Bu aralar çok sık olarak klasik müzik ve indie dinliyorum. Aslında klasik müziğe hep ilgim vardı ve sürekli dinlerdim ama öyle bilip seçerek değil de tanıdık isimleri takip ederdim. Chopin, Mozart falan yani. Klasik müziği daha da tanımamı sağlayan şey ise Magic Piano uygulaması oldu. Bu uygulama sayesinde hem klasik eserleri çalarak müthiş zevk aldım hem de uygulamadan öğrendiklerimi dinleyip keşfetmeye başladım. Bunun sayesinde şimdi çok sevdiğim Ligeti, Mendelssohn, Rachmaninoff, Verdi gibi isimleri öğrendim. Geçen bitirdiğim 2001 Bir Uzay Destanı'nı da epik Ligeti ve Strauss müzikleriyle okudum. Çoğunlukla senfoni veya piano dinletilerini tercih ediyorum ama çellonun önderlik ettiği eserler de ilgimi çekiyor. Örnek olarak Yo-Yo Ma'nın Songs from the Arc of Life albümü inanılmaz bir şeydir. Bu albümden özellikle
şu (Çelloda Sollima var burada, Yo-Yo Ma değil) eseri dinlerken her seferinde tüylerim ürperir. Nietzsche diyor ya kendine: "Asıl istediğim nedir musikiden? Ekim ayında bir öğle sonu gibi duru ve derin olsun. Kendine özgü, taşkın ve nazlı olsun; çıtı pıtı, nazlı bir kadın, iyemli, dönek bir kadın olsun."
Bu arada Magic Piano'da seviyem 101, achievements kısmı dâhil her şeyi bitirdim yani. Çalamadığım şarkı yok gibi, birazcık profesyonel seviyeyim artık. Arada Daily Challenge'larda ismimi zirvelerde görebilirsiniz (Rosemary009). En iyi başarım ikincilik, ah ah bir birinci olamadım gitti. Rimsky-Korsakov ve Mussorgsky çalmak bayağı güzel. Ligeti'lerin VIP olmasına aşırı uyuzum bir de.
Indie müzikte de birçok isim keşfettim ama bu aralar en çok severek dinlediğim müzisyeni yazayım sadece: Ciaran Lavery. Spotify'ın çalma listelerini rastgele dinlerken karşılaştım bu isimle ve etkisini direkt hissettim. Müzisyenin sesi hakkında düşündüğüm ilk şey ise, erkekse çok hoş bir sese sahip olduğu, eğer kadınsa çok fazla sigara içmiş olduğuydu. Aşağıdakine tıklayıp siz de bir tahmin edin, bakalım tutturabilecek misiniz cinsiyeti. Ben tutturamadım.
Ciaran Lavery - Shame