Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Kurgu Güncesi => Tartışma Platformu => Rıhtım Okuma Etkinliği => Konuyu başlatan: Fırtınakıran - 24 Aralık 2012, 20:38:41

Başlık: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: Fırtınakıran - 24 Aralık 2012, 20:38:41
(http://www.kayiprihtim.org/portal/gorsel/frankenstein-mary-shelley-181x300.jpg) (http://www.kayiprihtim.org/portal/kitap/frankenstein/)
Geçtiğimiz ay oylarımızla önce okuyacağımız türü, sonrasındaysa en çok oyu alan Fantastik Edebiyat türündeki eseri seçmiştik (http://www.kayiprihtim.org/forum/ryhtym-okuma-etkinlidhi-t13793.0.html). Şimdiyse sıra geldi onu masaya yatırıp, Victor Frankenstein edasıyla parçalara ayırmaya!

Açık ara farkla en çok oyu alarak bitiş çizgisini gören Frankenstein için, takvimlerimiz 24 Aralık 2012'yi gösterirken tartışmaya başlama günü de gelmiş oldu.

Lafı daha fazla uzatmayacağım :). Şimdilik önden gitmeye de niyetli değilim ki, başlamak isteyenler varsa hiç önelerini kesmeyeyim.

O zaman buyurun, meydan bizim ;D!
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: mit - 25 Aralık 2012, 18:47:34
Madem öyle ilk ben başlıyorum. Öhöm! Ses kontrol, deneme 1-2...

Victor Frankenstein hayatımda tanıdığm en aptal adamdır. Kaptan Walton ne kadar aksini iddia ederse etsin, onun ne muhteşem bir insan olduğundan ne kadar dem vurursa vursun bu görüşüm değişmeyecek. Çünkü bir insan ancak bu kadar küstah, bencil, kör ve de korkak olabilir.

Küstah! Her şeyi en iyi bilenin kendisi olduğunu düşünecek ve etrafındaki daha yetkin kişilerin deneyimlerini hor görecek kadar küstah. Modası geçmiş doğa bilimlerini ve filozofları baştacı yapacak, bunların çürütülmüş teoriler olduğunu anlatmaya çalışan babasını ya da üniversitedeki ilk hocasını dinlemeyecek kadar küstah. Kendini Tanrı'yla denk tutacak ve sonuçlarını düşünmeden bir canlı yaratmak için kolları sıvayacak kadar...

Bencil! Tüm kitap boyunca Elizabeth, Henry ve babasından dem vursa da tek düşündüğü şey kendi bencil hırsları. Sırf o hayranı olduğu filozoflar gibi tarihe geçmek, adını ölümsüz kılmak istediğinden bir yaratık yaratmaya kalkışıyor. Hem de bu uğurda ölüye saygısızlık edip başkalarının mezarlarını açmaktan, vücut parçalarını kullanmaktan da geri kalmıyor. Peki ya sonra? Yarattığı şeyi en çok ihtiyacı olduğu, en savunmasız zamanında kaderine terk ediyor. Kendisinin sürekli aradığı sevgiyi, ilgiyi ve şefkati ondan mahrum ediyor. Sevgiyi ona çok görüyor. Haydi, ilk başta bunu yapması normal diyelim. Peki ya canavar dediği kişinin iç dünyasını, kişiliğini ve yaşadığı zorlukları öğrendikten sonra hala "Yıkıl karşımdan iblis!" diye bağırmasına ne demeli?

Kör! Tüm o bilimsel dehasına rağmen etrafında olup blteni anlayamayacak kadar kör. Yaptığı deneyin nelere sebep olacağını, böylesi blr yaratığı başıboş bırakmanın nelere mal olacağını, yarattığı canavarın ruhunu okuyamayacak, canavarın kimi hedef alıp ne yapacağını düşünemeyecek kadar kör. Clerval'ı kurtarabilirdi pekala, Elizabeth'i de öyle... Tek yapması gereken beynini biraz çalıştırmak ve sadece kendisini değil başkalarını da düşünmekti. Ama dedim ya, bencil...

Ve korkak... Suçunu itiraf edemeyecek, kardeşinin katilini açıklayamayacak kadar korkak. Justine'i ipten alabilirdi ama yapmadı. Yapamadı. Ancak Clerval, karısı ve babası öldükten sonra yani kendisini suçlayacak hiç kimse ve kaybedecek hiçblr şeyi kalmadıktan sonra katilin kim olduğunu açıklaması bunun en büyük kanıtı değildir de nedir?

Yaratığın isteğini geri çevirmekte haklı mıydı? İddia ettiği gibi canavara cinayet ortağı mı yaratmış olurdu? Belki... Ama tek seçenek bu değildi elbette. Biraz sevgi ve anlayış da iş görürdü pekala. Hatta uzatılan bir dost eli...

Sonuç olarak bence bu kitapta asıl canavar Victor Frankenstein'ın ta kendisidir. Yarattığı masum yaratık değil...

***

Kitapla ilgili genel izlenimlerime gelirsek... O çok meşhur "yıldırım enerjisiyle canlanma" sahnesini görememek beni şaşırttı. Demek ki efsane olan "Yaşıyor! Yaşıyor!" repliği yönetmenler tarafından eklenen bir şeymiş sadece.

Dikkatimi çeken bir diğer şeyse yazarın tam bir doğa aşığı olması. Sayfalarca süren uzun doğa betilemeri bazen oraları gezip görme isteği bazen de kitabı fırlatıp atma isteği uyandırdı bende. Genel olarak akıcılıktan uzak, manzara betimlemeleri arasına sıkıştırılmış bir macera havasındaydı her şey. Ama her zaman dediğim gibi, o dönemin kitaplarını bugünün şartlarına göre eleştirmek yanlış. O yüzden kalkıp da 1800'lerde yazılmış bu eserin üslubu hakkında fazla bir şey söyleyip yazara haksızlık etmek istemiyorum.

Son olarak bu güzel etkinlik için fikri için sevgili Hazal'a teşekkürler. Umarım devamı da büyüyerek ve katlanarak gelir.

Sıra geldi sizin görüşlerinizi okumayaaa :)

[spoiler]Kitapla ilgili en güzel şeylerden biri kapağın ardındaki kendi minik değeri büyük imza :)[/gizli
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: Rhonin - 25 Aralık 2012, 19:50:42
İhsan abiye genel olarak katılıyorum ama Victor bencil değil bence çünkü, masum canavarına hayat verdiğinde ondan çok korktu içindeki korku ondan nefret etmesini sağladı.Geride bıraktığı ailesini düşünmesine rağmen doğa felsefesini küçümseyen insanlara inatla ve hırsla çalışmasına devam etti ve hırs gözünü kör etti. Sanıyorum bu yüzdendir öğrencilik yıllarında ailesi ile fazla haberleşmedi.Aslında demek istediğim normal Victor bencil değil.Ama öğrenci olan Victor çok bencil! Yarattığı şeyle karşılaşınca bile kendisini kendi güvenliğini düşünüp ondan korktu ve ona nefret besledi.

Elektrik sahnesini bende bekliyordum ama gelmedi.O sahneyi okuyamayınca birazcık okuyasım kaçtı doğrusu.Filmlerde ne güzel geliyordu böyle yağmurlu şato şimşekler böyle kasvetli korkunç.

Kitabı okuyan arkadaşlara  J.Depp'in Edward Scissorhands(Makas Eller) isimli filmini izlemesini tavsiye ediyorum.Eğerki o film Frankenstein'den esinlenerek çekilmediyse bende bişey bilmiyorum.(En azından klasik korku filmi olandan esinlenmiştir :) )

Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: Malkavian - 25 Aralık 2012, 20:14:25

Dikkatimi çeken bir diğer şeyse yazarın tam bir doğa aşığı olması. Sayfalarca süren uzun doğa betilemeri bazen oraları gezip görme isteği bazen de kitabı fırlatıp atma isteği uyandırdı bende. Genel olarak akıcılıktan uzak, manzara betimlemeleri arasına sıkıştırılmış bir macera havasındaydı her şey. Ama her zaman dediğim gibi, o dönemin kitaplarını bugünün şartlarına göre eleştirmek yanlış. O yüzden kalkıp da 1800'lerde yazılmış bu eserin üslubu hakkında fazla bir şey söyleyip yazara haksızlık etmek istemiyorum.



Doğa ve dış mekan betimlemelerinden bahsetmişken benden başka fark eden oldu mu bilmiyorum ama doğa betimlemeleri ve hava durumları ana karakterin ruh haline göre değişiyordu. Örneğin mutsuz ve karamsar olduğunda yağmurlu ve kapalı hava betimlemeleri hemen kendini gösteriyordu. Yazarın bunu bilinçli mi yoksa bilinçsiz olarak mı yaptığını merak ediyorum doğrusu.
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: Black Helen - 25 Aralık 2012, 20:39:48
Okuma etkinliğinde Frenkeinstein'ı okuyacağımızı öğrendiğimde ne söyleyeyim içim biraz bayılmadı değil. Ama kitabı bitirdikten sonra, biraz da popüler kültürün dolduruşuyla ön yargılı yaklaştığımı anladım.

Victor Frenkeinstein'a sövmeye başlamadan önce kitapla ilgili en çok hoşuma giden ve düşününce mantıklı gelen kısım, genelleme yapmak istemesem de, gözlemlediğim kadarıyla dünya klasiklerinden tırıs tırıs kaçan bir kesime, bu türün özellikleri ve diliyle yazılmış ama "fantastik" kategoisine de giren bir eseri okutturmuş olmaktı. Her ne kadar fantastik ögeler barındırsa da yazıldığı dönemin de etkisiyle, bir canavar hikayesinden çok, sevgi ve zenginlik içerisinde büyümüş fakat bencilliği ve şahsi hırsları yüzünde kendisinin ve ailesinin hayatını mahvetmiş zavallı bir adamın hikayesini anlatıyordu Frankeinstein. Bu yönden umarım insanların ön yargıları biraz yumuşamıştır.

İçeriğine gelecek olursam bu kitabı okuyup da Victor Frenkeinstein'a azıcık bile kin beslememiş herhangi bir okuyucu bulmak zordur sanırım.  Küçüklüğünden beri sürekli sevgi görmüş, yoksunluk çekmemiş ve boyundan büyük işlere kalkışmış şımarık bir çocuk gibi benim gözümde. Can bahşetme gücünü eline geçirmiş olması da en büyük talihsizliklerden biri.

En başta hayat verdiği yaratığa sahip çıkabilseydi, hem amacını gerçekleştirip akademik hayatında büyük bir başarıya imza atmış olacaktı hem de bütün bu dramın yaşanmasını engelleyecekti. Bu nedenle Victor Frenkeinstein'in cesetlerden bile tiksinmeden, elleriyle, en ince detayına kadar hazırladığı bu bedenden, canlandıktan sonra niye korkup kaçtığı benim için bir muamma.

Kişisel teorilerimden biri, Frenkeinstein'i yarattığında tahminen yirmili yaşların başında olmasıydı. O yaşlarda çocuk sahibi olan insanların çoğunda ortaya çıkan davranışlarına yakın davranışlar sergiledi. Üstüne üstlük yarattığı canlıya hiçbir sevgi bağıyla bağlı olmaması da durumu daha da kötüleştirip hiçbir sorumluluk almamasına neden oldu. Bir nevi Victor Frenkeinstein baba olmanın sorumluluğunu bile zar zor kaldırabileceği bir yaşta yaratıcı olmanın sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalınca korkup kaçtı. Tabi ki bunun olacağını bile bile, inat ve hırsla, sadece akademik başarı için deneyini sürdürmesi de başına gelenlerin kendi suçu olduğunu kanıtlar.

Zaten o anda yaratığa sahip çıkmamasıyla da ipler koptu bence. Justine olayında da sorumluluğu üstlenseydi bile o dönemin şartlarıyla düşünürsek insanları inandırmasının neredeyse imkansız olacağı kanaatindeyim. Benim Victor'dan iyice soğuduğum bir diğer an ise hatalarını telafi edebileceği o yeniden karşılaşmada mit'in de dediği gibi yaratığı aşağılayıp, öldürmeye çalışmasıydı. Sonrasında da ölüm döşeğinde bile "düşmanım" dediği bu yaratıktan çok daha aşağı bir canavar olduğunu da kanıtlıyor. Geçen onca yılda yaşadıklarından, millete çektirdiği acılardan bile ders almamış demek ki.

Kitapta Elizabeth'e de az üzülmedim değil. Kız öylesine sefilliklerden kurtulup geliyor, mutlu bir yuva buldum sanıyor ama kuzenim dediği adamın salaklıkları yüzünden neler çekiyor.

Okuma etkinliğine düşüdürücü ve insanın zayıflıklarını konu alan bir eserle başlamamız güzel oldu. Tartışılması keyifli bir kitap olacaktır Frenkeinstein. Bir de vakti zamanında eski bir basımının ilk bir iki cümlesini okuyup soğuduğum bu eseri insan gibi çevirttiren İthaki sayesinde yeniden okuma fırsatı buldum.

 Hazal Abla'ya da bu projeye temel attığı için teşekkür ediyorum.
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: Gilderoy - 25 Aralık 2012, 21:11:31
Genel anlamda İhsan abiye katılmamak elde değil. Birkaç şey dışında tabii. Bence Victor küstah değildir. Burada kullanılması gereken doğru kelime ‘hırslı’dır bence. Neden mi? Çünkü adını tarihe yazdırmak –tıpkı adını defalarca okuduğu filozoflar gibi- ve yeni bir şey keşfetmek için verir tüm emeğini. Zaten bu hırs değil midir bazı insanları ünlü yapan. İnsanlığa, tarihe yeni ve alışılmadık bir şey hediye etmek(!) için gereken budur. Evet, aptaldır birazda ama hangi konuda? Bence böyle büyük bir şeye kalkışmak tamamen meraktan gelen bir davranıştır. Fakat işin rengi değişince Victor’un aptala bağladığını söylememe gerek yok. Önceleri aklını kullanan Victor nasıl olur da duygularının kölesi olur ve ona göre hareket eder. Esas aptallık burada yatıyor. Ayrıca yaratığın masum olduğunu pek sanmıyorum :).

İblisin canlandığı bölümü bende merakla bekliyordum. Çok basit anlatılmış orası. Belki de kitabın yazıldığı zamanlar bilim buna pek elverişli olmadığı için yahut yazarın bu konudaki bilgisi yeterli olmadığı için bu kadar basit anlatılmış olabilir.

Buğra abi, sanırım son sayfalarda yine böyle doğa tasvirlerinin yapıldığı bir yerde, Victor ile hava koşulları tamamen zıttı. Onun dışında aynen seninde söylediğin gibi karakterin ruh haline göre değişiyordu hava. En azından onun gördüğü şekilde. Çünkü Clerval ile gezilerinde aynı durumun Clerval için geçerli olmadığını görüyoruz.

Bu arada kitap yazılırken Galvanizm’den bayağı etkilenildiğini görüyoruz. Bu konu hakkında herhangi bir fikriniz var mı?

Yoğun ders temposu sebebiyle sık uğrayamıyorum. O yüzden aklıma gelen yorumları daha sonra eklemeye çalışacağım.
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: estelturin - 26 Aralık 2012, 06:51:53
Giriş olarak şunu söyleyebilirim ne berbat bir ailesi var bu Frankenstein'ın yahu!!! Resmen aile sevgi pıtırcıklarından oluşuyor.  >:( Kitaba başladığımda bu durum beni iyice baydı.Hele Frankenstein'ın annesinin Elizabeth'i evlat edinip Frankenstein'a al bu senin hediyen demesi söyleyecek birşey bulamıyorum...Karakterler o kadar baydı ki inşallah yaratık hepsini gebertir dedim sağ olsun beni kırmadı. ;D Anlatacak çok şey var ama bende geleneğe uyuyorum İhsan abi çok güzel özetlemiş  :)
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: Fırtınakıran - 26 Aralık 2012, 11:10:56
Konuya hep kurgusal anlamda takıldık. İhsan abi başlangıcı yaptı da, o zaten söylemiş diyip sözlerimizi kısa kesmeyelim lütfen. Burda tartışmak için varız, tekrar bile olsa söyleyeceklerimizi dîle getirelim. Eğer böyle olursa aynı noktada kalırız.

Bir de sadece Victor yok bu kitapta. Satır aralarında çok ilginç mesajlar ve bakış açıları vardı, kimse görmedi mi? Mesela İngiltere'nin sömürgeciliği övülürken Amerikalılar'ın yerlilere yaptığı zulüm yeriliyor.

Notlarımı bir ara buraya yazayım ben artık. Benden önce konuyu böyle detaylara çekecekler lütfen beni beklemesin :).
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: estelturin - 26 Aralık 2012, 14:18:12
O zaman bende şu detayı söylemiş olayım yazarın hayatına baktım biraz araştırma yaptım.Kadın feministmiş.dedim kitabı okurken nasıl feminist bu kadın diye düşündüm.olayın kahramanı bir erkek zaten.hatta erkeklerin dünyası anlatılıyor.Yapılan yaratık bile erkek.Ama sonradan anladım .Bütün kadınlar sevgi ve iyilik dolu kitapta.hepsi de ölüyor.Hatta kadın yaratık bile yapım aşamasında parçalanıyor.bütün erkekler kadınlardan mahrum bırakılıyor.Yazar ters bir yöntemle erkeklere, kadınlar olmadan bir hiçsiniz mesajını iyi vermiş :)
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: Fırtınakıran - 26 Aralık 2012, 14:36:15
Çok ilginç bir noktaya değinmişsiniz :D. Gerçekten de nerdeyse tüm karakterler erkek. Dediğiniz gibi bir mesaj olabilir çok derinlerde. Ya da canavarın insanları irdeleyerek eşsiz gezen erkeğin hep eksik olacağını hissetmesi de bir anlam olarak ele alınabilir.

Bakın ben de şunu diyeyim: Babası Türk, annesi Hıristiyan bir Arap olan ve "Arap" diye bahsedilen kızımıza annesi şunu öğütlüyor: "Özgür Hıristiyan kadın ol". Buradaki o özgür Hıristiyan kadın olgusuna çok takılmıştım okurken. Demek ki Mary Shelly kendi dinindeki kadınları özgür buluyor. Ben kendisiyle hiç de hemfikir değilim. Madam Curie ve daha birçok örnek de Hıristiyan ülkelerin kadınlarıydı da ne oldu? Orada biraz abartmış diye düşünüyorum. Kaldı ki cumhuriyetten sonra kadınlara tanınan seçme ve seçilme hakkı gibi dünyada çığır açan yasalar da ağırlığı müslüman olan ülkemizden gelmiş.

Dikkatinizi çekerim, kesinlikle dinler üzerinden gitmiyorum. Yazarın bakış açısına oldukça ters düşen, yaşanmış örnekler olduğu için bunları dile getiriyorum. Özellikle yazıldığı dönem düşündüğünde ne derece özgürlermiş büyük meraktayım :P.
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: estelturin - 26 Aralık 2012, 19:25:34
Bakın ben de şunu diyeyim: Babası Türk, annesi Hıristiyan bir Arap olan ve "Arap" diye bahsedilen kızımıza annesi şunu öğütlüyor: "Özgür Hıristiyan kadın ol". Buradaki o özgür Hıristiyan kadın olgusuna çok takılmıştım okurken. Demek ki Mary Shelly kendi dinindeki kadınları özgür buluyor. Ben kendisiyle hiç de hemfikir değilim. Madam Curie ve daha birçok örnek de Hıristiyan ülkelerin kadınlarıydı da ne oldu? Orada biraz abartmış diye düşünüyorum. Kaldı ki cumhuriyetten sonra kadınlara tanınan seçme ve seçilme hakkı gibi dünyada çığır açan yasalar da ağırlığı müslüman olan ülkemizden gelmiş.

Dikkatinizi çekerim, kesinlikle dinler üzerinden gitmiyorum. Yazarın bakış açısına oldukça ters düşen, yaşanmış örnekler olduğu için bunları dile getiriyorum. Özellikle yazıldığı dönem düşündüğünde ne derece özgürlermiş büyük meraktayım :P.

Ben dinler üzerinden gideyim  :) yazar kesinlikle hıristiyanlığı övüyor yada müslümanlığın yanlış olduğuna gönderme yapıyor.Türk bir baba(o zamanlarda türk denildiğinde islamdan başkası anlaşılmaz) ve arap bir annenin(arap bir anne ama düşünün araplara inen dini reddetmiş(tabi hıristiyanların anlayışına göre) bir arap kadın) kızına söylenmiş "özgür hıristiyan kadın ol" lafı.
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: mit - 26 Aralık 2012, 22:03:30
Amerikalıların yerlilere yaptığı zulümden ket vurduğunu hatırlıyorum ama sömürgelerle ilgili kısmı atlamışım sanırım.

"Hristiyan kadın ol," sözcüğü de dikkatimden kaçmadı elbette, iyi hatırlattınız. (Not almamanın zararları) Ama yazarın dini ve yaşadığı zaman dilimi göz önüne alındığında çok da yadırgadığımı söyleyemeyeceğim. Bugün bile hala Türkleri kara derili, pos bıyıklı, kara çarşaflı sanan insanlar var Avrupa'da. Hiç unutmam, Boğaz Köprüsü'nün fotoğrafını gören bir arkadaşım bana bunun photoshop hilesi olduğunu iddia etmişti ve İstanbul'da böyle bir köprünün olamayacağını savunmuştu. İki tane olduğunu söylediğimde ve diğer fotoğrafları (Google sağ olsun) gösterdiğimdeyse resmen dibi düşmüştü. Sözün özü, şimdi bile bizi barbar olarak gören milletlerin o zamanki olumsuz bakış açısı misli misli fazladır.
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: Eco - 27 Aralık 2012, 02:05:12
Victor küçük bir çocuk gibi, sadece bir şey yapmak istiyor ama sonuçlarını düşünmüyor. Cansız bir şeye hayat vereceksin sonra? Sonrasını hiç düşünmedi. Kendi yarattığı şeyden iğrendi. Mezarlıktan toplarken, onları birleştirirken iğrenmediği parçaları bir arada görünce iğrendi. Arka kapakta yazanı -“Ah! Hiçbir ölümlü o görüntünün dehşetine dayanamazdı. Hayat verilmiş bir mumya dahi o ucube kadar iğrenç olamazdı… Hayal kırıklıklarının en acısını duyuyordum.”- ilk okuduğumda, iyi de bu adamın amacı neydi, ne olmasını bekliyordu ki derken, kitabın sonlarına yaklaştığımda gözümün tekrar bu yazıya ilişmesiyle,[*]Bitmek tükenmek bilmeyen doğa betimlemelerinden bunaldığım bir anda kitabın arkasını çevirdim. :)[/*] Victor’un, dostlarının ve yaratığının çektiği acıları da öğrenmiş olmanın etkisinde kalarak Victor’a sövdüm. Özellikle “hayal kırıklığı” demesi sinir bozucu.

Victor’un yaratığı açısından duruma bakarsak; o şekilde hayat bulmak, karşılaştığı insanlar tarafından hor görülmek, öldürülmek istenmek vs. bunların hepsi Victor’un suçu. Ama yaratık da babası gibi bencil bir canlı olarak yaratıcısını cezalandırmak için onun dostlarını hedef alıyor. Sana hiç bir zararı olmayan bir insanı sırf başkasını cezalandırmak için öldürmek hafifletici nedeni olamayacak bir davranış. Victor yaratığa merhamet gösterip, arkadaş gibi yaklaşsaydı bunların önüne geçebilirdi bir süre ama yaratık yine de diğer canlılarda gözlemlediği gibi kendine bir eş isterdi diye düşünüyorum.

Ayrıca kardeş gibi büyüyen Victor ve Elizabeth’in evlendirilmesi bana hoş gelmedi.

Yıldırımla canlanma olayını o kadar kabul etmişim ki kitabı bitirince, vardı da ben mi hatırlamıyorum diye düşündüm bir an. Victor’un “Yaşıyor, YAŞIYOR!” diye haykırmasını beklerken, “Yaşıyor lan bu!?” benzeri bir tepkiyle kuyruğunu kıstırıp kaçması da ayrı bir hayal kırıklığı[*]Bak işte bu hayal kırıklığı oluyor Victor[/*]. :)

Bir de sizlere sormak istediğim bir konu var. Zaman kavramını kitap boyunca net olarak anlayamadım. Victor ne kadar süre yaratığı canlandırmak için çalıştı ya da yaratık canlandıktan ne kadar süre sonra kardeşinin ölüm haberini aldı? Bu süreçleri okurken ne kadar zaman geçtiğinin farkında olamadım. Genelde sürecin sonuna gelindiğinde, geçen zamandan bahsediliyordu ve ancak o zaman anlaşılıyordu. Ben mi çok dikkat ederek okumadım yoksa zaman kavramı biraz karışık mıydı?

Bunların dışında, İthaki’nin çevirisinde bir sorun var. 25. sayfanın başında Victor’un Cenevre’de, 27. Sayfanın 2. paragrafının başında ise Napoli’de doğduğu yazıyor. İngilizcesinde Cenevre ile ilgili kısımda, Cenevre’de doğduğu değil, doğuştan bir Cenevreli olduğu(babası Cenevreli olduğu için) anlatılıyor(“I am by birth a Genevese, and my family is one of the most distinguished of that republic.”). Napoli ile ilgili kısımda sorun yok zaten, orada doğduğu doğru(“I, their eldest child, was born at Naples, and as an infant accompanied them in their rambles.”).

Son olarak, kitap önerisi aşamasında Frankenstein adını duyar duymaz bu seçilse diye heveslenen biri olarak bu etkinlikte emeği geçen herkese teşekkür ederim. :)
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: mit - 27 Aralık 2012, 16:40:10
Ben zaman karmaşası yaşamadım açıkçası ama gözüme çarpan irili ufaklı bir sürü çeviri hatası oldu. Tercüme işi zor bir iş, hatalar olmasını anlarım da bazı editörler ne iş yapıyor onu kavrayamıyorum. Çeviri hatasını fark edemeyebilirsin de yazım hatalarını görmemek nedir? Neyse...
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: Fırtınakıran - 27 Aralık 2012, 19:54:51
Editöryel sürece ben de kızgınım. Çok komik yazım hataları vardı gerçekten. Bu olmadı.

Müsaadenizle kendi yorumlarımı altbaşlıklar halinde belirtmek istiyorum. Umarım sıkıcı olmaz :).

"Yalnız kendi varlıklarını yadsımış olanların oynamaya can attığı bir oyundur Tanrıcılık." - Ursula Le Guin (Rüyanın Öte Yakası)

İşte bütün kitabı zihnimde Le Guin'in bu sözüyle okudum. Çünkü bence çok güzel bir özeti.

Victor Frankenstein benim gözümde doyumsuz adamdı. İstediği her şeye, ama her şeye sahipti. Mutlu bir aile, güzel ve onu bekleyen bir eş, sevgi dolu kardeşler, içten dostlar... Ben kitabın tam bu noktada mutsuzluğun gerekliliğine de dikkat çektiğine inanıyorum. Çünkü annesinin ölümü dışında hiçbir zorlukla karşılaşmayan Victor benim gözümde doyumsuz bir adamdı ve o da tanrılığa soyundu. Ancak Victor başından beri kusurlu bir tanrıydı, bu nedenle yarattığı şey de hayallerindeki gibi olamadı.

Victor çok şey olabilir, ama aynı zamanda tipik insanoğlunun güzel de bir özeti. Ona ben de okurken iyice hakaret ettim, fakat maalesef aynı oranda da gerçek bir karakter. Hiçbir mutsuzluk yaşamadığı için doyuma ulaşamamış, elindekinin kıymetini bilememiş bir insan o. Biz nasıl halen daha robotlar gibi şeylerle uğraşarak bir nevi kendimizi tanrılaştırmaya çalışıyorsak Victor'ın yaptığı da benim gözümde aynen buydu. Fakat dedim ya, o başından beri kusurlu bir tanrıydı.

Sözgelimi çocuğu zihinsel ya da fiziksel engelli doğdu diye evladını terk eden babaları ele alalım. O kadar çoklarki saymakla bitmez. Onlar da bu dünyanın gerçeği. Ben Victor'ın canavarın canlanmış halinden tiksinip kaçmasını buna benzetiyorum. Hatta kitabı okurken "ya Victor karakteri bir kadın olsaydı? o zaman annelik içgüdüsüyle ona sahip çıkar mıydı?" diye de çok düşündüm doğrusu. Kısacası, başkahramanımız bu dünyada karşılığı bulunacak kadar gerçek.

Şimdi bir de Le Guin'in sözü bakımından durumu ele alalım. Yani şu "kendini yadsıma" durumundan. Victor aşırı derecede bencil davranmıştı. Nasıl kendini yadsımış olabilir, değil mi? Aslında ben de tam bu nedenden ötürü böyle düşünüyorum. Le Guin'in bu sözü ettiği kitapta da aynı böyle bir karakter var. Rüyanın Öte Yakası'ndan rüyalarıyla istemeden (gerçekten bu durumdan çok rahatsız) dünyayı değiştiren başkahramanımızın bu gücünü güderek dünyaya istediği şekli vermeye çalışan bir psikolog bulunmakta. Victor'la kafamda özdeşleşti kendisi. Aslında davranışsal olarak başta çok farklı duruyorlar, fakat ikisi de aşırı derece bencil davranarak doğaya aykırı şeyler yapmaya çalışıyorlar. Bir nevi kendi içlrinde tanrılaşma süreci yaşıyorlar. Ne demek istediğimi anlatabildiğimi umuyorum.

Sonuç: Victor Frankenstein'dan nefret ettik, çünkü o son derece gerçekti. Ayrıca insanın tanrılaşma tutkusuna da güzel bir örnek. Tabii zoru görünce kaçmak, sonuçlara katlanamamak da engelli çocuğu ve karısını terk eden baba örneğiyle pekişiyor.

Özgür Hıristiyan Kadın?

Arap kızımı Safiye'nin annesinin onu "özgür Hıristiyan kadın" olarak yetiştirmesi ve onun da alnının akıyla(!) bu şekilde gezmesine dair fikirlerimi şurada (http://www.kayiprihtim.org/forum/rihtim-okuma-etkinli287i1-frankenstein-t14055.0.html;msg133554#msg133554) yazmıştım. Yazarı bir konuda da eleştirmeden geçemeyeceğim. Kendisi 16 yaşındayken şair (sonradan kocası olacak olan) Shelly'e kaçmış. Shelly ise o zamanlar evli bir adam. 16 yaşındaki Mary ile kaçıp yasak aşk yaşarlarken, bu sürece daha fazla dayanamayan ve terk edilmeyi kaldıramayan karısı intihar etmiştir. Böylelikle Mary, yeni Bayan Shelly olmuştur.

Eğer yazarın özgür Hıristiyan kadın anlayışı buysa diyecek söz bulamıyorum. Çünkü orada Safiye'nin istediği erkekle evlenmesi ve Türk babasınınsa onu bir Fransız'a vermek istememesi söz konusuydu. Mary Shelly'nin bu geçmişi düşünülünce o söze ben bir kez daha takılmadan edemiyorum.

Sessiz Türk?

Kitabın en başındaki mektupların yazarı Walton, gemisinin kaptanını betimlerken "bir Türk kadar sessiz" diye bir sözde bulunuyor. Bunun ne demek olduğunu bilen var mı? Bu da en çok dikkatimi çeken yerlerden oldu, fakat bu tanımın ne anlatmak istediğini tam olarak çözemedim. Altında tarihsel bir olay var da betimleme o olaya dayanarak mı kullanılmış, çözemedim.

Tü Kaka Amerika, Yaşasın Sömürgeci İngiltere

Arap kızımız Safiye'ye Fransız ailemiz dil dersi verdiği gibi coğrafya dersi verirken, Amerikalılar'ın yerlilere yaptığı zulme hepsi beraber ağlıyorlardı. Aslında duyarlılıkla yazılmış ve bendne takdir kazanmış bir nokta bu. Yazarın burada "yazar" kimliğiyle böyle bir vahşete karşı sessiz kalmadığını görüyoruz. Yerinde de bir eleştiri olmuş. Fakat sonrasında Victor'ın yakın arkadaşı Clerval'ın ticaret gezileri sırasında İngiltere'nin sömürgecilik politikasına katkıda bulunacak işler yaptığından bahsediliyor. Bu kitabın sadece bir yerinde geçiyorsa da, Victor'ın Clerval'ı eleştirdiği görülmüş şey değil. Burada Amerika örneğindekinin aksine en ufak bir yerme, en ufak bir sitem bulunmuyor. Çok da doğal ve Clerval'ın bir başarısı olarak anlatılıyor.

Peki soruyorum size, sömürgecilik de bir nevi zulüm değil mi? Bir ülkeye gideceksin onu iliğine kadar sömüreceksin, halkını köle edeceksin falan filan. Eee? Oysa burada en ufak bir eleştiri bile yapılmıyor.

Türkiye Derken?

Kitabın yazıldığı dönem bakımından Osmanlı İmparatorluğu hala ayakta, fakat Türk nüfusun yaşadığı yerden Türkiye diye bahsediliyor? Bu bir çeviri hatasıysa nasıl bir hatadır?! Değilse, o zaman Türkiye deniyor muydu o.O? Osmanlı olması gerekmiyor mu?

Frankenstein Sendromu'nun Doğuşu, Modern Prometheus ve Canavarın Rolü

Kitabı hepimiz pek çok açıdan ele aldık. Şimdi ben de farklı bir noktadan değinerek yazımı sonlandırmak istiyorum.

Öncelikle, belki duymuşsunuzdur, kitabın altbaşlığı bazı kaynaklarda "Modern Prometheus" diye geçer. Prometheus tanrılara kafa tutarak (kardeşlerinin aksine) başarılı olmuş ve sonunda da insanlara ateşe bahşetmiştir. O başarılı bir tanrılaşma süreci oynamış olabilir, fakat insanın ateşle sonradan neler neler yaptığını hepimiz iyi biliyoruz. Ateş aslında burada bilgiyi sembolize ediyor olsa da, bilginin de insan elinde kimi zaman nasıl kötüye kullanıldığında şahidiz. Mayınlar ve atom bombaları buna çok iyi birer örnektir. Bu bakımdan kitabı okurken bu altbaşlığı da göz önünde bulundurmak bence gayet faydalı :).

Gelelim meşhur sendromumuza. Frankenstein eseri daha sonra bu sendromun başlangıcı olmuştur. Yazınsal bir sendrom olduğuna dikkat çekmek isterim. Tamamen sanatsal anlamda. Hatta Asimov'un 3 Robot Yasası da bu sendroma dayanır.
Peki nedir bu sendrom? Tanrılaşmak, yaratılan bir tür tarafından hürmet görmek arzusuyla ortaya çıkarılan varlıkların hiç de tahmin edilen yolda ilerlememesi diye kabaca anlatabiliriz. Yaratılmaya çalışılanın kötü, üzücü sonuçlarla son bulmasıdır bir nevi. Zaten Victor ve canavar arasında olan da bu.
Asimov ise 3 Robot Yasası'nda bu sendromu ortadan kaldırmayı hedefler. Yasalara bakarsanız robotun yaratıcıya kafa tutması ya da itaatsizlik etmesinin yolu akılcı yöntemlerle tıkanmıştır. Kendisine de buradan bir saygı duruşu gelsin benden.

Son olarak canavarın rolüne gelelim. Canavar tanrısız kalmış bir kul, annesiz kalmış bir bebekten farksızdır. Aslında tanrısı önündeki kula da bence güzel bir örnektir. Eğer Victor başından kaçmasaydı (ilk yarattığında) bu canavar onun kulu kölesi olurdu diye iddia ediyorum. Çünkü yaratıcısı tarafından kabullenilmeye ihtiyacı vardı. 2. karşılaşmaları ve hikayesini anlattığı kısımda da hala daha Victor tarafından kabul bekliyordu. Dişi canavar olayını hariç tutarak söylüyorum. Ancak bildiği ve tutunabileceği tek varlık tarafından dışlanmıştı. Affedilmeyecek günahlarla yüklü bir günahkar konumuna düştü birden. Halbuki o yaratıcısının kendisinden daha kusurlu olduğunu bilemeyecek kadar cahildi de.



Bu etkinliği başlattığım için buradan bana teşekkürlerini yollayanlara ben teşekkür ederim :). Böyle upuzun yazdım, kusura bakmayın. Umarım etkinliğimiz katkılarınız sayesinde devamlı olur. Ben başlatmış olsam da sizler olmasanız bir adım bile yürümezdi. Asıl ben burada yazan herkese teşekkür ederim.
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: cemaziyel - 27 Aralık 2012, 20:50:31
Öncelikle bu güne kadar bu kitaptan alıntılanarak yapılmış bütün edebi ve görsel eserlerde ne kadar saçma önyargılarla doldurulduğumu fark ettim. Bizim bildiğimiz Frankenstein psikopat bir bilim adamıydı. Buradaki Victor ise yalnızca etrafındakilere haksız olduklarını ıspatlayabilmek için sonucunu düşünmeden bir canavar yaratan küçük bir çocuk. Aslında hocalarının ve babasının haksız olup olmadığını kendi gözüyle görmek istedi belki de... bu kadar üstüne gitmeyin çocuğun yazıktır.

Bir başka önyargı Yaratığın iri, hantal ve aptal olmasıydı. Okuduğum yaratık oldukça çevik. Bir anda ortadan yok olabiliyor, nehirleri çölleri aşıyor. Sportmen bi de... Tabi bir aileyi gözlemleyerek konuşmayı, deneyimleyerek yaşamayı öğrenecek kadar da zeki. (Bu noktada yazarın 'Hay bin Yakzan' okuduğuna yemin edebilirim açıkçası)

Yukarıda Mary Shelly'nin özel hayatına kadar girilmiş, ben magazinel boyuta girmeyeceğim :D Fakat bu Safiye karakterinin aynısını Süreyya olarak Don Kişot'ta okumuştum ben. Babası Arap'tı annesi de Hristiyan, aynı şekilde annesinin dinini tercih edip bir Hristiyan mahkuma kaçıyordu.

Bir soru gördüm cevaplayayım... Osmanlı Devleti'ne ait resmi kaynaklarda devletin adı Devlet-i Ali Osman'dır. Fakat yabancı kaynaklarda her zaman Türkiye olarak geçer. Osmanlı daha çok hanedan ismidir. 1923 Türkiye Devleti'ni Türkiye Cumhuriyeti yapmıştır...

Türk gibi sessiz lafı da asker itaati dediğimiz şeyden ileri geliyor öyle sanıyorum.

Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: Fırtınakıran - 27 Aralık 2012, 20:57:35
Alıntı
Yukarıda Mary Shelly'nin özel hayatına kadar girilmiş, ben magazinel boyuta girmeyeceğim

Epey yanlış anlamışsınız. Yazarın özel hayatının bu detayının hayata bakış açısında etkili olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki her yerdeki biyografisinde yazanı söyledim ben. Kitapta bile yazıyor. Zaten değindiğim noktanın devamında işin maksadının magazin değil, kitapta geçen bir tanımla bağdaştırmam olduğu görülüyor. Magazinsel ya da özel hayatına "kadar" girme olarak görmüyorum açıkçası. Dediğim şey saptırılmış bu cümleyle, kusura bakmayın.

Öte yandan, sorduğum kısımlara gelen cevaplar için teşekkür ederim.
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: mit - 27 Aralık 2012, 21:30:25
Not almanın faydaları diyorum, başka da bir şey demiyorum. Demek ki böyle etkinliklere katılırken silgini, kalemini, not defterini ve havlu... ehem... böyle şeyleri yanında tutacakmışsın. Tabii burada Hazal'ın bilgi birikimini de göz ardı etmek olmaz. Kitabı sadece okumamış, diğer eserlerle karşılaştırmasını yapıp irdelemiş de. Helal olsun!

'Türk kadar sessiz,' tanımını ben şuna bağlamıştım: Eskiden Osmanlılar bir yeri işgal ettikleri zaman Anadolu'dan insanlar getirip oralara yerleştirirmiş, biliyorsunuz. işte bu işlem gerçekleşirken askerlerin bir kısmı orada kalır, nöbet tutarmış. İşte bu askerler başlarını hiç yerden kaldırmaz, kendilerine göz süzen kızlardan gözlerini kaçırır, utangaç utangaç susarlarmış. Hep sessiz sedasız olurlarmış. Ben de ona bağlamıştım aklımca. Ne kadar doğrudur bilemem.
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: Rhonin - 27 Aralık 2012, 21:53:40
Bende Türk kadar sessiz olayını bir 'Türk bilgeliği sessizliği' olarak yorumlamıştım malum bilgeydik o yıllara kadar.
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: Eco - 27 Aralık 2012, 22:49:30

Türkiye Derken?

Kitabın yazıldığı dönem bakımından Osmanlı İmparatorluğu hala ayakta, fakat Türk nüfusun yaşadığı yerden Türkiye diye bahsediliyor? Bu bir çeviri hatasıysa nasıl bir hatadır?! Değilse, o zaman Türkiye deniyor muydu o.O? Osmanlı olması gerekmiyor mu?


Benim bulabildiğim İngilizce versiyonda "Turkey" diye geçiyor. Ama benimki yeni baskı mıdır, ilk halinde de Turkey olarak mı geçer bilemedim. Diğer sorular için cemaziyel zaten cevap vermiş.
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: vangoghspoison - 28 Aralık 2012, 04:02:00
Benim bakış açımın ilk kısmı Hazal'dan gelmiş zaten. Başlamadan şunu söyleyeyim, kitap okurken bakış açısı babında vizyon genişletici açıklamalar yazmışsınız arkadaşlar hepinizin ellerine sağlık. Okumanın ve değerlendirmenin doğru ve gerekli yollarını da öğreniyoruz bu etkinlikte. Birden fazla işe yaradığını düşünüyorum  bu kitabın.

Şu an notlarımdan uzaktayım, elime aldığımda yeniden bir inceleme yazısı bırakabilirim. Mazeretliyim efendiler, ama ne kadar gerekse de uzak kalamadım etkinlikten. :)

Frankenstein ile başlayacak olursam, Hazal'ın da dediği gibi, tamamen gerçek geldiğinden ötürüdür bu nefret. Yalnız benim zaafım fazlaca hissedebildiğim karakterlere olduğundan, insani yanının aksaklıklarını fazlasıyla duyumsayabildiğim Victor'un her yaptığını sonuna kadar anladığımı söylemeliyim. Bencillik, hırs, tutkular ve mantıksızlık, gözlerin aşağılık kompleksi ile körleşmesi, her şeyin yolunda gitmesinin bile insana yetmeyip hastalıklı uğraşlara çekmesi... bunlar tüm insanlar için. En doğal ve çoğu zaman en elle tutulur iç dürtülerimiz. Victor'un yaptığı da bundan ibaret. Hayatındaki kusursuzluğun bu denli ucu bucağını kestiremediği bir hayale dönüşmesinin, ardından da bunu cisimleştirmek için burnu havada adanmışlığıyla uğraşmasının sebebi bu bence. Günümüzde çoğu kusursuz gibi görünen, maddi manevi fazla sıkıntı çekmeyen ailelerin çocuklarının yahut rengarenk hayatlar yaşadığını bildiğimiz insanların farklı renkler aramasının sebebi bundan.

Suçları kabul etmeyişindeki hali de tamamen kendisiyle hala, delice kavga etmesindendir diye düşünüyorum. Sessiz kalışının ona duygusal tek zararı kendisine olan nefretiyle kıyaslanabilirdi. Sonunda o canavara dair hayal kırıklığı ve tepkisi, iğretisi de kendi kafasındaki belirsizliğedir diye düşünmekteyim. O kadar doğal ve beklediğim gibi davranıyordu ki, ah Frankie vah Frankie demeden edemedim.

Canavarın masumluğuna inanmakta sıkıntı çekiyorum. Öldürme içgüdüsü her ne kadar daha uzun süre hayatta kalmaktan gelse de, bunun için farklı yollar da var. Kendini korumakla ilgili düşüncelerini masumluğa değil, toplum hayatından uzak olmaya bağlıyorum. Öldüren hiçbir şey masum değildir eğer yaşaması için yemesi gerekmiyorsa. Onu öldürenleri öldürmek dürtüsü de mantıklı olabilir ama ona zararı olmayanları öldürmeye çalışmasını nasıl açıklarız o zaman. Canavarın kimseyi yemesi gerekmiyordu yaşamak için. Yine de, doğuştan mı suçlu olunur yoksa bizi toplum mu suça iter için hoş bir münazara örneği olabilirmiş. :)

Din üzerinden konuşulan Hristiyan kadar özgür ol konusunda söylenenlere katılmakla birlikte, yazarın feministliğine değinenlerin, bir kadının hediye olarak bir erkeğe-yaşları kaç olursa olsun- sunulurken, yazarın ne düşündüğünü de sorgulamalarını öneriyorum. Sevgili Mary, kendisi de söylemleri kadar kafası karışık bir kadındır nezdimde.

Şimdilik bu kadar, notlarıma ulaştığım anda buraya gördüğüm her ayrıntıyı yeniden düşeceğim kısa süre içerisinde.

Etkinliğe sebep olan ve değerli görüşlerini paylaşan herkese çok teşekkür ederim. İnanılmaz keyif aldığımı itiraf etmeliyim şu iki sayfada okuduğum her nottan. Elinize sağlık arkadaşlar!
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: eretrusilden - 28 Aralık 2012, 18:11:10
İlk olarak kitabın konusunu bir kenara bırakıp dilini yorumlamak isterim.  Klasik üslup benimsenerek yazılmış bir eser. Birkaç (zorunlu) küçük noktaya değinmezsek neredeyse klasisizm manifestona örnek olarak yazılmış. Diyaloglarda bile asillerin ruhunu sezmemiz  mümkün. Tasvirler, mekanlar, yan olaylar ve alttan altta işlenen siyasi konular da bu durumu desteklemekte. Kitabın ruhuna çok uygun olmasına rağmen ölümlerin gösterilmemesi ise, bu yolda bir  “ahaaaa!” anı yaşatıyor.

Yazar her ne kadar klasik metinlerden (ve üsluptan) etkilenmiş olsa da sınırsız hayal gücü ve belki de yaşadığı sayısız ölüm ve ayrılık; klasisizme karşı koyar gibi bizi mezarların dibine götürüyor ve ete kemiğe bürünmemizi sağlıyor.  Yazarın cesaretinin tek ispatı klasisizmi inceden inceye alaşağı eden bu tutumu değil; ayrıca  dönemin kurgu ve yazım dilini de neredeyse günümüz yazarlarıyla kapışabilecek kadar iyi kullanıyor. Neredeyse 1940 larda bırakılmaya başlanan “yazarın kitapta kendini gösterme” etkisini bir an olsun yaşamıyorsunuz; ayrıca (daha önce bir arkadaşımızın da değindiği gibi) atmosferi, mekanı ve yan olayları karakter duygusu ve olay örgüsünü  güçlendirmek için kullanıyor.  Dönem için anlaşılmaz görünen bu öğeler klasisizm ve modern edebiyat arasında adeta bir ipucu;  adeta bir yol haritası.

Bu özelliklerini düşündüğümüzde eserin neden günümüze bir “klasik” olarak ulaştığını anlamak pek de zor değil. Üstüne üstlük bir de günümüzde hala “kadın yazar” sıfatıyla  cinsel ayrımcılık sürerken; kadın yazarların isimleri kariyerlerini etkilemesin diye kısaltılırken; Marry Shelley’nin bu iddialı duruşunun edebi gücüne dayandığını da düşünebiliriz.

Kurgusal olarak düşünecek olursak: Önce dönemin özelliklerini ele almak isterim. O dönem Avrupası, keşifler devrimler Avrupa’sı olarak yeni bir döneme geçmiş; skolastik düşünceyi yıkmış olsa da halk için (ve hatta bazen aydınlar için de) geçişlerin kolay olmadığını biliyoruz.  Günümüzde nasıl Din – Bilim Savaşı varsa; o dönemde de Eski Bilim  - Yeni Bilim savaşı sürmekteydi. Nasıl biz şu an klonlamanın etiğini sorguluyorsak o zaman da yeni bilim adamlarının deneyleri, ömür uzatma çabaları, Tanrı’nın işleyişini değiştirme girişimleri eleştiriliyor ve sorgulanıyordu.
 
Durum bu haldeyken, klasik eserlerin etkisinde kalan yazarımızın eski bilim yanlısı olması da bizi şaşırtmıyor. Geleneksel tutumunu sadece dilde değil kurguda da görmek kişisel görüşümüz ne olursa olsun öykü bütünlüğünü oluşturuyor.  Bir yandan Agripa’yı aşağılarken yeni bilimle oluşturduğumuz “Ucube”  bizim en büyük korkumuz oluyor. Kendi içinde iyilikler taşımasına rağmen kontrol edemediği katil genleri modern bilimden ne kadar korkulduğunu anlamamızı sağlıyor. 
 
Modern bilim savunuculuğu yapan bir baş karakteri nasıl sevebiliriz ki? Tanrının işlerine karışmak;  masumları canından etmeye, mutlu aileleri dağıtmaya, adaleti yanıltmaya, içimize korku salmaya yetmez mi! 
Bütün bunları usta bir kurguyla bize sunarken; işlemeye çalıştığı bir diğer öğe ise yazarın gelenekselciliğini bir kez daha su yüzüne çıkarıyor.  İyi yürekli psikopat ucubemiz bile kendine eş arıyor. Tanrısının (!) bizim Tanrı’mızla uyuşmayışını ve ne kadar bencil oluşunu vurguluyor. Bizim Tanrı’mız her şeyi eşiyle yaratıp aile kurmamızı sağlayarak  “doğala” kavuşmamızı sağladı; oysaki “yapay tanrılar” doğayı bozuyorlardı.  Belki yazarın yaşadığı yasak aşk, belki aile bağlarıydı böyle düşünmesine neden olan ama her ne olursa olsun günümüzün “özgür bireyi” onun için doğal olmayan bir ucubeydi ve sağlıklı mutlu bireyler aile içinde ve eşleriyle olmalıydı.

Belki olumsuz eleştirilebilecek birkaç küçük nokta bulabilirsiniz ama modern okuyucunun ilgisini bile hala çekiyor olması, saygıyı sonuna kadar hak ettiğinin ispatı. Dönemi detaylı inceleyip kitabı eleştireceksek ne kadar ustaca birleştirilmiş bir yapboz olduğunu gözümüzden kaçmayacaktır.

Günümüzde bile bir çok yazar “kadın” sıfatından kurtulamamışken Frankeştayn’ın yazarında bu sıfatı duymuyor olmak; yazarın ustalığıyla bu tarz ayrımcı sıfatlardan sıyrıldığını görmek beni hem motive ediyor hem de içimde gereksiz bir feministliğin kabarmasına neden oluyor.
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: Lordmuti - 29 Aralık 2012, 00:34:06
Söylemeyi düşündüğüm şeylerin çoğu yazılmış. Ben de okurken dikkatimi çeken bir yeri işaretlemiştim, onu bari paylaşayım:

"Mükemmel bir insan, her zaman sakin ve huzurlu bir aklı barındırmalı ve asla bu sükuneti bozacak bir tutku ya da geçici isteğe izin vermemelidir. Bilginin peşinde olmanın bu kuralın dışında olduğunu düşünmüyorum. Kendinizi adadığınız çalışmanın sevginizi zayıflatmaya ya da başka alaşımların karışamadığı şu basit zevklerinizi yok etmeye eğilimi varsa, o çalışma kesinlikle kural dışıdır, yani, insan aklına uygun değildir."

Sadece bilim için değil, diğer her şeye duyulan aşırı tutku için de doğru bence bu sözler. Kendini işine aşırı derecede adayıp ailesini ihmal eden, aşırı kazanç uğruna etik ve ahlaki ilkeleri gözardı eden, çalışanlarına acımasızca davranan birinin yaptıkları insan aklına uygun olamaz. Aşırı derecede kilo verme takıntısı olan, anoreksik bir mankenin yaptıkları da öyle. Ya da herhangi bir eseri takıntı haline getiren fanboyların yaptıkları ya da kendini internete bağımlı hale getirmiş, gittikçe obezleşen bir gencin davranışı. 1800'lü yıllarda yapılan bu tespitin hala geçerliliğini koruması, yaptıkları veya bildikleri değişse de insan doğasının o günden bu güne pek değişmediğini gösteriyor. Yazarın insanları incelediğinin ve insan doğasını anladığının bir göstergesi bence Victor'un ağzından duyduğumuz bu, bir anlamda, "itiraf" sözleri.
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: Denaro Forbin - 29 Aralık 2012, 19:32:47
Okuma etkinliğinde Frankenstein çıktığında sevinmiştim. Frankenstein‘ın film(ler)ini izlemedim ve kitap hakkında da hiçbir bilgim yoktu okumaya başlamadan önce. Bu yönden iyi oldu benim için. Her zaman önce kitap! Ve şimdi artık kitabını okuduğuma göre, sıra film(ler)de.

Sonuç olarak bence bu kitapta asıl canavar Victor Frankenstein'ın ta kendisidir. Yarattığı masum yaratık değil...

İhsan abinin yorumundaki şu iki cümleyle başlamak istiyorum. İlk cümle doğru, ikincisi de dolaylı yoldan doğru aslında. Şöyle ki, Victor Frankenstein çok sinir bozucu bir karakter, yanlışları doğrularından fazla. Düşünmeden hareket ediyor ve bunun doğurduğu sonuçları da kitabın sonunda hep beraber görüyoruz.

Her şeyden önce, belirli bir süre harcayarak ve akademik  hayatının çok daha iyi olabilmesi için çabalayarak yaratmış olduğu canlıya biraz daha nazik davranabilirdi Victor. Bir anda kin beslemeye başlamak ve belli bir süre sonra düşmanı olarak görmek ne demek yahu? Olacak iş değil yav. Bu kadar da küstah olunmaz ki! En azından iletişim kurmayı deneseydi her şey çok daha iyi olabilirdi. Belki de masum bir canlı olacakken kana susamış bir caniye dönüşüverdi bu yaratık. Bunun tek sorumlusu Victor’dır. Sorumsuz Victor!

Victor küçük bir çocuk gibi, sadece bir şey yapmak istiyor ama sonuçlarını düşünmüyor. Cansız bir şeye hayat vereceksin sonra? Sonrasını hiç düşünmedi.

Eco da güzel bir şekilde özetlemiş bu durumu. Dediğim gibi, sorumsuz Victor tam olarak ne yaptığının farkında değildi ve farkına vardığındaysa iş işten çoktan geçmişti.

Bir de sizlere sormak istediğim bir konu var. Zaman kavramını kitap boyunca net olarak anlayamadım. Victor ne kadar süre yaratığı canlandırmak için çalıştı ya da yaratık canlandıktan ne kadar süre sonra kardeşinin ölüm haberini aldı? Bu süreçleri okurken ne kadar zaman geçtiğinin farkında olamadım. Genelde sürecin sonuna gelindiğinde, geçen zamandan bahsediliyordu ve ancak o zaman anlaşılıyordu. Ben mi çok dikkat ederek okumadım yoksa zaman kavramı biraz karışık mıydı?

Zaman kavramına ben de takıldım biraz sanırım. Kitabı okudum bitti, evet, fakat zaman konusunu tam olarak kavrayamadım. Şimdi sakin kafayla oturup şu mektupları falan detaylı bir şekilde inceleyeceğim.

Türkiye Derken?
Kitabın yazıldığı dönem bakımından Osmanlı İmparatorluğu hala ayakta, fakat Türk nüfusun yaşadığı yerden Türkiye diye bahsediliyor? Bu bir çeviri hatasıysa nasıl bir hatadır?! Değilse, o zaman Türkiye deniyor muydu o.O? Osmanlı olması gerekmiyor mu?

Notlarıma yazdığım bir noktaya ilk olarak Hazal abla değinmiş. Okurken bir anlık şaşırmama ve 'acaba yanlış mı hatırlıyorum?' diyerek kitabın yazılış tarihine tekrar bakmamı sağladı bu "Türkiye" meselesi;

Bir soru gördüm cevaplayayım... Osmanlı Devleti'ne ait resmi kaynaklarda devletin adı Devlet-i Ali Osman'dır. Fakat yabancı kaynaklarda her zaman Türkiye olarak geçer. Osmanlı daha çok hanedan ismidir. 1923 Türkiye Devleti'ni Türkiye Cumhuriyeti yapmıştır...

cemaziyel sayesinde hem sorunun cevabını hem de bilmediğim bir şey öğrenmiş oldum, teşekkürler.

Kitapta bir paragraf çok dikkatimi çekti, o da şudur;

“Bütünüyle mutlu değillerdi. Genç adam ve arkadaşı sık sık bir köşeye çekiliyor ve ağlıyor görünüyorlardı. Mutsuz olmaları için hiçbir neden göremiyordum, ama bu beni derinden etkilemişti. Eğer böylesine güzel yaratıklar acı çekiyorlarsa, kusurlu ve yalnız bir varlık olan benim perişan olmam pek de garip değildi. Ama bu nazik yaratıklar niye mutsuzdular? Şirin bir evleri vardı ve her türlü lükse (bana göre öyleydi) sahiptiler; soğuk olduğunda onları ısıtacak ateşleri ve acıktıklarında yiyecekleri lezzetli yemekleri vardı, çok güzel giysileri vardı ve dahası her gün sevgi ve nezaket dolu bakışlarla birbirlerinin dostluk ve muhabbetine sahiptiler. Gözyaşları ne ima ediyordu? Gerçekten acıyı mı ifade ediyorlardı? Başta bu soruları yanıtlayamıyordum, ancak sürekli dikkat ve zaman, ilk başlarda bana muamma gelen birçok görünümü açıklığa kavuşturdu.”

Yaratılan canlının kendi ağzından yaşadıklarını anlattığı bölümde bu paragrafta geçen izlenimleri çok dikkatimi çekti. İnsanların neden mutsuz olduğunu/olabileceğini sorguluyor, anlamaya çalışıyor. Ve yine paragrafın içinde bulunan şu bölüm çok daha ilginç aslında;

Eğer böylesine güzel yaratıklar acı çekiyorlarsa, kusurlu ve yalnız bir varlık olan benim perişan olmam pek de garip değildi.


Düşünebiliyor musunuz Victor'ın bu yaratık üzerindeki etkilerini? Kendini kusurlu ve yalnız bir varlık olarak tanımlıyor. Okurken üzüldüğüm bir nokta oldu burası. Ah Victor, hep senin suçun! Nasıl bir şeysin olum sen? Hiç vicdanın yok mu senin? Senin yaratıcın sana aşık olma, bir eş bulma imkanı verebiliyorken, senin yaratmış olduğun bu yaratığı hiçe sayıyor olman, olacak iş mi? Ayıptır ya, bir de yaratıcı olacaksın. Tüü.

Bakın burada ne diyor Victor;

“Değiştirilemez kötülüklerin yaratıcısıydım ve her gün yarattığım canavarın yeni bir kötülük yapacağı korkusuyla yaşıyordum.”

E senin suçun be abicim, hiç sızlanma boşuna.

Kulak verin Victor'a! Bakın burada sarf etmiş olduğu cümleye;

“Ne yazık! Doğru kehanette bulunmuştum ve yalnızca tek bir ayrıntıyı atlamıştım, düşündüğüm ve korktuğum bütün acıda, maruz kalmaya mahkum olduğum kaderin yüzde birini dahi kavrayamamıştım.”

Evet, işin farkına varıyorsun belki ama çok geç be Victor'cum. Atı alan Üsküdar'ı geçti.

Çok derin bir kitap aslında Frankenstein. Satır aralarına serpiştirilmiş çok ince göndermeler, dönemin politik, siyasi ve dini konularına değinmeler var. Yine bir örnek verecek olursam, "Hristiyan kadın ol," sözü çok derin anlamlar içermekte bence. Okuyup geçilecek cinsten değildi. Bu yalnızca bir örnek, ki benden önceki yorumlarda bahsedenler de olmuş sanırım.

Bakın, yazarımız Mary Shelley'nin mutsuz olanlara bir de çağrısı var;

“Evet, ağlayın mutsuz olanlar, ama bunlar son gözyaşlarınız değil! Yine cenaze yası tutacaksınız ve sızlanmalarınızın sesi yine, yeniden duyulacak!”

Neyse efendim, okuma etkinliğimizin ilk adımına güzel bir kitapla giriş yapmış olduk. Oldukça karmaşık, derin ve herkesin okuması gerektiğini düşündüğüm bir kitap oldu Frankenstein. Okurken çok zevk aldım ben (Victor'a kızdığım bölümler hariç tabii). Etkinliğe katılmayanlar da en kısa sürede okumalı bu kitabı. Hazal ablaya da teşekkür etmek istiyorum, bu güzel uygulama için.

Son olarak kitapta geçen hoş bir sözle bitireyim yorumumu.

“Bilginin ne garip bir doğası var! Bir kez yakaladı mı, yosunun kayaya tutunduğu gibi tutunuyor akla.

Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: cemaziyel - 09 Ocak 2013, 22:32:25
Öyle gözüküyor ki 'frankenstein' aldığı oy kadar tartışma yorumu alamamış :)

Herkesin yerdiği Victor'u biraz desteklemek istiyorum ben. Fakat bunu yaparken sadece kitapta yazılanlara değil kafamda oluşan karaktere göre yorum da katacağım.

Babası okuduğu kitaplara tepki gösterdikten sonra başlıyor aslında her şey. Yetişkinliğini ıspatlama evresindeki her insan gibi düşüncesini savunmaya geçiyor kahramanımız. Körü körüne bağlanıyor bu düşüncelere. Daha sonra okula gittiğinde sinir olduğu hocası da onunla bu sebepten dalga geçiyor. Bu onu iyice körüklüyor. Bir başka hocası ise şefkatle ona yol gösteriyor. İşte kötülük bu şekilde doğuyor aslında. Kendini ıspatlama hevesindeki genç adam kabuslarına giren bir karakter yaratıyor.

Son derece insancıl tepkiler bunlar. Peki neden daha narin, daha güzel bir yaratık çıkarmadı ortaya. Belki bunu isteyerek yaptığını söylemese estetik açıdan yetersiz bir arkadaş olarak görebilirdik. Ya da bu sadece bir eskiz çalışmasıydı asıl bomba sonra patlayacak derdik. Ama o kendisini işinden alıkoymak isteyenlerin görmezden gelemeyeceği kadar kocaman ve unutamayacakları kadar korkunç bir varlık yaratmak istedi bence.

Bunlar, evde top oynamasına izin verilmediği için, çini vazonun topsuz da kırılabileceğini göstermek isteyen bir çocuğun hareketlerinden çok da farklı değil aslında. Düşüncesizce, evet. Ama yine de burada yaratığı nasıl suçlayamıyorsak, Victor'u da çok fazla suçlayamayız diyorum. Eşyanın karakteri bu...

Topu bu şekilde eğitim sistemine attıktan sonra tartışmayı alevlendirmeyi umarak sözlerimi bitiriyorum arkadaşlar... :)
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: mit - 10 Ocak 2013, 16:04:45
Söylediklerinde haklı olmanla beraber sana katıldığımı söyleyemeyceğim sevgili cemaziyel :) Neden dersen, ilk baştaki düşüncesizliğini senin öne sürdüğün savlara bağlamak mümkün. Fakat canavarla ilk karşılaşması? Canavarın ona başından geçenleri anlatması ve dış görünümüne rağmen aslında ne kadar şairane ruhlu biri olduğunu, ne kadar sevgiye muhtaç olduğunu göstermesine ne demeli? Victor doğru yolun ne olduğunu kavramasına rağmen canavara "Defol! Yıkıl karşımdan!" diyor. Kusura bakma ama ben Victor'un savunulacak tarafını göremiyorum diyor ve diğer arkadaşların bu konudaki yorumlarını merakla bekliyorum.
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: estelturin - 10 Ocak 2013, 17:19:40
Bende Victor'un rezil bir insan olduğunu düşünüyorum.Özellikle kitabın sonunda yaptığı bencillik son nokta.Önce hikayesini anlatıyor insanlar ders alsın bazı hayallerinin peşinden koşmasın diye sonra da gemidekilere canavarı öldürmelerini söylüyor.
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: cemaziyel - 10 Ocak 2013, 19:54:48
Evet. Yaratık 'Banker Mahmut' edasıyla 'yaptım ama bir sor niye yaptım?" diyerek anlatıyor hikayesini ama iki cinayet işledikten sonra açıklama yaptığını da unutmamak gerek. Bunların da Victor için alelade insanlar değil aile fertleri olduğunu düşünürsek "Yıkıl karşımdan!" mazur görülebilecek bir cümle.

Bencillikten ziyade karısını kaybettikten sonra onu hayatta tutan intikam duygusunu tatmine bu kadar yaklaşmışken başka sebepler yüzünden yolundan çevrilmek istenince ufak bir gaz veriyor mürettebata. :) Yaratıktan sadece arkadaşına bahsediyor ve eğer kendisi başarısız olursa öldürmesini istiyor. Hayallerinin peşinden koşmamak değil, sonucunu düşünmeden koşmamak. Şurda ne kalmış yürüyerek gitseler dokunacaklar kutuba, dönülür mü ordan estelturin sorarım sana :D
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: estelturin - 10 Ocak 2013, 20:38:04
Mesele dönüp dönmeme meselesi değil cemaziyel.Victor'un zihniyetinden bahsediyorum ben.Adam ders almış insanları düşünüyormuş gibi davranıyor ama milleti salladığı yok :D (Ben o gemide olsam banane derim Victor'dan gelmişim oraya kadar kim ne yapsın onu  ;D)
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: Fırtınakıran - 10 Ocak 2013, 20:48:04
Tartışmaya ortadan dalıp Rıhtım'a doğru şunu haykırmak istiyorum: O oy verenlerin yarısı nerede :P? Diğer ankete de oy kullanıyorsunuz. Hani, nerdesiniz?
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: TheSpell - 10 Ocak 2013, 21:50:43
Valla ben almayı becerebilseydim eğer, tartışma konusundan hiç ayrılmazdım ama kısmet değilmiş :)
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: Rhonin - 12 Ocak 2013, 00:50:27
Koysam mı koymasam mı bilemedim ama neyse ya paylaşayım dedim internette gördüğüm bir kaç fotoğraf.

Victor Frankenstein
Spoiler: Göster
(https://fbcdn-sphotos-e-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn1/154436_386841918057810_1823653957_n.jpg)


Victor,Henry,Serena....    Victor: "Henry, with such lofty and stimulating matters to discuss, your introduction is unimportant."
Spoiler: Göster
(https://fbcdn-sphotos-b-a.akamaihd.net/hphotos-ak-ash4/255195_386844661390869_1872930455_n.jpg)


Soldaki Nikola Tesla galiba..
Spoiler: Göster
(https://fbcdn-sphotos-b-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn1/148140_386846568057345_804594852_n.jpg)


Bune ya korktum birazcık   
Spoiler: Göster
(https://fbcdn-sphotos-e-a.akamaihd.net/hphotos-ak-ash3/530730_377490485659620_1571362123_n.jpg)


Spoiler: Göster

(https://fbcdn-sphotos-c-a.akamaihd.net/hphotos-ak-ash4/282296_374022546006414_29623465_n.jpg)


Spoiler: Göster
Şimdi bu fotoları nerden buldun diyeceksiniz? Victor ben Henryde arkadaşım..:P yok ama böyle bir festivalmidir artık tiyatromudur canlandırmamıdır daha önce bilmediğim bir şey.Polisiye FRPleri gibi hani şu Larp dediklerinden heralde. Neyse efendim uzatmayayım. https://www.facebook.com/DrVictorFrankenstein (https://www.facebook.com/DrVictorFrankenstein)
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: mit - 12 Ocak 2013, 20:59:10
Adam Victor Frankenstein değil, James Hetfield (Metallica'nın ana vokalisti) mübarek :)
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: KoyuBeyaz - 30 Ocak 2013, 18:34:26
Epey epey epey bir geç oldu biliyorum ama hiç olmamasından iyidir.

Kitabı okumamın üzerinden epey bir vakit geçtiği için her şeyi çok net hatırlamıyorum tabi ama dikkatimi çeken birkaç nokta vardı, onları yazmış olmayı uzun zamandır bekliyorum. Kurgu üzerinden pek bir şey söylememek daha uygun sanırım, tartışmanın o kısmı epeyce doymuş çünkü. Ama benim dikkatimi temelde çeken bir şey var, başka kimse bunu gördü mü merak ediyorum.

Kitabın bir "dehşet hikayesi" olarak yazıldığını biliyoruz öyle değil mi? Peki merak ediyorum, kaçımız kitabı okurken sayfalar arasında titredik? İyi bir korku öyküsü okurken yaptığımız gibi nefesimizi tutup bir sonraki sayfada neler olacağını merak ederek hızla okuduk satırları? Ya da Victor'ın yaptığı gibi "ucubenin" kendini gösterdiği anlarda gerçekten kendimizi hasta hissettik? Bir adamın kendi günahının yaratımı sizde ne kadar dehşet uyandırmayı başardı? Ya da o sözüm ona iğrenç canavarın görüntüsü?

Doğru, dönemin özelliklerini ve tarzını göz önüne alırsak bu devirde korkmayı zaten bekleyemezdik. Ama bunun altındaki tek sebep zaman farkı mı? Geçmişte yazılmış bir korku hikayesinin bizi bugün bile korkutabilmesi de mümkün pekala. En basitinden pek çoğumuz artık çocuk masalları olarak duyduğumuz şeylerin gerçek hallerini biliyor. (Reklamlar: Kahramanın Yol Türküsü - Masallar ve Ardındaki Gerçekler (http://www.kayiprihtim.org/forum/podcastler-t9521.0.html;msg109994#msg109994)) Ne kadar eskiden gelmiş olmasına rağmen bunlar bizi şaşırtıp tiksindirmiyor mu? Ya da eski korku hikayelerinden bugün bile size dehşet verici gelen bir tane yok mu?

Ama buradaki dehşet farklı. Frankenstein'ın varlığı dehşet verici belki ama bu en çok yaratıcısı için geçerli. Yaratığın çirkin yüzü, devasa boyutu ve cesetlerden oluşturulmuş uzuvları gerçek dehşet ögesi değil bence. Buradaki gerçek dehşet ögesi somut değil, düşünsel. İnsanın kendi eylemlerinin sonuçları, hırsın kişiyi ne kadar ileri götürebildiği, yaratılmış olanın yaratıcı rolüne girmeyi denemesinin verdiği rahatsız his... Bu bir dehşet hikayesi ve aynı zamanda bir dram. Ama yaratığın korkutucu görüntüsü ana unsur değil, ana unsur düşünsel. Düşünürsek bu etki artırılmak için pek çok şey de yapılmış. Yaratığa haksız diyemiyoruz belki ama onu da sorguluyoruz bir yandan. Neden? Çünkü onun öldürdüğü masum olmayan kimse yok. Karakterler fazla iyi, hepsi erdemli, dost canlısı, bilgili ya da sevecen insanlar. Kusurları gösterilmiyor bize kitapta çünkü kusurlu bir insanın başına gelenleri hak ettiğini düşünür kişi. Ama iyilik timsali, Victor'ın iyiliğinden, mutluluğundan başka bir şey istemeyen yakınlarını öldürmek öyle mi? Masum kişileri kişisel bir amaç uğruna katletmek öyle mi? Hayır. Ben bu aşırı iyimserliğin tamamen etkiyi daha kalıcı kılmak için yapıldığını düşünüyorum.

Öte yandan satır aralarında çok farklı şeyler de vardı. Örneğin bir mektupta, Victor'ın "kuzeni" Elizabeth şu satırları yazmıştı sevgili doyumsuz bilim adamımıza;

"...Ülkemizin cumhuriyetçi kurumları, ülkemizi çevreleyen büyük monarşilerde yürürlükte olandan çok daha basit ve mutlu davranış biçimleri yaratmıştır. Böylece sakinlerinin çeşitli tabakaları arasında daha az farklılık var ve ne çok fakir ne de aşağılanmamış alt tabakaların, terbiyeleri çok daha saf ve ahlaklı. Cenevre'deki bir hizmetçi Fransa ve İngiltere'deki hizmetçiyle aynı şey değildir...[*]Frankenstein, İthaki baskısı bölüm 6, sayfa 60.[/*]"

Bunun yorumunu size bırakıyorum.

Bir diğer konu da içten içe fantastik bir tema bekleyen bizleri soğuk suyla ayıltan klasik üslup tabi. En azından ben epey cahilce bir yaklaşımda bulunmuştum kitabı okumadan önce bu konuda. Ama dönemi görmezden gelerek okumamız mümkün değildi bu kitabı tabi. Kitabın klasik üslubuyla ilgili Black Helen çok güzel bir yorum (http://www.kayiprihtim.org/forum/rihtim-okuma-etkinli287i1-frankenstein-t14055.0.html;msg133543#msg133543) yapmış, okuyunca en çok buna çekildi benim de dikkatim. Üslup tamamıyla klasik üslup ama içerikte bunu kült yapan bir farklılık var(tıpkı Black Helen'ın da dediği gibi): Açık görüşlülük. Fantastiğin bu şekilde bir klasik esere sızması zaten bu kitabı bugünkü haline getiren en önemli şey olmalı. Fakat buradaki orana da dikkat etmek gerek. Muhtemelen okumadan önce bu yaratıkla ilgili çok daha görkemli şeyler bekliyorduk (ya da ben öyle beklediğim için herkesin benim gibi olduğunu düşünmeye meyilliyim) ama kitapta bulduğumuz en fantastik şey (canavarı saymazsak) "kimya gereçleri" adı altında geçen aletleriydi Frankenstein'ın. Nasıl bir yaratım süreci geçirildiği hakkında ipucu vermekten şiddetle kaçınmıştı yazar. Belki bunu bizim hayal gücümüze bırakmak istedi ama benim düşüncem şu: Klasik bir kitapta yapılabilecek değişikliklerin de bir sınırı vardı. Yepyeni bir akıma atlama düşüncesi güzel belki ama gerçekçi değil. Mary Shelly fikrini bir kitaba en iyi ne şekilde yedirebileceğini sanıyorum uzun uzun düşünmüş ve bildiği, aşina olduğu üslubu kullanarak bunu gerçekten güzel bir şekilde yapmış. Kitabın üsluba yabancı herhangi birince beklenti altında kalması da tamamen bu sebepten olmalı.

Aklıma şu an gelmeyen pek çok şey var, okurken gözüme batıp da şimdi üzerinden bunca zaman geçince unutulmuş olan şeyler. Hatırlarsam eklemeyi düşünüyorum ama bu kadar gecikmiş bir yoruma daha ne kadar ekleme yapılır ondan da emin olamadım. Yapılan yorumlarda gerçekten ufuk açıcı olanlar var, hiç bakmadığım şekilde bakmamı sağlayan açık fikirli yerler, bu yüzden etkinliğin daha da genişleyerek epey işe yarar olacağına dair çok umutluyum. Fikri getiren Fırtınakıran'a bir teşekkür de ben yollayayım ve belki hafiften konu hortlar da kenarda köşede kalmış düşünceler varsa iş işten geçmeden yazılır temennisiyle kenara çekileyim.
Başlık: Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
Gönderen: mit - 12 Mart 2013, 18:15:37
Frankenstein için çizilen birkaç başarılı kapak tasarımı:

Spoiler: Göster


(https://lh6.googleusercontent.com/-1pjyEv1qDPc/UT9SrLnqmjI/AAAAAAAACpk/JVIUMhBWtE4/w266-h445-o-k/frank2.jpg)
1976

(https://lh6.googleusercontent.com/-cVK1t_9BpQ0/UT9SrgHE93I/AAAAAAAACps/u5kxDyRRn4o/w284-h428-o-k/frank3.jpg)
1953

(https://lh3.googleusercontent.com/-2oWbk9L-heg/UT9Srqg1fqI/AAAAAAAACp0/lUBpeX4DjMc/w287-h428-o-k/frank7.jpg)
1946 - Fransa

(https://lh6.googleusercontent.com/-0H-lbH8GHpM/UT9Sqw5bpjI/AAAAAAAACpg/LGml3PDt-08/w258-h445-o-k/frank1.jpg)
1963



Şahsen ben en çok sonuncuyu beğendim. Fransızların kitap isminde değişikliğe gitmemiş olmaları da dikkatimden kaçmadı. Genelde okunuşu kolaylaştırmak için kendi dillerine uyarlarlar çoğu şeyi.

Bu da 1931 yılında Universal Studios tarafından çekilen (o kadar eski mi bu stüdyo yahu?) filmin afişi. Frankenstein canavarının kafasındaki dikişler, boynundaki çiviler, hantal yürüyüş biçimi, cildinin rengi ve bunun gibi pek çok ayrıntı bu yapımda ortaya çıkmış ve yıllarca buradaki görüntüsüne sadık kalınmış. Yani kitaba değil filme bağlı kalmışlar. İlginç...

Spoiler: Göster
(https://lh4.googleusercontent.com/-g4_5ndt9scc/UT9SrKtMYhI/AAAAAAAACpw/WiDQq0eaByU/w318-h445-o-k/frank11.jpg)