duysa da artık Hanım'ın varlığından rahatsız olmaya başlamıştı.
Artık Hanım'a sürekli memleketini özleyip özlemediğini sorar olmuştu. Sık sık yanına gidip memleketinden gelen haberlerden bahsediyordu. Hanım bütün bunlara aynı kibarlık ve netlikle yanıt veriyor Bey gittikten sonra o bildik gülümseme bir anlığına tekrar yüzüne yayılıyordu.
Birkaç gün sonra Hanım Beye teşekkür edip memleketine dönmek için iznini istedi. Bey bu isteği hemen kabul etti ve Hanımında ısrarları üzerine kafileyi güneş battıktan sonra yola çıkardı.
Yazıktır ki o gece yola çıkan tek kişi hanım değildi. Muazzam kara kanatlarıyla ölümün soğuk nefesini üfleyen ölüm meleği de işe çıkmıştı o akşam. Listesinin başında ise Hanımın adı vardı. Genç hanımların canını almaktan nefret ediyordu. Saatlerce şaşkın şaşkın soru soruyor ve bir türlü öldüklerini kabullenmiyorlardı.
Hanım ise meleği yaklaşır yaklaşmaz gördü ve gülümseyerek selam verdi. Melek şaşkınlıkla hanımın selamına karşılık verdi. Hanım gülümseyen yüzüyle kabul ettiğini söylemek ister gibi gözlerini hafifçe yumup geri açtı.
Melek, Hanımın ruhunu göğsünden yumuşakça alıp çıkardı. Hanım hiç itiraz etmeden meleğin peşine katıldı ve kendisini adaletin yüksek kapılarına kadar götürmesine izin verdi.
Meleğin gelişi ile devasa adaletin kapıları azametle açıldı. İçeride koca bir melek oturuyordu. Meleğin varlığından dışarı gerçeklik sızıyor gibiydi. Odada bir ağırlık vardı. Bu yüzlerce yıldır adalet dağıtmış bir varlığın gerçeklik seviyesinin varlıklar üzerinde oluşturduğu bir ağırlık olduğunu açıkladı ölüm meleği hızlıca. Hanım bunun umurunda olduğuna dair hiçbir tepki vermeden meleğin karşısına geçti.
"Evet kızım" dedi otoriter bir ses tonuyla adalet meleği, "Bir bakalım dosyanda neler yazıyor."
Önündeki koca kağıt rulosunu kaldırdı, çok hızlı bir şekilde göz attı, acıma duygusu ile dolduğunu belli eden bir ifade ile hanıma baktı.
"Çok cefa çekmişsin kızım suçun neydi?" diye sordu.
Hanımın yüzünde her zamanki kabullenmiş gülümsemenin yerini bir anda hırçın bir asilik aldı, gururlu ve mağrur bir idam mahkumunun suçunu kabullenmiş metanetiyle;
"Hayal kurdum efendim" diye cevapladı.
Suratındaki ifade her türlü saldırıya hazır bir itirafçının soğukluğuyla gerilmişti. Melek bilmiş bir şekilde gülümsedi, başını iki yana sallayarak;
"Gerçekleşmek için yanlış gerçekliği seçmişsin be güzelim." diyerek, Hanımın bilgilerinin yazdığı kağıda bir şeyler karaladıktan sonra ruloyu kapattı. Ruloyu bir anda ölüm meleğine uzattı.
Ölüm meleği yaptığı işi iyi bilen memurların edasıyla Hanımı sonsuz farkındalığını yaşayacağı yere doğru yolculuğuna çıkarırken, Hanımın sakinliği karşısında duyduğu şaşkınlığı daha yeni yeni üzerinden atmaktaydı.