Kitap 1 & Bölüm 4
Evin Önündeki Gölge, Görev
Yaşlı büyücü uzun zamandır ayrı kalmış olduğu yatağıyla hasret gidermekteydi. ''Yastığım,'' diye sayıklıyordu. Buz tutmuş yatağında rahat değildi, fakat orası onun hastalığına iyi geliyordu.. daha doğrusu, yavaş yavaş ölmesini sağlıyordu. Ruhunun bu dünyadan uçup gitmesini yavaşlatıyor, bedenini daha fazla acıyla boğuşmasını engelliyordu.
Kırışık yüzünü pencereye doğru çevirdi. Dışarıdan sesler gelmekteydi. Bu seslerin, bedeninde dolaşan büyü kaynaklarından gelmediği çok açıktı. Dışarı bir insan vardı, sesi kalın ve gürdü. Mavzubanis yatağından kalktığında, yatak gıcırdadı. Zeminde ilerlemeye başladığında, gıcırtılar, yataktan zemine geçmiş gibiydi. Zemin gıcırdıyordu.''Eski bir mülk haliyle,'' dedi büyücü penceren dışarıya bakarken.
Kapının önünde gördüğü şey, insanın yüzü veya bedeni değildi. Yere yansımakta olan kopyasıydı. Gölgenin saçları uzundu. Kılıç taşıdığı belli olmaktaydı. Şangırtı sesleri gelmediğini fark etti büyücü. ''Şövalye olması imkansız,'' dedi mırıldanarak.
Denaro'nun aşağıda olduğunu biliyordu. Odasında sadece kendisinin görebildiği aynalar mevcuttu. İnanılmaz bir icattı bu! Aynaya bakıyor ve evde ne olup bitiyor görebiliyordu. Bir kaç saniye sonra kapının vurulduğunu duydu ve sessizlik bozuldu.
''Merhaba bayım,'' diyordu dışarıdaki ses. Büyücü halen küçük pencereden dışarıya bakıyordu. Adam görüş acısında değildi. Ve, girmeye de niyeti yok gibiydi.
''Kimsin?'' diye sordu büyücü evinde olmanın verdiği güvenle.
"Mavzubanis? Bu senin sesin mi yoksa gerektiği zaman işe yaramayan kulaklarım bana oyun mu oynuyor?" Cüce heyecanlanmıştı. Eski dostunun sesini duymak ona çok iyi gelmişti.
"O Ejderbiçen ile hanımefendiye de söyle, bir cüceyi tek başına bırakmak kötü sonuçlar doğurabilir!"
Büyücü kendisini buz kaplı odada gibi hissetti bir an. Sakalının ucunun titrediğini dahi gördü. "Büyü," diye fısıldadı. "Kimisin de çok sinirlendiği an büyük boyutlara ulaşabilir. Kimisin de," dedi, durdu. "Eski anılarını hatırladığında," diye fısıldadı bir sivri sinek vızıltısında. "Mikael! Dostum! Hemen içeriye gir," diye bağırdı görüş acısına giren cüceye. Gölgesinden onu insan sanmıştı. "Gözlerime lanet olsun," dedi. "Hep o buzlar yüzünden." Kapı açıldı. Cüce sendeleyerek içeri girdi.
Mavzubanis duymaya alışık olduğu gıcırtıların eşliğinde merdivenlerden aşağı inmekle meşguldü. Gıcırtılara, inlemesiyle eşlik ediyordu. Ortaya hoş bir müzik çıktığı söylenemezdi. Mikael kapının büyülü olmamasına şaşırmış olacak ki, halen sol eline bakmaktaydı.
''Bir şey olmadı ama,'' dedi. Şaşkınlıktan titremekteydi. Onun bu hali, büyücüye buzlu odasını hatırlattı yine, ürperdi, üşüdü. Mikael'i sakinleştirmek istiyordu, şefkatle gülümsedi ve elini cücenin sol koluna uzattı. Cücenin kolu, kalı ve iriydi. Diğer ırkdaşlarından farkı yoktu.
Büyücü, Mikael'in dışarıdayken mırıldandığı şeyleri hatırlamış olacak ki, ilk katı şöyle bir ifadeyle süzdü. Yoktu. Ejderbiçen yoktu. Cüce terlemişti. Bu yüzüne kapışan saçlar yüzünden fark edilebiliyordu. Mavzubanis asasını yere taklattı. Kapı sertçe kapandı. Perdeler, pencereleri örttü ve odayı --hatta ikinci katı bile-- karanlığa teslim etti. Yaşlı ve deneyimli büyücü, Mikael'a gülümsedi ve kanepelerden birine oturması istedi. Mikael oturdu. Bacakları yere değiyordu oysa ki. Dinlenmeye ihtiyacı vardı. Ama önce sorması gereken şeylerin varlığını hatırladı. İlk yapması gereken, Banis'in yanıtlaması gereken soruları sormak olacaktı.
Baltasını oturduğu kanepenin, mavi renkle boyanmış köşesine bırakmak için hareketlendi. Adımlarında gıcırtılar devam etmekteydi. Büyücü olduğu yerde zıplıyordu. Gıcırtıların onun yapmış olduğu anlamsız hareketler yüzünden oluştuğunu anladı.
''Baltan o koca avucunun içinde kalmalı,'' dedi büyücü vakarla. Mikael ile göz teması kurmuyordu. Yüzüne bile bakmıyordu. Kapıya bakmaktaydı.
''Tamam,'' dedi Gabbard'lı cüce bir ev eşyası kırmış çocuklar kadar sessiz ve suçlu bir ses tonuyla. Mavzubanis'i sinirlendirmemenin gerekliliğini çok iyi biliyordu. Soru sormak için cesareti vardı. Eskiye dayanan dostluk ve maceralarda yaşanmış olaylar onları yakınlaştırmıştı. Soru sormak güç olmazdı.
''Gabbard'dan çağrın nedeniyle geldim büyücü,'' dedi. Adamın büyücü olduğunu unutmaması gerekiyordu. Arkadaş da olsa, büyücüler, geceleri vampir öldüren ve onların yerlerine geçmeye çalışan *Karlandam ırkı kadar garip olabilirlerdi.
''Beni neden çağırdın Mavzubanis?''
Mavzubanis yüzünde gülümsemeyle döndü.
''Ejderbiçen denen adam söylemedi mi? Ve kadın diye sayıkladığını hatırlar gibiyim. Denaro'nun yanında kimseyi göndermemiştim,'' büyücü asasına gücü yettiğinde dayandı. ''Ah! Çapkın,'' gülümsemesi Yeşil Çimenler üzerinde giriştikleri güreş müsabakasından sonra aldığı ödülü kaldırırken yüzünde doğan gülümsemeyle aynıydı.
''Siz,'' diye devam etti. ''Garbbard cücelerinin, ejderhalar ve onları öldüren kahraman ya da katil de sorun olmaz. Bilgilerinizi biliyorum. Tabloda onun da yüzü vardı. Tanıyabilirdin. Seni karşılaması için onu gönderdim,'' asasını sıkı sıkıya kavradı. ''Yanındaki kadından haberim yok.''
Mikael odayı süzdü. Elini masalardan birinin üzerine götürdü ve baş parmağını masaya sürdü. Kalın parmağıyla Gabbard'ın armasını tozlu zemine işlemişti.
''Tatilde miydin?'' diye sordu büyücüye. Büyücü acı acı gülümsedi.
''Tatilde değildim. Lakin yakında çıkacağım. Ölüyorum, dostum. Cüce, senden istediğim, eski dostlarımızın oğullarına ve kızlarına göz kulak olman. Ve, son bir görev. Huzur içinde ölmem için,'' büyücü asasına zorlukla tutunmaktaydı. Mikael, büyücünün düşeceğini hissetmişti. Refleks ile Mavzubanis'in yaşlı bedenini tutmak için öne atıldı.
*Karlandam : Kalpleri olmayan varlıklar. Ağaçlar bunlara örnektir. Geceleri vampir ağırlıklı olmak üzere dışarıda ne görürlerse onlara saldırırlar. Ağaçlar, bedenleri kendilerine çekerler ve hapsederler. Karlandam ise, hapsettiği bedenin içerisine girer. Kendi bedeni olan ağaç ise, ele geçirdiği bedenin ruhunun yeni bedeni olur. Bu bir döngüdür ve hep sürmektedir.