Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Kurgu Güncesi => Kurgu İskelesi => Konuyu başlatan: kalemistik - 18 Ağustos 2012, 14:48:17

Başlık: Seyahat
Gönderen: kalemistik - 18 Ağustos 2012, 14:48:17
   İlk öykümle herkese merhabalar...

Mirza, uzun zamandır yapmak istediği seyahat için; artık hazırdı. Çalar saati, her zaman kalktığı saatten, 2 saat öncesine kurdu. Normal saatinde uyudu.  Uyur uyanık geçen uykunun ardından, saat çaldı ve uyandı.  Yarım yamalak uyuduğu ve kalkması gereken saatten 2 saat önce kalktığı için, yorgun hissediyordu. Bu sayede tekrar uyuyabilecekti.  Saati 5 dakika sonrasına kurarak tekrar yattı. Yorgun olduğu için kısa bir sürede uyuya kaldı. Sonra saat tekrar çaldı ve tekrar uyandı. Kendine “uykuya daldığımda bedenimden ayrılacağım” dedi. Bunu 3 kez tekrar etti. Vücudu inanılmaz bir şekilde titremeye başladı. Garip sesler duyuyordu. Hayvan sesleri olarak algıladı bunları. Yelesi olan bir siyah kedi gördü.  Rüzgârda süzülen yaprak gibi, bir yavaş bir hızlı dans ediyordu yeleleri.

İki haftadır uğraştığı şey sonunda olmuştu. Kendine dışarıdan bakıyordu. Vücudunu inceledi. Aynaların ne kadar sahte olduğunu fark etti. Sanki insanlara kendileriyle ilgili yalan söylüyorlardı. Kendine aynadan bakmakla karşıdan bakmak arasında izometrik farklar vardı. Bu sırada, bilinci tamamıyla açıktı. Kesinlikle rüya gibi değildi. Her şeyin farkındaydı. Dokunma, koklama gibi hisler değil de, enerjiyi hissetme ve algı üzerine yoğunlaşıyordu; duyguları. On yedisinde genç bir kız olması, içini korku bulutuyla kaplamaya yetiyordu. Bu karanlık ve parapsikolojik olay içini fazlasıyla ürpertiyordu. Bir ara metafiziksel canlılar görmekten korktu. “ya bir cin görürsem” diye geçirdi içinden. Bilmediği çok farklı şeyler de olabilirdi; ancak bu kadar emek verdiği ve sonunda ulaştığı seyahatinden çıkmak istemiyordu. Kolay kolay vazgeçmeyeceğine dair söz vermişti ‘O’na. İstese yoğunlaşıp astral bedeninden fizyolojik bedenine, geri düşebilirdi; ama yapmadı.

Bu ilk yolculuğunda biraz etrafa bakmayı istedi. Babasının odasına gitti; orada yoktu. Futbol maçı izlerken sızmıştır diye düşündü. Salona baktığında, şişko budalanın her zamanki koltuğunda öylece uzandığını gördü. Onu böyle gördükçe, nefreti artıyordu babasına. Birden dayanılmaz bir ses duymaya başladı. Sanki biri, kulağının dibinde radyo frekansı kurcalıyordu. Değişken ve çok rahatsız ediciydi. Daha fazla dayanamayıp, “bedenime döneceğim” sözünü 3 kez tekrarladı.
Kan ter içinde uyandı. Hemen bir bardak su içti. Bu şimdiye kadar yaşamadığı mükemmel bir deneyimdi.  Korkutucu olsa da, resmen bir görüngüydü bu.  Yolculuğun başındaki titremeye ve seslere, terleme ve ürpertiye dayanıldıktan sonra, kusursuz bir deneyim oluyordu.

Çalar saatini normal saate kurdu ve uyudu…

Artık yolculuklarında nereye ulaşması gerektiğini biliyordu; uçmak! Uçmak, insanlar tarafından özgürlüğün sembolü olarak görülür. En özgür canlılar kuşlardır. İstedikleri yerlere, önlerinde engel olmadan gittikleri düşünülür. Çoğu insan özenir kuşlara. Sanki bir yerden bir yere gitmek için, insanlardan daha az emek harcıyorlarmış gibi… Mirza uçmayı başarabildiği an, büyük yolculuğu da gerçekleştirebileceğini düşünüyordu. Günlerce uçmayı denedi. Zor bir şey değildi aslında. Çoğu kez bedenine geri düştü; ancak yılmadı ve sonunda başardı.

Bütün bu yolculukları günlerce yaptı. Her defasında farklı yerlere gitti. Ülkenin bir ucuna saniyeler içinde gidebiliyordu. Çok fazla uzaklara gitmeye çalıştığında o radyo frekansına benzeyen sesi duyuyor, hemen bedenine düşüyordu. Işık hızından daha hızlı gerçekleşen bu seyahat, dünyada hiçbir şeye benzemiyordu. Bu astral seyahat yüzünden,  giderek şizofrenleşiyordu. İnancını kaybetmekten, asıl amacını unutmaktan korkuyordu. Gene de etraf ne kadar dağlarla kaplı olursa olsun, bir gökyüzü vardır. O gökyüzü umuttur. Dağların aşılabileceğini anlatır. Mirza da gökyüzüne ulaşmaktan vazgeçmeyecekti.

Büyük yolculuğu yapmak için yeterli değildi. Daha Dünya’da bile gidemediği yerler varken, oraya nasıl gidecekti. Araştırdı ve çalar saat yönteminden farklı bir yönteme ihtiyacı olduğuna karar verdi. Kendisi bir yöntem geliştirdi. Adına da “frekans yöntemi” dedi. Bozuk bir radyo buldu ve bunu yoğunlaşacağı yerin hemen yakınına koydu. Bu şekilde uyudu. Uyur uyanır şekilde, hep bu radyonun frekans sesini duyuyordu. Böylelikle fizyolojik bedeninden aşırı uzaklaştığında, duyduğu frekans sesine, astral bedeni alışacaktı. Saatler geçtikten sonra; artık bir daha uyanmayacak şekilde sese alıştı. Yavaş yavaş bilinci toplanıyordu. Fizyolojik bedeninden ayrıldı ve gökyüzüne doğru, ışınlanırcasına yükseldi. Astral bedeninde iyice yoğunlaştı ve gözlerini kapattı. Dayanılmaz bir acı çekiyordu. Kalbinin sesini duyuyordu resmen. Bir davuldan farkı yoktu. İlk defa fizyolojik bedeninde hissettiği titremeyi kat ve kat astral bedeninde hissediyordu. En sonunda birden hafifledi. Hiçbir şey hissetmiyordu. Algı ve enerji diye bir şey yoktu artık. Gözünü açtığında bir ışık gördü. Işığa doğru ilerledi. Ve oradaydı… Evet, evet oradaydı! Araf’ın girişinde, annesi gülümseyerek karşıladı onu. “Bak anne, sana verdiğim sözü tuttum; vazgeçmedim anneciğim, yanına geldim.”  dedi Mirza. “Öldüğüne, en çok o gaddar babandan kurtulduğun için sevindim bi’tanem; hoş geldin.”