Uyanış
Vlad- Gün Belirsiz (Günlüğümün bu sayfasının ilerleyen satırlarında belirteceğim)
Uyanış. İlk hissettiğim ağzımdaki garip tat ve içimdeki derin boşluktu. Göz kapaklarımın inanılmaz ağırlığına rağmen inatla gözlerimi açmayı dendim. Gözlerimi açıp açmadığımdan pek emin değilim ama birşeyler görmeye başlamıştım bile. Kendimi bir uçakta seyahat ederken buldum. Oldukça alımlı, esmer, mini etekli bir hostes hanım bana doğru gülümseyip ' Sizin için başka yapabileceğim birşey var mı efendim?' diye sordu. Elimdeki viski bardağını hafifçe kaldırıp tam teşekkür etmek üzereydim ki kendimi pahalı bir Fransız restoranının koyu kırmızı hatta bordoya çalan atmosferinde buldum. Elimdeki viski bardağı şarap kadehine dönüşmüştü. Karşımda duran oldukça güzel, hafif balık etli, sarışın bukleleri olan hanımefendi oldukça içten bir kahkaha atıyordu.* Ben de bu neşeye ortak olmak için kahkaha atmaya başladım ama komando kıyafetleri içinde kirli sakallı iri yarı bir adam kocaman elini ağzıma kapatıp sessiz olmam konusunda beni sert bir dille uyardı ve kaşlarını çatarak uzaklarda bir noktaya bakmaya başladı. Silah sesleri o kadar yüksekti ki bağırarak şarkı söylesem bile kimse beni duymazdı. Yakınıma düşen bir el bombasının etkisini biraz olsun azaltabilmek için geriye bir adım attım ve düşmeye başladım. İlk baştaki olaylara tepki verme isteğimi dizginleyip yaşamış olduğum ve benim için yaşanan hayatların** anıları içime tekrar dolarken hareketsiz kaldım.
Sonunda bu yorucu işlem tamamlandığında gözlerimi yavaşça araladım. Önümde rahat beyaz kumaş elbiseler giyinmiş iki insan duruyordu. İkisi de oldukça esmerdi ve kömür gibi saçlara sahipti. Ayaklarındaki sandaletlere ve ne kadar temiz olsalarda üzerlerindeki toz zerreciklerine dikkat edince çöl iklimi olan bir bölgede olduğumu anladım. Derin rutubet ve çürümüşlük kokusu odaya hakimdi ve bu koku benden geliyordu. Üzerime baktığımda lanet olası birinci sınıf, özene bezene ve oldukça bedel ödenerek alınmış takım elbisemin toza dönüştüğünü üzlerek fark ettim. Karşımdaki insanlar fal taşı gibi açılmış gözlerle temkinli bir mesafeden ne yapacağımı kestiremediklerini belli eden bir tedirginlikle beni bekliyorlardı. Bayan olanın elinde kendi giydiklerine benzer beyaz kıyafetler olduğunu fark ettim. Eh gözlerimi açmaktan biraz daha fazla hareket beni öldürmezdi! Değil mi? Hele ki ölümden yeni dönmüş birini kesinlikle öldürmezdi... Vücudumdaki her bir kemiğin birleşim yerlerinden gelen gıcırtı ve çıtırdama sesleri geniş odada yankılandı. İlk hareketimle birlikte derin bir rahatlama hissettim. Önce durduğum yerde doğruldum ve keyifle iki insanın bir adım gerilemelerini izledim. Derin rutubet kokusundan ve ortamdaki serin havadan çıkardığım kadarıyla yeryüzünden oldukça aşağıda bir yerdeydim. Bulunduğum geniş odayı aydınlatmak için yüzeyden odaya kadar bir ayna sistemi yerleştirilmişti. Dışarıdaki güneşin yakıcı ışınları bu odayı ancak loş bir ışıkla aydınlatabiliyordu ve bu benim tahammül sınırlarım içerisindeydi. İnsanlardan kadın olanına dönüp parmağımla yanıma gelmesini işaret ederken parmağımdan gelen gıcırtı ve çıtlama sesi kadını oldukça tedirgin etti. Elbiseleri güvenli bir sınıra kadar getirdikten sonra devam etmek için içten içe kendini cesaretlendirmesini ve yüzünde oluşan ifadeleri izlerken oldukça eğlendim. Elindeki kıyafetleri nihayet bana uzattı ve saygısını belli eden hafif bir reveransla benden uzaklaştı (Aslına bakarsanız uzaklaşmaktan çok kaçmaya daha yakındı). Kıyafetlerimi giyinirken aklımda şiddetini arttırıp diğer bütün düşüncelerimin önüne geçen iki soru oluştu.
Birincisi; ben sıradan davranmayı, (Birini etkilemeye çalışmıyorsam) lafları doğrudan söylemeyi, (Karşımdakinin kafasını karıştırmak istemiyorsam) yapmacıklıktan uzak durmayı severim. (Evet bunu her zaman yapmaya çalışıyorum) Hal böyle olduğu için şimdiye kadar her kim benden birşey isterse doğrudan söyler ve iş bitince teşekkür ve ya küfür eder. Fakat, bu kadın sanki önemli biriymişim gibi saygılı ve çekingen davranıyordu.(Mezarları karıştırmış olmalı...)
İkincisi ise o lanet olasıca Stan' in*** beni uyandırması gerekiyordu bu iki hilkat garibesinin değil. Bunun dışında rahatsız edici bir tanıdıklık hissediyordum bu iki insana.
Kıyafetlerimi giyindikten sonra adımımı, koca pürüzsüz taşların üstüne birikmiş beş santimlik ince kuma attım ve yüzümü insanlara döndüm. Konferans vermeye hazırlanan bir profesör edası ile bir iki kere öksürüp ustaca ses tellerimi denedim. Herşey yolunda gibiydi. Ses tellerimi fazla zorlamamak adına fısıldayarak ' İçinizden biri bana burada ne haltlar döndüğünü anlatacak mı?' diye sordum. (Kendime not: Fısıldayan bir vampir insanlara oldukça korkutucu gelir. Bunu bir daha yapma!) İki üç adım gerilediler, arkalarını bir sütuna verdikten sonra yüzlerindeki tedirgin ifade merak ve aptal aptal bakışlara dönüştü. Suratlarının her karesinden söylediğim şeylerden hiçbirini anlamadıkları okunuyordu. Ben de sorumu bildiğim bütün dillerde (Toplam 15 dilde) tekrar ettim. Hala bir reaksiyon alamamış olmam bende ufak da olsa bir merak uyandırmaya başlamıştı. Sonunda erkek olan elini göğsüne götürerek 'Thar' dedi. (Bilirsiniz filmdeki gibi Tarzan-Jane, Jane-Tarzan) İşte yine o saygı dolu eğilme.. Sonra çekingen bir ses tonu ile devam etti. ' Avente di tira senta'
Aptal aptal bakma sırası bana gelmişti ve bunu hakkını vererek yaptım. Uzun süre - yaklaşık 3 dakika- duraksadım. Bir aydınlanma hissi eşliğinde kelimelerin anlamını çözdüm ve insanlara dönüp ' Lanet olasıcalar Latinceye ne yaptınız böyle!' dedim. Sesim istediğimden biraz yüksek bir tonda çıkmış olmalı ki kadın bir çığlık atıp kaçmaya başladı. Thar da aynısını yapmak üzereydi ama onu kolundan sıkı sıkıya tuttum ve Latince ' Bana hangi yılda olduğumuzu söyle' dedim. Biraz çekindi ve ağzında birşeyler geveledi. Anlamadığımı görünce duraksadı ve işaret parmağını bana gösterdi. Ardından yerdeki kum tabakasına parmağıyla yukardan aşağı doğru düz bir çizgi çekti. Durdu ve bu sefer elini açıp beş parmağını bana gösterdi ve yere bir ' V' işareti yaptı. Başımı salladım ve iki elimi ona gösterip yere 'X' yazdım. Anladığımı gördüğünde derin bi rahatlama ile yere şunları yazdı: 'II-IV-III-VII'
Gözlerimi fal taşı gibi açıp okkalı bir küfür savurdum. Adamı bu zayıf halimle bile olsa hızlıca kendime çekip dişlerimi boynuna geçirdim. Yıllardır... Düzeltiyorum her ne halt olduysa artık yüzyıllardır çektiğim susuzluğu giderircesine kana kana içtiğim ılık kanın boğazımdan aşağıya inerken bıraktığı tarif edilemez güzellikteki tadı içime çektim. Damarlarıma yayılan güç ile dolup taştım. Bu karşımdaki insan bozmasının (Tadı insan gibi değildi... Birşeye benziyordu ama çıkaramadım. Takdir edersiniz ki biraz meşguldüm) bütün anıları bir bir hafızama nüfuz ederken**** hayretler içinde kaldım.
Thar ölümün sınırına yaklaşmadan önce onu bıraktım ve dayanılmaz kanın tatlı çekiminden büyük bir isteksizlikle ondan uzaklaştım. İçime dolan yeni gücün ihtişamı ve güveni ile titredim. Sonra ilk başta adamın bana ne dediği aklıma takıldı. ' Büyük efendiler uyandı' demişti. Bu ne saçmalıyordu böyle. Büyük efendiler de kimdi?
-------------------------------------o----------------------------------------
*Oldukça güzel bir espiriydi sanırım. Kaçırmış olmam ne yazık.
**Irkım sadece beslenme amacıyla insanlardan yararlanmaz. Kanınızın tadını aldığımızda yaşanmış anılarınızın da bir kısmını alma yetisine sahibiz.
***Evet doğru tahmin ettiniz gazeteci olan. Eh ne diyebilirim ki benimle tanışan her insanın yaşamı şu veya bu şekilde değişir.
****Şimdi bana neden bunu ilk başta yapmadın diyenleri duyar gibiyim. Ben ölümsüzüm dostlarım işleri gereğinden biraz fazla uzatmak umrumda bile değil. Aslında bundan zevk bile alıyorum.