Fiziksel Görünüş: Uzun boylu, kumral bir delikanlı. Asker kesimli kahverengi saçları vardır, gözleri de yeşildir. Her zaman köseli ayakkabılarla dolaşır, büyü malzemelerini koyduğu deri çantası hep sırtındadır. Gittiği yerde çok yabancıysa, cübbesinin başlığı genelde kafasındadır, gizemli durmayı sever.
Kısaca özgeçmiş:
Astis, tıpkı annesi gibi büyücüdür. Babası bu duruma karşı çıktığı için küçük yaşta büyücülük okuluna gönderilmiştir ve orada uzun yıllar boyunca büyünün her türlüsü üzerine uzun eğitimler almıştır. Okulu bitirdikten sonra evine dönmemiş, dünyayı dolaşarak dövüş sanatlarını ve işine yarayabilecek başka sanatları öğrenmek için uğraşmıştır. Şu sıralar altın Şehir'e doğru ilerlemektedir.
Yol yorucuydu, Astis uzun süre yürümekten yorulmuştu; ama nedense acele etmesi gerektiğini hissediyordu. Bu garipti aslında; zira buraya bir görev yapmak için gelmiyordu, sadece bunca efsaneye konu olmuş bu şehrin gerçekten ne olduğunu öğrenmek istiyordu. Eve dönmeden önce son bir kez daha keşif yapmak eğlenceli olacaktı.
Astis'in yüzü başlığının altında gizliydi, her ihtimale karşı. Üstelik pek çok yerde büyücülerden inanılmaz şeyler isteniyordu, bir keresinde zamanı geri çevirmesi bile istenmişti; ancak elbette, bu onun güçleri dahilinde değildi.
Çatallanan yolu dönüp devam ettiği sırada uzaktan gelen bir toz bulutu dikkatini çekti ve çantasını sırtından indirip, bir tehlike için hazırlandı.
Toz bulutunun olduğu yönden devasa üç akrep biri en önde diğer ikisi arkada olmak üzere ilerliyordu. Bir az daha dikkatli bakınca akreplerin üstünde çadırlar olduğunu fark eder Astis.
Astis bunun ne olduğuna anlam verememişti, akreplerin ilk defa yük hayvanı olarak kullanıldığını görüyordu, dahası ilk defa bu kadar büyük akrepler görüyordu. Dünyanın çeşitli yerlerinde göçebe yaşayan farklı halklar vardı; ancak bu tuhaf manzara Astis'i biraz tedirgin etmişti.
Kararsızca çantasının sapını kavradı, aklında gerekirse saldırmak için gereken büyüyü oluşturmaya, zihnini hazırlamaya başladı.
Ama akrepler yakınına geldiğinde sormadan da duramadı, gerçi içeride birilerinin var olup olmadığından pek emin değildi.
[blockquote]Yuvarlandı 1d20+5 : 11 + 5, toplam 16[/blockquote]
(http://i.imgur.com/qvfqzjd.jpg)
Çadırların içinden 2 metre boyunda ki uzun boylu, deri yerine ağaç kabuğu bulunan gözlerinden ve ağızlarından mavi ışık saçılan varlıklar çıkar. Bir süre düşündükten sonra gezintinde duyduğun hikayelerden "Çöl Hokkobazları" olarak tanıtılan Cinler olduklarını anlarsın. İçlerinden en önde olanı sana doğru yaklaşır ve bozuk bir aksanla ortak dilde "Merhabalar, ben Neilhar... Buralarda ki bir Cin toplumunu ziyarete gelmiştik şimdi ise Altın Şehirin oradan topraklarımıza doğru yol tuttuk... Siz kimsiniz?"
Astis ister istemez bir adım geri çekildi. Çöl hokkabazlarını duymuştu. Bunlar tehlikeli yaratıklardı, ne zaman ne yapacakları pek belli olmuyordu.
"Merhaba, eski dost," diyerek başladı Astis, cinler kızdırılmaya gelmezdi zira. "Astis Mastroviç, gezginim. Altınşehir'in methini çok duydum ve burayı ziyarete geldim." Büyücü olduğunu bilerek söylememişti; zira bazı cinlerin insan büyücülerine karşı husumet beslediğinden haberdardı, bu yüzden temkinli yaklaşıyordu. Belki bu grup dost canlısı çıkardı ve bu halde savaşmak zorunda kalmazdı.
"Bir şeyler ikram edelim?" der bu sırada diğerleri çadırın kapısını aralayarak krallara layık görünümde ki güzelim yemeklerin olduğu sofrayı gösterirler. Ardından "Hem Altınşehir buradan az uzakta oraya daha hızlı gidersin bizimle akrepler sayesinde..." der.
Astis bu davete şaşırmıştı, tedirginlikle ne yapacağını düşünüyordu. Bu yaratıkları duymuştu; ama ilk defa karşılaşıyordu ve ne yapması gerektiğini bilmiyordu.
Deri çantasını sıkı sıkı tutarak ve kendini koruyabileceği büyüleri gözden geçirerek içinden Uthar'a dualar etti.
Oldukça yorgun olan astis yavaşça çantasını açtı ve küçük, deri bir matara çıkarıp içindekini içti. Duyuları keskinleşirken zihni de berraklaştı. Fakat hiçbir şey yorgunluğunu geçiremezdi, en azından yanındaki hiçbir şey.
Temkinle cübbesinin cebini yoklayarak daveti kabul etti, aradığı şeyin orada olduğunu bilmek rahatlık veriyordu.
Masaya oturur herkes ve yemek yemeye aynı zamanda sohbet etmeye başlarlar, başlarında ki Cin seninle sohbetini yarıda kesmemek için devam eder konuşmaya,
"Eee... Altınşehir'e iş için mi ticaret için mi ziyaret için mi gidiyorsun? Aynı zamanda bu topraklar çok tehlikelidir. Buraya kadar geldiğine göre güçlü biri olsan gerek..."
Astis hâlâ çok tedirgindi, efendi cin bu soruyu samimiyetten mi yoksa başka bir hesap için mi soruyordu? Astis bunu bilmezdi elbette; ama yarı doğru bir cevap vermeye karar verdi. Onlara açıklarsa aralarının bozulacağını düşündüğü şeyler vardı.
"Ziyaret, efendi cin." diyerek başladı samimiyetle. "Ben, az önce de söylediğim gibi gezginim. Dünyayı gezerek hikâyeler topluyorum. Eğer bana anlatabilecek bir hikâyeniz varsa sizi de memnuniyetle dinlerim."
Gülümser ve hepsi birbirine bakındıktan sonra lider cin gülümseyerek Astis'e doğru konuşmaya devam eder, "Yaklaşık 2.000 yaşındayım ve pek çok sayıda gezgine, yazara hikayeler anlattım... Fakat sana önerim benim hikayemden çok Altınşehirin hikayelerine dikkat et... Benim gibi tonlarca farklı varlığın hikayelerini barındıran güzel ve esrarengiz toprakların günümüzde ki hikayelerini topla..." der bu sırada akrep durur ve hepiniz ayağa doğrulup çadırdan dışarı çıkarsınız. Altınşehir surlarından az bir mesafe uzaktasınızdır. Cin, kendi dilinde bir şeyler diyerek akrebin eğilmesini sağlar ve aşağı inersiniz ikiniz ardından sana "Görüşürüz yoldaş, yol buraya kadardı eğer yardıma ihtiyacın olursa Neilhar demen yeterli olur..." der ve sofrada ki en güzel yiyecekleri bir çantanın içine koyarak sana verir selam vererek yollarına devam ederler.
Şehir kapılarına yaklaşınca iki muhafız durdurup üzerini kontrol eder ve ismini sorguladıktan sonra içeri girmene izin verirler. Şehir çok kalabalıktır ve çok büyük bir yerdir. Meydanda koca bir kalabalığın topranmış birini dinlediği dikkatini çeker.
Öncelikle tuhaf olan şey şuydu, efendi cin ona hiçbir şekilde saldırmamıştı ya da kötü bir şey yapmamıştı. Acaba Çöl Hokkabazları konusunda yanılıyor olabilir miydi?
Başını kaldırdığında geniş bir meydanda toplanmış insanları gördü. Yüksek bir platformdaki kara cübbeli bir adam bağırabağıra bir şeyler anlatıyordu, Astis duyabilmek için yaklaştı.
"İmparatorluğa bağlı olan devletler, askerler, halk, yargıçlar, krallar tamamiyle kimsenin seçimi yada yönetim üzerinde halktan kimsenin sözü geçmeden yönetilmektedir!! Gün geçtikçe bilgilenen toplumumuz sesini yeteri kadar çıkartırsa söz hakkımızın geçeceği bir dönem başlayabilir!! Şimdi ise sözü İmparatorluğun yüce yargıçlarına bırakıyorum!!"
Sözlerin ardından dinleyiciler coşkuyla bağırır ve siyah cüppeli adam geri çekildikten sonra üç elf, iki insan yargıç öne çıkar. Elflerden bir tanesi dahada öne geçer ve konuşmayı o yürütür,
"Halkımızın hem sözünün geçeceği, hemde yüce imparatorumuzun malı olan topraklarını yönetebileceği bir yönetim dönemine selam olsun!! Şu gerçektir ki; imparator ve krallar olmasaydı şu anda ne siz nede ben rahat bir hayat sürerdik... Bunun karşılığını hak ediyor ve alıyorlar, fakat insanların yönetim hakkındada sözlerinin geçeceği bir dönem başlamalıdır!! Bu dönem uğruna gerekirse kimilerine göre öldüğü söylenilen Eskilerin Efendisi Lord Otihorn'un bulunduğu Uvthar tapınağının en üst odasına kadar gideceğiz!!"
Konuşma kalabalığı dahada coşturur, bu sırada 20'ye yakın sayıda güçlü muhafız gelir. Fakat müdahale etmek yerine güvenliği sağlamaya koyulur. Bazı kişiler kızıl bayraklar havaya kaldırır
Astis bunları duymuştu. Halkın sözünün geçmesi mi? Eskiden olsa buna gülüp geçebilirdi belki; ama dünyayı gezdiği zamanlarda neredeyse umulmadık şeyler karşılaşmıştı.
Buradan çok uzaklarda bilinmeyen medeniyetler kendilerini halklarından başkasının yönetemeyeceklerine inandırmıştı ve görünüşe göre bunu çok iyi başarıyorlardı. Bunun haricinde zorbalıkla yönetilen krallıklar da görmüştü. Bu sayede zamanında okumak zorunda kaldığı onca öğretiyi anlamlandırabilmişti.
Ve eğer Uthar'dan bahsediyorlarsa... Astis eliyle bir zafer işareti yaptı. Kalabalık coşarken o da aralarına katıldı.
Bu sırada sarayın olduğu alandan meydana doğru gelen beyazlar içinde ki bir birlik vardı. En önde dört atın üstünde kumandan bulunuyordu. Beyaz birliğin ardındansa siviller toplanıp onları takip etti, beyaz birliğin başında ki uzun saçlı kumandan bağırarak konuşmaya başladı,
"Yönetim üzerinde halkın değil sözü geçmesi, imparator'un ailesinden birinin bile sözü geçmesi demek çeşitli entrika ve sorun yaratacak saçma fikirlerdir!! Yargıçlar, soylular, kumandanlar gibi imparatorluk yetkililerinin bu tür düşüncelere öncülük etmesi büyük suçtur!! İmparatorumuz Savaş Tanrısı Orus'un verdiği kanunlarda ki af hakkını kullanarak sizleri af ediyor, fakat devamını getirirseniz gerekeni uygulayacağımızı söylüyor!!" der.
Yargıçlar birbirlerine uzun süre bakınır ve ardından, "Burada düşüncelerimizi paylaşmak ve haykırmak hepimize Adalet tanrısı tarafından verilen bir haktır. Herhangi bir isyan söz konusu olamaz ve olmayacaktır emin olabilirsiniz..." derler. Kumandan başıyla onaylayıp birliğiyle geldiği yöne geri döner ve kalabalığa dağılması söylenir. Bazıları dağılırken bazıları ise bağırarak slogan atmaya başlar. İnsanlar ve askerler aldırmadan işlerine bakar, yollarına devam ederler.
Öyle anlaşılıyordu ki bu henüz yepyeni bir durumdu zira eski bir dava olsaydı buradaki insanların yarısının idam edilmesi, bir o kadarının da zindanlara atılması gerekirdi.
Deri çantası sırtında, cübbesinin başlığı yüzünü gizler halde olan Astis pek çok kişi gibi oradan ayrıldı. Dikkat çekmek istemiyordu, üstelik Altınşehir'e geleli henüz birkaç dakika olmuştu ve şüphe çekmesi hiç iyi olmazdı.
Şehir sokaklarında amaçsızca dolaşıyordu, nereye gitmesi gerektiğine dair hiçbir fikri yoktu.
Astis nereye gireceğine karar verememişti. Karşısında devasa bir kütüpjhaneyle bu şehrin büyücülük okulu duruyordu.
Astis, büyü ve iksir malzemelerini kontrol edince bazılarının azaldığını fark etti. Hızla büyücülük okuluna yöneldi. Belki malzemelerini tedarik edeceği bir yer öğrenirken nelerin döndüğünü de öğrenebileceğini düşünüyordu.
Büyü okulu güzel ve geniş bir bahçeye sahipti, bahçeden ilerleyince kapıdan içeri girdin ve içeride her ırktan büyücü bulunuyordu. Herkeste cüppe, zırh, silah, kitap, iksir bir şeyler vardı ve herkes bir şeylerle ilgileniyordu.
Etraf oldukça hareketli görünüyordu. Kadın, erkek, elf, insan bir sürü büyücü bir uyum içerisinde çalışıp etrafı düzenliyorlardı.
Az ötede biri insan diğeri elf olan iki kadın dikkatini çekti. Birlikte bir rafın başındaydılar. Arada gözle görünür bir ırk farkı olmasına rağmen ikisi de gülümseyerek birbirleriyle sohbet ediyor ve bir yandan da Astis'in tam olarak göremediği rafla ilgileniyorlardı.
Astis, samimi görünmek için gülümseyerek başlığına çıkarıp onlara yaklaştı.
"Buraya yeni geldim, yani geleli en fazla yirmi dakika falan oluyor. Ve gelir gelmez de..." Astis gördüklerini anlatırken sesini alçaltma ihtiyacı hissetti.
"Halkın yönetime katılmasından bahseden bir konuşmaya denk geldim. Dünyada işler karışıyor, belki bana bir yardımınız dokunabilir." Deri çantasını sırtından indirip onlara gösterdi.
"Üstelik meslekdaşız ve malzemelerin bir kısmı bitmek üzere. Buraya gelmenin daha uygun olacağını düşündüm."
"İmparatorumuzla kan bağı olan soylular monarşiye karşı bir fikir akımı yürütmeye başlatmış, fazla büyük veya önemli bir konu sayılmaz... İmparator eğer Eskilerin Efendisi Lord Otihorn ölmemiş yaşıyorsa her düşmanı devirebilir... Asıl korku ise son günlerde bahsi geçen Karanlıklar Tapınağı denilen söylenti... Onun haricinde malzeme ihtiyacınız konusunda yardımcı oluruz elbette fakat bizimde fazla bu konulardan bahsetmemiz doğru olmaz... En iyisi büyü okulumuzun lideri Usta Vita ile görüşün..."
"Uthar'ın bilgeliği üzerinizde olsun ve sizi aydınlatsın, iyi hanımlar," diyerek iki kadını işleriyle yalnız bıraktı Astis. Bu karanlık tapınak söylentileri sadece burada değil, başka şehirlerde de söylenen bir şeydi, Astis bazı yerlerde insanların bundan gerçekten korktuklarını, başka yerlerdeyse kimsenin kâle bile almadığını görmüştü.
Astis, aklında bu düşüncelerle baş büyücüyü aramaya devam etti.
Okulun odalarından birinde Usta Vita yazısını fark eder Astis, içeri girdiğinde ise karşısında kendisinden büyük bir boyutta hiç daha önce görmediği ırktan birisini görür. Bu kişi Usta Vita'ydı ve içeri girince kapı kendiliğinden yavaşça kapandıktan sonra Usta Vita konuşmaya başladı,
(http://i.imgur.com/9ZwyXiz.jpg)
"Hoşgeldin genç büyücü, okuldan biri olmadığın çok belli... Çünkü iyi bir hafızam var ve bütün öğrencileri okula almadan önce gözden geçiririm... Sana nasıl yardımcı olabilirim?"
"Merhaba, efendi Vita," diyerek söze başladı Astis. Bu arada hafifçe dizlerinin üzerine çöktü. Selam verdikten sonra ayağa kalkan Astis, ustanın müsadesiyle karşıdaki koltuğa geçti.
"Evet, efendim. Buradan değilim. Gezgin bir büyücüyüm ve yolum buraya düştü." Astis başına gelenleri ve az önce konuştuğu iki kadının kendisine söylediklerini anlattı.
"Üstelik buraya gelene kadar da epey vakit harcadım. Yolda karşılaştığım Çöl Hokkabazları da bana yardım etti, ki bunu hiç ummuyordum. Müsadenizle kalacak bir yer ve malzemelerimin teğminini rica ediyorum." diyerek bitirdi lafını.
"Tabii kapımız herkese açık... Tanrılar tarafından yollanan bir misafiri geri çevirmek yada yardım etmemek gibi bir durum bizim için söz konusu bile değil... Ayriyeten büyünün ilk kullanıcısı, atalarımızın efendisi, kaosun durdurucusu ve imparatorluğun kurucusu olan Efendi Otihorn uzun süredir ne tapınakta ki büyücüler ve hatta tapınağın yeni liderince bile görülmemiş nede imparator yada biri tarafından görülmemiş... Bu yüzden eski tarihte ki kaosun tekrar ortaya çıkması an meselesi bu yüzden bu Karanlıklar Tapınağı yada karanlığın tapınağı denilen şey gibi efsaneler elbette kaosun göstergeleri..." der ve elinde bir ışıltı oluşur, ışıltıdan bir elma çıkar ve sana doğru uzatır.
Ardından odanın penceresinden dışarı bakarak bahçeye ve gökyüzüne bakınır. "Bir gezgin büyücü çok şey görür ve yaşar... Önemli olan ise bunu başkalarına anlatabilmesidir..."
Ustanın bilgeliği karşısında Astis büyülenmişti. Gezgin bir büyücü olarak yıllarını harcadıktan sonra güzel şeyler duymak ve sıcak bir şekilde ağırlanmak hoşuna gitmişti.
Elmayı samimiyetla kabul etti ve hançeriyle hafifçe kabuğunu soydu.
"Bilgeliğiniz beni büyülüyor, usta Vita," dedi Astis elmasından bir ısırık alırken. "Her türlü yardıma hazırım. Hele buraya geldiğimden beri gördüğüm sıcak gülümsemeler ve iyi dostlar varken."
"Çok teşekkürler fakat şu anlık bir yardıma ihtiyacım yok... Diğer öğrencilerle kaynaşarak yeni büyüler öğrenmeye ve yeni formüller kavramaya çalışabilirsin..." derken bu sırada gökyüzünde devasa bir gri ejderha süzülmektedir. Ejderha bir noktaya iniş yapar ve Usta Vita bile şaşkınlıktan bakınıp hızlıca odadan dışarı çıkar. Bütün okul öğrencileri dışarı çıkarlar ve meydanda insanlar toplanıp ne olup olmadığına bakınırlar. Bu sırada tüm kalabalık meydana toplandığı an devasa Ejderha meydanın ortasına iner ve sırtında çok güçlü ve büyüleyici bir zırhı, silahları bulunan orta boylarda biri bulunmaktaydı.
Sarayın oradan beyaz birlik gelir fakat başlarında bu sefer farklı bir kumandan vardır. Bir başka sokaktan ise at arabası gelir ve içinden pelerini bulunan, vücudu tıraş edilmiş, teni beyazlanması için pudralanmış bir maymuna benzeyen bir ırktan biri iner. Beyaz birlik Ejderha karşısında diz çöker, maymuna benzeyen ırktan kişi ise hafifçe diz çöküp peleriniyle selamlar.
[blockquote]Yuvarlandı 1d20+5 : 1 + 5, toplam 6[/blockquote]
Ejderhanın sırtında ki kişinin Uvthar tapınağının şu an ki lideri olan Lord Jamir olduğunu, maymunumsu ırkın ise "Elf Taklitçisi" olarak bilinen Giza ırkının olduğunu hatırlar.
Her şey o kadar ani gelişmişti ki Astis neler olduğuna anlam verememişti.
Ama gelen kişilerin kim olduklarını hatırlamıştı, biri Uthar tapınağının efendisi Lord Jamir'di, diğeri de Giza ırkındandı. Genelde elfleri taklit eden bu ırktan birinin ilk defa karşısına çıktığını fark ettiğinde, "Tam bir taklitçi."
Astis arkasını döndüğünde girişte kendisine yardım eden elf kadınla gözgöze geldi, tedirgin bakışlarla birbirlerini süzdüler. Daha sonra diz çöken astis tedirgin bakışlarla etrafı süzmeye devam etti. 'bir şeyler oluyor,' diye geçirdi içinden. Elf kadının gözleriyle tekrar buluştuğunda onunda endişesini fark etti. Bir şeyler olacaktı.
Usta Vita, yürüyerek okuldan dışarı çıkar ve ejderhanın yanına yaklaşıp eliyle selamlar ve "Hoşgeldiniz Lord Jamir..." der. Ardından Lord Jamir görkemli zırhıyla ağır ağır adımlarla Ejderhanın sırtından indi. Ejerha kadim ejderha olduğu için çok büyük ve ürkütücü görünümdeydi.
Usta Vita'ya yaklaşıp etrafa bakındı ve ardından beyaz birliğin kumandanına "Ben bir savaşçıyla değil büyü kullanıcısıyla görüşmeye geldim..." der. Bunun üzerine Giza ırkından kişi ile beyaz birliğin kumandanı sinirle geri dönerler. Ardından Usta Vita ile Lord Jamir okuldan içeri girer ve odalarında özel konuşmaya başlarlar. Elf kadın yanına gelir ve konuşmaya başlar,
"Keşke Efendi Otihorn ölmediğini gösterse... Ortaya çıkıp bu karışıklığa bir dur dese... Lord Jamir, yıkım büyüleriyle ün kazanmış daha çok kötü biri olarak tanınmış bir isim... Usta Vita'yı ziyarete gelmesi pekte iyi bir şey değil..."
"Bir şeyler dönüyor ve bunu çözmemiz gerekebilir. Lord Jamir'i biliyordum; ama eğer gerçekten dediğin gibiyse..." Astis ürperdi. "Bu arada az önce kendimi tanıtmamakla kabalık ettim. Adım Astis Mastroviç ve güneyden geliyorum. Sana nasıl hitap etmeliyim?" Elf kadının cevabını beklerken dizginlenmiş ejderhayı izledi. Hayvan oldukça görkemliydi ve inanılmaz bir kudret ve güce sahipti. Astis, tüm bu yaşadıklarının ağırlığıyla derin bir nefes aldı. Kalbi kulaklarında gümlerken huzursuzluğu arttı.
Ejderha bir gözüyle senin ona baktığını fark etti fakat umursamadan etrafa bakınmaya devam etti. Elf kadın ise "İsmim Loralee, büyü okuluna 15 yaşımda ailemden izin alarak okumak üzere geldim..."
Ejderhanın kendisine bakışı Astis'i biraz ürpertti ama Loralee'nin konuşması dikkatini genç kadına yöneltti tekrar.
"Vay canına," dedi Astis gülümseyerek. "Loralee, bu inanılmaz. Pek çok yerde elflerin ve insanların geçinemediğini gördüm. Irksal farklılıkların nelere yol açtığını bir görsen..." Sarışın elf kadına bakarak iç çekti. "Bir keresinde bir elfin sırf fazla iri diye bir adamı öldürdüğünü görmüştüm."
Bu arada devam eden hareketliliğe gözü takıldı. İnsanların, elflerin ve daha pek çok ırkın oluşturduğu kalabalık hâlâ bahçedeydi. Herkes gruplar halinde, tedirgin fısıltılarla birbirleriyle konuşuyordu.
Dikkatini Loralee'ye verirken, Astis onun gözlerinin de kendisininkiler gibi dalgınca etrafı araştırdığını fark etti.
Lord Jamir sinirli bir şekilde okulun bahçesine çıkar ve Ejderha'ya doğru sert şekilde yürümeye başlar. Ardından Ejderha'ya bilinmeyen bir dilde sertçe seslenir ve Ejderha hızlıca doğrulur. Herkes ilk başta onlara zarar vereceğini zanneder fakat Lord Jamir ejderha'nın sırtına binip havaya süzülerek uçmaya başlar. Ejderha havada uçmaya başladığı anda gökyüzü kararır ve yıldırımlar çarpmaya başlar havada, herkes korkuyla bakınır fakat bir süre sonra hava normale döner. Efendi Vita ise dışarı sapa sağlam şekilde çıkar ve konuşmaya başlar,
"Lord Jamir, tapınağın askerleri olmamız konusunda emirler yağdırdı fakat sizin özgürlüğünüzü kısıtlayamayacağım için geri çevirdim. Sorun yok herkes işine dönsün..." der.
Astis, Loralee'nin dediklerinde haklı olduğunu o zaman anladı. Bilgelik tanrısının bir hizmetkârı olarak, üstelik tapınağın da başıyken, adamın bilgeliğe değil de güce önem veriyor olması bambaşka bir ironiydi. Bu fikrini Loralee'ye açtığında genç kadın güldü. Bir tebessüm değil, acı bir gülüş.
"İnan bana Astis, her kes aynı şeyi düşünüyor. Üstelik senin gördüklerin sadece bir tadımlık." Astis içini çekti.
"Buraya yeni geldim ve yapacak bir işim yok. Dilersen sana yardım edebilirim, böylece işleyişi de öğrenirim." Bu sayede Astis ve Loralee binaya doğru ilerlemeye başladı.
Bu sırada hava kararmıştı, Efendi Vita içeride öğrencilere bir şeyler dedikten sonra öğrenciler odalarına çekilirler ve Efendi Vita Astis'i görür ardından,
"Genç adam... Hava karardı, bu gece burada kal odanı hazırlattım... Loralee sende bir an önce odana git..." der ve Loralee üzgün bir surat ifadesiyle odasına çekilir.
Astis de kendisine ayrılmış odaya gitti ve eşyalarını yerleştirdi.
Loralee'yle konuştuklarını aklından geçirirken istemsizce onu düşündüğünü fark edip hafifçe kızardı. Pencereden dışarı, karanlığa bakarken aklı daha ciddi konulara kaydı.
Bugün olanlar aklını kurcalıyordu. Önce Çöl Hokkabazları, şimdi de bu mesele. Gerçi Çöl Hokkabazları konusunda ne diyeceğini hâlâ bilemiyordu; ancak az önce olanlar... Anlaşılması güç günler onları bekliyordu.
Sıkıntıyla iç çeken astis bir kez daha ev özlemini kalbinde hissetti. Eski dostlarını görmek ve ne halde olduklarını bilmek, onlarla konuşmak istiyordu. Kararını verdi. Bugün iyi bir uyku çekecek ve yarın gidecekti. Yıllar boyu evini görmemişti.
Bu düşüncelerle uzun cübbesini çıkarıp düzgünce katladı ve daha sıradan kıyafetlerle yatağa girdi. O yorgunlukla uykuya dalması hiç uzun sürmedi.
Bir saatlik bir uykudan sonra Astis'i uyandıran bir şey vardı. Doğrulup pencereden dışarı baktığında bahçede 50'ye yakın sayıda mavi-beyaz karışımı ışık topları koleje saldırıyordu. Herkes telaş içinde ekipmanlarını alıp savaşa hazır konuma gelmişti. Kapının önünü ustalar büyü kalkanıyla tutuyordu fakat uzun sürmeyecekti.
Bu karışıklık içerisinde Usta Vita kapının oraya geldi ve "Kapıyı ben ölsem dahi açmayın..." diyerek bahçeye çıktı. Usta Vita ellerinden alev topları fırlatarak çoğunu vurdu fakat sayıları çok fazla aynı zamanda çok dayanıklıydılar. Işık topları çoğaldı o saldırmaya devam etti. Pek çok öğrenci dışarı çıkıp saldırmak istiyordu fakta ustalar buna izin vermiyor kalkanla kapıyı korumaya devam ediyorlardı. Usta Vita çok başarılı şekilde alev topları fırlatıyor, yıldırım fırlatıyor, büyü kalkanıyla kendini savunuyordu. Fakat bütün bunlar yetmiyordu, çok güçlü biri tarafından yapıldıklrı çok aşikârdı. Bu sırada muhafız birliğide desteğe gelmiş ışık topları birer birer yok edilmişti.
Bu saldırıdan nasibini alan Usta Vita oracıkta büyük vücuduyla yere devrilmişti. Herkes koşarak onu içeri taşımıştı. Ustalar kapıyı kapatmış kimseyi içeri almamışlardı. Bu sıradada muhafızlar güvenliği sağlarken bir at arabasından Astis'in meydanda gördüğü Giza ırkından olan kişi gelmişti. At arabasından inip muhafızlara bir şeyler dedikten sonra içeri girdi.
Herkes ona bakınıyordu, oda "Usta Vita'dan sonra en yetkili kişi kim?" diye sordu. Loralee bir anda usta büyü cüppesiyle ortaya çıkıp elini kaldırdı. Astis şaşırmıştı, Loralee ona bakarak "Üzgünüm" anlamında kafasını sallamıştı. Giza ırkından olan bu kişi Loralee'ye "Yanına senin kadar yetenekli birini al konuşmalıyız..." der ve bir odaya izinsiz girer. Kimse bir şey diyemez Giza ırkından olan bu şahısa, Loralee Astis'in yanına gelir ve konuşur,
"Bu yükün altından yalnız kalkamam, konuşmada sende yanımda ol..." der.
Astis şaşkınlıkla Loralee'ye bakıyordu. Genç kadının yüzünde telaş vardı ve ondan yardım istiyordu. Az önce olanlar yüzünden o kadar şaşkındı ki bir süre sessiz kaldı. Sonra etrafa bakındı, kimse kalmamıştı, herkes odasına çekilmişti ya da telaşla kaçmaya çalışıyordu.
Astis Loralee'ye başını salladı. Acil bir durumdu bu ve yapacak hiçbir şey yoktu.
"Umarım yardımcı olabilirim Loralee," dedi ve beraber yürümeye başladılar.
Odaya girince Giza ırkından adam konuşmaya başlar, "Efendi Vita eğer yaşıyorsa o gözlerini açtığında büyü kolejinin güvenlik kuvvetlerini benim sağlamam konusunda ikna etmenizi isteyeceğim..."
Loralee "Peki neden böyle bir şey yapalım?"
Giza ırkından adamsa, "Çünkü bu zamana kadar bu imparatorlukta kaoslar, kurulmadan öncede hep büyü yüzünden geldi ve büyü yüzünden gidiyor!! Gerçek bir savaşçı, kılıç tutan, strateji bilgisi olan, yıllardır ezilmiş fakat bir şeyler öğrenmiş birisi bu felaketlere dur diyebilir!!" der. Loralee Astis'e bakarak söz hakkını ona verir.
Astis'in şüpheleri vardı. Giza'ya güvenmekte zorlanıyordu. Kararsızca Loralee'ye baktı. Genç kadınla gözleri buluştuğunda Loralee başını sallayarak kararsızlığını anladığını belirtti.
"Efendi Giza," diyerek ciddiyetle söze başladı Astis. "Yıllardır dünyayı geziyorum ve inanılmaz şeyler gördüm. Savaş her yerde patlak vermek üzere, bunu herkes görebiliyor. Ancak, bana şunu söyleyin, size neden güvenelim?"
"Bir Giza'ya hiç bir zaman toprak bahşedilmedi... Bizlere maymun deyip dalga geçen yüzlerce insan var... Fakat savaş konusuna geldiğimizde ise Elfler kadar yetenekliyiz, onun haricinde saldırıyı durdurabilecek güç bende var... Eğer imparatorluktan yada başka yerden destek beklerseniz zaten karmaşa içinde herkes birbirini yiyor..."
Loralee arkasını döner ve "Kabul ediyoruz Baron Paylon..." der, ardından Baron Paylon "Doğru olanı seçtiniz... Adamlarım okulun güvenliğini sağlayacak... Bu arada beni takip edin..." der ve Usta Vita'nın kaldırıldığı odadan dışarı ustalar çıkar ve içeri üçünüz girersiniz. Usta Vita doğrulmuş konumdadır ve size bakarak,
"Fazla büyük bir sorunum yok... Fakat saldırıyı yapan kişi eğer Lord Jamir ise bu konuda imparatordan yada Efendi Otihorn'dan yardım almamız gerekecek..."
Lord Otihon'dan yardım istemek? Yaşayıp yaşamadığını bile bilmedikleri birinden?
Astis sıkıntıyla iç çekip usta Vita'ya baktı.
"Uthar'ın bir hizmekârı olarak buna gönüllüyüm, efendim. Aslında, bugün evime dönmeyi planlıyordum. Uzun yıllar boyunca evimden uzağım, bunun bana nasıl bir acı ve özlem getirdiğini sanıyorum ki takdir edersiniz. Ancak, gezilerim bana neredeyse her yerde kaosun ve huzursuzluğun tırmandığını gösteriyor. Eğer ben, hiçbir şey yapmazsam aileme ve dostlarıma karşı sorumlu hissedeceğim. Üstelik ben oraya gidene kadar evim yok olabilir. Bu yüzden gönüllüyüm."
Usta Vita uzun süre düşündükten sonra Astis'e bakıp gülerek "O zaman evine artık gidebilirsin, çünkü büyüyle iletişim kurmanın çok yolu var..." der ve camdan içeri bir mesaj kuşu girip eline konar Usta Vita'nın ve Usta Vita
"Eskilerin efendisi, kaosun durdurucusu, ilk büyü kullanan insan... Efendi Otihorn, eğer yaşıyorsanız şunu bilin ki tapınağınızın başında ki Lord Jamir bir Ejderha lordu olarak tapınağın başına geçti ve okulda ki öğrencileri ona asker olarak vermediğimiz için okula bir saldırıda bulundu ve imparatorlukta iç savaş söz konusu... Lütfen yardımcı olun..." der ve ardından mesaj kuşu sözleri dinledikten sonra uçarak pencereden çıkar.
Usta Vita gülümseyerek, "Evine git ve ailenle görüş... Ev özlemini çok iyi bilirim..." der. Ardından Loralee ile dışarı çıkarsınız ve Loralee, "Sanırım daha görüşemeyebiliriz..."
"Belki," dedi Astis gülerek. "Yine de eğer ihtiyacınız olursa," Loralee'ye bir kağıt uzattı. "Burada adresim yazıyor. Bana mektup göndermekten çekinmeyin." Loralee başını salladı. "Ve teşekkür ederim Loralee."
"Ne için?"
"Meslekdaşlarımın arasında olmak çok iyi geldi. Dünyayı gezerken pek çok şey gördüm. Büyücüler bile her yerde birbirlerine karşı kibar değiller. Hele ırk farkı varsa..." Loralee gülümsedi.
"Anlıyorum," dedi. İkili el sıkıştı ve Astis genç elf kadına başıyla tekrar selam verip oradan ayrıldı.
"Çöl Hokkabazı mı?" Astis dehşet içerisinde bakakaldı.
"Tamam, teşekkürler dostum."
Astis çantasını sırtlandı ve hızla kapılara doğru tedirgince ilerledi. Kapıların dışına çıktığında akrepler oradaydı. Astis, korku içerisinde efendi cinin de orada olduğu fark etti. Şüphelerinin doğru çıkmaması için Uthar'a dua ederek yaklaştı.
"Sanırım artık eve döneceğim," dedi Astis. "Fazlaca gezdim ve pek çok şey gördüm. Sanırım sizinle biraz gelebilirim." Fakat astis tedbiri elden bırakmadı. Çantası hâlâ omzundayken, zihninin küçük bir kısmıyla etrafı kontrol ederken, çadırlardan birine doğru yönlendirilmesine izin verdi.
Çadırlara girersiniz ve Cinler gideceğin yöne doğru akreplerle yol almaya başlar. Bu sefer çadırların içindeyken akreplerin kafalarına dönük kısım açıktı. Böylece gittiğiniz yolu rahatça izleyerek gidiyordunuz. Bir süre sonra dağlık alanı akrepler tırmanarak aştı. Bu sırada cinlerde muhabbete devam ediyorlardı,
"Altınşehirde dün gece Lord Jamir o ejderhalarıyla gözükmüş yine ortalıkta... Efendi Otihorn'un en sinir olduğu şeyde gösteri merakıydı... O doğmadan önce bütün cinler çöllerde saklanmış kaostan arınmıştık fakat bir gün kaosu durduran biri olduğunu duyunca onu gördük ve bize önderlik etti. Egoist yada gösteri meraklısı değildi. Lüzumsuz yere büyü kullanmazdı. Genelde kısa ve hızlı kararlar alırdı. Dönemin Ejderhalarından bir tanesi kaos sırasında insanlara saldırıda bulunduğunda 5.000 kişi ölmüştü. O dönemde bütün insan ordularının topalmı 40.000 falandı o yüzden bu darbeye karşılık olarak ejderhanın ve yardımcılarının öldürülme emrini verdi. Ejderha ve yardımcıları etkisiz haldeyken yumurtaları toplandı ve yakılmak için odunlar dizildi. Ejderha yumurtaları ve yavruları öldürülmemesi için yalvardı... Evet!! Yanlış duymadın bir ejderha kadim bir yaratık bile zor anında yalvarmak zorunda kaldı... Ejderha ve yardımcıları serbest bırakıldı. Yumurtalara ise el konularak ordularına ejderha kattılar."
"Cinler yaklaşık 3 gruba ayrılıyor bizde; 1-) İfritler ki kendileri şeytan ve iblislere hizmet edenlerden... 2-) Jann'lar yani bizler, genelde insan vücudunda oluyoruz fakat bizler savaşta fazla zarar gördüğümüz için derilerimizi söküp yerine büyüyle ağaç kabuğu koyduk... Jann'lar genelde sinir bozucu davranış olmadığı takdirde kimseye bir şey yapmaz... 3-) Dilek cinleri, genelde ruhani vücutta olurlar. Çeşitli insanlara dilek hakkı sunup gerçekleştirmeye çalışırlar. İfritler genelde kılık değişip Dilek cini gibi insanlarla kötü anlaşmalar yaparlar.
Genel cinler olarak insanlar yada farklı ırktan kişilerle fazla dost olanımız yoktur. Kendi ırkımız dışındakilerle genelde konuşmaz onlara görünmeyiz..."
"Önemli değil, bu arada efendi cin deme bana... Çünkü soylu cin değilim... Soylu cinler tamamiyle daha güçlü ve daha üst mevkiyde ben sadece kabilemin lideriyim..." der bu sırada akrepler bir noktada dururlar baktığında evin hafif bir uzaklıkta gözükmektedir.
"Sakin olun, önce bir yer bulup oturalım!" Riyan mutlulukla gülümseyerek gelip Astis'in koluna girdi.
Genç kız yıllar içinde büyümüştü, ondaki değişim inanılmazdı. Küçük bir kızdan kumral, uzun boylu genç bir kadına dönüşmüştü.
Bir yer bulup oturduklarında Astis onlara başından geçenleri anlattı.
Arkadaşarı onu ilgiyle dinlediler. Kaldi ve Garel karşısında, Riyan yanında, zaman zaman ilginç tepkiler vererek, kendi duydukları hikâyeleri de anlatıyorlardı. En sonunda Astis'in hikâyesi bitti.
Bu sırada bir ses duyulur, "Riyan!! Neredesin!!? Bu gün evleneceksin sen hala ortalıkta yoksun!!" diye bir kadın sesi duyulur. Riyan bir süre baktıktan sonra sesin geldiği yöne doğru üzgün bir şekilde koşarak gider. Arkadaşlarından bir tanesi,
"Seni çok bekledi fakat gelmeyince ailesi evlendirmeye karar verdi. Dört ay erteledi fakat tamda bu gün evlenmesi kesinleşti..."
Riyan, uzun kumral saçları arkasında dalgalanarak evinin kapısından içeri girdi. Astis yerinde kaldı, ne diyeceğini, ne yapacağını bilemiyordu. Kapanan kapıya kapıya bakarken ilk defa suçlu hissetti.
Astis'in kafası aşk meşk işlerine hiç mi hiç çalışmazdı. Küçükken bile anlamazdı; ama evet, Riyan ve o çok yakındı.
İşin tuhafı, babasının ona öğüt vermesiydi. Adam yıllar boyuncu oğluyla hiç konuşmamıştı. Tüm bunları düşünürken Astis adama sorgularcasına baktı ve frılayıp Riyan'ın peşinden gitti. Hiç değilse, kızı istemediği bir hayattan kurtarabilirdi.
Riyan'ın peşinden koşunca Riyan'ın annesi ve babası Astis'i görürler ve "Ooo... Astis hoşgeldin, nerelerdeydin onca zaman? Geldin demek ki..." Riyan büyük bir heyecanla sana bakınır.
"Bu gibi durumları adalet sonuçlar, sen değil..." der ve muhafız hızla ilerler. Riyan babasının yüze aldığı darbe sonucu yere düştüğü için onun yanına gider. Ardından Riyan Astis'e ağlayarak, "Babama neden saldırdın!? Keşke hiç gelmeseydin!!" der ve babasını annesiyle eve taşır. Ardından kapı sertçe kapanır.
Arkadaşları Astis'e bakıp elleriyle gözlerini kapatıp kafalarını sallar ve uzaklaşırlar. Bu olaylar sırasında babasını görememiştir Astis.
Astis babasını göremeyince bir şeylerin ters gittiğini düşündü. Adam yıllarca büyücülüğü yüzünden ona karşıydı, şimdi neden öğüt vermişti? Astis bunları düşünürken muhafızlar onu götürmekteydi. Öfkeyle başını önüne eğdi, Riyan'ın sözleri kulaklarında yankılanırken, ısdırapla derin bir nefes çekti.
Astis'i muhafızlar evinin önüne bırakır ve giderler. Babası ise kapının önünde küçümser bir suratla Astis'e bakıp bağırmaya başlar,
"Seni hayvan!! Eskidende hayvandın şimdide hayvansın!! Evini bırakıp sadece kendini düşünerek kaç yıl evine uğramadın!! Onca zaman sonra sana yine baban olduğumu gösterip yol göstermeye çalıştım onuda yanlış anladın!! Sevdiğin kızın babasını dövdün, o kızla evlensen o kız nasıl babasının yüzüne bakacak!? Yada sen, eşinin babasına nasıl bakacaksın!!" der ve sinirle bir tokat savurur Astis'e.
"Babalık etmek mi?" dedi yumuşacık bir sesle. "Beni annemin yalvarmasıyla en yakındaki büyücülük okuluna postaladın, sonra da eve dönmemem için elinden ne gelirse yaptın. Sayende yıllar boyunca evime dönemedim." Onu itip, annesini aramak için içeri girdi. Belki o, Astis'e yardım ederdi.
Annesi içerideydi onu görünce sevinip sarılmıştı. Babası ise yerde itilme sonucu yere düşmüştü, sinir ve üzüntüyle karışık bir yüz ifadesiyle bakıp bağırdı,
"Babanada vuruyorsun heh!!? Sen benim oğlum değilsin!!" diye bağırıp evden uzaklaşmaya başladı babası, bu sırada annesi telaşla "Oğlum ne oldu? Gelir gelmez nasıl sinirlendirdin babanı?"
"Baban sen gittikten sonra her gece gözyaşları döktü... Ama her zaman ki gibi asi olmanın cezasını çekmen içinde seni geri çağırmadı ve gelmeni istemedi... Fakat anlaşılan hala ders alamadın..."
Pencereden dışarı Astis bakarken damadın geldiğine dair borular çalar. Bir sürü Ork gelirler ve başlarında ki çok çirkin bir yarı Ork, Riyan'a bakarak gülümser ve yanına sokulur. Düğün başlamak üzeredir bu sırada Astis babasının eve geldiğini duyar.
"Hala kibirli bir köpek gibi babana bakıyorsun!! Sen hiçbir zaman işini tanrıya bırakmaktan başka bir şey yapmadın zaten!! Gidipte uzak diyardan bir büyücü gelip can pahasına bir görev verse canını verirsin başkası için!!"
"Şimdi ağız dalaşı vakti değil!! Yürü o kızı alacağız!!" der ve Astis'i babası düğünün ortasına götürüp, "Durun!! Riyan'ı oğlumla evlendireceğim!! Bu iki genç birbirlerini seviyorlar, bir Orkla kızını evlendirirsen sadece kızını ateşe atmış olursun!! Fakat kızını sevdiği insana verirsen o zaman sende mutlu olursun!!" der bu sırada 100'e yakın Ork bir anda sinirle bağrışmaya başlarlar. Yarı Ork olan kabile lideri yanına yaklaşır ve Astis'e,
"Ben imparatorluk surlarında kumandanlık yapmış biriyim!! Benim gibi kumandan kızı almaya gelmiş sen ise çiftçi babanla buraya gelmişsin!!"
Herkes gülmeye başlar bu sırada Efendi Vita'nın mesaj kuşu bir çatıdan Astis'e bakmaktadır.
"Ona istediği her şeyi verebilir misin? Ona aradığı mutlu yuvayı verebilir misin?" diye sordu. "Sen ona sadece korku verebilirsin, biraz da para. Hepsi bu."
"Pehh!! Laf oyununu sırası değil delikanlı... Ben surlarda o kadar vakit harcamış kahraman biriyim, namım var ve imparator tarafından iki tane madalya aldım... Koca bir kumandan yerine mutluluk budalası bir gezgini mi verecekler? Baban desen bir çiftçi... Senin kızı istemek için gelebileceğin topu topu kaç kişi var ki?" der ve kahkaha atar.
Astis önce orku büyüyle yere sermek istedi; ancak az önce olanları hatırlayınca durdu. Zihni deliler gibi çalışıyordu; ama aklına hiçbir şey gelmiyordu. Bu tür durumlardan nefret ediyordu.
Eski hikâyelerdeki gibi bir şey? Hayır, bu kumara izin veremezdi, başka bir şey gerekiyordu. Sinirle ayağını yere vurdu.
Bu sırada bölgeye doğru çok kalabalık sayıda muhafız alayı, imparator muhafızları, büyücüler, Efendi Vita ve baron görünmüştür bölgede... Bu sırada gökyüzünden onlarca, hatta yüze yakın sayıda ejderhalar uçar ve borazanlar çalıp imparator ayakta bağırarak duyuruda bulunur,
"Dikkat!! Uvthar tapınağının inşaatını yaptıran, kaosu durduran, eskilerin efendisi, ilk insan büyücü, ölümsüz büyü enerjisi, karşınızda Efendi Otihorn!!" der ve herkes diz çöker. Birden herkesin arasından siyah bir cübbe altında siyah ten renginde biri birkaç adımla öne çıkar.
Astis'in babası sinirli bir surat ifadesiyle yüzünü bir yana çevirir. Ardından Efendi Otihorn, Astis'in babasının yanına yaklaşıp, "Merhaba demek yok mu oğlum?" der ve herkes şaşkınlıkla bakınır.
Astis sözler karşısında dehşete düşmüştü. Bir nefes çekişi duyunca dönüp baktı. Riyan, Astis'in yakınındaydı. Gözleri buluştuğunda Astis ona özür dilercesine baktı. Riyan da ona bakıyordu. İkilinin gözleri birbirine kilitlenmişti.
Astis'in babası sinirli bir surat ifadesiyle Lord Otihorn'a bakınır ve ardından "Neden geldin?"
"Torunumun düğününde bende olmak istedim..." der. Astis'in babası doğrulur ve bağırarak konuşmaya başlar,
"Bunca zaman babadan beni saymayan biri oğlum olmadı ve olamazda!! Sende benim babam sayılmazsın!!" der ve Astis'in babası sinirle bir ata binip bölgeden uzaklaşır. Ardından Lord Otihorn "Torunum sensin demek..."
"O zaman düğün başlasın!!" diye bağırır ve müzikler çalmaya başlar. Her şey çok iyi gidiyordur. Astis'in babası hala ortada yoktur ama annesi sevinçle Astis'e bakmaktadır. Riyan ve Astis'i Lord Otihorn evlendiriyor ve düğün bitiyor. Ertesi gün Astis evde uyanır. Riyan erkenden uyanıp yemek hazırlamıştır. Lord Otihorn ve Efendi Vita ise imparatorluğa geri dönmüşlerdir bazı işleri halletmek için...
Mutfağa dönünce Astis'in annesi üzgün ve sinirli bir surat ifadesiyle bir mektubu Astis'in yüzüne fırlatır. Astis mektubu okuyunca babasının annesine elveda mektubu yazdığını anlar.
Astis başını kaldırıp annesine baktığında ne diyeceğini bilemedi.
"Özür dilerim, anne," dedi hafif bir sesle. Dün olaylar öyle çabuk gelişmişti ki Astis ne diyeceğini bilemedi. Yanında Riyanla öylece dururken başını öne eğdi.
"Böyle olmasını ben istemedim. Eğer istersen onu ararım."
Astis tereddütle ejderha yumurtasını eline aldı. İçinden bir ürperdi geçti. Gördüğü en son ejderha Jamir'e aitti ve ejderhalar tehlikeli yaratıklardı, en azından Astis'in bildiği şekliyle.
Muhafız evden uzaklaşır. Ejderha yumurtasının içinde ki büyük gücü Astis hissedebiliyordu... Büyüden oluşan bu yaratıklar çok güçlüydüler. Yavru olduğu halde yumurtadayken bile gücünü hissettirebiliyordu..
Astis bu yumurtayla ne yapacağını bilemiyordu. Yumurtadaki kadim gücü hissedebiliyordu, bunu ne yapacağını bilmiyordu, birilerine danışmak zorundaydı. Yanında duran Riyan'a kısacık bir bakış attıktan sonra mektup yazmak için içeri gitti.
"Üzülmediğimi de nereden çıkardın?" Astis daha yumurta gelmeden önce babasını aramaya karar vermişti; ama bu yumurta aklını karıştırmıştı. Yumurtayı bir sandığa kilitledi, bir tüy kalem ve parşömen alıp babasını aramak için dışarı çıktı.
Baban evin dışında sana bakarak ağlamaya başladı ve sımsıkı sarılıp,
"Beni düşüneceğini biliyordum!!" der ve gülümeyerek,
"Babam büyü güçleri sayesinde binlerce yıl yaşabiliyorlardı. Ben doğmadan 3 yıl önce yalnızlıktan bıkıp annemle tanışmış... Doğduğum gün annem hep onu anlatırdı fakat 10 yılda bir görebildiğim için ondan ve onu görememe sebep olan büyüden hep nefret etmiştim... Senin büyü yolunda gitmemeni çocuklarını unutursun diye istememiştim fakat artık istediğini yapabilirsin..." der.
"Bunu anlamak için dünyayı gezdim; ama dün, her şeyden daha büyük bir ders aldım. Ailen, dostların ve bir karın yoksa bir evin yoktur. Teşekkür ederim, baba."
Ejderha gülümserimsi bir ifadeyle Astis'e bakınıp uçmaya başladı. Bu sırada Usta Vita'dan 4 saat sonra mektup gelir,
"Ejderhalar büyüden oluşan varlıklardır, çok güçlü oldukları için onları eğitecek kişinin onlar gibi olması onların anneleri gibi durması gerekir. Yumurtayı en sıcak yerde tut ve her daim ısınmasını sağla ki biran önce yumurtadan çıkabilsin... Çıktığında kendi ellerinle karanlıkta beslemeye çalış.. Kokunu benimser bu sayede ve sana sadık kalır..."
Bu sırada evin kapısını biri çalar. Kapıyı açtıklarında Astis ve Riyan ilk başta birini göremez fakat bir az daha aşağı bakınca yaşlı bir gnom görürler. Gnom sıcakkanlılıkla,
"Untos aşkına şu gezgine hanenizin kapısını açıp bir lokma ikram eder misiniz?" der.
Evden dışarı çıktıklarında köy meydanında insanlar toplanmış sohbet ediyordu. Astis ve babasıda sandalyeye oturup köylülerle sohbet etmeye başlarlar. Herkes Lord Otihorn'un torunu ve oğlu oldukları için bir sürü şeyler söylerler; Övgüler, meraklar...
Astis ne diyeceğini bilemiyordu. İnsanlar o kadar çok soru soruyor, öyle şeyler söylüyordu ki genç adam ne diyeceğini bilemiyordu. Kızaran yüzünü saklamak için başını öne eğdi ve meraklı kalabalığı dinlemeye devam etti.
"Yahu hazır Lord Otihorn gelmişken koca imparator bile gelmişken bir şeyler inşaat etmelerini isteseydik ya... Kasaba kaç yıllardır bu halde geliştirmemiz gerek..."
"Peki..." der ve bir süre sohbetten sonra kasaba halkı evlerine döner. Kasabada ki güvenliği sağlayan kasabalılardan oluşan muhafız birliği ise nöbet tutmaya başlar. Astis babasıyla eve gider ve uyurlar. Ertesi sabah Astis'i eşi kahvaltıya çağırmak için uyandırır.
Astis Riyan'ı kollarına aldı, bir süre birbirlerine sarıldılar. Genç kız, Astis'i elinden tutup kahvaltıya götürdüğünde, anne ve babasının da orada olduğunu gördü. Onlara bir günaydın dedi; ancak bakışları karısındaydı ve dalgındı.
Riyan, ona endişeli bakışlar atarken, Astis gece gördüğü rüyaları düşünüyordu.
Kapı çalınır ve Astis'in babası kapıyı açar. Kapının önünde kasabalılardan biri ve arkasında bir çok cüceyle, önceden gelen gnom görülür. Gnom Astis'e bakarak sinirli bir şekilde,
"Hayır," dedi Astis, hâlâ dalgın bakarak. "Dünki densizliğim için kussura bakma, dostum. Gezginleri bilirsin, her şeye öyle hemen güvenemezler." Bir an odağını kaybetti; ama hemen toparlandı. Hatırlayamadığı bir şey yüzünden kafası çok karışıktı.
Astis'in babası konuşmaya başlayıp Gnomlarla birlikte kasaba meydanına doğru giderler. Astis kapıyı kapadıktan sonra Yumurtanın renginin değiştiğini fark eder.
Astis kuzinenin yanına doğru ilerlediğinde beynindeki sis bulutu biraz olsun dağılmıştı.
"Ejderha doğmak üzere," dedi heyecanla. Ayrıca bundan sonra ne yapacağını da bilemediğinden hafif bir telaş vardı. Riyan, onunla aynı ilgiyi paylaşarak yanına geldiğinde, karısının gözlerindeki meraklı bakışları fark etti.
Yumurta kırılır ve içerisinden kırmızı bir ejderha çıkar. İlk başta ağladığını düşündüren sesi çıkartır ve kabuktan gövdesini çıkartmak için çabalamaya başlar.
İkili, büyülenmiş gözlerle ejderhaya bakarken hayvan ufak hareketlerle kabuğunu kırmaya çalışıyordu. Astis, ona yardım edip etmemesi gerektiğini düşündü; ama sonra onun bu işi kendi kendine yapabileceğine kanaat getirdi, ki hayvan bu işi kendi başına başardı. Şaşkınlıkla, Astis bir adım öne çıktı, Riyan da peşinden geldi.
Ejderha çıkar çıkmaz hızlıca koşmaya başladı. Kanatları çıkmadığı için uçamıyordu ve kanatlarının çıkması epey zaman alacaktı... Ejderha etrafta hızlıca koşarken masanın sandalyesine çarpıp yere düştü.
Astis ve Riyan telaşla koşturdular. Riyan, onu yerden alıp Astis'e verirken, genç kadının kolları hafifçe titriyordu. Astis, Usta Vita'nın da dediği gibi onu karanlık bir yere koymak için harekete geçti. Bunun için daha önce planladığı bir yer vardı. Riyan'a anahtarı getirip getiremeyeceğini sorup yukarı kata çıktı.
Riyan anahtarı getirdi ve Astis karanlık yere kilitler yavruyu. Yavru kapı kapanmadan bağırır ve çok küçük bir alev topu fırlatır Astis'e fakat Astis'in parmağına değdiği an hafif bir büyü gücüyle bu alev topu işlemez ona...
Astis cama koşup, deri ciltli, kalın kitabı eline alıp baktı. Riyan da meraklı gözlerle arkasındaydı, bir yandan da kapının arkasından gelen sesleri endişeyle dinliyordu.
"Riyan, şuna baksana! Bunun mümkün olduğunu bile düşünmezdim." Astis ona bakarken, Riyan, hem hayretle hem de zafer kazanmış gibi ona bakıyordu. Küçüklüklerinde yaptıkları ufak bir şakalaşma Astis'in de aklına gelince gülümseyerek birbirlerine baktılar.
Riyan ve Astis, salona geçip oturdular ve ilgiyle kitabı karıştırmaya başladılar. Bu, ikisi için de o kadar farklı bir deneyimdi ki, anlatması çok güçtü.
Her sayfada karşılarına bambaşka kelimeler ve ortak lisanda karşılıkları çıkıyordu. Riyan, Astis'e tekrar baktığında, Astis onun gülümseyince ne kadar güzel olduğunu düşünmekten kendini alamadı.
Bu sırada ejderha bir anda kapıyı açıp etrafına bakındı, belli ki annesini arıyordu. Etrafına bakınıp tekrar koşmaya başladı ve Astisle Riyan'ı gözüne kestirip kokularına bakındı.
Ağzı açık dolaşan bir ejderha, ya sizi, ya da başka bir şeyi yemek için dolaşır, bunu bilirsiniz. Astis ve Riyan da, ejderhaya verecek bir şey aradılar ve en sonunda koca bir kemiği getirip önüne koydular.
Kemiği beğenmeyip alevle küle dönüştürür ve ardından camdan içeri sarkan bir adam elinde bir misket kadar küçük et parçasını elinde tutar. Ejderha ilerleyip eti yer ve adamın kokusunu alıp adama sokulur. Adam kısa boylu, kısa kılıçlı, deri zırhlı yüzünde kılıç yarası olan birisidir. Ardından size bakıp,
"Bu ejderhayı sahiplenmeye layık değilsiniz görüyorum ki..." der.
"Bir ejderhayı senin gibi bir züppeye verecek kadar usta bir deden olduğuna şükretmelisin... Biz adalarda ki hapishanelerde piç olduğumuz için sürünürken siz keyfinize bakıyorsunuz..." der ve camın önünden çekilip kasabada yoluna döner. Riyan camı kapatır ve ejderha camdan dışarı çıkmaya çalışır fakat çok geçtir.
"Züppe ha," dedi Astis sinirle. "Bu herif geziler sırasında nerelerde yatıp kalkmak zorunda olduğumu bir bilse dibi düşerdi! Neyse; ama sanırım ejderha konusunda haklı." Riyan başını salladı, Astis'e gülümseyip mutfağa yöneldi.
Astis, ejderhayı da alıp odaya geçti, belki ne yapması gerektiğini deneyimleyerek öğrenmesi çok daha yerinde olurdu.
Yine de kendisine züppe denmesi canını sıkmıştı. Kasaba hiçbir zaman çok zengin olmamıştı, Lord Otihorn'un da dedesi olması hayatında öyle kocaman değişiklikler yapmamıştı, sevdiği güzeller güzeli Riyan'ı ve küçük ejderhayı saymazsak.
Riyan sıkıntısını fark etmiş miydi acaba, sabahtan beri dalgındı, karısı bunu fark etmiş miydi? Huzursuzluğunu karısıyla, Riyanla konuşarak dindirebilirdi belki de. Ama önce yeni ejderhasıyla ilgilenmesi, kendisini ona, onu da kendisine alıştırması gerekiyordu. Ama Riyan'la konuşmayı aklının bir köşesine not etti.
Astis ne yapacağını bilemez bir şekilde bir nefes verdi. Ejderhaya yaklaştı, kafasındaki kötü düşünceleri atmaya çalışarak yerdeki ejderhayı okşadı, ona rahatlatıcı sözler söyleyerek sakinleştirmeye çalıştı.
Ejderha yemek aramaya çalışıyordu fakat Astis bunu bir türlü anlamıyordu. Ejderha bir süre sonra Astis'in parmağını ısırmaya çalıştı fakat refleksle geri çekti.
Astis'in sabrı taşmaya başlamıştı; ama bun ejderhaya belli etmedi. Hızla odadan çıktı, döndüğünde elinde bir tabak tutuyordu. Tabağı masaya koydu ve ejderhaya ufak bir et parçası uzattı.
Ejderha et parçasını alevle ısıtarak yedi fakat hala bir şey arıyor yerde çırpınıyordu... Bu sırada kapı çalar ve açıldığında Usta Vita'yı görür Astis..
Usta Vita içeri girdi ve Ejderha'ya bakınıp sonra Astsis'e baktı. Usta Vita ejderhayı elinin üzerine aldıktan sonra bakındı ve "Ejderha çok üşüyor, onu ısıtmalısın ve onu bir yavrun olarak görmelisin..."
"İyi olur ama onu vücut ısınla ısıtmalısın ki onunla birebir olmalısın... Ejderhayla tek vücut olmayı öğrenmelisin... Bir ejderhayı yönetmek çok büyük beceri ister ki Lord Jamir isimli şahıs ejderhasıyla öyle bir olmuş ki ejderhayla düşünceleri bile uyuşuyor.."
Astis gözlerini aralıklı olarak kapatıp açarken bu sefer gözü kapalı durdu ve ejderhanında gözleri kapandı. Ejderhanın içinden sanki bir enerjimsi his Astisle onu bağlar gibi olmuştu... Ejderha kafasını sürtünü göğsüne ve kısık seste kıkırdadı.
Astis gülümsedi. "Sanırım bir şeyleri beceriyorum," Hüzünlü gülümsemesi yayılırken dalgın dalgın ejderhayı okşadı. Ejderha, huzursuzluğunu alıp götürmüştü,; ama hâlâ bir şeyler onu rahatsız ediyordu.
Usta Vita, "Ona iyi bakmalısın şimdi gitmem lazım..." der ve evden çıkar. Uğurlandıktan 20 dakika sonra dışarı büyük sesler çıkmaya başlar. Astis dışarı çıkıp birine "Ne oluyor?" diye sorduğunda "İhtilal başlıyor..." cevabını aldı. Bir sürü muhafız etrafta koşturuyor uzaktan ise kızıl bayraklarla kalabalık geliyordu. Herkes, "Yaşasın Meşruti Monarşi!!" diye bağırıyordu.
Kasabada ki halkın bazıları muhafızlarla birlikte barikat kurmak için eşyaları kasabanın girişine kuruyor, bazıları kapılarını kapatmış bekliyordu. Muhafızlarda anlaşılan ihtilale katılmıştı. Bu sırada süvari borazanı çalıyordu ve kasabaya doğru uzaktan atlı birlik gelmekteydi.
Riyan ve Astis pencereden dışarı telaşla bakıyorlardı. İnsanların meşrutiyet istemeleri hiç de yanlış bir şey değildi aslında; ama her şey bununla bitecek gibi değildi.
Bu sırada Astis'in babası soluk soluğa kapıdan içeri girdi ve kapıyı kapattı ardından Astis'in annesi "Ne oldu!?" diye sordu telaşla, Astis'in babası hemen;
"İmparator oğlu tarafından öldürüldü başa geçildiği andan itibaren bütün meşruti monarşi taraftarları ayaklandı... Bütün yargıçlar ve aristokratlar destek verdi şu anda savaş var!!"
Bu sırada dışarıda süvari birliği varmış ve büyük kanlı bir savaş oluyordu.
"Sen söylersin diye ummuştum, gezgin olan sensin." Yine de bakışı yargılayıcı değildi, ikisi de aynı huzursuzluğu paylaşıyordu.
"Şu an bir yere gidemeyiz," dedi dışarıdan gelen kılıç şakırtılarını dinleyerek. Riyan başını salladı, Astis'i anlıyordu. Hepsi sıkıntıyla koltuğa çöktü, tüm bunların başka şeylere de gebe olmadığını umuyorlardı.
Ejderha bu sırada ihmal edildiğinden camı açıp dışarı çıkmıştı. Astis son anda görsede ejderha çoktan dışarı atlayıp yerde gezinerek ilerlemeye başlamıştı. Süvarilerin atları çok hızlı koşuşuyordu, insanlar süvarilere karşı fazla savunamıyordular kendilerini...
Astis, hızla ejderhanın peşinden dışarı fırladı, onca keşmekeşin arasında onu nasıl yakalayacağını bilmese de zihnini ileri gönderdi, bir şekilde ejderhaya olan yakınlığını kullanarak onu bulmak için uğraştı.
Ejderha yürüyerek Astis'e geri geldi ve hemen omuzuna tırmandı. Bu sırada süvarilerden bir tanesi "Hepsini öldürün!!" emrini verdi ve atlılar Astis'in evine doğru gelmeye başladı. Bu sırada kasabanın uzağında adalet tanrısının sembolü bulunan bir sancak ve beyaz birlik "Yaşasın Meşruti Monarşi!!" diye bağırdılar arkalarında ise çok sayıda yargıç vardı ve yargıçlar büyük büyüler yollayarak süvari birliklerinin bir kısmını yok etmiştiler. Beyaz birlik koşarak süvarilere saldırmak üzere geliyordu, bütün kasaba "Yaşasın Meşruti Monarşi!!" diye bağırarak coştular ve savaşa devam ediyorlardı.
Astis, omzunda ejderhayla beraber hızla eve koştu, Riyan'ın ve ailesinin endişeli gözlerle beklediği kapıdan içeri gird. Bu arada dışarıdaki sesler sürüyordu, içten içe kendisi de bu meşrutiyete destek veriyordu; ama ailesinin güvenliğini düşünmek zorundaydı. Kapıyı kapattı.
Savaş tam gün sürdü bir süre sonra sesler kesildi ve Astisle ailesi dışarı baktıklarında kızıl bayraklar havada şekilde imparatorluk taburu bölge bölge gezip bağıırıyordu ki yolu kasabanın kenarından geçtiği için sesler duyuldu,
"Duyduk duymadık demeyin!! İmparator öldürüldüğünden dolayı katili olan oğlu Brangus tahttan indirilmiş yerine yeni imparator ve meşruti monarşi sistemini getiren kişi yeni imparator Kerman başa geçmiştir!! Imparatorluk içerisinde imparatorun öldürülmesinde entrika yapan herkes tutuklanmış ve isyan sonucu yeni yönetim başlamıştır!!"
"Vay canına," dedi Astis. "Ne kadar çabuk!" Savaş çok hızlı olmuştu; ama elbette tüm bunların bir arkaplanı vardı. Kimbilir bugünden sonra neler olacaktı? Astis, Riyan'la camı kapatıp koltuğa geçti. İkili ve anne baba, sessizce oturdular.
Gün ışığı tepeye vurduğu an kasabadakiler meydanda toplanmış muhafızlar dahilinde "Imparator çok yaşa!! Imparator çok yaşa!!" diye bağırıyordular. Bu sırada ejderha Astis'in gözleri önünde üç kadem büyüdü bir anda...
Ejderha ve Astis dışarı çıtkıklarında bütün kasabalılar ve muhafızlar Astis'in başında toplanır ve herkes diz çökerek; "Ulu Efendimiz!! Eskilerin Efendisinin Torunu!! Kasabamız yeni imparatorumuz tarafından size bahşedildi!! Artık yeni lordumuz sizsiniz..."
Herkes kalktı ve "Çok yaşa Lord Astis!!" diye bağırmaya başladı bütün kasaba... Astis'in babası ize camdan ona soğuk kanlı bir ifadeyle bakarken hafiften gülümsedi. Ejderha Astis'e bağlıymış gibi onu takip etti.