Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Kurgu Güncesi => Kurgu İskelesi => Konuyu başlatan: Raine Rachel Tallentyre - 27 Mayıs 2013, 19:14:26

Başlık: Paranoa
Gönderen: Raine Rachel Tallentyre - 27 Mayıs 2013, 19:14:26
   TANITIM     

             Rachel doğaüstü yetenekleri bulunan 18 yaşında bir genç kız. Raine büyü yetenekleri bulunan yarı cadı bir melez. Rachel’ın en yakın arkadaşı ve 17 yaşında. Brian yetenekleri zayıf ve değişken olan 20 yaşında bir serseri. Gwen Dünya’ya sadece kötülük yapmaya gelmiş bir Kara Keşifçi. Lena cinsiyetsiz bir Rapuian. Dengeleri sağlamakla görevli ama hangi tarafta yer alacağını bilmiyor. Nelson, Lena’nın ikiz erkek kardeşi. Dünya’ya geldikten sonra cinsiyet edindi. Aynı zamanda bir yetenek emici. Stone Dünya’ya gelen başka bir keşifçi, aynı zamanda bir yetenek birleştirici ve taşıyıcı. Jack, platonik olarak Rachel’a âşık bir manyak.
 
İSİMLER VE LAKAPLAR:
 
Rachel --  Paranoa
Raine --  Süpürgesiz Cadı
Brian --  Çöplük
Gwen --  Siyah Ayna
Lena --  Reset
Nelson --  Vakum
Stone --  Mavi Güneş
Jack --  Psiko
 
               Kesişen kaderler ve ortaya çıkan gizli kaos. Karşıt taraflara ait imkânsız aşklar. Değişen hayatlar. Duygusal ve macera dolu olaylar. İyilik ve kötülüğün yer değiştirdiği anlar. Her şeyi içine alan kuralsız bir oyun. Bu oyunun içinde 8 hayat… Her hayat oyunu oynayabilmek için yaşamak, yaşamak içinse oyunu oynamak zorunda…

(http://i1273.photobucket.com/albums/y405/bluepsyche1/406244_364989906906970_1885799591_n_zps648b180d.jpg)
Başlık: Ynt: PARANOA - TANITIM
Gönderen: duhan - 27 Mayıs 2013, 19:22:37
hikayenin başında bu kadar çok karakteri deşifre etmeniz okuyucuyu kafa karışıklığına sürükleyecektir. hepsini yavaş yavaş sırayla tanıtsaydınız keşke. şimdi aklımda tutmam gereken 8 kişi var.
Başlık: Ynt: Paranoa - Tanıtım
Gönderen: Raine Rachel Tallentyre - 27 Mayıs 2013, 20:15:05
haklısınız ama daha önce yayınlarken ilerleyen bölümlerde bu karakteri biz bilmiyoruz bari tanıtımda yazsaydınız diye çok tepki aldığım için ekledim :)
Başlık: Ynt: Paranoa - Tanıtım
Gönderen: duhan - 28 Mayıs 2013, 00:00:38
karakterleri sırası geldiğinde tanıtmak daha iyi bana göre. şimdi 8 farklı karakteri özellikleriyle birlikte akımda tutmam gerek yada kim kimdi, e yapıyordu vs vs geri dönüp okumak zorunda kalacağım. kişileri hikayenin akışı içinde ortaya çıkarırsanız geçen süre içinde biz de karakterleri benimsemiş olabilrdik. bu şekliyle açıkçası heyecanınıda alıp götürmüşsünüz. hikaye akarken yeni bir karakterle karşılaşmak okuyucuya teşviktir dopingtir.
Başlık: Ynt: Paranoa - Tanıtım
Gönderen: Logatti - 29 Mayıs 2013, 00:11:17
Umarım, klişelerden uzak olur. Açıkçası, kurgu özgün gibi görünse de altta yatanlar bana Cast kardeşleri hatırlattı. Umarım yanlış düşünüyorumdur. Karakter tanımlarına çok yer vermişsin. Keşke yapmasaydın, benim görüşüm ve yapmak istediğim karakterleri okur iken keşfetmek.
Başlık: Paranoa -Bölüm 1
Gönderen: Raine Rachel Tallentyre - 29 Mayıs 2013, 23:32:39
               Nefes alamıyordu.
 
               Lanet olsun nefes alamıyordu.
 
               Ellerine baktı, titriyordu. Sakinleşmeliydi.
 
               Üşümeye başlamıştı. Üşüme içinden geliyordu. Bu sıcakta nasıl olur da bu kadar üşüyebilirdi?
 
               Aceleyle alt kata indi. Okul ve çevresi bir garip geliyordu gözüne. Lavaboya gitti. Elini yüzünü yıkayıp sakinleşmeliydi. Suyu açtı. Su akıyor, ama Rachel sadece suya bakıyordu. Biraz rahatlamıştı. Sonunda kendinde aynaya bakacak cesareti bulduğunda, hissettiği gibi görünmüyordu. Nefes alamıyordu ama aynada göğsü normal ve düzenli inip kalkıyordu. Soğuktan buzla kaplı bir yüzü de yoktu. Her şey normaldi. Peki neydi birden bire bu paniğin sebebi?
           
              Aniden kapının açılmasıyla kendine geldi ve refleks gibi musluğu kapattı. Gülümseyerek:
 
             “Merhaba Mrs. Enfield.”
 
             “Merhaba Rachel. N’apıyorsun burada tek başına?”
 
             Pratik olarak düşünmekle zaman kaybetmeden beyin nöronları harekete geçiyor ve hiç zorlanmadan yalan söyleyebiliyordu.
 
             “Hiiiç. Saçlarımı toplamak için gelmiştim ve çıkıyordum efendim. İyi günler.”
 
           Aynaya bir göz attı Saçları düzgündü. Tek bir tel bile dışarıda değildi. İnandırıcı. Bir an gözü musluğa takıldı ve kapıya doğru yürümeye başladı. Musluğu ne zaman kapattığını hatırlamıyordu. Herhalde yalan söylerken olduğu gibi beyni halletmişti.
 
              Dışarıya çıktığında derin bir nefes aldı. Gerçekten sakinleşmiş, normale dönmüştü. Yan kapıdan dışarı çıktı. Bu kapıyı sadece öğretmenler kullanabiliyordu, ama pek umurunda değildi. Zaten görünürde öğretmen falan yoktu.
 
             Demir tırabzana tutunduğunda yüzünü ve saçlarını okşayan hafif rüzgâr hoşuna gitmişti. Ilık ve yumuşak. Sıcağı seviyordu ve hava gerçekten çok sıcaktı. Ama çok fazla güneş ışığı vardı.
 
            Güneş ışığı ya da başka bir ışık kaynağı, onları istemiyordu. Yoğun ışıkta kaldığında bir süre sonra gözlerinde geçici bir körlük oluyordu. Keşke gözleri annesine çekseydi. Annesinin gözlerinde ışığa karşı özel bir hastalık vardı. Sürekli ışıklı ortamda bulunması gerekiyordu. Annesinin tam zıttı bir hastalık taşıyordu ve göz sağlığı için fazla ışıklı ortamlardan uzak durması gerekiyordu. Hastalığı olmasaydı ışıkta görebilmek ne kadar da güzel olurdu.
 
              Kendini düşündü. Her şeyiyle normal insanlardan çok farklıydı. Tamam, Görünüşünde bir kusur ya da fark yoktu. Kahverengi, yarı kıvırcık, dalgalı gür saçları ve yine aynı tonda gözleri vardı. Uzun ve kıvrık kirpiklerin çevrelediği gözler. Normal boyutlarda bir burna ve çok çıkık ya da düz olmayan elmacık kemiklerine sahipti. Kepçe ve yapışık olmayan, küpe takmaya müsait kulakları, çok sivri olmayan bir çenesi vardı. Ve işte dudakları! Dolgun, girintileri belli olan şekilli mükemmel dudaklar. Tüm hatlarıyla her şey yüzüne oturuyordu.
 
             Gülümsemesi yüzüne yakışıyordu. Sağ yanağında zor fark edilen hafif bir gamzesi, birde yalandan gülümsediğinde sol dudak kıvrımının altında beliren derin bir gamzesi vardı. Yaşına uygun 1,65’lik boyu ve ideal kilosu vardı.
   
             Sınıftakilerin çirkin demesine rağmen çirkin değildi. Hatta biraz makyaj ve bakımla dikkat çekici orta üstü bir güzellikteydi.
 
            Ama yine de bütün insanlardan farklıydı.
 
            Aniden hissettiği bir enerji tüm düşüncelerinden kopmasına neden oldu. Orada, tam karşısındaydı!..


Başlık: Ynt: Paranoa - Tanıtım
Gönderen: duhan - 30 Mayıs 2013, 10:21:46
 “Merhaba Rachel. N’apıyorsun burada tek başına?”


lavaboya kabile halinde gidilmez genel olarak, yalnız gidilir. bu cümle biraz zorlama olmuş :D


"Demir tırabzana tutunduğunda yüzünü ve saçlarını okşayan hafif rüzgâr hoşuna gitmişti. Ilık ve yumuşak. Sıcağı seviyordu ve hava gerçekten çok sıcaktı. Ama çok fazla güneş ışığı vardı."

hava ılık mı yoksa çok mu sıcak?


" Annesinin gözlerinde ışığa karşı özel bir hastalık vardı. Sürekli ışıklı ortamda bulunması gerekiyordu. "

Işığa karşı hastalık varsa ışıkta ışıktan rahatsız olması gerekir.



Karakterlere yoğunlaşmaktan, bu hataları göremediniz zannedersem. Bunlar dışında ilk bölüm için iyi veya kötü demek için çok erken. Kaleminize kuvvet.
Başlık: Paranoa - Bölüm 2
Gönderen: Raine Rachel Tallentyre - 31 Mayıs 2013, 15:07:51
                Kaçmalıydı. Okula girmek için arkasını döndüğü anda çığlığı bastı.
 
               “Hey sakin ol biraz. N’oluyor?”
 
               “Ah sen miydin? Korkuttun beni Raine.”
 
               “Sorun ne Bayan Paranoa?”
 
               “Dalga geçme Süpürgesiz Cadı. Garip şeyler oluyor!”
 
               “Tamam gel. Önce içeriye geçelim, sonra anlat bakalım.”
 
               Rachel, Raine’i canı gibi seviyordu. Özel durumunu bilen nadir kişilerdendi. İkisi çok yakındılar. Arkadaştan, dosttan öte kardeş gibiydiler. Raine’de kendi gibi özeldi. Raine bir Cadı’ydı. Belki de sıradan insanlar olmadıkları için birbirlerine bu kadar yakındılar. Son zamanlarda Rachel’ın içinde bu yakınlığın bozulacağına dair bir his vardı ve bu histen hiç hoşlanmamıştı.
 
                                  ***********************************
 
               Gwen sonunda Dünya’ya gelmişti. Buraya gelmeden önce birçok gezegeni taramadan geçirmişti. Dünya, keşfetmek için en uygun gezegendi. Dünyada birçok farklı türde canlı vardı. Ama içlerinden sadece biri gelişmişti. Bu türün adı ‘İnsan’dı. İnsanlar, Keşifçiler’e benziyordu. Fiziksel görünüş olarak Keşifçiler’le aralarında hiçbir fark yoktu. Bu sayede aralarında hiç fark edilmeyecekti. Uyum sorunu da yaşamayacaktı. Zaten gezegeni Pewjas’teki en iyi keşifçiydi.
 
               İnsanlar çok ilkeldi. Sanki Keşifçilerin ilk ataları gibiydiler. Dünya’da konuşulan dilleri çözmek çok basit olmuştu. Çözdükten sonra kendine Dünya’da en yaygın dil ile geldiği bölgede konuşulan dili yükledi.
 
               Dünya’da ilk olarak ne yapacağını düşündü. Şuan Ayna Kapsülünde olduğu için görünmezdi. Büyük bir binanın bahçesindeydi. Binada bir sürü insan yavrusu vardı ve hepsi aynı giyinmişti. Gwen buna bir anlam veremedi, ama sorun değildi nasıl olsa öğrenecekti. Dikkatini merdiven kenarında duran kıza verdi. Kız ona bakıyordu, başka bir kız yanına geldiğinde çığlık atmış ve konuşarak binaya girmişlerdi. Dünya’da çığlıkla mı selam veriliyordu?
 
               Merdivenlerdeki kızın görünmez olduğu halde kendisine doğru bakması Gwen’i rahatsız etmişti. Gwen kapsülü beden formuna çevirdi ve yine görünmez olarak binanın içine girdi. Kızlar başka bir merdivenden yukarı çıkıyorlardı. Takip etmeye başladı. Kızların konuşmalarından Birinin Rachel, diğerinin Raine olduğunu öğrendi. Konuşmalarını dinlemeye karar verdi.
 
               Raine: “ Ne gibi garip şeyler oluyor anlat bakalım.”
 
               Rachel:” Tam olarak bilmiyorum. Açıkçası daha önce hissetmediğim enerji titreşimleri fark ettim. Sanki bu dünyaya ait değil gibiydi.”
 
              “Hımm. Gerçekten garipmiş. Şey uzaylılara inanır mısın?”
 
              “Ne!? Nerden çıktı şimdi bu? Ben sadece hissettiğimi anlatabilmek için öyle dedim. Bu alay etmeni gerektirmez.”
 
              Raine gözlerini devirerek “ Biliyorum ama aklıma geldi. Alay etmek için söylemedim.”
 
              Dudaklarımı büzerek “Aslında hiç düşünmedim. Ama koskoca evrende yalnız olduğumuzu düşünmek ürkütücü geliyor.”
 
               O sırada Brian’ın bize seslenmesiyle konuşmamıza devam edemedik. Merhabalaştıktan sonra Brian, Raine ile konuşmak istediğini söyledi ve yanımdan ayrıldılar.
 
               Yukarıya çıkmak için merdivenlere döndüğümde o garip enerjiyi tekrar hissettim. Sanki içinden geçmiştim. Etrafımda enerjinin kaynağını ararken kulakları sağır eden bir çığlıkla herkes bahçeye koştu.
Başlık: Paranoa - Bölüm 3
Gönderen: Raine Rachel Tallentyre - 06 Haziran 2013, 17:51:14
              Bahçeye çıktığımda ilk gözüme çarpan Raine’in kan içindeki yüzü oldu. Brian’da yere çökmüş kolunu tutuyordu. Hemen yanlarına indim.
 
             “N’oldu size?” diye sorarken bir yandan Raine’i elini yüzünü yıkamak üzere lavaboya götürüyordum.
 
             Brian “Çok ani oldu.” Diye söze başladı. “Ön tarafa yürümek istedik. Sonra koluma bir top çarptı. Ben düşerken Raine’e takıldım. İkimiz birden yere yuvarlandık. Sanırım Raine’nin yüzü yere çarptı.” dedi.
 
                 Allah’tan ellerini siper etmiş ve yere çok sert çarpmamıştı. Burun kanaması da durmuş olduğundan Raine iyiydi. Ama yine de hem Brian’ı hem Raine’i izin alıp eve gitmeye ikna ettim. Okuldan sonra ikisini de ziyaret edecektim.
 
                  Brian bizden iki sınıf büyüktü. Biraz serseri olmasından dolayı ona “ Çöplük” diyorlardı. Onunda bizim gibi yetenekleri var. Ama bunu bir tek ben biliyorum, Raine’nin bile haberi yok. İnsan kendi türünden olanları hemen anlayabiliyor. Brian’ın yetenekleri sürekli değişiyor. Bir yetenek kaybolup yerine başka bir yetenek gelişiyor. Sürekli değiştiği için yetenekleri çok zayıf ve onları kontrol edemiyor.
 
                  Umursamaz tavırları ve yakışıklılığıyla da tüm kızların gözdesiydi. Tabi bu kızların arasında benim canım Raine’im de vardı. Nedenini bilmiyorum ama Brian çevresindeki hiçbir kıza pas vermiyordu. Raine ile araları iyi ama arkadaş olarak. Sevgili olmak adına hiç ipucu yoktu.
 
                 Sonra aklıma tekrar bugünkü kaza geldi. O topu atan çocuğun canına okuyacaktım. Yeteneklerim sayesinde elimi bile sürmeyecektim. Hemen yeteneklerimle çocuğu aramaya başladım. Bir yandan da öğretmene çaktırmamaya çalışıyordum. Ama sanırım yeterince başarılı olamamıştım.Tam çocuğu bulduğum anda öğretmenin “ Rachel burada ders anlatıyorum. İlgini derse ver lütfen. Yoksa dışarı atılırsın! “ uyarısıyla yüzüm kıpkırmızı olmuştu.
 
                 Kısık bir sesle “ Özür dilerim efendim. “ diye mırıldandım ve çocuktan bağlantımı koparmadan derse döndüm. Daha onunla işim bitmemişti. Ona attığı topu tutmasını öğretecektim.
 
                 Başım yine ağrımaya başlamıştı. Şu garip enerjiyi hissettiğim günden beri yeteneklerimi kullandığımda çok çabuk yoruluyordum ve başım ağrımaya başlıyordu. Sanki o enerji beni sürekli takip ediyor ve yeteneklerimi engelliyordu. Hissettiklerim mantıklı şeyler değildi ama korku siyah bir tül gibi içimi kaplıyordu. Sürekli kötü bir şeyler olacakmış gibi geliyordu.
 
                Bunları düşünürken hafif bir duman kokusu duydum. Hatta sınıftaki herkes kokuyu fark etmişti ve bu da neyin nesi diye mırıldanmalar başlamıştı. Öğretmenimiz ne olduğunu öğrenmek için koridora çıktı. Döndüğünde “ Herkes tek sıra ve hızlı bir şekilde dışarı! “ dedi ve koşmaya başladık.
 
                 Koridorda gördüğüm şeyle şok oldum. Yangın vardı ve Brian’ın sınıfındaydı. Neden hiç yangın alarmı falan çalmamıştı? Yoksa herkes içeride miydi? Olamaz! Evet içerideydiler ve yardım için bağırıyorlardı.
 
               Hemen çıkışın tersine, yangına doğru koşmaya başladım. Alarm düğmesi sınıfın tam karşısındaydı ve yangın koridoru kapatmıştı. O telaş içinde kimse beni farketmemişti.
 
               Alarma bastığım anda birden önümde bir kadın belirdi ve alevler içindeki kapıyı açtı. O garip enerji kadından geliyordu. Herkes içeriden çıkarken daha ne olduğunu anlamadan kadın beni ve Brian’ı yangının içine çekti.


  NOT: Yeni bölüm, okuyucular hikaye ve bölümle ilgili yorum yaptıktan sonra eklenecektir. Lütfen yorumlarınızı esirgemeyiniz. Bu yazarın ilerlemek için yorumlara ihtiyacı var.
Başlık: Ynt: Paranoa - Tanıtım
Gönderen: grikunduz - 18 Haziran 2013, 17:08:54
Öncelikle merhaba. Biraz ilgisizlikten yakınmaktasınız herhalde. Final zamanı durgun olur Kurgu İskelesi. Bir de belli siyasi olaylar da tuz biber oldu mu burası iyice Kayıp bir rıhtıma dönüştü. :D

Hikayenizin kurgusu güzelleşeceğe benziyor ancak şu anda oldukça sıradan bir görünüm çizmekte. Bu yüzden sizi diğerlerinden ayıran şeyi(eminim sizin de vardır) bir an önce ortaya çıkarın ki bizde hikayeye saralım bir parça.
Bleachden hoşlanabilirsiniz. İzleyin bence.  İyi günler. :)
Başlık: Paranoa - Bölüm 4
Gönderen: Raine Rachel Tallentyre - 23 Haziran 2013, 18:21:41
           Yangının içinden geçerken fark ettiğim ilk şey alevleri hissetmediğimizdi. Sıcaklık yoktu. Eşyalarımız tutuşmuyordu. Yangının içinde yangın yokmuş gibiydi. Büyüleyici! Şaşkınlıkla kendi kendime mırıldandığımı fark ettim.
Kafamı kaldırdığımda kadının bana baktığını gördüm. Gözlerinde hiçbir ifade yoktu.
 
          “ Bu nasıl oldu? ” diye sorduğumda bana gülümsedi ve “ Öğreneceksiniz. Ama önce buradan gitmemiz gerek. Kapsül üç kişiyi birden taşıyamaz. “ dedi.
 
            Saniyeler içinde alevlerin arasından çıktık ve yakıcı sıcaklığı hissetmeye başladım. Kadın “ Geldiğinde Karşında olacağım! “ dedi ve kayboldu.
 
             Brian’la birbirimize baktık. Hiç bir şey anlamamıştım. Brian “ Onu daha önce görmüşlüğün var mıydı? “ diye sorduğunda kadının ne demek istediğini anladım.
 
           “ Hem evet, hem hayır. “ şeklinde cevapladım. Brian yüzünde şüphe ve şaşkınlıkla bana baktı. “ Nasıl yani? Tanıyor musun? Tanımıyor musun? “ dedi.
 
           Brian’ın sorularına cevap verme isteğim birden uçtu ve ben cevap olarak alakasız bir soru sordum. “ Yangını sen mi çıkardın? O mu? “
 
         Brian afallamış bir şekilde bana baktı. Gözleri şaşkınlıktan kocaman olmuştu. Kekeleyerek “ Ne-Nerden b-böyle bir k-ka-kanıya v-vardın? ”
 
           Cevap vermedim ama öğrenmiştim. Brian sinirini ve yeteneğini kontrol edememiş, yangın çıkmıştı. Hala dalgınlıkla gözlerimi dikmiş ona bakıyordum. Daha sonra “ Nasıl anladın? “ diye sordu.
 
             Suratındaki ifadeden ve merakından memnundum. “ Sadece yetenekleri olan sen değilsin Brian. “ dedim ve cevap vermesini beklemeden yürümeye başladım. Tabi ben yürüyünce Brian da peşimden geldi. Rengi uçmuştu. Konuşmuyordu. Düşünüyor gibiydi. İkimizde birbirimizin sırrını öğrenmiştik.
 
            Aşağıya indiğimizde mırıldanarak “ Rachel! “ dedi ve sustu. Başka bir şey konuşmayınca bende ne oldu diye sormadım. Merdivenlere çıktığımızda kimseyi göremedim. Brian “ Nereye gidiyoruz? “ diye sordu. “ Burada olmalıydı. “ diye cevap verdim. Brian eliyle karşımızdaki ağacı göstererek “ Orada! “ dedi. Baktığımda kadın ağaca dayanmış bize bakıyordu. Bir an aklımdan geri dönmeyi geçirdim. Ama yapamazdım.
 
             Yürümediğimi fark eden Brian dirseğime dokununca ilerlemeye başladım. Kadında beni rahatsız eden bir şeyler vardı. Hissettiğim garip enerjinin haricinde rahatsız eden bir şey. Kadının aklına girmeyi denedim ama sanki cansız bir varlıkmış gibi hiçbir şeye ulaşamadım. Hâlbuki bir insanın aklını okuyamam için tek sebep, o kişinin de özel yeteneklerinin olmasıydı. Zaten kadın için normal bir insan diyemezdim.
 
              Yanına gittiğimizde kadın sert bir şekilde “ Bir daha yeteneklerini üzerimde kullanıp aklıma girmeye çalışma sakın! “ diye uyarıda bulundu. Bu sefer şaşırma sırası bendeydi. “ Nasıl anladın? “ dedim.
 
        Kadın: “ Çünkü yeteneklerimle sizden çok daha üstünüm. “ diye karşılık verdi.
 
        Brian “ Kimsin sen? “ diye sordu.
 
           Kadın gülümseyerek “ İsmim Gwen. Sizi zaten tanıdım Rachel ve Brian. Sizde beni zamanla daha çok tanıyacaksınız. Birbirimize yardım etmemiz gerek.” Dedi.
 
           Rüzgar esmeye başladığı anda ben yine değişik bir enerji hissettim. Sanırım Brian da hissetmişti. Çünkü etrafına bakınıyordu. Gwen’e döndüğümde “ Şimdi gitmelisiniz. Tekrar görüşeceğiz. “ dedi ve kayboldu.
 
           Az önce Gwen’in durduğu yerde şimdi küçük ahşap bir kutu vardı. Kutuyu elime aldım. Kutuyu açtığımda içindeki hem ben, hem Brian içindi.
Başlık: Paranoa - Bölüm 5
Gönderen: Raine Rachel Tallentyre - 31 Ekim 2013, 21:25:14
       Kutuda iki adet renkli kolye vardı. Mavi olanın üzerinde “B” , mor renk olanın üzerinde ise “R” harfi vardı. Brian ve Rachel. Kolyeyi elime aldığımda R harfi ışıldamaya başladı. Brian’a baktığımda onun kolyesinden de ışıltı geliyordu.
 
              Kolyeyi boynuma taktım. Kolye göğsüme değdiği anda bir sürü görüntü oluşmaya başladı. Görüntüler ve sesler beynime akıyordu. Sanki eski anılarımmış gibi hepsi aklıma yerleşti.
 
             Uyandığımda bembeyaz bir odadaydım. Yanımdaki yatakta Brian yatıyordu. Hastanede olduğumuzu fark ettim. Kolye hala boynumdaydı. Hatırladığım en son şey görüntülerdi. Brian da yeni yeni uyanıyordu. Ona bakarken kapı açıldı. İçeriye Raine ve Okul Müdürü girdi. Geçmiş olsun dedikten sonra ne olduğunu sordular.
 
             Hemen ayrıntılı bir senaryo kurup anlatmaya başladım. “ Biz içeride dumandan boğuluyorduk. Kapı açıldıktan sonra dışarı çıktık ama sanırım dumandan zehirlendik. Bahçeye çıktıktan sonrasını hatırlamıyorum. “ şeklinde zırvaladım ve söylediklerimi ara sıra Brian’a onaylattım. Tabi unuttuğum küçük bir ayrıntı vardı. Kameralar!
 
             Müdür: “ kameralardan olayları izledik. Yangın alarmına sen basmışsın Rachel. Bu çok cesurca bir davranış. Kapı açıldıktan sonra herkes dışarı çıkıyor. Fakat sen içeri girdin. Devamını kamera yangından zarar gördüğü için izleyemiyoruz. Sonrasını açıklar mısın? “ dedi.
 
             Hemen  “ Brian dışarı çıkamamıştı. İçeride çok duman vardı. Bende onun için girdim ve Brian’la birlikte hemen çıktık. “ dedim ve Brian’a baktım. Başını sallayarak beni onayladı.
 
Dinlenmek istediğimizi söyleyerek izin istedik. Müdür ve Raine çıkarken içimden kadının yani Gwen’in kameralarda nasıl görünmediğini düşünüyordum ve cevabı buldum. Kapsül dediği şey yüzünden olmalıydı. Kapsül bir tür Görünmezlik ve koruma kalkanıydı.
 
              Yalnız kalınca “ Üzgünüm Brian ama bu olanlar aramızda kalacak. En azından ne olduğunu anlayana kadar. “ dedim. Yine başını salladı. Bitkin görünüyordu. “ İyi misin? “ diye sordum.
 
              Boğuk bir sesle “ İyiyim. Toparlanmak için biraz zamana ihtiyacım var. “ dedi. “ Haklısın. Bende aynı durumdayım. Sanki hiçbir şey gerçek değilmiş gibi hissediyorum. “ dedim ve sustum. Bu suskunluk uzun sürmedi.
 
               Kapı açıldı ve Gwen İçeri geldi. Yanında inanılmaz yakışıklı bir erkek vardı. Acaba sevgilisi miydi? Gwen “ Merhaba “ dediğinde hala ağzım açık çocuğa baktığımı fark ettim. Kendimi toplayıp bende selam verdim. Bir yandan da “ Kimin kısmetiyse Allah sahibine bağışlasın. Sahibi yoksa … “ diye düşünüyordum. Gwen bizi tanıştırdı ve adının Nelson olduğunu öğrendim.
 
               Arkadan kapı tekrar açıldı. Bugün kimsenin kapı çalmaya niyeti yoktu sanırım. İçeriye Nelsondan çok daha yakışıklı sert bakışlı bir adam girdi. Bu sefer ağzımın suyu akmıştır herhalde. N’oluyor yahu? Meteor gibi erkekler çevremde bitiyor. Yoksa ben öldüm de cennete geldim, bunlar da melek miydi?
 
           Yeni gelen misafirimizi gördüğünde Gwen’in yüzü birden ciddileşti. Anlaşılan birbirlerini tanıyorlardı ve araları pekte iyi değildi.
 
               Gwen yabancıya “ Ne işin var senin burada? Sınırlarıma giriyorsun! “ dedi. Sesi sinirli gibiydi.
 
               Yabancı “ Sanada merhaba Gwen. Haber vermeden ortadan kayboldun. Merak ettik. Ayrıca sadece senin sınırın değil, ikimizin sınırı. ” dedi ve gülümseyerek sol elinin serçe parmağını gösterdi. Parmağında tırnak dibinde siyah yıldıza benzer bir işaret vardı.
 
               Daha sonra “ Beni arkadaşlarınla tanıştırmayacak mısın? “ dedi. Gwen “ Lanet olsun. Nasıl olur? Ben tek keşifçiyi… “ konuşması yarım kaldı. Yabancı bana elini uzatarak “ Merhaba. Ben Stone. “ dedi. “ Merhaba. Ben de Rachel. “ diyerek tokalaşmak için elimi uzattım ve bağırmamla elimi geri çekmem bir oldu. Ah Elim!
Başlık: Paranoa - Bölüm 6
Gönderen: Raine Rachel Tallentyre - 28 Ocak 2014, 21:14:48
 
            Elime baktığımda bir çığlık daha attım. Elim? Elim yerinde yoktu. Korkuyla odadakilere baktım. Stone şaşırmış görünüyordu. Gwen gülümsüyordu. Nelson başını eğmiş yere bakıyor, Brian ise korkuyla gözleri elime sabitlenmiş bir şekilde bakıyordu.

        Tekrar Stone’a baktığımda kendini toparladı ve “ Ne bağırıyorsun N’oldu ki? “ diye sordu. Sinirle “ Kör müsün? Elim yok oldu! “ diye bağırdım ve tekrar elime baktım. Bu sefer elime kadar yok olmuştu. Dayanamadım ve ağlamaya başladım. Moralim iyice bozulduğundan “ Öleceğim! Senin yüzünden yok oluyorum. “ diye sayıklamaya başladım. Ardından hıçkıra hıçkıra daha fazla ağlamaya başladım.

          Brian’ın “ Uzak dur, dokunma ona! “ diye bağırmasıyla sıçradım. Stone üstüme eğilmişti. Brian’a bakarak bir adım geri çekildi. Brian yanıma gelip bana sarıldı. Sıcaklığı iyi gelmişti. Brian’a biraz daha sokuldum. Nefret dolu gözlerle Stone’a bakıyordu. Kulağıma “ Rachel, sakin ol. Yok olmayacaksın. Yaptıkları gibi düzeltecekler. “ diye fısıldadı. Nefesi kulağımı gıdıklıyordu ama bana bir güven duygusu hissettiriyordu.

         Stone “ Mızıldanmayı keser misin Rachel! Yok olmuyorsun. Görünmez oluyorsun. Dokun koluna. Elin hala yerinde. Ben bir taşıyıcı ve yetenek birleştiricisiyim. Taşıdığım yeteneklerden biri sana aktarıldı yani seninle birleşti. Sana açıklayacağımız çok şey var. Önce kolunu görünür yapalım. Misafirim geldikten sonra konuşmaya geçeriz. “ şeklinde sert bir tonda konuştu.

         Dediğini yapıp eskiden kolumun bulunduğu boşluğa dokundum. Gerçekten dokunduğumu hissedebiliyordum. Kolum görünmüyordu ama yerindeydi. İçimden kolumun tümü görünmez olsa nasıl olur diye düşündüm ve kolum omzuma kadar yok oldu. Daha sonra kolumun yine eskisi gibi yerinde olduğunu düşündüm. Kolum normale döndü. Fakat daha sonra yeniden yok olmadı.

          Şaşkınlık ve mutluluk karışımı bir hisle kafamı kaldırdığımda Stone gülümsüyordu.Gülümsemesi o kadar güzeldi ki… Konuşmaya başladığını fark etmedim bile. “ Kolunu düzeltmen için benim yardımıma gerek kalmadı. Çok çabuk öğreniyorsun ve yeteneklisin. ” diyordu. Gülümsemesinin etkisiyle içimden “… Ve sana âşık” diye devam ettirdim cümleyi.

        Stone ve Gwen aynı anda bir kahkaha attılar. Stone’un gülmesi biraz durunca “ Bence önce sen sana âşık olanlara bak. “ dedi. Anında yüzüme kan hücum etmiş ve kıpkırmızı olmuştum. Yanaklarım alev alev yanıyordu. Aklımdan geçenleri duyuyorlardı. Rezil olmuştum!

          Yine de “ Ne demek istiyorsun? Kimmiş bana âşık olanlar? “ diye sordum. Brian alakasız çıkan bu diyalog yüzünden yanımda huzursuzca kıpırdandı. “ Evet, kimmiş o Rachel’a âşık olanlar? “ diye tekrar etti. Stone’a delici sertlikte bakışlar atıyordu. Brian’ın beni koruması ve desteklemesi hoşuma gidiyordu. İyi bir dosttu ve dost olan birilerine güvenebilmek güzel bir şeydi.

       Stone “ Bilmiyorum. Olduğunu düşündüm. Sonuçta güzel ve ilgi çekici bir kızsın. Sana kapılmış, peşinde koşan çoktur. Belli etmeseler de çok ya… “ derken Brian sözünü yarıda keserek “ Var ya da yok. Seni ilgilendirir mi? “ diye ani bir çıkış yaptı.

         Yüzü çok sinirli görünüyordu. Stone’un bana yapmaya çalıştığı şeylere kızıyordu. Bunların beni üzdüğünü ya da korkuttuğunu biliyordu. Stone’a güvenmiyordu. Beni Stone’dan ve yapacaklarından korumaya çalışıyordu. Zaten bende Brian hariç buradaki kimseye güvenmiyordum.

         Stone kaşlarını çatmış bir şekilde “ Değil ama seninle konuşmuyorum. Muhattabım Rachel. “ bana dönüp “ Neyse kusura bakma. “ dedi. Arkasını döndü ve “ Kadromuz tamamlanmak üzere. “ dedi. Tam ne demek istediğini soracakken oda kristalleşmiş bir görünüme büründü.

         Nelson duru ve yumuşak bir sesle “ Misafirimiz geldi. “ dedi. Aynı anda odanın ortasında misafirimiz belirdi.
Başlık: Ynt: Paranoa
Gönderen: Oghertay - 31 Ocak 2014, 17:33:32
Hikayenizi baştan sona okudum. hikayenizde bir çok karaktere yer vermeniz hikayenin seyri açısından çok iyi bir şey. Bu açıdan bakarsak bu hikayeyi uzun bir seriye dönüştürme şansınız var.

Tanıtım olarak yazdığınız ilk bölümdeki karakterlerin kişilik analizlerinin yapılmasına bende çok takıldım. Bence o bölümü değiştirmelisiniz. En azından yeni okuyacaklar açısından faydalı olacaktır.

Rachel isimli karakterin anlatıldığı o bölüme bayıldım(tasvirinize). Çok güzel anlatmışsınız kızı. Bunun dışında diğer karakterlerin tanıtımında bir takım eksiklikler var.

Konu çok güzel bir konu. İşin içinde aşk imgesi de var. Olayları biraz daha detaylı anlatırsanız, hem hikayeniz daha uzun olacak hem de biz okuyanlar hikayeye tam olarak odaklanabileceğiz.

İmla kuralları hakkında konuşmayacağım.

Son olarak dikkatimi çeken bir şey var. Olayı anlatan kişi yazar mı yoksa karakter mi? ilk bölümde yazar anlatıyor. Sonra Rachel anlatıyor. anlayamadım bu durumu. Atladığım bir yer mi var acaba?
Başlık: Paranoa - Bölüm 7
Gönderen: Raine Rachel Tallentyre - 19 Şubat 2014, 13:08:43

        Misafirimiz insan değil, insanımsı bir yaratıktı! Gözlerini açtı ve bize baktı. Oda kristal görünümünden normale döndü. Yaratık gri renk bir kabukla kaplıydı. Tüylerden oluşan balık pullarına benziyordu. Omuzlarının üzerinde ve bacaklarının yanında acayip çıkıntılar vardı. Gözleri insan gözleri gibiydi ama çok daha büyüktü. İki kol, iki bacak, pul ve tüylerle kaplı bir gövde, büyük gözler, normalden çok küçük ağız ve burun, bizimkilerden en az 15 tane fazla eklemi olan el ve parmaklar. Garip ama göze çirkin görünmeyen bir yaratık.

        Yaratığa onun ki kadar olmasa da kocaman gözlerle bakıyordum. Kimse kıpırdamıyordu. Sanki nefes bile almıyorlardı. Bunun iyi bir şey mi, kötü bir şey mi olduğunu kestirmeye çalıştım ama cevabı bulamadım. Odada vanilya kokusuna benzer hafif ve çok hoş bir koku vardı. Yaratığın omzundaki ve bacaklarındaki çıkıntılar kuşkanadı gibi açılmıştı.

        Yavaşça ayağa kalktım. Çok sakin bir şekilde yaratığa yaklaştım. Odadaki herkes beni izliyordu. Yaratığın önünde durdum ve iki elimi de açık olarak görebileceği şekilde uzattım. Hala gözünü ayırmadan beni izliyordu. Kanatçıkları kapanıp tekrar açıldı. Odaya aynı hoş koku yayıldı. İnsanı vanilya kokusu gibi sakinleştiriyordu.

        Birden tiz bir sesle bağırmaya başladı. Bağırması sanki ince bir kuş ve kedi sesinin karışımıydı. Korkuyla geri çekildim. Üzerime doğru geldi ve beni kolumdan tuttu. Korkudan bende bir çığlık attım ve yaratık sustu. Bu sefer Nelson yaratıkla aynı seste bağırmaya başladı. Sustuktan sonra “ Tamam, sıra dönüşüme geldi. ” beni göstererek “ ve onu seçti. Rachel’ın fiziki yapısını alacak. “ dedi

         Nelson bana “ Soyun! “ dediğinde şaşkınlıkla “ Ne? Hayır. “ diye itiraz ettim. Stone araya girdi “ Rachel, bu önemli. Lütfen. Eğer dönüşümünü sağlayamazsa birkaç saat içinde ölür. Dünya onun şuanki haline uygun değil. “ dedi. Yaratığa dönüp baktım. Hala bana bakıyordu. Yaşaması veya ölmesi bana bağlı bir yaratık!

         “ Tamam, ama herkes dışarı. Sizin önünüzde vücudumu sergilemeye niyetim yok. “ dedim. Herkes başını salladı ve dışarıya çıktılar. Brian endişeyle bana baktı. Ona gülümsedim ve “ Merak etme bir şey olmayacak. Bir sorun çıkacak olsaydı bunu yapmamı söylemezlerdi. “ diyerek onu da odadan çıkardım.

         Stone elime yeşil renk bir sıvı damlattı ve “ Dönüşüm bitmeden bunu ona ver. Adı Lena. “ dedi ve gitti. Elimdeki sıvıya dikkat ederek üzerimdekileri çıkardım. “ Lena. “ diye fısıldadım. İçimden umarım çabuk biter. “ diye geçirdim. Lena’ya bakarak “ Beni, yani söylediklerimi anlayabiliyor musun? “ diye sordum. Yine tiz bir ses çıkardı. Bunu Evet olarak kabul ettim.

         Başlamadan önce “ Bak dönüşümün bitmeden bunu alman gerekiyormuş Lena. “ diyerek elimdeki sıvıyı gösterdim. Yine tiz bir sesle karşılık verdi. Etrafımda bir tur atarak beni inceledi. Bu inceleme kendimi rahatsız hissetmeme sebep oldu. Lena’nın kanatçıkları yine inip kalktı ve o hoş koku yine etrafımıza yayıldı. Koku bir tür sakinleştirici etkisi yaratıyordu.

         Lena tam önümde durdu. Kollarımı tutup bileklerim yukarı bakacak şekilde kaldırdı. Kendi kollarını da bilekleri aşağı bakacak şekilde kaldırdı. Bileklerinden iplik gibi bir şeyler sallanıyordu. İplikler bileklerime battı. Acıyla inledim. Tek bir iplik elimdeki sıvıya gitti. Bir süre sonra kollarım uyuşmaya başladı. Ardından tüm bedenim uyuştu. Görüşümde netliğini kaybetti. Bayılmamak için kendimi zorluyordum. Dönüşümü daha fazla izleyemezdim. Gözlerimi kapattım ve karanlığın tüm bilincimi sarmasına izin verdim.

Başlık: Ynt: Paranoa
Gönderen: serhan1310 - 19 Şubat 2014, 14:11:45
anlatım karısıklıgı duzelınce hıkaye daha ıyı okunabılır olmus. Ama ozel yeteneklı bu kısılerın aynı okula denk gelmelerı fılan bıraz kafamı karıstırdı. Onların yasadıgı bolgede sık rastlanır bır durummu, her on kısıden bırınde boyle yetenekler varmıs gıbı bır hısse kapıldım.
    Bence ufak ıntrolarla bu kısılerın yeteneklerının nasıl olustuguna daır olaylar anlatırsan daha hos olabılır. Suan bana eglencelı bır anıme ızlenımı bıraktı.
   
Başlık: Ynt: Paranoa
Gönderen: M.K.Immortal - 01 Mart 2014, 15:41:25
Tanıtım bölümünü bence de kaldırsanız fark etmez. Orayı okuduğum halde o bölümle ilgili hiçbir şey hatırlamıyorum ama öyküyü okudukça karakterleri zaten tanıdım.

Genelde akılda güzel kurgular olunca yaşana bir sorun gözlemledim sizde. Kurguyu hızla verebilmek adına anlatım fazla serileşiyor ve detaylar kayboluyor. Yani olaylar çok hızlı gelişiyor.

Mesela hemen bir konuşmaya giriyorlar ve o konuşmada hemen konuyla ilgili bilgiler aktarılıyor. Daha uzun ve zamana yayarak bu yerleri yazmanız (sıkmadan tabi, çok fazla gereksiz bilgiye girmeden) daha iyi olacaktır. Örneğin;

Raine: “ Ne gibi garip şeyler oluyor anlat bakalım.”
 
Rachel:” Tam olarak bilmiyorum. Açıkçası daha önce hissetmediğim enerji titreşimleri fark ettim. Sanki bu dünyaya ait değil gibiydi.”
 
“Hımm. Gerçekten garipmiş. Şey uzaylılara inanır mısın?”
 
“Ne!? Nerden çıktı şimdi bu? Ben sadece hissettiğimi anlatabilmek için öyle dedim. Bu alay etmeni gerektirmez.”
 
Raine gözlerini devirerek “ Biliyorum ama aklıma geldi. Alay etmek için söylemedim.”
 
Dudaklarımı büzerek “Aslında hiç düşünmedim. Ama koskoca evrende yalnız olduğumuzu düşünmek ürkütücü geliyor.”


burada mesela Raine, Rachel'in bir sıkıntısını sorarak konuşmaya başlasa ve Rachel'in o sıkıntısının ne olduğu anlatılsa bir paragrafta. Rachel'in iç dünyasını tanımamız için daha iyi bir yaklaşım olmasının yanı sıra bir anda verilen bilgilerin de hafiflemesinde yardımcı olur değil mi?

Ayrıca bu paylaştığım diyalogun sonunda anlatımın bir anda birinci tekil şahsa dönmesi göze batıyor.

Rachel'in erkek düşkünlüğünü de garipsedim. Kimi görse dibi düşüyor :D Daha ağır başlı olmasını beklerdim. Diğer gezegenden gelenlerin de bu aşk olaylarına girmesi, boş sohbetlere dalması da garip geldi. Kim kime aşık konuşmasına daldılar bir anda :D Tabi bu şahsi bir görüş, eleştiri olarak almayın.

Stone sıvıyı neden Lena'ya vermiyor diye bir soru oluştu kafamda. Ayrıntılar güzeldir ve öyküyü zenginleştirir. Yazdığınız yerlerde kendinize "neden" sorusunu sorun ve cevaplayın.



Çok fazla kötü eleştiri yaptım sanırım. İyi yönlerine gelirsek öykü okunaklı. Özel güçleri konu alan bir kitap yazmış olmamdan da kaynaklı beni daha fazla çekti diyebilirim. Fakat ilerleyen bölümlerde güçler hakkında daha fazla bilgi alsak ve serhan1310 arkadaşımızın dediği gibi arada geri dönüşler ile nasıl elde ettiklerini öğrensek daha güzel olacak.

Lena karakterini şimdiden sevdim. Görünüşündeki ayrıntı güzeldi. Dönüşüm için birini seçmesi ve nedeni de güzel ayrıntılardı. Rachel'in tasviri de gayet iyiydi ve akılda iz bıraktı.

Anlatım akıcı. Cümleler sıkmadan ardı sıra geliyor. Konu merak ettiriyor ve devamında ne olacak sorusu var şu an aklımda. Kısa bölümler okumayı daha da hızlandırıyor ve göz korkutmuyor.

Karakterler iyi işlenmiş izlenimini veriyor. Her karakterin kendine has bir ağırlığı var ve bu ağırlığı konuşmalarında ve tavırlarında da görmeyi isterim.

Ellerinize sağlık. Devamını okumak dileğiyle.
Başlık: Paranoa - Bölüm 8
Gönderen: Raine Rachel Tallentyre - 02 Mayıs 2014, 10:11:37

          Kapıdan çıkanı görememiştim ama girdiğim şoku üzerimden attım ve “ Hey! Dur! “ diye seslenerek peşinden fırladım. Dışarı çıktığımda yabancı, kapının biraz ilerisinde kıpırdamadan duruyordu. Her zaman kapının dışında bulundurduğum sopayı elime aldım. Sopaya kendimden biraz enerji aktardım. Yabancının yanına yaklaşıp sopayı havaya kaldırdım. Yabancı hala kıpırdamıyordu. “ Kimsin sen? “ diye bağırdım. Yabancıdan cevap yok!

         Arkamdan Gwen ve Stone’un kıkırdama sesleri geldi. "Onu serbest bırakmadan konuşamaz  tatlım." Arkama döndüm. "Nasıl serbest?" diye sordum.  Bir yandan göz ucuyla yabancıyı izliyordum. Gwen: "Artık bir sürü yeteneğin var ama..." Stone devam ederek " Ama kullanmasını bilmiyorsun." diye Gwen'in sözünü tamamladı.

        Karşılık olarak sadece pufladım. " Hadi şunu halledelim. Sonra Raine'i çağırıp konuşacaklarımızı konuşalım." dedim. Gwen "Raine'i ben alırım." dedi. Hemen karşı çıktım. "Önce haber vereyim, sonra getir." Brian "Ben telefonu getiriyorum." dediğinde gülerek " Gerek yok. Bizim konuşmak için telefona ihtiyacımız olmuyor." dedim.

        Raine bizim gibi değildi ama melez bir yarı cadı olarak Telepati yeteneği vardı. Geri kalan şeyleri de büyü ile yapabiliyordu. Kelimelerin birlikte kullanıldıklarında oluşturdukları  enerji gerçek ve hiçte küçümsenecek gibi değildir. Hele işin içine bazı maddeler girdiğinde gerçekten inanılmaz oluyor. Büyü ile bu enerjiyi kullanan bir kişi en az bizler kadar özeldir. Raine melez olduğu için büyü üzerinde çok güçlü değil ama yeterli kontrole sahipti. Ayrıca melez olduğundan dolayı görüntüsünden cadı olduğu anlaşılmıyordu. Uzun, düz ve koyu sarı saçlar, ince dudaklar, pembe yanaklar, hokka burun diye tabir edilen küçük ve kalkık bir burun ile burun çevresinde ve elmacık kemiklerinin üzerindeki hafif çillerle görenin dönüp bir daha bakacağı çok güzel bir kızdı. Cadı kanının tek göstergesi olan siyah gözleri güzelliğine ayrı bir etkileyicilik katıyordu.

         Nelson ve Brian "Hadi Rachel, içeri gel artık." diye seslendiklerinde ben telepati yoluyla Raine'e durumu açıklamış ve buraya ışınlanacağını haber vermiştim. İçeri girdiğimde Raine'i getirmişlerdi. Yabancı da odanın bir köşesinde arkası dönük olarak heykel gibi duruyordu. Hemen odada bulduğum tek boş yere, Lena ve Nelson'ın ortasına oturdum.

        İkisinin de enerji titreşimlerini aynı hissediyordum. Enerji titreşimlerini canlıların türlerini ve kimliklerini ayırmada kullanıyordum. Lena ve Nelson insan titreşimleri yaymıyorlardı. Daha önce hiç karşılaşmadığım bir türde enerji yaydıklarından onların uzaylı olduklarını anlıyordum. Ama onları ayıramıyor tek bir kişiymişler gibi algılıyordum.

        O an kafamda beliren bir düşünce beni biri suratıma kapı çarpmışçasına şaşırttı. Yüzlerine baktığımda birbirlerine çok benzediklerini gördüm. Gözleri, saç rengi, dudak kıvrımları, el ve parmak yapıları gibi daha bir çok şeyleri birbirlerine benziyordu.

         Farkettiğim yeni ayrıntıyla Lena ve Nelson'a bakakalmıştım. Ağzımdan "Siz kardeşsiniz!" sözleri döküldü. İkisi de şaşkınlıkla bana bakıyordu. Aynı anda "İmkansız!" diye bağırdılar. Lena sol eline baktı. Serçe parmağında kenarları dalgalı sarı simli bir dövme vardı. Aynı halka daha koyu bir tonda Nelson'ın parmağında da vardı.

         Herkes şaşkına dönmüştü. Bu sefer endişelenme sırası bendeydi. "N'oluyor? Sorun ne?" diye sordum. Bir aile faciasına sebep olduğumu düşünerek korkmaya başlamıştım. Eğer bir kavga ya da savaş kararı  alırlarsa  uzaylıların ortasında kendi ölüm fermanımı imzalamış olurdum.

         Bu gergin ortamda bakışlarım odanın içinde dolaşırken gözüm odanın köşesindeki donuk yabancıya ilişti. Oturduğum açıdan yüz hatlarının bir kısmı görünüyordu. Sanki tanıyor gibiydim. Biraz daha net görebilmek için hafif yan döndüm. Gördüğüm bu yüz, kalbimi ağzıma getirerek neredeyse çığlık atmama sebep olacaktı.

Başlık: Paranoa - Bölüm 9
Gönderen: Raine Rachel Tallentyre - 19 Mayıs 2014, 21:59:56

         Kapıdan çıkanı görememiştim ama girdiğim şoku üzerimden attım ve “ Hey! Dur! “ diye seslenerek peşinden fırladım. Dışarı çıktığımda yabancı, kapının biraz ilerisinde kıpırdamadan duruyordu. Her zaman kapının dışında bulundurduğum sopayı elime aldım. Sopaya kendimden biraz enerji aktardım. Yabancının yanına yaklaşıp sopayı havaya kaldırdım. Yabancı hala kıpırdamıyordu. “ Kimsin sen? “ diye bağırdım. Yabancıdan cevap yok!

        Arkamdan Gwen ve Stone’un kıkırdama sesleri geldi. "Onu serbest bırakmadan konuşamaz  tatlım." Arkama döndüm. "Nasıl serbest?" diye sordum.  Bir yandan göz ucuyla yabancıyı izliyordum. Gwen: "Artık bir sürü yeteneğin var ama..." Stone devam ederek " Ama kullanmasını bilmiyorsun." diye Gwen'in sözünü tamamladı.

         Karşılık olarak sadece pufladım. " Hadi şunu halledelim. Sonra Raine'i çağırıp konuşacaklarımızı konuşalım." dedim. Gwen "Raine'i ben alırım." dedi. Hemen karşı çıktım. "Önce haber vereyim, sonra getir." Brian "Ben telefonu getiriyorum." dediğinde gülerek " Gerek yok. Bizim konuşmak için telefona ihtiyacımız olmuyor." dedim.

         Raine bizim gibi değildi ama melez bir yarı cadı olarak Telepati yeteneği vardı. Geri kalan şeyleri de büyü ile yapabiliyordu. Kelimelerin birlikte kullanıldıklarında oluşturdukları  enerji gerçek ve hiçte küçümsenecek gibi değildir. Hele işin içine bazı maddeler girdiğinde gerçekten inanılmaz oluyor. Büyü ile bu enerjiyi kullanan bir kişi en az bizler kadar özeldir. Raine melez olduğu için büyü üzerinde çok güçlü değil ama yeterli kontrole sahipti. Ayrıca melez olduğundan dolayı görüntüsünden cadı olduğu anlaşılmıyordu. Uzun, düz ve koyu sarı saçlar, ince dudaklar, pembe yanaklar, hokka burun diye tabir edilen küçük ve kalkık bir burun ile burun çevresinde ve elmacık kemiklerinin üzerindeki hafif çillerle görenin dönüp bir daha bakacağı çok güzel bir kızdı. Cadı kanının tek göstergesi olan siyah gözleri güzelliğine ayrı bir etkileyicilik katıyordu.

          Nelson ve Brian "Hadi Rachel, içeri gel artık." diye seslendiklerinde ben telepati yoluyla Raine'e durumu açıklamış ve buraya ışınlanacağını haber vermiştim. İçeri girdiğimde Raine'i getirmişlerdi. Yabancı da odanın bir köşesinde arkası dönük olarak heykel gibi duruyordu. Hemen odada bulduğum tek boş yere, Lena ve Nelson'ın ortasına oturdum.

           İkisinin de enerji titreşimlerini aynı hissediyordum. Enerji titreşimlerini canlıların türlerini ve kimliklerini ayırmada kullanıyordum. Lena ve Nelson insan titreşimleri yaymıyorlardı. Daha önce hiç karşılaşmadığım bir türde enerji yaydıklarından onların uzaylı olduklarını anlıyordum. Ama onları ayıramıyor tek bir kişiymişler gibi algılıyordum.

           O an kafamda beliren bir düşünce beni biri suratıma kapı çarpmışçasına şaşırttı. Yüzlerine baktığımda birbirlerine çok benzediklerini gördüm. Gözleri, saç rengi, dudak kıvrımları, el ve parmak yapıları gibi daha bir çok şeyleri birbirlerine benziyordu.

           Farkettiğim yeni ayrıntıyla Lena ve Nelson'a bakakalmıştım. Ağzımdan "Siz kardeşsiniz!" sözleri döküldü. İkisi de şaşkınlıkla bana bakıyordu. Aynı anda "İmkansız!" diye bağırdılar. Lena sol eline baktı. Serçe parmağında kenarları dalgalı sarı simli bir dövme vardı. Aynı halka daha koyu bir tonda Nelson'ın parmağında da vardı.

           Herkes şaşkına dönmüştü. Bu sefer endişelenme sırası bendeydi. "N'oluyor? Sorun ne?" diye sordum. Bir aile faciasına sebep olduğumu düşünerek korkmaya başlamıştım. Eğer bir kavga ya da savaş kararı  alırlarsa  uzaylıların ortasında kendi ölüm fermanımı imzalamış olurdum.

           Bu gergin ortamda bakışlarım odanın içinde dolaşırken gözüm odanın köşesindeki donuk yabancıya ilişti. Oturduğum açıdan yüz hatlarının bir kısmı görünüyordu. Sanki tanıyor gibiydim. Biraz daha net görebilmek için hafif yan döndüm. Gördüğüm bu yüz, kalbimi ağzıma getirerek neredeyse çığlık atmama sebep olacaktı.