Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Kurgu Güncesi => Kurgu İskelesi => Konuyu başlatan: Wanderer - 30 Mayıs 2010, 16:15:32

Başlık: Nokenegre - Ergenekon'dan Çıkamayanlar
Gönderen: Wanderer - 30 Mayıs 2010, 16:15:32
Herkes bilir Ergenekon destanını. Türkler, etrafı dağlarla çevrili bir yerde mahsur kalır ve uzun bir süre orada çoğalırlar. Bir süre sonra o kadar kalabalıklaşırlar ki bulundukları yere sığmamaya başlarlar... Çıkmak için çareler ararken bir demirci, dağların arasında bol miktarda demir bulunduğunu ve bunları eriterek bir geçit oluşturabileceklerini söyler. Odun ve kömür yığılır, ateş yakılır ve herkes çıkar oradan... Fakat yüzyıllardır herkesin çıktığı(!) dönüp geriye bile bakmadığı o yerde, Ergenekon'da kalanlar vardır... Orayı terk etmeyenler daha doğrusu edemeyenler...


            Yakında... Pek Yakında ---

Not : Tek başıma yazmak çok sıkıcı... Gönüllü kimse var mı beraber yazmak isteyen ? Eğer varsa özel mesaj ile ulaşın bana lütfen...  :)
Başlık: Ynt: Nokenegre -Intro-
Gönderen: Wanderer - 30 Mayıs 2010, 16:37:10
black_helen
ve
Marius
işe alındınız... Güzel bir ekip ortaya çıktı =)

Not : Ben dahil tüm yazarlarımız bu hafta meşgul olduğundan haftaya başlıyoruz yazmaya... :)

Saygılar sevgiler...
Başlık: Ynt: Nokenegre -Intro-
Gönderen: Wanderer - 30 Mayıs 2010, 17:48:09
brisingr işe alındı.. Bu sondu.. =) Kalabalıklaştıkça güzelleşiyor fakat, zorlaşıyorda...
Başlık: Ynt: Nokenegre -1-
Gönderen: Wanderer - 12 Haziran 2010, 16:18:36
   Güneşin doğmasından hemen önceydi. Gökyüzü alacalı bir renkteydi ve hûma kuşları uçuşuyordu. Türk ulusu uzun süredir hapis kaldığı bu cehennemden (!) kurtulacaktı Gökyüzü aydınlanmaya başlarken kurtlar gezinmeye, kargalar kuşlar ötüşmeye başlıyordu. Kargalar sanki "Gaag... Gaag" demiyor, "Kaaalk, Kaalk.." diyorlardı. Demirci Basat bu sırları iyi bilirdi..

  Güneşin doğuşunu izlemek için her sabah tepedeki kulubesinden dışarı çıkar, ufuktan yükselen güneşin tüm yeryüzünü aydınlatmasını izlerdi...  Yıllar önce keşfettiği bir mağara, Ergenekon adındaki bu yere gelen ilk kişiler olmadıklarını gösteriyordu. Oradan öğrendiği bilgiler sayesinde bu gün çağının en önemli demircisi, kavminin en bilge kişisiydi.

  Basat, her yer aydınlandıktan sonra ateşinin başına geçti her zaman yaptığı gibi. Ateşini harladı, demirini dövdü... Her gün aynı işlemler....

  Derken çırağı geldi yanına. 16 yaşında henüz bıyıkları tellenmeye başlayan bu çocuğa ayrı bir sempatisi vardı Basat'ın. "Gün aydın usta ! " diye içeri girişiyle birlikte, Demirci Basat yine gülümsemeye başlamıştı. Tütün içmesinden dolayı daha sert bir ses tonu olmasına karşın ser-şefkatli bir ses tonuyla konuşmayı başarırdı her zaman. "Gel evlat ! " dedi çömezine. "Gel bakalım haberler nedir ?"

Delikanlının yüzünden endişeyle dolu bir gölge geçti.
"Geçen gün köy meydanında biriyle karşılaştım.Adı Yağuz. Bana ilginç bir şey anlattı.Aynı zamanda endişe verici.Şu ünlü mağaranın önünde tek başına avlanıyormuş.Tuhaf bir ses duyduğunu söyledi.Kükreme gibi."

Basat elindeki örsü bir kenara bırakıp alnında birikmiş terleri sildi.
"İlginç.Hayal görmediğinden emin miymiş?"

Çırağı düşünceli bir sesle yanıtladı.
"Ben de ilk başta bunu düşündüm.Fakat bir kaç kişiyle daha konuştum.Onlar da buna benzer sesler duyduğunu söylediler.Hepsi birden hayal görmüş olamazlar."

Basat sakalını sıvazladı.

"Bu işe bir de ben el atayım.Öğleden sonra ben de köye inmeyi düşünüyordum.Çamuş'tan yeni bir örs alacağım.O zaman söylentilerle ilgilenirim.
Fakat seninle başka bir şey konuşmak istiyorum.O mağaradaki demiri ne zaman eriteceğimizi kararlaştırmalıyız. Oduna ihtiyacımız olacak.Neredeyse köylünün deposundaki büyün odunları almamız gerekecek.Eğer başarısız olursak, karda kışta odunsuz, dımdızlak kalırız."

Kalfası bir miktar düşündü, sonra da itiraz etti.
" O kadar hızlı çoğalıyoruz ki bu gidişle ısınamamaktan değil, gıdasızlıktan öleceğiz.Bu yüz yıllık yurt bizi daha fazla besleyebilecek güçte değil ustam." dedi. Şakacı biriydi. Basat Usta konuşmaya başlamadan önce ekledi. "Ki zaten, başarılı olursak da donacağız ha Usta ? "

 Basat bir kenara oturdu. Çırağının boş espirilerine alışmıştı hafifçe tebessüm etti fakat konuşmadı. Sustu. Onun suskunluğunu gören genç adam da sessizce ustasının yeniden konuşmasını bekledi.

  " Mecburen bu riski göze alcağız.Bir hafta mühlet  verelim köylüye. Göç için hazırlansınlar. Bu memleketi terk etmek bir çoğuna zor gelecektir.Fakat herkes nüfusumuzun bilincinde.Ben köy meydanına inip haberi yayayım sen de gerekli malzemeleri toplamaya başla. Yağ, parşomen, eski elbiseler... Yanabilecek her şeye ihtiyacımız var. Akşam üstü burada tekrar görüşürüz."

 Kalfası başını sallayıp kulübeden çıktı.Basat başını ellerinin arasına alıp içini çekti.Bu işin altından kalkamazlarsa sonları hiç iyi olmayacaktı.

                                                                                                         Devam edecek... (Marius ve brisingr ile)

 
                                                                                   black_helen&aNTiSePTiK             
Başlık: Ynt: Nokenegre
Gönderen: KoyuBeyaz - 12 Haziran 2010, 16:39:16
Hmm ilgi çekici bir giriş olmuş, öncelikle tebrikler. Konu çok hoş, tanıdık ve milletimize ait olması da ayrı bir çekicilik katıyor. Devamını bekletme konusunda çok iyi olduğunuzu da söylemem lazım.  :)

Bunların dışında sayfa yapısı biraz rahatsız etti beni. Yani taslak haliyle koymuşsunuz gibi görünüyor biraz, üzerinden bir düzenleme geçmemiş gibi. Bazı yerlerde iki tane boşluk var, bazı paragraflar boşlukla başlamış diğerleri dipten, bazı noktalardan sonra boşluk bırakılmış bazılarından sonra bırakılmamış, gibi gibi.. Bir düzenleme yaparsanız daha güzel olur düşüncesindeyim.

Son olarak, yahu kısa kısa yazmayın lütfen. Merak ediyoruz burada, yazık bize de ama? :=)
Başlık: Ynt: Nokenegre
Gönderen: Wanderer - 12 Haziran 2010, 16:41:35
KoyuBeyaz, öncelikle yorumun için teşekkürler =)

Eksik gördüğün yerlerde haklısın, ben şu an bürodayım, akşam eve geçer geçmez düzenleyeceğime dair sana söz veriyorum =)

 Ve kısa yazma konusuna da dikkat etmeye çalışÇaz... =)

Tekrar tekrar teşekkürler okuyup yorumladığın için =)
Başlık: Ynt: Nokenegre
Gönderen: Black Helen - 13 Haziran 2010, 11:24:31
KoyuBeyaz
Öncelikle eleştirilerin çoğunda haklısın.Aslında çuvallayan benim.Antiseptik gayet güzel bir giriş bölümü yapmıştı.Fakat benim biraz acelem olduğu için baştan savma yazdım.Yine Antiseptik çoğu bölümü düzeltmiş.Üçüncü bölümü daha uzun yazacağız.En azından o gün herhangi bir aciliyetim olmayacağını düşünüyorum.Şimdi top Brisingr ve Marius'ta ;D
Başlık: Ynt: Nokenegre
Gönderen: Wanderer - 13 Haziran 2010, 11:30:58
KoyuBeyaz
Öncelikle eleştirilerin çoğunda haklısın.Aslında çuvallayan benim.Antiseptik gayet güzel bir giriş bölümü yapmıştı.Fakat benim biraz acelem olduğu için baştan savma yazdım.Yine Antiseptik çoğu bölümü düzeltmiş.Üçüncü bölümü daha uzun yazacağız.En azından o gün herhangi bir aciliyetim olmayacağını düşünüyorum.Şimdi top Brisingr ve Marius'ta ;D

Eheh... xD Hiç hesapta olmayan katkıların var kurguya çok hoş durmuşlar ben söyleyeyim ;) Acele olunca daha bi hoş mu olmuş ne ? :D Sadece görsellikten yakınıyorlar...
Başlık: Ynt: Nokenegre
Gönderen: Black Helen - 13 Haziran 2010, 11:34:56
Eheh... xD Hiç hesapta olmayan katkıların var kurguya çok hoş durmuşlar ben söyleyeyim ;) Acele olunca daha bi hoş mu olmuş ne ? :D Sadece görsellikten yakınıyorlar...

Valla cidden aceleyle hiç dikkat edemeden yazdım.Bir yandan giyiniyorum bir yandan yazı yazıyorum düşün olayı.Diğer yanda annem bağırıyor "Kızııım dar vakitte bilgisayara mı girilirmiş?"
Tam bir kargaşa.En azından beğenilmiş ben ona şükredeyim.  :P
Başlık: Ynt: Nokenegre
Gönderen: mit - 13 Haziran 2010, 12:53:03
Oldukça ilgi çekici bir konu bulmuşsunuz, tebrikler. Bizim kültürümüze ait olması bu çekiciliği kat be kat arttırıyor elbette. Giriş de oldukça sağlam olmuş, insan meraklanmadan ve daha fazlası  için bakınmadan edemiyor.

Yazının içine eski Türkçemizden (anlaşılabilir seviyede elbette) kelimeler de serpiştirebilirseniz tadından yenmez olur görüşündeyim.

Ufak tefek yazım hataları var (noktadan sonra bir boşluk bırakılmaması gibi) ama görmezden gelinebilir. Bir daha ki sefere daha dikkatli olunacağını düşünerekten...

Son olarak; "Gün aydın" değil "günaydın" ;)

Tekrardan tebrik ederim. Oldukça güzel bir hikaye bizi bekliyor anlaşılan. Devamını dört gözle bekleyeceğim.
Başlık: Ynt: Nokenegre
Gönderen: Wanderer - 13 Haziran 2010, 12:56:47
Oldukça ilgi çekici bir konu bulmuşsunuz, tebrikler. Bizim kültürümüze ait olması bu çekiciliği kat be kat arttırıyor elbette. Giriş de oldukça sağlam olmuş, insan meraklanmadan ve daha fazlası  için bakınmadan edemiyor.

Yazının içine eski Türkçemizden (anlaşılabilir seviyede elbette) kelimeler de serpiştirebilirseniz tadından yenmez olur görüşündeyim.

Ufak tefek yazım hataları var (noktadan sonra bir boşluk bırakılmaması gibi) ama görmezden gelinebilir. Bir daha ki sefere daha dikkatli olunacağını düşünerekten...

Son olarak; "Gün aydın" değil "günaydın" ;)

Tekrardan tebrik ederim. Oldukça güzel bir hikaye bizi bekliyor anlaşılan. Devamını dört gözle bekleyeceğim.

black_helen.. Gün aydın olur mu hiç ? xD

Teşekkürler mit yorumun için, bir sonraki bölümler için Eski Türkçe'den kelimeler de serpiştirmeye çalışÇaz... =)

Senin gibi bir takipçimiz daha olduğuna göre... Devamını yazmak için 4 kolla sarılacağım ! :)

Teşekkürler güzel yorumun için... =)
Başlık: Ynt: Nokenegre
Gönderen: Black Helen - 13 Haziran 2010, 18:10:44
black_helen.. Gün aydın olur mu hiç ? xD

Dimi olur mu hiç? ;D
Başlık: Ynt: Nokenegre
Gönderen: Vega - 15 Haziran 2010, 10:59:45
  Konunuz çok güzel.Özellikle dağ daha eritilmeden başlamanız çok hoşuma gitti.
  Bir hikaye yazmanın en büyük zorluğu giriş yapmaktır bence.Siz bu sorunu atlatmışsınız.
  Ayrıca bir hikayeyi dört yazarla yazmak ne kadar düzenli planlı olur bilemem.Ama eğer bir toplu konuşma tarzı bir şey yapıyorsanız planlarınızı birlikte paylaşıyorsanız bu sorunun da halledilebilir olduğuna inanıyorum.
  Evet kimi yazı hataları var ama çok az.Onlara da bir şey denmesine gerek yok.Sonuçta elinizde imla kılavuzuyla yazmıyorsunuz yazıyı.Herkesin hatası olabilir.
  O çırağın esprileri bana daha çok gerçeğin bir beyanı gibi geldi.Tabii ne kadar abartılı olsalarda.Basat'ın onu biraz hafife aldığını düşünüyorum.
  Tabii aklımda bir kaç soru işareti kaldı: Örneğin dağ ne zaman eritilecek?Acaba dağın eritilmesinden başka fantastik bir şey var mı?Şaman ve kamları ne zaman göreceğiz? gibi.
  Umarım ileriki bölümlerde sorularıma cevap alabilirim.

 
Artık bir okuyucunuz daha var!
[/color]
 
Başlık: Ynt: Nokenegre
Gönderen: Wanderer - 15 Haziran 2010, 11:03:59
Sana kısaca bir cevap vereyim Vega... "Çok yakında..." :D

Bir okuyucu daha  kazanmak güzel... =) Hoşgeldin hacı...
Başlık: Nokanegre: Bölüm İki
Gönderen: brisingr - 30 Haziran 2010, 16:11:22
                               (http://www.tmresimler.com/data/media/305/magara_5.jpg)


   Basat aklından düşüncelerle ateşini bir daha harladı. Demire her vuruşunda çıkan sesle birlikte başına da bir ağrı giriyordu. Öğlene kadar demire şekil vermekle uğraştı. Bütün herkes bu cehennemden (!) çıkmak için ona bel bağlamıştı. Çünkü o Ergenekon’daki en iyi demirciydi. Güne semada tam tepeye geldiğinde elinde yaptığı orağı bitirmişti.

   Basat gözlerini semaya doğru kaldırdı ve “Güneş tam tepede, örs almak için gitme vakti geldi. Haydi Basat! Kalk ve yürü. Daha uzun bir yolun var. Çamuş’un yeri öteki ta öteki uçta.” dedi. Perdeyi açıp dışarı çıktı.

   Bütün Ergenekon budunu demircinin hanesinin önünde toplanmıştı. Etrafta tam bir kargaşa vardı. Herkes “O ses de neymiş?” diyordu. Uğultulara bir son vermek için Basat haykırdı. “Susun!” herkes bir anda sustu. “Ben de sizin kadar sesin neyden geldiğini merak ediyorum. Şimdi ben sizi buraya çağırana kadar dağılın!” dedi. Ergenekon ahalisi oflaya puflaya dağıldı.

   Güneş tepeden biraz batıya doğru kaydığında Basat Çamuş’un yerine varmıştı. Çamuş her zamanki gibi bir iskemleye oturmuş bir işle uğraşıyordu. “Hu Çamuş!” diye seslendi Basat. Çamuş başını kaldırıp Basat’a baktı ve “Buyur, içeri gel.” dedi. Basat şeffaf perdeyi çekerek Çamuş’un yanına seğirtti.

   “Bir örse ihtiyacım var.” diye isteğini belirtti. Çamuş hemen yerinden kalkıp arkadaki bölmeye gidip bir örs çıkardı. Örs büyük olmasına büyüktü ama tüy kadar hafifti. Çamuş’un bu kadar kaliteli malları nasıl yaptığına akıl sır erdiremezdi. Örsün karşılığı olarak Çamuş’a o günün sabahı yaptığı orağı verdi. Çünkü Basat’ın elinde başka takas edebileceği bir şeyi yoktu. Çamuş da onun halinden anlayıp onun yaptıklarını alıp başkalarıyla başka şeyler karşılığında takas ederdi.

   “Ergenekon’un bütün haberleri senden sorulur Çamuş. Söyle bakalım malum mağaranın önünde duyulan ses de neyin nesi?” diye merakla sordu Basat. Çamuş sessizce içini çektikten sonra konuşmaya başladı. “Herkes bu günlerde bunu konuşuyor. Geçen gün Yağuz adlı bir civan geldi. Yalnız başına mağaranın önünde avlanıyormuş. Birden vahşi bir hayvanın sesini duymuş. Ancak etrafında ne kadar arandıysa da onu bulamamış o da mağarada olduğunu düşünüp içeri yalnız girmeye cesaret edememiş. Onun gibi birkaç avcı daha aynı şeyleri yaşamış.” diye Basat’ın merakını giderdi.

   Basat teşekkür ettikten sonra tüm yaşananlardan emin olmak için ine gitmeye karar verdi. İn zaten yakınlardaydı. Hızlı ama sessiz adımlarla inin önüne geldi. O sırada arkasından bir havlama duydu. Döndüğünde küçük bir kurt yavrusu gördü. “Ne yani o sesi çıkaran bu mu?” diye söylendi. Ancak daha lafını bitiremeden arkasından “Auuuuu!” diye bir ses duydu. Bu sefer ses mağaradan geliyordu ve çok yakınındaydı. Hızla arkasını döndü ve karşısında kocaman bir kurt gördü. Çok güzel bir kurttu ancak vahşi gibi duruyordu. Kurtun güzelliğine hayran kalan Basat’ın gözleri o tarafa kilitlenmişken yavru kurt Basat’ın ayağına dişleriyle minik bir çentik attı. Basat minik kurda baktı ve ayağını silkeledi. Minik kurt dağın diğer tarafına koşmaya başladı. Kurt uzaklaşırken mağaraya döndü ancak dişi kurt – öyle olduğunu tahmin ediyordu – yoktu. Mağaranın karanlığına girmeye cesaret edemediğinden hızlı adımlarla mağaradan uzaklaştı.

                                                                                                     Brisingr (Marius'un işleri vardı)
                                                                                         Devam edecek... (Black_helen & Antiseptik ile)

Başlık: Ynt: Nokenegre
Gönderen: Black Helen - 30 Haziran 2010, 16:33:04
Vay bizden sonra iyi toparlamışsınız konuyu.Ellerinize sağlık.En azından senaryo yavaş yavaş belirmeye başladı.Sıra bizde Antiseptik.Kaytarmayalım :D
Başlık: Ynt: Nokenegre
Gönderen: Wanderer - 30 Haziran 2010, 16:33:30
Yok canıım hiç kaytarır mıyız(!) :D
Başlık: Ynt: Nokenegre
Gönderen: mit - 01 Temmuz 2010, 17:38:05
Diğer hikayeye nazaran bunu daha çok sevdiğimi söylesem kızmazsın umarım Antiseptik. Bu hem forumun yapısına daha uygun hem de daha merak uyandırıcı.
Başlık: Ynt: Nokenegre
Gönderen: Wanderer - 01 Temmuz 2010, 19:36:30
Diğer hikayeye nazaran bunu daha çok sevdiğimi söylesem kızmazsın umarım Antiseptik. Bu hem forumun yapısına daha uygun hem de daha merak uyandırıcı.

Yok mit niye kızayım ki =) Haklısın, foruma da daha uygun konusu da daha güzel... Bunu yorum yapmış olarak mı sayacağız şimdi ?
Başlık: Ynt: Nokenegre
Gönderen: mit - 02 Temmuz 2010, 00:45:00
Yorumum şimdilik bu :) Hikayenin biraz daha gelişip açılmasını bekliyorum. Sürekli aynı şeyleri yazmamak adına... Kaleminize kuvvet.
Başlık: Ynt: Nokenegre
Gönderen: edi - 02 Temmuz 2010, 14:29:36
bu konuda çok güzel olmuş :)
Başlık: Nokenegre -3-
Gönderen: Wanderer - 09 Temmuz 2010, 16:53:33
 Güneş dağların ardında batarken göçmen kuşlar neşeli sürüler halinde Ergenekon'un ötesine uçuyorlardı.Kış yakındı.Basat dik yokuştan oflaya puflaya fakat büyük bir hız ve gayretle küçük kulübesine doğru tırmanıyordu.Kuşları gördüğünde söylendi, "Keşke biz de o kadar kolay kurtulabilsek bu yerden." 

Rahat ve mizahi bir ses ona yanıt verdi." O zaman yakındır ustam." Basat kulübesine yaslanmış onu bekleyen çırağını fark etti.Genç adam her zamanki gibi tam vaktinde olması gereken yerdeydi.Basat bıkkınca gülümsedi "Umarım, umarım."


Kulübeye beraber girdiklerinde Basat çay demleyip bir sandalyeye oturdu.Ustasının önemli bir şey anlatacağını sezinleyen çırağı da ufak bir iskemleye ilişiverdi.Ustası alnındaki terleri silip Çamuş'la konuşmasını, gördüğü kurdu ve bunun hakkında ne düşündüğünü teker teker anlattı.

Çırağı sonuna kadar put gibi dinledi.Basat!ın sözleri bittiğinde yavaşça ne düşündüğünü söyledi.
"Bence bu bir işaret Ustam.O kurt kutsal."
Başat kaşlarını kaldırdı.Bir süre bu tezi düşünürken yüzünde çocuksu bir ifade vardı. "Demek kutsal ha ? Genç çırağım benim, uzun zamandır ilk defa ciddi ve doğru bir bilgi verdiğini görüyorum." dedi. Çırağı hala yüzünden ciddi ifadeyi atamamıştı. Derken bir adam geldi " Basat Usta odunlar yığılmaya başlandı istediğiniz yere..." deyip gitti adam. Basat hala gülümser bir haldeyken ayağa kalktı ve odunların yığılmasını izlemeye koyuldu uzaktan. "Bak genç çırağım, şurayı izle Koray, odunları görüyor musun ? İnsanların nasıl da kurtulmak için her şeylerini söküp getirmiş olduklarını görüyor musun ha ? " dedi  o ihtiyar ama güçlü sesiyle.

(http://www.neredennereye.com/album/a/r/artvin/artvin-borcka-tas-kopru.jpg)

  Neşeli çırak Koray hayatında hiç olmadığı kadar çok ciddi görünürken onlarla aynı şehirde yaşayan Toygar isimli bir genç Mu Nehri'nin üzerindeki taş köprüde sevgilisini bekliyordu. 

  Toygar, sevgilisini beklerken çok sabırlıydı. Türkler böyleydi işte, beklemeyi bilirlerdi, tek bir konu hariç, Ergenekon'dan kurtulma isteği...

 O sıralar herkesin kafasını kurcalayan sorular "Nasıl çıkarız, nasıl kurtuluruz?" türünden milyonlarca soruyken, Toygar'ın bildiği bazı şeyler vardı. Çıktıkları zaman hazırlıksız yakalayabilecekleri düşmanlar, intikam alabilecekleri Moğollar vardı. Atalarını öldüren, soylarını kurutmaya çalışan Moğollar. Neyse ki Göktanrı Türk'e asil bir kan ve bir görev vermişti. Artık pek az kimsenin hatırladığı şu sözleri Toygar sinirli anlarında tekrarlardı kendi kendine.İşitin: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ilini töreni kim boza bilir ?

  İşitiyordu, gerçekten işitiyordu atalarından gelen o sesi. Damarlarında akan kuvvetin farkındaydı, değil binlerce Türk'ü, bir Türk'ü bile durduramazdı dağlar. Çıkacak, hükmedecek, intikam alacaklardı. Kendi yurtlarına, ovalarına, sularına kavuşacaklardı...

  Köprüde ne kadar zamandır beklediğini bilmiyordu. Öylece düşüncelere dalmış sevgilisini beklerken suların akışını izliyordu boş boş. Derken sevgilisinin sesini duydu, o saf, sevgi dolu aşk dolu  sesi... "Toygar? Merhaba... " diyen utangaç ama sevgili bir ses. Kumral yanakları al al olmuş, dalgalı bakır rengi saçları rüzgarda eserken ve utangaç bir şekilde gülümserken farkında olmadan büyülüyordu Toygar'ı. "Hoşgeldin Ceylin." diyebildi sadece söylenebilecek o kadar güzel laf varken. İkisi de birbirini saf bir aşk ile seviyordu, ikisi de aşıktı ve ikisi de sessizliğin konuşmaktan daha fazla şey anlattığını biliyorlardı.

  Güneş batıyordu, nehir ise Kuzey'den Güney'e doğru akıyordu. Ne kadar sessiz kaldıklarını ikisi de bilmiyorken sessizliği okşarcasına konuştu Ceylin. "Çıkabilecek miyiz Toygar ? "

 Toygar, soruyu duymasına rağmen bir kaç saniye sessiz kaldı. "Bence esas kurtulmamız  gereken şey içeride kalma korkusu. Düşünsene, yaklaşık dört yüz yıldır bu dehlizdeyiz ve bizden önce kimse çıkmayı düşünmemiş ?"

 "Ne demek bu ? "
 
  "Bu şu demek oluyor ki, Türk ırkının burada kalmak için bir sebebi olmalı... Burası alelade seçilmiş bir yer olamaz. Tam olarak bilemiyorum fakat burada kalmamızın bir sebebi olmalı..." Konuşurken o kadar kaptırmıştı ki kendini, az kalsın Ceylin'le konuştuğunu unutuyordu. Tekrar kendine geldiğinde gözlerini Ceylin'e çevirdi. Onun parlak elâ gözleri ile Toygar'ın kehribar gözlerinin birleştiği anlar hep gülümsemeleri doğuruyordu.

  Toygar istemeye istemeye "Soğuk oldu.." dedi. "Gitmelisin artık, hem merak ederler şimdi. " Ceylin de gülümsedi ve sadece "Hoşçakal..." diyebildi. Ceylin, köprünün bitimine kadar yürüdü. Sonra durdu ve dönüp tekrar baktı Toygar'a. Çevik, zeki ve sevgi dolu birini karşısına çıkardığı için tekrar tekrar şükretti Göktanrı'ya.

  Ceylin yeniden arkasını dönüp giderken nedenini bilmediği bir gülüş yayıldı Toygar'ın yüzüne...  Sadece seviyordu onu. En az kılıcını sevdiği kadar...


Toygar ve Ceylin isimlerini bulduğu ve ufak tefek araştırmalara yardımcı olarak yükümü hafiflettiği için mit'e sonsuz teşekkür ediyorum... =)

                                                                                                         black_helen & aNTiSePTiK
Başlık: Ynt: Nokenegre
Gönderen: mit - 09 Temmuz 2010, 17:12:28
Ne demek efendim? Genç yazarların önünü açmak gerek. Açalım ki Göktürkler de dağları aşıp maceralarına atılsın artık :)

Daha çok bir geçiş bölümü ve iki yeni karakterin tanıtımı gibi olmuş bu bölüm. Toygar büyük ihtimalle hikayenin ilerleyen bölümlerinde önemli işler yapacak. Baksanıza adam zeki, çevik ve ahlaklı :) Daha ne olsun? Tek bir eleştirim var; soru işaretinden önce boşluk bırakılmaz.

Ellerinize sağlık...
Başlık: Ynt: Nokenegre
Gönderen: Wanderer - 09 Temmuz 2010, 17:25:10
Ne demek efendim? Genç yazarların önünü açmak gerek. Açalım ki Göktürkler de dağları aşıp maceralarına atılsın artık :)

Daha çok bir geçiş bölümü ve iki yeni karakterin tanıtımı gibi olmuş bu bölüm. Toygar büyük ihtimalle hikayenin ilerleyen bölümlerinde önemli işler yapacak. Baksanıza adam zeki, çevik ve ahlaklı :) Daha ne olsun? Tek bir eleştirim var; soru işaretinden önce boşluk bırakılmaz.

Ellerinize sağlık...

Hehe =) Teşekkür ederim güzel yorumun için mit, ayrıca, soru işareti şeysine de hiç dikkat etmemişim müsait bir zamanda düzelteceğime dair sana söz veriyorum... =)

Tekrar tekrar teşekkürler... =)
Başlık: Ynt: Nokenegre - Ergenekon'dan Çıkamayanlar
Gönderen: Wanderer - 10 Temmuz 2010, 11:57:18
Diğer yazarların bilgisine : Öykü frpnet.net forumlarında da yayınlanmaya başlamıştır...
Başlık: Nokenegre - 4
Gönderen: Wanderer - 11 Ağustos 2010, 00:42:40
 
(http://www.resimcity.com/data/media/97/www.resimcity.com_kurt_resimleri_9.jpg)


 Kurtun uluyuşları sürerken Basat içindeki ufak korku kırıntılarını yenmeye çalışıyordu. Sarp, gri kayaların üzerinden mağaralara tırmanmak insanı gerçekten yoruyordu. Nefes nefese kalmıştı, şafak birazdan sökerdi fakat hava aşırı derecede sıcaktı. İklim sürekli değişiyor, bir gün yağmur yağarken bir gün insanlar sıcaktan kavrulabiliyorlardı. Artık dağ, taş, yer, gök, her şey “göç” diyordu hal dilleriyle. Basat, hem kendisinin, hem de kavminin son umuduydu.

  Sonunda kayalıkların arasından sıyrılıp, mağaraların önündeki düzlüğe gelmişti. En tepedeki mağaradan turkuaz-mavi  renk ışıklar huzmeler halinde dışarıya saçılıyordu. Işıkların saçılmasıyla paralel olarak yayılan kurt ulumaları ve kurt sesleri de Basat’ın içini ürpertiyordu. Ne yapacağına dair düşündüğü sırada ışıklar kesildi, ulumalar durdu. Sadece kısa bir an, Basat’a sonsuzluğun nasıl küçük anlara sığdığını anlamasını sağlatan küçük bir an her şey sustu. Sonra bir taş parçalanması sesi, dağın en tepesinden yuvarlanan kayalar ve hemen ardından bir adamdan biraz daha kısa boyda bir kurt, etrafındaki mavimsi renklerle birlikte dağın en yüksek yamacından aşağıya doğru koşmaya başladı. Basat, dursun mu kaçsın mı bilemiyordu ki Kurt, Basat ile arasında sadece bir adım –insan adımı- kalacak kadar mesafe bıraktı ve durdu.

   Koyu, gri renk tüylerini tamamlayan gri gözleri vardı. Yüzü,, burnunun etrafından adeta dolgu yapan siyah çizgiler hariç beyazdı. Sivri dişleri ve kocaman ağzı açık, bedeni dimdik duruyordu. “Basat, isteğiniz için uygulayacağınız yol doğru, fakat isteğinizi  kendi adınıza gerçekleştirmeniz zor.” Dedi kurt.

  Basat, “Adımı nereden biliyorsun?” gibi bir soru yerine, “Kendimizi kurtaramayacak mıyız? Peki ya diğer Türkler kurtulacak mı?” gibi bir soruyla başlamayı daha uygun buldu. Kurt Düşünmeyle değil de, karşıdakini etkilemek için beklediği bir kaç saniyenin ardından tekrar konuşmaya başladı. “Evet kurtulacaklar, eğer başarırsanız sizler de kurtulacaksınız.”dedi.


***  *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** ,,


   Şafak sökerken Toygar da ağır ağır uyandı. Yalnız yaşıyordu, yüzünü yıkadı, yiyecek kuru ekmek  çeşitlerinden birini seçip indirdi mideye. Basat birazdan dönerdi, Kurt ulumalarının kaynağını bulmuş olmalıydı. Ağır ağır gözlerini avuşturdu, Gür saçlarının, Türklere özgü sakal ve bıyığının da kendisine verdiği havayla birlikte, gerçekten düşünceli görünüyordu. Buradan çıkmalı, Moğol köpeklerine hadlerini bildirmeliydi. Moğollardan intikam almayı düşündüğü her an gibi bu anda da damarlarında tek başına tüm Moğol kabilelerini yenebilecekmişcesine hızlı akan bir kan hissetti, atalarından kendisine miras kalan bir kan. Hemen kılıcını alıp evden çıktı ve kendisi için hazırladığı derme çatma samandan kuklalarla eğitime başladı. İki eliyle birden sarıldığı kılıcıyla saman adamlara öyle darbeler vuruyordu ki, gerçek bir insanla dövüşür gibi naralar atıyordu.

    Kırıp geçirdiği samanların arasından koşarak en arkada kalan son saman yığınını da bin parçaya bölerken, Ceylin geldi aklına. Durdu, alnının terini sildi ve kılıcına yaslanarak oturdu oracıkta. Yapacakları çok iş vardı, Ceylin, kurtulmalıydı. Bıradan çıkar çıkmaz evlenmek istiyordu.

  Sonra, kavmi geldi aklına, kapana kısılmışlığı, buradan çıkamayışları, Basat’ın getirdiği umutla hareketlenen kalpleri düşündü. Yorulmuştu Toygar. Yapacak bir şeylere ihtiyacı vardı, vuruşacak düşmanlar, akıtılacak kanlar varken burada kapana kısılmak zor geliyordu. Hareket istiyordu biraz, adrenalin belki. Kılıcını yanına uzatıp, kendisi de oracığa uzanıverdi. Hali kalmamıştı, susamıştı fakat su almaya takati kalmamıştı. Gözleri ağırlaşırken, aklındaki şeyleri düşünmek için direndi bir süre. Fakat güneş tam tepeye gelene kadar çalışmıştı, ve daha fazla direnemeyeceği kadar çok uykusu vardı. Bir yerden sonra direnmek anlamsız geldi ve gözleri yavaş yavaş kapandı kılıcının yanında ve samanların arasında. Belki de bu, uyuduğu son huzurlu uyku olacaktı.

                                                                                                          M.A. İMAMOĞULLARI.

Not : Yanlız devam ediyorum öyküye. Çok kişiyle yazmak zor oluyor, yazar arkadaşlara teşekkür ederim.
Başlık: Ynt: Nokenegre - Ergenekon'dan Çıkamayanlar
Gönderen: Gedwesverdar - 11 Ağustos 2010, 02:22:04
Gerçekten hem konusu hem de hikayenin gidişatı itibarıyla nefis bir çalışma. Kıskandım doğrusu =)
Tebrik ederim.
Başlık: Ynt: Nokenegre - Ergenekon'dan Çıkamayanlar
Gönderen: Wanderer - 11 Ağustos 2010, 12:06:50
Gerçekten hem konusu hem de hikayenin gidişatı itibarıyla nefis bir çalışma. Kıskandım doğrusu =)
Tebrik ederim.
Teşekkür ederim. =) Darısı senin başına diyelim =D
Başlık: Ynt: Nokenegre - Ergenekon'dan Çıkamayanlar
Gönderen: Gedwesverdar - 15 Ağustos 2010, 03:26:47
İnşallah darısı benim başıma olur = )
Bir ricam olacak. Göktürkleri araştırırken bir Göktürk Kağanına rastladım. Kendisinin Görktürklerin ilerlemesine çok büyük katkıları var. Mukan Kagan gerçekten Göktürk Kağanlarının en iyisi diyebiliriz. Onun isminin hikayede geçmesini istesem olur mu?
Başlık: Ynt: Nokenegre - Ergenekon'dan Çıkamayanlar
Gönderen: grikunduz - 21 Eylül 2010, 12:37:43
Bencede mükemmel bir hikaye(artık hedefinizde ne var bilmiyorum ama romanmı hikayemi) ve isimde çok güzel düşünülmüş. Aslında ben bir zamanlar herhangi bir türk destanı fantastik bir dilde yazılsa çok güzel olacağını düşünmüştüm, ama doğrusunu söylemek gerekirse bir TÜRK destanı ile bağlantılı ayrı bir konu yazılması daha güzel olmuş ama keşke kurdu konuşturmasa idiniz. Yani konuşmasa daha gizemli bir havası olabilirdi. Belkide farkımda olmadan haddimi aştım ve işinize karıştım. Eğer öyle birşey yaptı isem üzgünüm ama gerçekten geleceği olan bir hikayeye(veya romana) benziyor.
Başlık: Ynt: Nokenegre - Ergenekon'dan Çıkamayanlar
Gönderen: Wanderer - 21 Eylül 2010, 12:47:18
Bencede mükemmel bir hikaye(artık hedefinizde ne var bilmiyorum ama romanmı hikayemi) ve isimde çok güzel düşünülmüş. Aslında ben bir zamanlar herhangi bir türk destanı fantastik bir dilde yazılsa çok güzel olacağını düşünmüştüm, ama doğrusunu söylemek gerekirse bir TÜRK destanı ile bağlantılı ayrı bir konu yazılması daha güzel olmuş ama keşke kurdu konuşturmasa idiniz. Yani konuşmasa daha gizemli bir havası olabilirdi. Belkide farkımda olmadan haddimi aştım ve işinize karıştım. Eğer öyle birşey yaptı isem üzgünüm ama gerçekten geleceği olan bir hikayeye(veya romana) benziyor.

Bir roman için taslak olabileceğini düşünmüştüm yazmaya başlarken. Güzel yorumunuz için teşekkür ederim =)

Haddini aşmak gibi bişey yok, estağfurullah. Yorumlarınız değerlidir. Öyküyü yayınlama sebebi zaten birileri okuyup "vaaav" desin değil. Birileri okuyup nasıl daha güzel hale gelebilir söylesin. Teşekkür ederim.  =) Okuduğunuz ve yorumladığınız için...
Başlık: Ynt: Nokenegre - Ergenekon'dan Çıkamayanlar
Gönderen: Alorka Greenleaf - 02 Ekim 2010, 12:53:29
Devam etmeyecek mi?
Başlık: Ynt: Nokenegre - Ergenekon'dan Çıkamayanlar
Gönderen: Gedwesverdar - 02 Ekim 2010, 13:09:34
Gerçekten özledik bu hikayeyi. Devam etmeyecek mi?
Başlık: Ynt: Nokenegre - Ergenekon'dan Çıkamayanlar
Gönderen: Wanderer - 02 Ekim 2010, 14:37:40
Edecek, edecek de, biraz ağır aksak devam edecek.
Başlık: Ynt: Nokenegre - Ergenekon'dan Çıkamayanlar
Gönderen: grikunduz - 10 Ocak 2011, 21:40:06
Usta ne oldu ya bırakmadın demi. :)
Edit: Biraz geç farkettim ilk mesaj biraz fazla laubali olmuş değiştirdim. :)
Başlık: Ynt: Nokenegre - Ergenekon'dan Çıkamayanlar
Gönderen: Wanderer - 10 Ocak 2011, 21:42:30
Erteledim diyelim, bir ara kaldığım yerden devam edeceğim. Şimdilik Hızır'ın Çırağı benim için birinci sırada. Buna da devam edeceğim bir ara, dediğin gibi, diğer öyküye kendimi fena kaptırdım bu aralar. :)