(http://3.bp.blogspot.com/_xhfd0cia1h4/S4gJQ-HheDI/AAAAAAAAAJw/sCIcLwIqNz0/s400/Snow_White_peasant_by_Sweet_Amy_Leah.png.jpg)
Pamuk Gelin
Bölüm 1: Pamuk
Pamuk, elinde süpürge yerleri süpürüyor. Üstünde eskimiş bir elbise, saçları dağınık, yüzüne bezgin bir ifade hakim. İçerden Kral sesleniyor:
“Pamuuuk! Benim pantolonum nerde?”
“Nereye koyduysan orda.”
“Bi’ kere de doğru dürüst cevap versen ölürsün be kadın!”
“Sen de eşyalarını oraya buraya atmasan ölürsün herhalde, akşama kadar canım çıkıyor arkanızı toplamaktan!”
“Aman iyi be! Yine başlama!”
Pamuk, ellerini göğe kaldırıyor.
“Yarabbim sana karşı ne hata işledim de karşıma şu çulsuzu çıkardın.”
“Hayatını kurtarıp seni prenses yaptığım günleri unuttun bakıyorum da.”
“Aman sevsinler, ne oldu sanki, şimdi de senin yüzünden mahvoluyor hayatım.”
Yavaş yavaş sinirlenmeye başlayan Pamuk, pencereden dışarıda oynayan kızına sesleniyor:
“Elyaaaaaf! Kızım yeme o elmayı, zehirli filan olur Allah korusun, kaç kere diyeceğim sana!”
Kral don-atlet* dolaşıyor; hem kendi kendine aranıyor hem de söyleniyor:
“Paranoyak karı…”
“Ne dedin sen! Sensin paranoyak! Benim çektiklerim sen çekseydin, şimdi ağzından salyalar aka aka tekerlekli sandalyede oturuyor olurdun.”
“Abartma! Yalan mı, kötü bi’şey olur diye saçını bile taramıyosun, bütün gün evin içinde papaz gibi dolanıyosun!”
“Sana ne deyim bilmem ki! Allah sana bin beterini yaşatsın, İnşallah!”
“Hala bir kral olduğumu hatırlatırım sana, senden de bir kraliçe gibi davranmanı bekliyorum, çingene gibi değil.”
“Bayramlık ağzımı açtırma şimdi. Baban öldükten sonra, sümsüklüğün, beceriksizliğin yüzünden ancak üç yıl dayanabildi krallık, ne elde kaldı ne avuçta. Kralmış, kıçımın kralı.”
“Ağzını bozma! Terbiyesiz kadın! Yoksa…”
“Yoksa ne? Döver misin? Bi’ onu yapmadığın kalmıştı! Hele bi’dene bakalım, dene de seni bu pisliğin içinde bırakıp gideyim. Ben olmasam sen elini bile yıkamazsın be! Pis herif!”
“Sanki hint kumaşısın, mübarek…”
“Ne demek şimdi bu, ben senin için saçımı süpürge edeyim, senin ettiğin lafa bak! Git daha iyisini bul o zaman.”
Pamuk, ağlamamak için elini ağzına bastırsa da patlama gerçekleşiyor, hüngür hüngür, bardaktan boşalırcasına ağlamaya başlıyor.
“Zamanında çektiklerim yetmiyormuş gibi şimdi de bu düşüncesiz heriften çekiyorum, ah ben ne bahtı karaymışım. Aaaaah! Ah! Oooooof! Of!”
“Yahu Allah aşkına yine başlama şu duygu sömürüsüne, üff bangır bangır şunun ağladığına bak yahu! Neyse bi’çay koy, kahvaltılık bişeyler hazırla da şu cam tabutu satmaya gideceğim, satayım da elimize üç-beş kuruş para geçsin.”
Pamuk, gözlerini ve burnunu elindeki toz beziyle siliyor, ayağından terliğini çıkarıp Kral’a fırlatıyor.
“Zıkkımın kökünü ye! Bi’ satmadığın o kalmıştı, Allah’ın belası defol!
Sıkı bir manevrayla terlikten kurtulan Kral, kapıdan sıvışıp kaçıyor. Pamuk, bir koltuğa çökmüş, başı ellerinin arasında, salya sümük ağlamaya devam ediyor. Sesi duyan Elyaf annesinin yanına geliyor, boncuk boncuk annesine bakıyor, onun dağınık saçlarını okşuyor.
“Ağlama anne. Ne olur ağlama.”
Sıcacık bir öpücük konduruyor annesinin tuzlu yanaklarına.
“Babam yüzünden mi ağlıyorsun, yine mi tartıştınız?”
Pamuk, başını kaldırıp kızına baktığında, böylesine güzel bir çocuğu bu pislik yuvasında yetiştiremeyeceğine karar veriyor, ayağa kalkıyor, gözyaşlarını siliyor, Elyaf’ı kucağına alıyor.
“Gidiyoruz kızım!”
“Nereye anne?”
“Senin kadar saf ve iyi yürekli ve senin kadar kısa insanların beraber mutlu ve huzurlu yaşadıkları bir eve.”
Küçük Elyaf, annesine güveniyor ve gülümsüyor.
Alelacele, küçük bir bavula birkaç parça eşya tıkıştırıp ormanın derinliklerine doğru yola koyuluyorlar. Altı-yedi saatlik bir yolculuğun sonunda Pamuk’un çok güzel ve çok acı anlar geçirdiği o küçük evin küçük kapısına ulaşıyorlar. Ev, Pamuk’un yüzünde anı dolu bir gülümseme yaratıyor.
“İşte geldik kızım, bundan sonra burada yaşayacağız.”
“Çok güzel bir ev anneciğim.”
Pamuk, tanıdık yüzleri görecek olmanın heyecanıyla neşelenerek kapıyı çalıyor.
“Hadi hayırlısı, bakalım.”
(devamı gelecek)
*Fırtınakıran'ın önerisiyle düzeltildi, teşekkürler.