Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Kurgu Güncesi => Kurgu İskelesi => Konuyu başlatan: bingbung - 08 Aralık 2011, 19:52:01

Başlık: Masalcı
Gönderen: bingbung - 08 Aralık 2011, 19:52:01
Masalcı
Yazan: Buğra Batuhan Berah

Her masalcının, penceresinden içeri süzülen bir masalı vardı. Rüzgarın eşlik ettiği düşlerin mevsiminde, bir gecenin uyku öncesi en güzel zamanıydı. Öyle ki, onun anlattığı her rüyaya teslim anları, akılları baştan alan bir istirahatin başlangıcıydı. Taş bir evin sonsuz odası, dinleyicilerine ikram ettiği öykülerin, karanlık kandırıcısı. Ardını göstermediği, yarattığı diyarların yarısına kadar beyaz bir ateşi önlerine serdiği, kulak verenlerin hiç uyanamayacakları sonsuz acısı. Kaç çocuk gözleri üzerinde dönen o melodiye dikip dalmak istemezdi ki, anlamsız eyleme. Ve sonrası önemliydi, düşlerin içinde yaratılan sihirle. Biçimsiz damların üzerinde gezen, karanlık masalcının sunacağı kör kumaşın şeker kokulu siyahı. Uyumak istemeyen çocukların kokusunu alacak kadar ufak bir burnun, ürkütücü ustalığı. Ve masalcının siyah ceketinin koynunda sakladığı, iştah kabartan aşçılığının bir bardak süte değer karın tokluğu.  Zamanın tınıları bir çocuk için uykuyu getirecek kadarken, uykuya rastlamayı kabul etmeyen mızmızların avında bir gece. Üstelik bahsi geçen gecenin üzerinde bir gölge. Bahçeye düşemeyecek kadar iki ayağının üzerinde, ince bileklerin kıvrak halinde. Kendi yatakhanesine toplayacağı nefeslerin peşinde, ayrıldı o güneşsizliğin ülkesinde. Önce bir rüzgara kaptırdı kendini, rüzgar tanısa bile onun heveslerini, lisanından etkilenecek kadar dinlemişti sözlerini. Sözlerini seçerken, tek sonradan rengi değişmeyen mürekkep onunkiydi, fısıldadığı rüyaların içinde. Anlatacağı tüm korku seslerinin siyah beyazı düşerken sokağın içinden, bir ara rüzgarın dilini kesen masalcının enine çizgili çorap izleri.
Ve başından sonuna dudağında bir ıslık eşlik etti, dans ede ede dolaştığı damların ucunda ki yoluna. Yolu daha uykuya yeni dalan çocukların uğuruna, sakladığı tüm düşler vardı ovuşturduğu avuçlarında. İnce boynunu çevire çevire, asa asa kulağını aksak bir jazz’ın akıcı ritmiydi, konserve kutularının kedi koşturmacalarında. Sanki tüm çocukların, uykusuna misafirperver masumluğuyla.  İlerledikçe altından geçen huzurlu düşlerin sesleri kulağını tırmalarken, o kendi ıslığını yükseltti. Her uyku huzurlu olmamalıydı, mutlaka geceyi sevmeyen birkaç çocuk yakalayacaktı. Islığı dönerken şarkılara, sabırsızlanıyordu ağırdan.  Bir ara tökezlermiş gibi yaptı onu seyreden siyah bir kedinin karşısında, üstelik ensesinden yakaladığında, gıgını çıkaramadan çekti aldı ‘ miyav ‘ sesini ince koleksiyonuna. Koleksiyonunu ince uçlu şişelerde muhafaza eden, bir hobisi vardı çirkinlerden aldığı tutamlardan. Sıradan basamaklar, biri öyle biri böyle. Kimi gelen sesler kulağına fazla yaşlı, kimisi uykusunun tadına iç çekişleriyle bakan yorgunluğun yanı. Umudunu yitirmeyen masalcı sonunda dura kaldı, tek ayağı havada. Ardına aldığı ışık çekilirken bulutların ardından, sivri çenesinin ifrit yansıması düştü karanlık sırıtmasına. Ve yavaş yavaş sağ eli ile kalçasından destek, diğer ayağının yanına getirdi eşini. Gövdesini gururla dikerek. Bir anda sanki konservelerin üzerine bastı bu hamlesi. Tüm tıngırtılar kesiliverdi.  Bir lokma bükülmeyen gövdesi rüzgarın doğru zamanını sezmiş olacak ki, birden bıraktı birkaç yaprağın cemresinde, kendini o çatının altında ki pencerenin içine.
Yatağında olması gereken bir çift ufak gözün, üstelik kapalı olmadığının farkında olan masalcının, tuşe öncesi yanıydı, kendisi içinse bir şahın sessiz matı. Fakat bir terslik vardı, uykudan kaçan adımların sesi, odanın boşluğunda göze batmaktaydı…
( Devam Edecek )