Ego şahlanmış bir at üzerindeki şovalye gibidir.
Sigmund Freud
1937
Harbin - Mançurya
Kwantung Ordusu salgin hastalik onleme ve su temini birimi tesisleri
Dışarıdan bakıldığında askeri bir tesisten çokta farklı birşey görmek mümkün değildi. Ama Dışarıda olup, içeride neler olduğunu tahmin edebilenler için bakılması güç bir yerdi. Kamyonlarla taşınan "Marutalar"* bir daha dışarıya çıkamıyordu. Halk arasında dilden dile dolaşan ama kimsenin hakkında konuşmak istemediği bir yerdi burası. Kasaba halkı bu korkunç bina sanki hiç yokmuş gibi davranırken, Binanın sahipleri de onları görmezden geliyor ve onlara dokunmuyordu. En azından şimdilik...
Devasa toyota kamyon çamurlu yolları yararak ilerlerken, yanıbaşından geçtiği tarlalarda çalışanlar, kamyondakilerle gözgöze gelmemek için, sanki koca aracı görmemiş gibi davranmaya devam ettiler. Belli ki yine, kamyon dolusu Maruta tesise getirliyordu. Ve yine biliyorlardı ki bu o kamyondakilerin gördüğü son gökyüzü, soluduğu son temiz havaydı. Akıbetleri hiçbir zaman netleşmeyecek, onları bir daha ne göre ne de duyan olacaktı.
Tesisin sıkı korunan ince parmaklıklı devasa kapısı iki Japon asker tarafından güçlükle aralanırken, kamyon balçık çamurun içinde zorlanarak tekrar harekete geçti ve tesisin içinde uzayıp giden kesme taştan yolda gözden kayboldu.
Bir kaç dakika sonra epey kirlenmiş siyah bir başka toyota, bata çıka aynı kapının önünde durmuştu. Nöbetçi arabanın camından içeriye bir göz atıp, kendisine uzatılan evraklara kısaca bir göz attıktan sonra, kapının açılması için diğer askerlere işaretini vermişti. Gelenler önemli kişiler olmalıydı keza, birim askerleri ve bir kaç rütbeli dışında değil tesise girmek, 100 metre yaklaşmak bile imkansızdı. Bir kaç meraklı Çinli duvarlara yaklaşmak gibi bir gaflete düşüp makinalı tüfeklerçe delik deşik edildiğinde öğrenmişlerdi bunu. Acı bir tecrübe olmuştu.
ISHİİ nin LANETİ
Otomobilden inen 5 kişi peşine takıldıkları bir subayla birlikte oldukça mumtazam ve çevre düzenlemesi oldukça iyi yapılmış taş bir yoldan, kapısında iki silahlı askerin nöbet tuttuğu, yığma tuğladan yapılma, sıvasız binaya doğru yol alıyordu. kapıdaki askerler gelenleri selamladıktan sonra içlerinden biri hızlıca kapıyı açıp, gelenlere yol verdi. Ellerinde, büyükçe evrak çantaları bulunan 5 adam, kendilerine yol gösteren subayın ardından içeri girdiler.
Çok büyük sayılmayacak bir oda ve bir ucundan diğerine kadar uzanan bir masanın ve sandalyelerin dışında, duvarlarında Japon bayrağı ve imparatorunun resimlerinin olduğu sade bir odaydı burası. Bir başka asker gelip kibarca paltolarını istedi, bir başka asker de, paltosunu çıkarıp verene oturacağı yeri kibarca gösterip sandalyesini çekiyordu.
Herkes oturduktan sonra, az önce gelenlere eşlik eden subayın topuk selamı yankılandı odanın içerisinde. Odanın diğer ucunda, nereye açıldığı, içeridekiler tarafından bilinmeyen bir başka kapıdan, 50-55 yaşlarında, 1,65-1,70 boylarında, üniformalı biri girdi. Uzun saçları dağılmış, alnı yer yer açılmıştı. Yuvarlak gözlüklerinin ardında soğuk soğuk bakan adamın bıyıkları düzensiz kesilmiş ve keçi sakalı bırakmıştı. Aslında keçi sakalı bilerek bırakılmışa benzemiyordu. Adamın yanaklarında sakal çıkmadığı, yine yanaklarında 5'e 5 maç yapan kıllardan anlaşılıyordu. Bu standart tipli Japonu diğerlerinden ayıran, omuzlarında taşıdığı çelenk ve yıldızlardı. Bu adam Japon İmparatorluk ordusu korgenarali ve Unit 731 olarakta bilinen "Kwantung Ordusu salgin hastalik onleme ve su temini birimi" komutanı Shiro Ishii idi.
-----------
Dindar Çinliler için O bir lanetti. Kendilerine dadanan bir şeytan. Yok edilmesi mümkün olmayan ama yok olacağı gün sabırsızlıkla beklenen, o günün çabuk gelmesi için dualar edilen şeytan.
Korgeneral Shairo Ishii...
* Maruta : Çinli ve Rus savaş esirlerine Japonlar tarafından verilen isim. Manası "kütük" olarak çevrilebilir.
Düzeltme için Gülbüyüsü'ne teşekkürler