Başlık: Maral'ın Öyküsü
Gönderen: mbdincaslan - 11 Aralık 2012, 00:36:14
Maral'ın Öyküsü
"Bu dağlarda maral gezer..."
I. Dağlardan gök börülerim gökçe göğe ağanda Kurt kalmamış dağlarıma yağmur munis yağanda Ve salanda davarını zağarsız düze çoban* Dertsiz çıkanda geceden sakin gündüze çoban Köylülere felah geldi derler, muradı oldu: En çakırca börülerin alev nazarı soldu. "Tehlikesiz şimdi dağlar gezelim dolaşalım Zirveleri mülk edinip keyifle paylaşalım O dağ senin, bu dağ benim, bizim gayrı buralar Kız kızan keyiflerince gelip çadır kuralar Börüleri biz kaçırdık, hakkımızdır bu neşe Şimdi kaldırsak yeridir kadehleri güneşe Ve kutlasak adam yiyen kurtların yitişini Silsek gerek aklımızdan canavarın dişini Ne bir pençe kuzumuzu elimizden almaya Ne bir ağız kursaklardan rızkımızı çalmaya Minnet eder bize kuşlar, boz tavşanlar, marallar Börülerin ettiğini etmez bize çakallar!"
II. Börülerin akbilgesi kocamış bir beyaz kurt Dışından: Bir çolak pençe ve bir çift çökmüş avurt İçinden: Yalaz yalaz bir öfkenin alevleri Sanki ölü her parçası, yalnız gözleri diri Döndü vakarla yanına toplanmış sürüsüne: "Leş yemek hiç yakışır mı göklerin börüsüne? Bu dağların adamları nefes alsa da ölü Hepsinin ruhu tamunun en dibine gömülü Biz ki payımızı aldık Tanrı'nın üleşinden Koştuysak; yalnız en gökçe maralların peşinden Biz onların kaderiydik onlar bize layıktı Ama adamlar onları tuttu kafese tıktı Dilendik bizi sureti üzre kılan Tanrı'dan Öcümüzü, ve bürüdü o dem gözümüzü kan Maralların hakkı için adam yedik, can aldık En körpecik kuzuları hışımla yere çaldık Evlatlarım, yazık artık değmiyor buna bile Şeref yoksunu insanlar... Mücadele nafile Maralların kafeslere tıkıldığı dünyada Lüzum yok ak zirvelerde özgür dolaşan kurda Anlamayacaklar bizi, korkacaklar, soracak İnsan yavruları: 'anne, neden açtığın kucak Böyle merhametli bana, ama kurtlar pek yavuz? Neden hepimiz sinerek kurtlardan korkuyoruz?' Cevap verecek anneler: 'Kurtlar kıskandı bizi Ellerinden gelse yakıp yıkarlar evimizi Bahçede maral kafeste kuşumuz var, mutluyuz Çiçeklerimiz nizami, yarından umutluyuz Kurtlar dağlarda pek çetin kışlarla boğuşmaktan Haset duymuş bu huzura, bu yüzdendir hepsi kan Kokusundan hoşlanırlar, rengine bayılırlar Sabret oğlum! Gün gelecek bizim olacak kırlar!' Evlatlarım, bu olacak, yenileceğiz, bari Hakkını verelim acun yaratılandan beri Leke sürdürmediğimiz börülük şerefine İlk gelen bizdik giden de ilk biz olalım yine Yenilmedik, biz tiksindik, cehde gerek yok artık Bu dağların adamına ancak çakallar layık!"
III. O dağ senin, bu yar benim, pek şen gezerdi maral O en latif manzarayı süsle bezerdi maral Ne bir kement boğazında, ne pâyinde bukağı En zarifinden bir hızla yakın edip uzağı Pınarlardan su içerdi koyaklarda yatardı Bir gece dört tarafını çirkin adamlar sardı Maralı tutsak ettiler bir bahçeye koydular O gamdan boynu büküktü, aldırmayıp, doydular Seyrine hoş endamının, letafetinin; sonra Unuttular maralı tutsalıklığında, sıra Çünkü gelmişti pek mühim meselelere şimdi Her gün bambaşka bir zevkten kam almak: bu mühimdi Ve ay maral, gökçe maral bir zaman yalnız kaldı Ve bir gün gözünü açtı, gördü: bu bir çakaldı Gelmişti sinsice bahçe duvarının yanına Ki kıysın gökçe maralın o kıymetsiz canına Maral düşündü: "Ben ki bu dağların maralıyım Çakala mı düşer payım, meğer ki yaralıyım? Ancak bir kurdun düşüdür benim tadıma bakmak Dirilmek vaktidir şimdi" dedi, ve çakmak çakmak Gözleriyle bir sıçradı aştı bahçe çitini Bir bakışıyla yıldırıp köyün bekçi itini Hışımla azmetti yeşil bildiği o dağlara Ve gördüğüyle dağlandı bir kez daha o yara: Kurtlar gitmişti ve dağların yeni sahibi insan Bırakmıştı pisliğinden dağlara da bir nişan: Yığılmıştı göğe doğru üstü üstüne taşlar Her yer ev olmuştu artık, çoktan ölmüştü kuşlar Pek kıymetli bir icattı insanoğluna "şehir" İnsanlığın ilacıydı, gökçe marala zehir...
IV. Bir sabah gazeteleri karıştırırken, gördüm Boğazımda bir hıçkırık ve dilim düğüm düğüm Başlık: "Şehirde bir maral" ve fotoğraf: "bulundu Taş gibi katı, buz gibi ölü. Haberi sundu Bu sabah da size mutad üzere gazeteniz Kar yağışı bekleniyor. Lütfen dikkat ediniz" Maralım! Maral, ay maral böyle mi ölecektin? Sen ki düşlerimde açan en nadide çiçektin! Ve düşündüm: umrum değil güvendeyse sürüler Koşmuyorsa marallarla dağlarımda börüler... Edemeyeceğim artık ölmek arzumu tehir: Gidiyorum ey insanlar! Sizin olsun bu şehir!
M. Bahadırhan Dinçaslan
*Zağarsız davar salan çoban: Faruk Nafiz'in bir şiirine gönderme. Ölen bir kurdu anlatan Faruk Nafiz, der ki;
"At, çoban, postunu omuzlarına, Koy artık meydana bütün varını: Ya çıkar, ya çıkmaz o kurt yârına, Yaylaya zağarsız sal davarını."
Bir maralın ve atalar efsanelerinde dinlediğim börülerin ilhamıyla, 2012
Uzun zamandır okumamıştım bu gibisini. Türkçe'ye hakimiyetiniz çok güçlü, en hoşuma giden kısım bu oldu. Akıcılığına da şüphem yok. Çok beğendim içten anlatımı da.
'' ... O dağ senin, bu yar benim, pek şen gezerdi maral O en latif manzarayı süsle bezerdi maral Ne bir kement boğazında, ne pâyinde bukağı En zarifinden bir hızla yakın edip uzağı Pınarlardan su içerdi koyaklarda yatardı ... ''
Şuradaki anlatım öyle hoş olmuş ki. Elinize sağlık.