''Kahve ister misiniz bayım?''
''Elbette, teşekkür ederim.''
Garson kız, şık takım elbiseli adamın fincanını doldurduktan sonra karşısında oturan iri adama döndü, ne var ki soru sormasına zaman kalmadan adamın devasa eli 'hayır' anlamında havaya kalkmıştı bile. Eh, onun için fark etmezdi; bahşişi yakışıklı olan verecekti ne de olsa.
''Anlat bakalım Smith.'' diyerek konuşmayı başlattı kahvesini karıştıran takım elbiseli adam. ''Sana FBI'ın veri bankasını kullanmanı gerektiren şahıs kim?'' Smith iki elini masanın üzerinde birleştirmiş sinirli bir şekilde bakıyordu cevap verirken;
''Operasyonun adı 'Alzmar''dı. Uzun boylu, zayıf ve yaşlıca bir adam. Muhtemelen yahudi.'' Adam kahvesinden bir yudum aldı Smith'in aksine gayet sakin bir şekilde.
''Ve onu nereden aldım demiştin?''
''Beyrut. Tam yerini bilmiyorum, etrafa göz atacak vaktim olmadı.''
''Elbette. O sırada etrafı kırıp dökmekle meşguldün. Bu adamla ilgili hatırladığın işe yarar bir fiziki özelik yok mu? 'Uzun boylu ve yaşlı yahudi' sana yardım etmem için pek yeterli değil.''
''Boynunda bir yara izi vardı sanırım.'' diye cevap verdi Smith hatırlamaya çalışarak. ''Buradan, buraya kadar.'' Eliyle boynunun sol kısmında uzunca bir bölgeyi işaret etti. Takım elbiseli adam bu cevaptan sonra ilk kez şaşırmış gibi göründü. Yanındaki çantayı açarak bir dizüstü bilgisayar çıkardı ve masanın üzerinde açarak hızlıca bir şeyler yazdı. Birkaç dakika sonra kendisini sabırla bekleyen Smith'e ekranı döndürerek bir resim gösterdi.
''Bahsettiğin adam bu olamaz değil mi?'' Smith resme dikkatlice baktı. ''Evet, bu o. Bu adamla ilgili her şeyi bilmek istiyorum.''
''Eh, adamla ilgili en temel bilgiyle başlayayım o zaman. Üç yıl önce Bağdatta öldürmüştük.''
---
Jean ile Johnson 12 büyük koridora çıkılan geniş dairedeydiler. Şu ana kadar 4 farklı koridordaki tüm kapıları denemişlerdi fakat hiçbirinde açık bir yer bulamamışlardı. Acil durum moduna geçilince tüm kat kilitlenmişti sanki, hiç bir odaya giriş yoktu. Denemeye devam ediyorlardı fakat yorulmaya başlamışlardı ve açamadıkları her kapı umutlarını biraz daha azaltıyordu. Jean topuklu ayakkabılarını çıkarıp atmıştı ve yalın ayak geziyordu; yerler soğuktu topuklu ayakkabıların içinde ağrıyan ayaklarla kıyaslanınca soğuk zemin daha cazip görünüyordu. Beşinci koridorda ilerliyorlardı şimdi, iki yanları demir duvarla kapanmış odalarla doluydu. Koridor kavisliydi, yani sonuna kadar yürümeleri gerekiyordu her yeri görmek için. Onlar da yürüyorlardı, hiçbir şey değişmezken sürekli yürüyorlardı.
''Şşşt!'' dedi Johnson ve Jean'i eliyle durdurdu birden bire. Nefeslerini tutarak hızlıca duvara yaslandılar. Jean ne olduğunu görmek için kafasını hafifçe uzatarak ileriye doğru bakmaya çalıştı. Koridorun sonlarına doğru birkaç odanın kapısı açık gibi görünüyordu. Hatta konuşma sesleri gelmeye başlamıştı kulağına artık. Burada birileri olduğu kesindi, fakat dost mu yoksa düşman mı olduğunu bilmeden ilerlemeleri mümkün değildi. Johnson da Jean'in yanına yaklaştı.
''Ne yapacağız?''
''Sessizce konuşmalarını duyabileceğimiz bir mesafeye gidelim.'' diyerek ilerlemeye başladı yavaş yavaş Jean. Ayakkabılarını çıkarmış olduğundan bir gölge kadar sessiz ilerleyebiliyordu, etrafta hiç ses bulunmadığını düşündüğünde bu önemliydi de. Yavaşça yaklaştılar sesin geldiği kapısı açık odaya doğru. Yakşaltıkça sesler netleşmeye başladı, fakat konuşmaların anlamadıkları bir dilde olduğunu da fark ettiler. Kısa bir süre durup dikkatli dinleyince bunun Rusça olduğunu fark etti Jean. Kafası karışmış bir şekilde arkasında duran Johnson'a dönerek 'geri git' diye fısıldadı. Biliyordu ki bu tesiste Rusça konuşacak olan iki çalışan yoktu ve bu konuşmalar ancak birer yabancıya ait olabilirdi.
Tam geri dönüyorlardı ki birden adamlardan birinin telaşlı bir şekilde bağırdığını duydular. Belli ki onları görmüşlerdi, Jean temkini elden bırakarak ayağa kalktı ve Johnson'ı da kolundan tutarak koridordan geriye doğru koşmaya başladı. Ne var ki henüz iki adım atmışlarken koridorun sonundan gelen büyük bir 'güm' sesi ve ardından gelen otomatik silah sesleri onları oldukları yere sabitledi. Deli gibi atan kalplerinin gümbürtüsü dışında hiçbir ses çıkarmadan dinlediler.
İki farklı ses sürekli bağırıyor ve en az iki makineli tüfek durmaksızın ateş ediyordu. Kısa bir süre bu şekilde devam ettikten sonra bir bedenin duvara sertçe çarpma sesi geldi ve tüfeklerden biri sustu. Kısa bir süre sonra da diğer yaygaracının sesi kesildi ve bir metalin parçalanma sesi yankılandı koridorda. Dev bir gölge büyüyerek yaklaştı Jean ile Johnson'ın yanına. Yapabilecekleri hiçbir şey yoktu şu durumda, kaçmak için de çok geçti artık; nefeslerini tutarak beklediler. Sonunda gölgenin sahibi kavisli koridordan göründü.
Adam, Smith'in bir benzeri, 'Solid soldier'lardan biri olan 16 idi.