Gözyaşları, Hatıraların İzleridir
Tanımadığım bir kadının evime girip, her tarafı dağıtıp cep saatimi aramasına neden karşı çıkmadım bilmiyorum. Onu tanıyor gibi bir hisse kapıldım. Ve de söyledikleri aklımı karıştırmıştı. Bana anlaşmamın sonlandırıldığı söylemişti. Neden bahsediyordu bu kadın? Odama girip kapımın yanındaki meşe ağacından dolabımın içindeki iç çamaşırlarımı yerle bir ettiğinde biraz olsun kendime geldim. Yerle bir olan sadece iç çamaşırlarım değildi. Odanın hali içler acısı bir durumdaydı. Giysilerim dağılmış, lambamın kırıkları yerlere saçılmıştı.
“Sen de kimsin ve eşyalarıma neler yapıyorsun öyle?”
“İhtiyacın olmayacak” Elinde iç çamaşırlarımdan biri tutarak “Kırmızı benekli boxer mı giyiyorsun?” diyip garip bir sırıtışla bana baktı. İkinci kez şok olup yerime çakılmamın sebebi buydu.
“İşte! Saat burada.” Diyerek çocuğummuş gibi sahip çıktığım cep saatimi bana attı.
“Aç onu! Sadece sen. Çabuk ol!”
Saate baktım. Üstünde garip yuvarlaklar, noktalar ve çizgiler vardı. Bunların ne anlama geldiğini bilmiyorum ama şekillere bakınca anlayamadığım bir şekilde kalbim acı ile doldu ve gözlerimden bir damla yaş süzüldü. Bunu size nasıl anlatabilirim ki? Annesinin ölü bedenine sarılıp onu uyandırmaya çalışan 10 yaşındaki bir çocuğu düşünün. Hissettiğim buna benzer bir şeydi. Kadına baktım. Bana bir an yüzünde bir acıma duygusuyla baktı. Sonra koşar adım yanıma gelip bana dişlerimi yerinden sökebilecek bir tokat attı.
“Şimdi değil.” Diyerek saati tuttuğum elimi tuttu ve yüzüme doğrultarak bana açtırdı.
***
Adım Dowt Corho. Bu sefil hayatı yaşamamın sebebini hatırlıyorum. ‘Evim’ dediğim yeri dağıtan kadının kim olduğunu hatırlıyorum. Ne olduğumu hatırlıyorum.
Bir Zaman Lorduyum. Kasterborous takımyıldızındaki Gallifrey gezegenindenim. 309 yaşındayım ve karşımdaki Sover Ring. Onun hakkındaki her şey spoiler.
Neler olduğunu hatırladıktan sonra yüzümde 5 aydır kaçtığım şeyin utancıyla Sover’a bakıyorum. Kızıl saçlarını kulaklarının arkasına iterek bana şefkatle dudaklarını oynatıyor. “Yapabileceğin bir şey yoktu hayatım. Gallifrey bile bu konuda çaresizdi.” Gallifrey diyince yüzünü ekşitmesi gözümden kaçmıyor.
“Ben yokken neler oldu? Savaşı kazandık mı? Bize saldıran şeyler hakkında bir şey öğrenebildik mi?” Ardından bir meleğin ağzından beni yakan sözler kulaklarımda çınlıyor.
“Gallifrey işgal edildi.”
***
Duyduğum şeyi idrak etmem biraz vaktimi alıyor. İnsan olduğum zamanlarda aldığım tek kişilik pofuduk bir koltuğa çöküyorum farkında olmadan. Evim, yurdum, ailem… Hepsi gitti. Bir umutla soruyorum, “Kurtulan, kaçabilen var mı?” Sover bana yüzünde zorlama bir gülümseme ile bakıp yanıma diz çöküyor.
“Benim görebildiklerim Doctor, Romana ve Corsair idi. Romana’nın TARDIS’i olmadığından Doctor’un yolcusu. Daha sonra buluşup Gallifrey Acil Psişik Mesaj Kanalı’ndan tüm uzay ve zamana bir mesaj bıraktık ama mesajımıza cevap veren 1 kişi çıktı. Master. Yine de kaçan birçok kişinin olduğuna dair söylentiler var. Gallifrey işgal edildiğinden yolladığımız mesajın işgalciler tarafından sahte bir çağrı olduğu düşünülüp kaçanların mesajımızı görmezden geldiğini düşünüyoruz.”
“Mantıklı. Kendilerini tehlikeye atmayı istemiyorlardır. Olanları düşünmek için onlara biraz zaman vermeliyiz.”
Sover ‘hayır’ dercesine başını sallıyor.“Yeterince zaman geçti. Sen kurgu yaşantında düşündüğünden daha fazla kaldığın için fark etmemiş olabilirsin ama neredeyse 1 ay oldu. Bu yeterli değil mi? Doctor ve Romana evreni karış karış arıyorlar. Senin yaptığın gibi saklanmış olabileceklerini düşünüyor. Master ile Corsair ise Gallifrey için ne yapabileceklerini araştırıyorlar. Dorium Maldovar bu ırkı ilk gören kişiymiş. Şişko bunak! Para kokusunu almadıkça annesini Dalek’lerden bile kurtarmaz!”
“İş için iyi biridir Dorium. Parasını verdiğinde ona güvenebilirsin. Bir şeyler biliyor muymuş peki?”
“Eh, paramız yok. Master onu kaçırıp yakınlardaki bir süpernovanın içine atmakla tehdit etmiş. Dorium ağlayarak onlar hakkında hiç bir şey bilmediğini söylemiş. Master ona inanıyor.”
Dudaklarıma küçük bir gülümseme yayılıyor. Master her zaman böyle kaba olmuştur. Bir şeylerin aynı kaldığı düşüncesi içimi rahatlatıyor.
“Dowt, bunu neden yaptın?”
Birileri ne zaman neden insan olduğumu sorsa, onlara anlaşılmaz cevaplar verirdim. Dünyada uzun zaman önce insanların kimseye söylemek istemedikleri bir sırrı olduğunda bir ağaca tırmanırlar, ağaçta oyuk açarlardı. Oraya sırlarını fısıldarlar ve oyuğu çamurla kapatırlardı. Böylece hiç kimse sırrı bilemezdi.
“Çilekli dondurmanın tadını insanlarla aynı mı hissediyoruz merak ettim.”
Gözünü benden uzaklara dikti. Arkasını dönüp hiçbir şey demeden demir kapı kolunu tutup indirdi. Yavaşça dışarı çıkarken ona bakakalmıştım. Sırtına uzanan kızıl saçları kırmızı montuyla çok uyumluydu. Altına giydiği pijama için aynı şeyi söyleyemem. Zaten insanların giyim tarzlarını hiçbir zaman anlamamıştı.
Yalnız kaldığımda, türümün düştüğü durum daha acı verici olmaya başladı. Bir şeyler yapmalıydım ama acı hüzün tüm bedenimi kaplamış, başka bir şey düşünmeme izin vermiyordu. Odada volta atmaya başladım. Ne kadar uzun süre Gallifrey’i düşündüm bilmiyorum ama sonunda aklıma geldi; TARDIS! Sahi, Tardis’im neredeydi? Onu hangi şekilde bırakmıştım? Çektiğim acının yanında bir de Tardis’imin nerede olduğunu hatırlayamamamın verdiği acı dizlerimin bağını çözüyor. Dostumu bir daha bulamayacağım düşüncesiyle gözlerimden yaşlar akıyor.