Le Guin'in beklentisinin yüksek olmasını elbette anlayabiliyorum. O, ustalığından beklenen bir şekilde çok teknik bir detayın eleştirisinde bulunmuş, ki bu bile aslında kitabın onun öncesinde kalan başka birçok temel meseleyi halletmiş olduğunu gösteriyor ki eleştiri bu kadar ayrıntıya inmeye kalmış.
Bu kadar yüksek bir beklentiyle yaklaşmadan önce eserin fantastik edebiyat içindeki yerini de değerlendirmeye katmak gerekli bence, ki eleştirinin 2004 yılında yapıldığını ve o yılda serinin tamamlanmadığını, üstelik Le Guin'in de henüz sadece en basit düzeydeki ilk kitabı okuduğunu varsayarsak, ilerleyen dönemde seriyi fantastik edebiyat içindeki gerçek konumuna kendisinin de yerleştirmiş olması muhtemel. Ondan öncesi zaten herkes için muğlaktı. Eğlenceli bir kitaptı sadece.
Serinin orijinal olduğu için övülen kısmı, klasik mitolojiyi modernist bir bakışla yeniden yorumlayarak hikayeye dahil ediş şekli. İnsanın doğaya etkenliğinden büyücülerin tüm insanlara etkenliğine, oradan da safkanların hepsine egemenliğine kadar, hakimiyet kurma yarışının yarattığı sorunlar çevresinde şekilleniyor ana hikaye ve karakter ilişkileri. Bir "At Adam - Umbridge" ilişkisinde bile bunu görürüz.
Eseri anlamlandırırken kullanılacak dışsal bilgiler minimum düzeyde olduğunda bile, yani bir çocuğun bakış açısından bile salt olarak kurgunun kendisi okuru tatmin etmeye yetiyor. Eserin küçük yaştaki hayran kitlesi böylece yakalanıyor. Yaş büyüdükçe, okurun eseri anlamlandırırken kullandığı dışsal bilgiler de artıyor,
böylece esere yüklediği anlam da her yaşta zenginleşiyor, serinin sonraki kitaplarından beklentisi de ona göre tekrar tekrar şekilleniyor. Fakat okurun dışsal bilgi birikimi eserin havuzundaki birikimi aştıktan sonra, eserin artık okuru eskisi kadar tatmin etmez olacağı da açık.
İşte ondan sonra ancak daha yukarılardaki serilere gözünü dikmeye başlıyor insan. 11 yaşındayken fantastik edebiyata Silmarillion ile başlamış olsaydım, bir daha uzun bir süre fantastik edebiyata yaklaşır mıydım, bilmiyorum. Hiçbir şey anlayamazdım ve herhalde bir yaşa kadar içimde bu türe karşı bir önyargı olurdu.
Harry Potter serisi yalnızca bir başlangıç olabilirdi. Rowling bomboş geçirdiği yıllarını, yarattığı kemikleşmeye son derece müsait evreni sağlamlaştırmakla; yeni hikayelerle, tarihi anlatılarla, başka karakterlerle doldurmakla ve daha derin hikayeler yazmakla geçirebilirdi. Ama böyle bir şey yapmadı. Bunu istemedi. Başladığı işe devam etmedi. Evreni Harry Potter gibi kısıtlı bir alanla bırakmayı tercih etti. Serinin bitiminin ardından okurlara verebildiği en iyi şey ise Pottermore gibi saçma sapan, işe yaramaz bir şey oldu. Bazen onun yarattığı şeyden çok sıkıldığını düşünmüşümdür.
Yine de Harry Potter serisi bugün hala açıp rastgele bir bölümünü zevkle okuyabildiğim, eserin kendi mantık kuralları üzerine düşünebildiğim ve "Ya o değil de, ben Muggle'ın tekiyken çocuğum Muggle doğumlu büyücü filan çıksa kıskançlıktan nasıl çatlardım haa, nefret ederdim çocuktan resmen." diye düşünerek eğlenebildiğim bir seri. Keşke daha fazlası olsa. Anlam olarak fazlası da aslında. Bir neslin büyürken korktuğu, üzüldüğü tüm şeylerden saklanmak, sakinleşmek, moral toplamak için başvurduğu, ortak ilgi alanları etrafında kendisi gibi arkadaşlar bulduğu en değerli sığınak oldu senelerce.
https://youtu.be/zYCx_7J1MDk