Sallantılı ve boğucu yolculuğu motorun susmasıyla biten Smith derin bir oh çekti. Kapalı alanlarda kalmaktan yana bir sıkıntısı yoktu fakat en ufak bir çıkıntıda dahi şiddetle sallanan bu minibüsün arkasında yol boyunca ses çıkarmadan durmaya çalışmak, bugüne kadar yaptığı en ağır idmanlara taş çıkartacak kadar zor olmuştu. Aracın ön kapısının hızlıca kapandığını duydu, birkaç saniye sonra bagaj kapıları açıldı ve bulunduğu yere belli belirsiz bir ışık huzmesi vurdu. Arabayı süren militanın sesini tanıdı bir an sonra.
''Şunların hepsini indirip arkaya yığın. İki saat içinde buradan gitmiş olacaklar.''
Smith kendi kendine gülümsedi ve '
İki saat süre, neden asla zorlamazlar sanki?' diye düşündü. Önündeki kolilerden iki tanesinin dört kol tarafından kavrandığını görünce omuz silkti ve bağırarak konuştu: ''Umarım sizin birkaç numaranız vardır.''
Minibüsün açılmış olan bagaj kapısının ardından, bagajı açan adamlardan biri elinde koca bir koliyle birlikte duvara doğru uçtu. Sert bir şekilde duvara çarptı ve elindeki kolinin üzerine kaburgaları kırılmış bir şekilde yığıldı. Diğer adam daha ne olduğunu anlayamadan kafasına aldığı darbe ile bilincini yitirip yere düşünce bulundukları depodaki diğer altı militan şaşkın bir şekilde silahlarını minibüse doğrulttular. İçlerinden birisi ''Yukarı haber verin hemen!'' diye bağırdı, fakat bağırdığı anda yanındaki koşmaya niyetlenen iki adam ile birlikte minibüsün arka panelinden gelen mermilerin hedefi oldu. Minibüsün diğer tarafında kalan üç militanın da bağırarak minibüsü yaylım ateşine tutmasıyla depo bir anda karışmıştı.
Adamlar şarjörleri bitene kadar parmaklarını silahlarının tetiğinden çekmediler; hepsinin mermisi bittiğindeyse minibüs delik deşik olmuş durumdaydı artık. Kısa bir süre sessizlik oldu, bir anlık korkuyla ateş açan militanlardan biri dönüp hala ürkek bir biçimde ''Peki ya mallar?'' diye sordu. Diğeri ise az önce ne olduğunu kavramaya çalışır bir biçimde etrafına bakıyordu.
''Endişelenmeniz gereken şey mallara ne olduğu değil.''
Smith, üzerinden dumanlar tüten minibüsten yeleğini silerek indi. Karşılarında bir anda dev cüssesi ve elinde otomatik tüfeğiyle az önce delik deşik ettikleri minibüsten inen bu askeri görünce militanlar bir an ne yapacaklarını bilemediler. İçlerinden biri titreyen bir sesle ''Nasıl?'' diye sordu, diğeri ise ateş etmek için silahının boşalmış şarjörünü zorluyordu hala. Dev cüsseli asker kafasını hafifçe eğip gaddarca gülümsedi.
''Hayat garip değil mi?''
-----
''Jean, şu an merdivenlerden bulunduğum binanın ilk katına çıkıyorum. İleride benim için eğlenceli bir şeyler olacağını söyle lütfen.''
''Çıkacağın koridorun başında bir güvenlik görevlisi var. Kapıya vardığında haber ver, destek çağırmamaları için ona görünmeden geçmen gerek.'' dedi Smith’in kablosuz kulaklığından gelen kadın sesi.
''Eğlenceden kastım bu değildi.'' diye cevap verdi Smith alaycı bir biçimde. Bu arada merdivenlerin yukarısındaki beyaz kapıyı da görmüştü.
''Ciddi ol 19. Zamanın kısıtlı.''
Adam kapıyı yavaşça açıp ilerideki uzun koridora baktı. Güvenlik görevlisi koridorun en başında bir sandalyede uyuklamakla meşguldü.
''7. kata çıkmak için asansörü kullan. Oradan merdivenlere geçeceksin ve 8. katın başında özel güvenliği geçmen gerekecek.''
Smith silahını omzuna asılı olan askısında sallanmaya bırakıp yavaşça asansöre ilerledi. ''Depodakiler gibi değillerdir umarım.'' Asansör’ün bir ‘bink’ sesiyle gelmesine kadar geçen sürede hiçbir ses oluşmamasını da, söylediği şeyin Jean’i kızdırdığı olarak yorumlayıp gülümsedi. Boş asansöre binip yedinci kata vardığında Jean tekrar konuştu:
''Sekizinci kattan yukarı çıktığında geldiğini biliyor olacaklar. Dikkatli ol ve hedefe kaçması için gerekli süreyi vermemeye dikkat et.''
''Bu işi neden ordunun halletmediğini söylemişler miydi bize?'' diye sordu Smith merdivenleri üçer üçer çıkarken, fakat Jean cevap vermedi. Sekizinci katın başına geldiğinde takım elbiseli bir güvenlik görevlisi durmasını işaret etti. Smith gülümsedi, karşısındaki adam bir an ona bakakaldı ve sonunda kafasını çevirip az ilerideki güvenlik odasına doğru bağırmayı akıl ettiğinde çoktan sesini kesecek olan şiddetli bir yumruğu midesine yemişti bile. Odadan, ellerinde hafif makineli silahlarla bir anda 3 görevli daha çıktı ve silahlarını yukarı doğru tuttuğu yumruğunun üzerinde baygın bir adam olan Smith’e doğrulttular.
''Dur ve indir onu!'' diye bağırdı bir tanesi üzerindeki şaşkınlığı atınca. Smith, elinin üzerindeki bedenin bütün karın boşluğunu kaplayan dev yumruğunu açtı ve adamı düşmeye bıraktı. Kendinden geçmiş adamın bedeni yere düşerken sağ elinin yanında sallanan makineli tüfeğine hızlıca uzandı ve üzerine kendisinden hemen önce ateş açmaya başlayan adamları teker kurşunla vurdu. Adamlar hareketsiz biçimde yere düştüklerinde silahını gene sallanmaya bıraktı ve sağ kolunun yüzeyinde saplı kalmış bir kurşunu iki parmağıyla tutarak çıkartıp cesetlerin üzerinden atlayarak ilerlemeye devam etti.