Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Kurgu Güncesi => Kurgu İskelesi => Konuyu başlatan: duhan - 11 Şubat 2014, 12:05:20

Başlık: Casino Real (Oyun Devam Ediyor - Yeni Bölüm)
Gönderen: duhan - 11 Şubat 2014, 12:05:20
Sahip olduğun en değerli şey nedir?
Sahip olduğun en değerli şey ne kadar eder?
Sahip olduğun en değerli şeyi riske atabilir misin?
Burası Casino Real. Burada kazanabilceğin tek şey, zaten sana ait olan bir şey. İyi düşün ve bahsini oyna. Bahisler kapanıyor…

Bol Şans...

hikayenin devamı aşağıdaki mesajlarda başlamış bulunmakta.
Başlık: Ynt: Casino Real
Gönderen: serhan1310 - 11 Şubat 2014, 12:16:52
fallout  3 oyunundakı sıerra otel mıydı neydı oradakı casıno dırek canlandı onumde ne sınır bozucu yerdı
Başlık: Ynt: Casino Real
Gönderen: duhan - 11 Şubat 2014, 14:05:38
fallout  3 oyunundakı sıerra otel mıydı neydı oradakı casıno dırek canlandı onumde ne sınır bozucu yerdı
:) oyunun adını çok duydum ama hiç oynamadım. Esasen Casino royal den esinlendim isim konusunda. konuya da uygun olacak bi isim oldu.
Başlık: Ynt: Casino Real
Gönderen: thevoice - 11 Şubat 2014, 15:54:49
Çok güzel , çok beğendim :)
Başlık: Ynt: Casino Real
Gönderen: duhan - 11 Şubat 2014, 16:38:18
Çok güzel , çok beğendim :)

Daha başlamadı hikaye :D ama teşekkür ederim. Devamını da beğenirsiniz umarım.
Başlık: Ynt: Casino Real
Gönderen: thevoice - 11 Şubat 2014, 17:35:07
Çok güzel , çok beğendim :)

Daha başlamadı hikaye :D ama teşekkür ederim. Devamını da beğenirsiniz umarım.

Bakın bu yorumunuz da beni neşelendirdi ve güldürdü :D
Başlık: Ynt: Casino Real
Gönderen: duhan - 11 Şubat 2014, 18:02:31
Umut gözlerini açtığında,  hissettiği tek şey, ağır bir yorgunluktu. Sanki günlerce, dinlenmeden sırtında taş taşımış kadar bitkindi. Yatakta olduğunu fark etmesi bile biraz zaman almıştı. Doğrulmak istediğinde, göğsünde ve bileklerinde hissettiği ağırlık, onu yatağa sabitleyen kemerlerin yarattığı baskıydı. Tam olarak göremiyor, duyamıyor, hissedemiyordu. Bir şeyi idrak etmesi için birkaç saniye geçmesi gerekiyordu. Kemerlerin niye kolunda ve göğsünde olduğunu bilmiyordu ama kurtulmak için de çok bir şey yapamadı. Kurtulmayı denemek bile gelmedi içinden.

Tekrar gözlerini yumdu, ya ortalık çok sessizdi yada Umut sağır olmuştu. Kulaklarında sorun olmadığını anlamasına yardım eden şey, beyninde çınlayan, metalik bir sesti. Muhtemelen yağsız kalmış bir kapı menteşesinin isyanıydı bu. Ne olduğunu anlamak için, bakması gerekiyordu ama gözlerini bile açamayacak durumdaydı. Yarı baygın haldeydi ama şuuru yerindeydi. Sadece bu baygınlık durumunun sebebini merak ediyordu.

Gıcırtıların ardından, ayak seslerini duydu belli belirsiz. Aralamaya çalıştığı gözleri açılmamak için direniyordu adeta. Çok fazla üstelemedi o da. Vücudunda gezen şeyin bir el olduğunu anlaması yine birkaç saniye sonrasına denk gelmişti. El hummalı bir şekilde, bedeninin üstünde çalışıyordu. Daha sonra, kollarında gezinmeye başladığında, kemerlerin açıldığını anlamıştı. Doğrulmak istiyor ama beyni kendisine gönderilen emri yerine getirmek için herhangi bir çalışma içinde değil.

Neler oluyor diye düşünürken, kolunda hissettiği sızı, koluna bir şeyler sokulduğunun habercisi gibiydi ve muhtemelen bu bir iğneydi. Önce ayak sesleri tekrar duyuldu ve ardından yine o kulak tırmalayan metalik ses…
Bedeninde başlayan değişimi fark etmesi çok çabuk olmuştu, açılmamak için direnen gözlerini araladı ilk önce, birkaç saniyelik bulanıklık ve giderek netleşen detayları görebiliyordu artık. Aslında detay demek biraz zordu keza, beyaz duvarlar, yine beyaz ve bir penceresiz demir kapıdan başka bir şey göremiyordu. Yavaşça doğrulmaya çalıştı, göğsünde ve bileklerinde baskı olmadığını görünce, yanılmadığını anladı. Yatakta doğrulup oturur vaziyete geldiğinde, içinde olduğu odayı şöyle bir kolaçan etti. Şaşkın ve merak doluydu. Gerçekten de kapı haricinde, herhangi bir şey yoktu bu odada. Üzerinde oturduğu yatağın, kenarlarından muhtemelen deriden yapılmış şeritler uzanıyordu ki, bunlar onu yatağa bağlayan kemerlerden başka bir şey değildi.

Usulca ayaklarını yataktan sarkıtıp, ayağa kalmak niyetindeydi. Ayağının altında hissettiği soğuk, algılarının düzeldiğini gösteren en büyük kanıttı. Önce ayaklarını denedi, yatağa tutup, yavaş yavaş kalktı, yardım almadan ayakta durabileceğini anladığında yavaşça yürümeye başladı. Hedefi kapıydı ama muhtemelen kilitliydi. Burasının neresi olduğu ve niye burada olduğu dışında herhangi bir şey düşünmüyordu. Kapının tutamacından tutup, kendine çekti ve yanıldığını anladı. Kilitli değildi. Önce başını uzattı kapıdan etrafı kontrol etti. Uzun bir koridorun, hemen hemen ortalarına bir odada olduğunu anladı. Sağına ve soluna doğru devam ediyordu koridor. Tedirginliği giderek artsa da, neler olup bittiğini anlamak için, kişisel bir çaba sarf etmesi gerektiğinin farkındaydı. Etrafta kimseler görünmüyordu. Dışarıdan mı yoksa koridorun uzak köşelerinden mi geldiğini anlayamadığı, bazı sesler duyuyordu sadece. Sese doğru gitmeye karar verdi.

İlerledikçe, sesin binanın içinden geldiğine kanaat getirdi. Her adımda daha net duyuyordu. Hem yürüyor, hem de binayı tanımaya çalışıyordu. Yürüdüğü koridor da, tıpkı çıktığı oda gibi, beyaz ve sadeydi. Tavandan beyaz ampullerle aydınlatılıyordu ve sağlı sollu kapılardan başka hiçbir şey yoktu. Hastane koridorlarını andırıyordu.
Koridorun sonuna doğru, sağ tarafta büyük ve sadece camdan bir kapı gördü. Yaklaşıp, eşikten başını uzattı. Tehlikeli bir yer olduğunu seziyordu buranın, her saniye artan merak duygusu, tedirginliğini artırıyordu. Kapının öte yanı hiç te düşündüğü gibi çıkmamıştı. Kafeteryayı andıran bir dekorasyonu vardı. Masalar ve sandalyeler vardı. Oturan insanlar gördü. Kimisi sohbet ediyor, kimisi tek başına bir şeyler içiyordu. İki kişi muhtemelen satranç ya da benzeri bir oyun oynuyordu. Kitap okuyanlar, gazete okuyanlar bile vardı. Tedirginliği biraz olsun azalmıştı ama bilinmezlik onu korkutuyordu.  

İçeridekilerden biri birden bağırınca, irkildi. Telaşa kapılıp, bir iki adım geri gitmeye çalıştı, ayağı kapının pervazına takıldığında, neredeyse sırtüstü düşecekti.

“Gel hele gel”

Kendisine seslenen bu adamın, rahat tavırları haricinde, anormal bir durum görünmüyordu. Adam seslenince, içeridekilerin dikkati kapıya yönelmişti. Birkaç saniye sonra bazıları meraklı gözlerle bakmaya devam etti, bazıları da önüne dönüp, yaptığı şeye devam etti.

“ Gel biraderim gel, hoş geldin, yabancı yok burada, biz bizeyiz”

Bu aşırı samimi diyalog onu şaşırtmış ama beynini kemiren “neler oluyor” sorusuna cevap bulabileceğini düşünerek, sahte bir gülümseme ile adamı başıyla selamladı.

“Yav uzak kalma gel şöyle”

Daveti geri çevirmemiş, yavaş adımlarla adama doğru yürürken,

“ Selamun  aleykum” diyerek, herkesi bir nevi selamladı.

Bazıları duymazdan gelirken, bazıları “ ve aleykum selam” diyerek cevap verdi.
Kendisine seslenen adam birkaç adım kalmıştı ki, adamın tiz sesi tekrar duyuldu,

“Aboovv kendini asmış ya la bu”

Umut adamın ne dediğine anlam verememiş olsa da, yüzündeki sahte gülümsemeyi bozmadı. Adam patavatsız birine benziyordu ve sürekli konuşuyordu.

“ Niye yaptın hemşerim derdin neydi senin?”

Salakça bulduğu bu sorulardan bunalmış, herkesin kendine  baktığını, hatta içten içe alay ettiklerini düşünmeye başlamıştı.

O an aklına gelen ilk şeyi söyleyiverdi ;

“ Lavabo nerede acaba?”

Buradan çıkıp gitmek için iyi bir bahane olabilir diye düşünmüştü.  Tiz sesli adam cevap verdi yine ;
“Kapıdan çıh, sağa dön yürü yürü, goridorun sonunda solda..”

Umut  “eyvallah” deyip, arkasını döndü ve kapıdan çıktı. Artık kendini daha iyi hissediyordu. Hareketleri normale dönmüş, hafif uyuşukluk dışında herhangi bir aksaklık kalmamıştı vücudunda. Hızlıca tarife uydu ve kendini tuvalete attı.

Kapıdan girince gördüğü ilk şey, yan yana dizilmiş aynalar ve lavabolar olmuştu. Onların hemen karşısında, kabinler halinde tuvaletler vardı. Ortalık oldukça temizdi. Burnuna çalınan koku, muhtemelen, temizlikte kullanılan kimyasalların kokusuydu.

Lavabolardan birine yanaştı, suyu açtı, eğildi, suyu yüzüne çarptı birkaç kez. Kafasını kaldırıp, aynaya baktığında anlamıştı, tiz sesli adamın dediklerini. Boynundaki kolyeyi andıran, siyahla mor arası çizgi oldukça dikkat çekiciydi. İzi görünce zihninde şimşekler çaktı, hatırlamaya başladı.

Son hatırladığı, üstüne çıktığı sandalyeyi ayaklarıyla devirip, kendini boşluğa bırakmasıydı. Hissettiği acı ve kesilen soluğu pişman olmasına yetmiş artmıştı ama, çırpınmak boynundaki ipin daha ölümcül olmasından başka bir işe yaramayacaktı. Ciğerlerinde kalan son oksijen damlası da tükendiğinde, bilincini yitirmeye başlamıştı. Sonra burada açmıştı gözlerini.

Aynadaki yansımasına dikkatlice baktı. Uzun sayılabilecek siyah saçlarının arasında, tek tük beliren beyazlar, istilanın yakın olduğunu anlatır gibiydi. Kahverengi gözlerinin altında, gözleriyle renk birliği yapmışçasına beliren torbalar, daha da dikkat çekecek boyuta gelmişti. Elini boynundaki ize dokundurduğunda hala canının yandığını anladı. Ölüme yaklaşmışken peyda olan son pişmanlığı fayda etmiş, biri ya da birileri onu ipten almış olmalıydı.
Başlık: Ynt: Casino Real
Gönderen: M.K.Immortal - 11 Şubat 2014, 23:41:05
Virgül cümbüşü nedeniyle okunması çok zorlaşan, fakat virgülleri görmezden gelince gayet akıcı bir öykü girişi olmuş. Virgüllerin çoğunu silseniz, bazılarını da nokta yapsanız çok daha iyi olacak gibi.

Okurken Umut'un yatakta hala bağlı olduğunu, hatta adamların yanına sırtında bağlı olduğu yatağı taşıyarak gittiğini düşündüm :D Sonra tekrar kontrol ettiğimde daha önce bağlanmış veya bağlanması için kullanıldığını anladım ki bunu bir şekilde belirtseydiniz keşke :) Veya tam bilmediğimiz bazı şeyler var ki bunun ipuçlarıydı yazılanlar.

Konu anlamında henüz söylenecek pek bir şey yok. En baştaki girişten sonra böyle bir bölümle devam etmesi öyküyü ilginç kılıyor. Acaba bağlantılar neler diye düşündürüyor. Devamını okumak dileğiyle. Ellerinize sağlık.
Başlık: Ynt: Casino Real
Gönderen: duhan - 12 Şubat 2014, 00:07:24
Umutun yatakta bağlı olduğunu zaten yazdım dikkatinizden kaçtı heralde
Başlık: Ynt: Casino Real
Gönderen: Stormholder - 12 Şubat 2014, 02:48:38
Daha onceki hikayeniz de gordugum bir yazim hatasi gozume carpti tekrardan. Bunu bildiginizi dusunuyorum fakat hatirlatmaktan zarar gelmez. Baglac olan -de sertlesmeye ugramaz. Tabi kucuk bir ayrinti fakat rahatsiz edici olabiliyor. Tekrardan dikkatli bir okumayla bu cok kucuk hatalarin ustesinden gelinebilir. Onun disinda diyaloglarin sokak agzinda olmasi hosuma gitti. Okurken yuzume bir tebessum oturdu. Devamini bekliyorum, elinize saglik.
Başlık: Ynt: Casino Real
Gönderen: darrel standing - 12 Şubat 2014, 03:20:45
Güzel bir giriş olmuş. Hikayenin nasıl devam edeceğini merak ettiriyor. Anlatım da oldukça akıcı yalnız ufak bir detay, bazı yerlerde gereksiz kelime tekrarları olmuş.
"Sanki günlerce, dinlenmeden sırtında taş taşımış kadar bitkindi"
Bu tür şeyler önemsiz görünse de göze batıyor ve dikkat dağıtıyor. Bunun dışında başarılı bir kurgu olacağını düşünüyorum. Devamını bekliyorum, elinize sağlık.
Başlık: Ynt: Casino Real
Gönderen: M.K.Immortal - 12 Şubat 2014, 12:49:20
Elin kemerleri açtığı kısmı atlamışım pardon :D Şimdi tekrar bakınca gördüm, kusuruma bakmayın.
Başlık: Ynt: Casino Real
Gönderen: serhan1310 - 13 Şubat 2014, 21:08:48
Merak uyandırıcı ve sürükleyici. Bende oluşturduğu tek olumsuzluk “Kapıdan çıh, sağa dön yürü yürü, goridorun sonunda solda..” cümlesi oldu. Başta şivesiz konuşan sonra birden bire konuşma tarzı değişen bir imaj yarattı bende.
Başlık: Ynt: Casino Real
Gönderen: grikunduz - 14 Şubat 2014, 12:54:21
Garip ilerleyen bir hikaye. Diğer dünya(en azından öyle olduğunu düşünüyorum. Yani bence adamın şizofren falan olmasından daha eğlenceli olurdu) kurgularını severim genelde. Bakalım sizinki nasıl çıkacak.

Not: Bu arada belirtmek isterim ki hiç tanımadığı bir yerde uyanan insanların aptalca ses gelen yere doğru gitmelerinden nefret ederim. "Kaçsana oğlum" diye söylenmedim desem yalan olur. :D

Devamını bekliyorum. :)
Başlık: Ynt: Casino Real
Gönderen: duhan - 14 Şubat 2014, 13:12:25
Garip ilerleyen bir hikaye. Diğer dünya(en azından öyle olduğunu düşünüyorum. Yani bence adamın şizofren falan olmasından daha eğlenceli olurdu) kurgularını severim genelde. Bakalım sizinki nasıl çıkacak.

Not: Bu arada belirtmek isterim ki hiç tanımadığı bir yerde uyanan insanların aptalca ses gelen yere doğru gitmelerinden nefret ederim. "Kaçsana oğlum" diye söylenmedim desem yalan olur. :D

Devamını bekliyorum. :)

sevgili grikunduz yotumun için teşekkür ederim. Ama bu hikayenin öbür dünya ile alakası yok, onu belirteyim de beklentilerinin yönünü beriye çevir :D

Sese gitme olayından ben de nefret ederim ama, insanın bilinmeyene doğru gitmek gibi bir rahatsızlığı da vardır. Kimbilir belki de sesleri korkutucu bulmamıştır. :)
Başlık: Ynt: Casino Real
Gönderen: duhan - 14 Şubat 2014, 14:12:38
İntihar ettiğini hatırlıyordu  artık. En azından etmeye çalıştığını. Önce işini, sonra eşini kaybetmişti. Tüm iyi niyetli çabalarına rağmen ona ilham olacak, hayata sıkı sıkıya sarılmasına vesile olacak bir kıvılcım çakmamıştı hayatında. İyi günde, kötü günde diye başlayan o meşhur sözü daha fazla tutamamıştı karısı ve haklıydı aslında. 

Sefil bir hayata katlanmak zorunda değildi elbet. Ama Umut’un çaba sarf etmediğini söyleyemezdi. Umut her şeyi denemişti, elinden geleni ardına koymamış deyim yerindeyse debelenmişti ama olmamıştı işte. Oldurmaya gücünün yetmediğini anladığında ise, çekip gitmek düşmüştü fikrine. Çok fazla gelgit yaşamadan, çok uzatmadan geçirivermişti ipi boynuna. Ayağının altından kayıp giden sandalye ile birlikte kayıp gidecekti her şey ama birisi mani olmuştu buna. Şu an bilmiyordu kim olduğunu, belki arkadaşlarından biri, belki de 7 aydır kirasını ödemediği evinin sahibiydi…

Kafeterya olarak tahmin ettiği yere geri döndüğünde, masaların ortasında dikilen 3 adam gördü. Biri doktorların giydiği beyaz uzun gömlek giyiyordu, muhtemelen doktordur diye düşündü. O halde burası da hastane olmalıydı. Diğer ikisi ise normal giyimliydi.

Beyaz gömlekli adam, yönünü kapıya doğru döndüğünde, göz göze geldiler. 

“ İşte buradasın. Biz de seni arıyorduk”

“Kimsiniz siz?  Burası neresi? “ diyebildi çünkü merak ettiği şeyler şimdilik bunlardı.

Beyaz önlüklü adam, oldukça sevecen görünüyordu.

“Korkma… Her şeyi anlatacağım, gel benimle” dedikten sonra, Umut’un yanından geçip koridora çıkmıştı. Umut’un kendisini takip edeceğinden şüphe duymuyor gibiydi. Neler olup bittiğini öğrenmek için başka bir yol göremediği için adamın peşine takıldı Umut.

Uzun koridoru aşıp, merdivenlerden yukarı çıktılar. Yeni bir koridoru daha aşmaları gerekti, adamın muhtemelen ofisi olduğunu düşündüğü yere varmak için. Umut hislerinde yanılmadığını anlamıştı. Adamın odası gayet sade ve doktorların muayene için kullandığı odalara benziyordu. Adam koltuğuna oturup, Umut’un odayı incelemesini bitirmesini bekledi. Kısa süre sonra, incelemesini bitiren Umut, adamla göz göze gelince, başıyla verdiği otur işaretine uydu ve sandalyenin bir ucuna ilişti.

“Rahat otur, endişe edecek bir şey yok. Birazdan olan biteni anlatacağım sana. Burada güvendesin”

Adamın sakin ve ikna edici ses tonuna rağmen, bilmediği bir yerde, hiç tanımadığı adamların içinde uyanmış olmanın tedirginliğini atamıyordu üstünden. Aceleci bir hali vardı ;

“Neredeyim ben?”

“Özel bir hastane diyelim. Aslında klinik te diyebiliriz. Hatta rehabilitasyon merkezi desek tam olarak uygun kelimeyi seçmiş oluruz.”

Umut, adamın açıklamasını ukalaca bulmuştu. Kelime oyunlarıyla, kendisiyle dalga geçtiğini düşündü.
“Niye buradayım?”

“Sanırım hatırlamıyorsun ama bu gayet normal, ilaçların etkisi geçtikçe kayıp hatıralarını da hatırlayacaksın. İntihar ettiğini hatırlıyor musun?”

Evet anlamında başını salladı Umut. Rehabilitasyon merkezinde gözlerini açtığına göre, psikolojik tedavi görmesi için getirilmişti buraya. Bu adam da deli doktoru olmalıydı. Sonra en mühim soruyu hatırladı ;

“ Beni kim kurtardı?”

“O konuda bilgim yok ama kim kurtardıysa tam zamanında kurtarmış. Acil serviste yapılan müdahaleden sonra bir gün hastanede kalmışsın ve ardından da seni buraya sevk etmişler.”

Umut kendisini kurtaranın kim olduğunu öğrenememiş olmanın hayal kırıklığını yaşıyordu ama sorularını da sormaktan geri kalmıyordu.

“ Kaç gündür buradayım?”

“Buraya geleli 3 gün oldu. Dediğim gibi bir gün de hastanede kaldın. İntihar edeli 4 gün oluyor eğer merak ettiğin buysa.”

Ömrünün hiç hatırlamadığı dört gününü merak ediyordu şimdi ama en çokta kendisini kurtaranı. Sonra yeni bir soru gelmişti Umut’un aklına ;

“Ailem nerede? Burada olduğumu biliyorlar mı?”

Evet anlamında başını sallayan  adam ;

“Merak etme, hepsiyle görüşeceksin ama önce seni toparlamamız gerekli. Seni bu halde görmelerini istemezsin herhalde?”

Karısının umursayacağını düşünmüyordu. Babası zaten çok önce ölmüştü. Annesinden başka onu merak edecek, endişelenecek çok kimsesi yoktu. Samimi birkaç arkadaşı vardı ama son zamanlarda yaşadığı buhran onların da kendisinden uzaklaşmasına sebep olmuştu. Aslında bunu kendisi yapmıştı. Yeni bir soruyla sessizliği bozdu.

“Ne kadar kalacağım burada?”

“Gerektiği kadar”

Bu politik cevap, şimdiye dek, ılımlı, sevecen imajı çizen adamın göründüğü gibi olmadığını hissettirmişti Umut’a. Adamın ses tonundaki ima sanki artık buradasın, ölene dek buradan çıkamazsın demek ister gibiydi.

“Evime gitmek istiyorum”  sesi bezgin bir tonda çıkmıştı. 

“Vakti geldiğinde, bizi ikna edersen elbette gidebilirsin”

Adamın cevapları Umut’u sinirlendirse de, yanlış bir hareket yapıp, ömür boyunca burada deli muamelesi görmek istemiyordu. O yüzden tepki göstermedi. Adam konuşmayı sonlandırmak niyetini belli edercesine ;

“Şimdi biraz dinlen. Kendini ne kadar çabuk toparlarsan o kadar iyi olur.”

Ardından, konuşmanın başından beri  Umut’un arkasında dikilen adama, başıyla işaret verip onu odasına doğru uğurladı.

Aradan geçen birkaç gün sıra dışı hiçbir şey olmadı. Umut tahmininden daha iyi bir ortam bulmuştu. Vaktinin çoğunu odasının dışında geçiriyor, koridorlarda yürüyor, üst kata çıkıyor, alt kata iniyor, bahçede oturuyor, ara ara da kafeteryaya gidiyordu. Kafeteryadan çok hazzetmemişti. Sürekli meraklı sorularla ve bakışlarla karşılaşıyor, hiç hoşlanmadığı sohbetlerin içine çekilmeye çalışılıyordu. Akşamları birkaç ilaç yutuyor, ortalıkta boş boş dolanmaktan yorulduğunu hissettiğinde de yatıp uyuyordu ta ki o akşama kadar.

Hiçbir yerde saat olmadığı için saatin tam kaç olduğunu bilmese de bu onu çok rahatsız etmiyordu. Saatle bir işi yoktu çünkü. Günel doğuyor ve batıyordu o kadar. Şehirden epey uzakta olduklarını anlamıştı. Etrafta ne bir araba sesi ne de doğal seslerin dışında dikkat çekecek bir ses işitilmiyordu. Dışarıdan bakıldığında çiftlik evini andıran bu bina, sık çam ağaçlarının oluşturduğu küçük çaplı bir ormancığın içinde, huzurlu bir görüntü veriyordu. Hatta bahçede birkaç tavuk ve araziyi çevreleyen yüksek çitlerin dışında, birkaç kuzu yavrusu bile görmüştü.

O akşam yine sessiz ve huzurlu bahçede oturmaktan sıkıldığına karar verdiğinde, geriye yapacak bir tek şey kalmıştı. Yatıp uyumak. Banktan kalkıp binaya yöneldiğinde, ertesi gün, doktorla konuşup, buradan gönderilmesi için ısrarcı davranmaya karar verdi. İkinci katın merdivenlerini bitirip, odasının bulunduğu koridora yönelmişti ki, her merdivenin karşısında bulunan ve bir nevi danışma, güvenlik kulübesi görevi gören camdan bölüme gözü takıldı. Normalde sürekli birisi olurdu bu odacıkta ama şu an kimse yoktu. Değişik bir şeyler görmek umuduyla odaya yaklaştığında, aradığı değişikliği bulmuş olmak onu mutlu etti. Masanın üzerinde duran bir gazete… Gazete gördüğü için bu kadar sevineceği hiç aklına gelmemişti.

Dış dünya ile bağlantı kurmanın tek yolu gazete gibi görünüyordu. Doktora gazete okumak istediğini ilettiğinde olumlu cevap almıştı ama arada kaynamıştı. Gazetesi gelmemişti. Sahipsiz duran gazeteyi alıp, eşofmanının altına gizledi. Kalıp burada okumak iyi fikir olmayabilirdi. Muhtemelen tuvalete gitmiş olan görevli döndüğünde, bunu hoş karşılamayacaktı. Zaten görevliler, çok insan canlısı değillerdi.

Gazetesiyle birlikte odasının yolunu tuttu, odasına girip kapıyı kapattı, ışığı açtı. Bir hastane yatağına göre oldukça rahat bulduğu yatağına oturup gazeteyi çıkardı. İlk sayfadan okumaya başladı. İlk sayfadaki uçak kazası haberini iç açıcı bulmadı. Aşağıla doğru göz gezdirdi ama yine okumaya değer bulmadı. İkinci sayfayı dolduran sosyete haberleri eskiden olduğu gibi şimdi de cezbetmemişti onu. Üçüncü sayfaya göz gezdirirken, sağ altta gördüğü fotoğraf bir an için zamanın durmasına yol açmıştı. Gördüğü şeyi idrak etmesi için beynine verdiği süre dolduğunda, vücudunu saran garip hisse bir isim veremiyordu.

Küçük bir vesikalık fotoğrafa bakıyordu ama garip olan fotoğrafın kendine ait olmasıydı. Fotoğrafın altında küçük puntolarla yazılmış haber başlığı ise aklını yitirmesine sebep oluyordu az daha.

“ Evinde Ölü Bulundu”
Başlık: Ynt: Casino Real ( Yeni Bölüm Eklendi)
Gönderen: grikunduz - 14 Şubat 2014, 15:18:01
Gizem perdesi hem aralanıyor hem de koyulasiyor gibi. Yorum yapmak için daha erken galiba. Kafamda bir kaç kurgu oluştu sanki. :)

Takipteyim. :)
Başlık: Ynt: Casino Real ( Yeni Bölüm Eklendi)
Gönderen: duhan - 14 Şubat 2014, 15:54:36
“ Evinde Ölü Bulundu”

Bir süredir bunalımda olduğu belirtilen U.A, iki gün önce, ev sahibi tarafından evinde ölü bulundu. 33 Yaşındaki U.A evinin oturma odasında kendini asarak hayatına son verdi.  Kiracısından bir süredir haber alamayan yaşlı adam durumdan şüphelenip, yedek anahtarla kapıyı açarak eve girdiğini ve U.’yu tavana asılı olarak bulduğunu sonra polise haber verdiğini söyledi. Talihsiz adam,  şehir mezarlığında toprağa verildi.

Birkaç kez okumak zorunda kaldı haberi. Her defasında yanlık okuduğunu keşfetmeyi bekledi ama olmadı. Kendisinden bahsediyordu haber ve üstelik Öldüğünü söylüyordu. Kendisini ev sahibinin bulduğunu öğrenmişti ama ölmüştü. Hatta gömülmüştü.

Delirdiğini düşündü. Belki de verdikleri ilaçlar beynini süngere çeviriyordu. Gerçekliği kontrol etme ihtiyacı hissetti. Etrafına bakıp garip bir şeyler aradı. Hep anlatılan “Araf” hikâyelerinden birinin içinde mi kalmıştı acaba? Beynine hücum eden sorular çıldırmasına neden olacak kadar çoktu.

Kapı hızla açılıp, duvara çarpınca çıkan rahatsız edici ses kendine getirmişti Umut’u. Kapıda dikilen ve delici bakışlarıyla, sinirlendiği her halinden belli olan gözlerin sahibi, az önce gazetesini arakladığı görevliden başkası değildi. Adam tek bir kelime etmeden, hışımla elinden çekip aldı gazeteyi. Bir müddet daha gözlerinin içine baktı. Bakışları hala ziyadesiyle tehditkârdı. Geldiği gibi hışımla çarptı kapıyı çıkarken. Tüm binada yankılanan metal sesine, tıkırtılar eşlik etti. Adam kapıyı dışarıdan kilitlemişti, Umut, kapıya gidip açmak istediğinde anlamıştı bunu. Odanın içinde, kafese kapatılmış vahşi hayvan gibi dolanmaya başladı. Bu olanlar her neyse bir an önce bitmeliydi ve kendisine bunu yapanı ya da yapanları yumruklamak istiyordu.

Dolandıkça düğümlendiğini hissetti. Yatağa oturup sakinleşmeye çalışıyordu. Bir müddet sonra da başardı. Bu kez pişmanlık duyuyordu. Şimdi buradan çıkmasına hiç izin vermezdi o doktor. Sonra başka bir mantık yürüttü. Zaten izin vermeyeceklerini düşündü, ölmüş bir adam olarak buraya tıkılmasının başka bir sebebi olmalıydı.  Kendi sorularına, kendi cevap vermeye çalışıyordu ama başarılı olamadı.

Kapıdan gelen tıkırtılar, birinin kilidi açtığını haber veriyordu. Heyecan ve korkuyla ayağa fırladı. İçeri giren görevli hala ölümcül bakışlar fırlatıyordu ona. Arkasından doktor da odaya girince, Umut üzerine atılmaya çalıştı ama görevlinin yumruğunu yiyince yatakta buldu kendini. Ağzına dolan tuzlu ve metalimsi tat,  dişlerinin ve dudaklarının iyi durumda olmadığının kanıtıydı.

“ Sanırım ipini fazla uzun tuttuk. Madem gitmek istiyorsun, gideceksin”

Geldikleri gibi çıkıp gittiler. Kapıyı yine kilitlemişlerdi. Bu saatsiz ve penceresiz yer, artık bir odadan çok hücre gibi gelmeye başlamıştı ona. Bir oraya bir buraya gitti, uzandı, çömeldi, duvarları yumrukladı. Güneşin doğmasının yakın olduğunu tahmin edebiliyordu. Çok geçmeden yanılmadığını anladı. Kapı tekrar açıldı ve içeriye, yine o görevli girdi. Ardından bir başkası ve bir tane daha. Tedirginlik yerini korkuya bıraktı.

Üzerine çullanan adamlar, korkusunu boşa çıkarmamıştı. Biri kolundan tutup, hoyratça yatağa doğru fırlattı Umut’u. Yüzükoyun yapıştığı yatağın üstüne de çullanmıştı adamlar. Biri ensesine var gücüyle bastırırken, öbürleri de kollarını yakalayıp arkasına kıvırdı. Bileğine geçirdikleri şeydan çıkan fermuar sesine benzer ses bunun plastik bir kelepçe olduğunu anlamasına yardımcı olmuştu. Yine aynı hoyrat hareketleri devam ettirerek, ite kaka koridora çıkardılar Umut’u. Koridor ve merdivenler boyunca itilip kakıldı durmadan. Merdivenleri yuvarlanırcasına indikten sonra, giriş kapısına dik ve ters par ketmiş bir kamyonet görmüştü. Kasası tamamen kapalı, orta büyüklükte bir araçtı bu. Açık kapaklarından, içeride oturan birkaç kişinin daha olduğunu gördü. Muhtemelen hareket etmek için kendisini bekliyordu kamyonet. Yaka paça içeri tıkıldığında, kapılar birbiri ardına gürültüyle kapandı. Karanlık öyle yoğundu ki gözlerinin alışması zaman aldı. Hücresi gibi araçta da pencere yoktu. İçeridekileri hastane denen bu yerden tanıyordu. Araç sarsılmaya başladığında hareket ettiklerini anladı.
Bir müddet kimse konuşmadı. Aracın sert sarsıntıları, bozuk bir yoldan ilerlediklerini gösteriyordu. Bir süre sonra kimden geldiği belli olmayan bir ses duyuldu;

“ Bizi öldürmeye götürüyorlar”

Başka bir ses itiraz etti;

“Öldürecek olsalar kurtarmazlardı”

Kurtarmak? Diye düşündü Umut. Gergin bir sohbet başladı aralarında. Aracın sarsıntıları azalıp, durduğunda pek çok şey öğrenmişti Umut. Araçtakilerin ve muhtemelen hastane dedikleri yerde bulunan diğerleri de ölümden dönmüş insanlardı. Biri büyük bir trafik kazasından, bir diğeri gece evinde çıkan yangından, bir diğeri şofben zehirlenmesinden sonra gözlerini burada açmışlardı. Herkesin tek ortak noktası ölümün kıyısından dönmüş ya da döndürülmüş olmalarıydı. Umut bu noktada konuşmaya dahil oldu;

“ Ben resmen ölüyüm”

“Nasıl lan ?” diye seslendi biri.

“Dün bekçinin odasından aldığım gazetede gördüm. Kendimi astığım ve öldüğüm yazıyordu. Ev sahibim bulmuş beni ve hatta gömülmüşüm”

Oluşan sessizlik, şaşkınlığın ve tedirginliğin yansımasıydı. Bir başkasının konuşmasına zaman kalmadan, gıcırtılar eşliğinde açılan kapılardan içeri dolan ışık, hepsinin geçici körlük yaşamasına neden olmuştu. Tıpkı bindirildikleri gibi, indirilirken de pek kibar davranılmıyordu kendilerine. İçine girdikleri binanın neye benzediğini bile görmeye vakitleri olmamış, adeta içeriye sürüklenmişlerdi. Kısa bir koridorun ardından geçtikleri kapı, büyükçe bir odaya açılıyordu. Soyunma odlarını andıran bir şekilde dekore edilmişti. Duvarlar boyunca sıralanmış dolaplar ve odanın ortasında kümelenmiş birkaç ahşap bank benzeri oturaktan başka bir şey yoktu. Ve bit tabi ki pencere de yoktu.

Odanın ortasına yığılmış vaziyette duran elbise benzeri şeyleri işaret eden, iri ve uzun namlulu silah taşıyan bir adam,

“Giyinin” diyerek, net bir emir vermişti. Şaşkınlıktan şaşkınlığa savrulan 6 adam, endişe ve sorularla baş başa kalırken, kendilerine verilen emri yerine getirmek için harekete geçti.
Başlık: Ynt: Casino Real ( İki Yeni Bölüm Eklendi)
Gönderen: grikunduz - 14 Şubat 2014, 16:17:31
Özellikle dil çok güzeldi bu bölümde sade ve takip etmesi kolay.

Ancak betimlemelerin biraz hızlı gibi. Karakterlerin gözünden okurken biraz daha betimlemeye yok demem. :)
Başlık: Ynt: Casino Real ( İki Yeni Bölüm Eklendi)
Gönderen: duhan - 14 Şubat 2014, 16:29:00
Özellikle dil çok güzeldi bu bölümde sade ve takip etmesi kolay.

Ancak betimlemelerin biraz hızlı gibi. Karakterlerin gözünden okurken biraz daha betimlemeye yok demem. :)

Betimleme bazılarını sıkıyor diye azalttığım bir şey anlatımı kolaylaştırdığını düşünürüm ve kullanırım sizin için çoğaltacağım bi dahakine :)
Başlık: Ynt: Casino Real ( İki Yeni Bölüm Eklendi)
Gönderen: duhan - 14 Şubat 2014, 17:35:50
Tek tip elbiseleri birbirinden ayıran tek şey, sırtlarında ve sol göğüslerine kırmızıyla yazılmış rakamlardı. Umut 6 numarayı giymişti. Gri renkli giysiler, tamirci tulumunu fazlasıyla andırıyordu. Rakamların özensiz yazılışı muhtemelen elle ve fırçayla yazılmış olduklarını gösteriyordu. Sayılar sıra ile değil rastgele oluşturulmuş gibiydi. 6-23-17-19-3 ve 30.

Giyinmelerini emreden adam, içeri girdiğinde, yanında 3 adam daha olduğunu gördüler.

“Tek sıra halinde devam edin” deyip, başıyla kapıyı işaret etti adam. 6 kişi ip gibi dizilip, adamın dediğini yaparken, silahlı adamlardan ikisi arkalarına, kalan ikisi de önlerine geçmişti. Duvarları rutubetten kabarmış koridorun tavanından geçen borular ısıtma yada soğutma boruları olmalıydı. Belki de atık su borularıydı.

Boruların ne olduğu mühim değildi ama verdikleri tek ipucu buranın zemin kat ya da bodrum kat gibi bir yer olduğuydu. Geçtikleri yerden daha çok merak ettikleri ise, gidecekleri yerdi. Koridorun sonunda görünen büyükçe kapı, iki kanattan oluşuyordu. Daha çok servis kapılarına benziyordu. Tutacak kol ya da çıkıntıları yoktu ve deforme olduklarından olsa gerek, tam olarak kapanmamışlardı.

Öndeki adamlar,  kanatları paylaşıp açtıklarında merakları son buldu. Birkaç yüz metre kare olmalıydı alanın genişliği. Daire biçimli yapının her yerinde, devasa çatıyı tutmak için yapılmış silindir biçimli, oldukça kalın kolonlar göze çarpıyordu. Kubbe biçimli tavan, tamamen camla örtülmüştü. İçeriye güneş ışığı sızmamasının sebebi ise bu camların renkli ve buzlu olmasıydı.

Yapının içi çok daha enteresandı. Burası  “casino”yu andırıyordu. Hatta “baya baya “casino”ydu.

 Rulet masaları, kollu makinalar, kağıt oyunları için dizayn edilmiş büyük masalar, rahat sandalyeler her yeri kaplamıştı. Yapının sağ tarafındaki büyük boşluğa ise  5 adet yuvarlak ve oldukça büyük masalar sıralanmıştı. Alelade sandalyeleri ve yeşil örtüleriyle, buraya ait olmadıkları açıkça belliydi.

Durumun en tuhaf yanı ise, içeride kapıdan giren 6 kişiye dikkat kesilmiş belki de yüze yakın insanın olmasıydı. Şık erkekler, seksi bayanlar,  ellerinde kadehleriyle 6 adama bakıyordu.  Karşı tarafta aralanan başka bir kapıdan, tıpkı onlar gibi giydirilmiş 6 adam daha girince, dikkatler o yöne toplanmıştı. Birkaç dakika sonra her iki kapıdan geçen grup sayısı 5 olmuştu ki, her grup 6 kişiden oluşuyor ve aynı şekilde giyiniyordu.  Toplam 30 kişi olmuştu ve hepsi elbiselerinde yazan rakamlar haricinde neredeyse aynıydı. Bu rutini bozan tek istisna, grubun birinde yer alan sarışın, kısa boylu kadındı.

Sayıları epey artmış olan silahlı adamlar, grupları  yeşil örtülü masalar yönlendirirken, her masada 6 kişi oturacak şekilde bir organizasyon yapılmıştı. Herkes oturduktan sonra, silahlı adamlar, duvarın önüne sıralanıp, elleri tetikte beklemeye başladı.  Ortamdakilerin dikkatini dağıtan şey ise, kulak tırmalayan mikrofon sesi olmuştu.

“Özel etkinliğimiz az sonra başlıyor. Bahisler 10 dakika sonra kapanacaktır. Bol şanslar”
Başlık: Ynt: Casino Real ( 3 Yeni Bölüm Eklendi)
Gönderen: grikunduz - 14 Şubat 2014, 17:46:08
"A bak şimdi güzelleşti işte :D" bölümü bitirdiğimde verdiğim tepki buydu.

Ancak kafama takılan bir husus var ki bu 6 arkadaş neden çok itaatkarlar?
Başlık: Ynt: Casino Real ( 3 Yeni Bölüm Eklendi)
Gönderen: duhan - 14 Şubat 2014, 17:51:38
"A bak şimdi güzelleşti işte :D" bölümü bitirdiğimde verdiğim tepki buydu.

Ancak kafama takılan bir husus var ki bu 6 arkadaş neden çok itaatkarlar?

silahlı adamlar nedeniyle olabilir mi acaba? :D
Başlık: Ynt: Casino Real ( 3 Yeni Bölüm Eklendi)
Gönderen: serhan1310 - 15 Şubat 2014, 12:45:55
Sonunda introsunu oldukça beğendiğim casinodayız dedim :) ve bir sürü soru işareti oluşturmayı başardın. introyla karşılaştırınca bahis konusunun bu kurtarılan adamların hayatları olduğunu düşündürüyor bana ama ters köşede olabilirim. merak ettiğim kısa soluklu bir şey mi olacak yoksa daha derin ve uzun bir hikayeye mi sahip.
Başlık: Ynt: Casino Real (3 Yeni Bölüm Eklendi)
Gönderen: duhan - 15 Şubat 2014, 17:56:37
Sonunda introsunu oldukça beğendiğim casinodayız dedim :) ve bir sürü soru işareti oluşturmayı başardın. introyla karşılaştırınca bahis konusunun bu kurtarılan adamların hayatları olduğunu düşündürüyor bana ama ters köşede olabilirim. merak ettiğim kısa soluklu bir şey mi olacak yoksa daha derin ve uzun bir hikayeye mi sahip.

insan spoiler uyarısı koyar yahu :D kısmen haklısınız ama bazı süprizlerim de olabilir.
Başlık: Ynt: Casino Real (3 Yeni Bölüm Eklendi)
Gönderen: M.K.Immortal - 15 Şubat 2014, 18:44:21
Akılda güzel bir kurgu olunca genelde betimlemeler geri planda kalıyor. Sanırım bu öyküde de bu durum söz konusu :D Ama sıkıntı olmadı. Casino, hastane, ölüler, silahlı adamlar, etkinlik... Olaylar baya karıştı, merak ettirdi. Aklıma bir kaç olasılık, bir kaç da film geldi okurken ki bu da heyecanlı olduğunu gösteriyor yazının. Devamını kısa sürede okumak dileğiyle. Ellerinize sağlık.
Başlık: Ynt: Casino Real (3 Yeni Bölüm Eklendi)
Gönderen: duhan - 15 Şubat 2014, 20:14:11
Bugün 2 bölümle final yapmayı planlıyordum ama kısmet olmadı. Bazı tahminler doğru esinlendiğim bir film var ama olaya daha fazla enteresanlık ekledim diyebilirim bittiğinde filmden kopyalamış dedirtmeyeceğine eminim.  Finali 2 bölümle yapmaktı niyetim ama kurguda yaptığım değişiklikle sanırım daha uzun olacak.
Başlık: Ynt: Casino Real (Finale doğru yeni bölüm eklendi)
Gönderen: duhan - 17 Şubat 2014, 11:14:51
Anons;  Rusça, İngilizce, Arapça ve birkaç dilde daha yapıldı.  Ardından, oyuncular oyun için hazırlanmaya başladı. Hazırlığı kendilerinden ziyade silahlı adamlar yapıyordu aslında. Her bir oyuncu kendisine ayrılmış sandalyeye, ellerinden ve ayaklarından kelepçelerle bağlanıyordu. Sadece sağ elleri boşta bırakılıyordu. Vücutları da oldukça sağlam görünen otomatik germeli kayışlarla sandalyeye sabitleniyordu. İşlem bittiğinde, sağ eli hariç hiçbir yerini oynatamayacak duruma gelmişlerdi. Sandalye üzerinde, arkalarına bakmak isteseler, vücutlarını döndürebilecek kadar bile hareket özgürlükleri yoktu. Korku;  yerini umutsuzluğa bırakmıştı her birinde. Başlarına gelecekleri az çok tahmin ediyorlardı ama bu bağlanma işi, onları başka bir bilinmezliğe ve korkunun dipsiz kuyularına atıvermişti.

Salondaki uğultu, herkes ellerine tutuşturulan küçük kitapçıkları okumaya başlamasıyla rahatsız edici boyuta ulaşmıştı. Ardından tekrar duyulan kulak tırmalayıcı mikrofon sesi, bir kez daha dikkatleri elinde mikrofon tutan adama yöneltmişti. Mikrofondaki adam, bu kez Umut’un doktor diye tanıdığı ellili yaşlarının ortalarında, kırarmış saçları, kelini örtmeye yetmeyen, orta boylu hafif tıknaz adamdı. Uğultunun tam olarak bitmesini beklerken, tüm davetlileri tek tek süzüyordu adeta.

“ Öncelikle hepinize tekrar hoş geldiniz demek istiyorum.”

Adamın her cümlesinden sonra, davetlilerin bazılarının arasında başlayan fısıldaşmaların sebebi; Türkçe bilmeyen davetlilere çeviri yapan tercümanlardı. “Doktor” konuşmasına devam etti ;

“ İlk defa aramıza katılan ve etkinliğimizde yer almak isteyen değerli misafirlerimiz için birkaç bilgi vermek istiyorum. Daha önce katılan misafirlerimiz de hatırlatma olarak kabul etsinler. Bildiğiniz üzere, bu etkinliğe katılmak için bazı şartlarımız mevcut ve burada bulunan herkes bu şartları en asgari düzeyde karşılamış durumda. Elbette burada olmanız, bahis yapmanızı gerektirmiyor, en azından bugün. İzlemek, fikir sahibi olmak adına ilk kez dahil olan katılımcılar bugünü pas geçebilirler. Ancak daha sonraki etkinliklerimize de katılmak isterseniz; bahis yapma mecburiyeti söz konusudur. Hala kararsız olanlar varsa ya da her ne kadar kendi arzunuzla burada bulunuyor olsanız da, pişmanlık duyanlarınız varsa, izlemekle yetinmelerini tavsiye ederim.”

Kısa bir süre daha salonu süzdükten sonra konuşmasını sürdürdü;

“Bir kereye mahsus olmak üzere, sizlere düşünmeniz için 10 dakika daha süre verilecektir. Bahislerinizi iptal edebilirsiniz. Elinizde tuttuğunuz kitaplıklarda fiyatlar  açıkça yazıyor, pişman olacağınız bir bahis yapmamanız adına sizleri iyice düşünmeye davet ediyorum. 10 dakikanın ardından kesinlikle geri dönüş olmayacaktır.”

Oyuncular için  esrarı ve korkuyu katlayan bu konuşma, davetliler için anlaşılamaz gibi durmuyordu. Uğultu tekrar arttı. Hararetli fısıldaşmalar, yanındakini bir şeylere ikna etmeye çalışanların ısrarcı beden dilleri giderek artarken, tenefüs zilini andıran bir ses, herşeye son noktayı koymuştu.

Doktor ’un sesi tekrar duyuldu.

“Süre doldu. Oyun başlasın”

Doktorun anonsundan sonra, salondakilerin bir kısmı sağ tarafa,  kalan büyük çoğunluk ise sol tarafa doğru hareketlendi. Silahlı on adam gelip  iki grubun arasında, her iki tarafa da 2-3 metre mesafe kalacak şekilde dizildi. Bir nevi paravan vazifesi görüyorlardı. Sol tarafa ayrılanlar genelde, bayanlardan oluşuyordu. Sağ taraftakilerin tamamı ise erkekti ve bazılarının yanında tercümanlık yapanlar da vardı. Yeni bir anonsla birlikte, herkes elindeki küçük levhayı havaya kaldırıp, rahatça görülebileceği şekilde havada tuttu. Levhaların üzerinde ki sayılar, masalara kelepçelenmiş olan adamların sırtlarındaki sayıları temsil ediyordu.
Zil sesi bir kez daha kulak tırmaladıktan sonra, yeni bir anons geldi ;

İlk oyun ; “TÜRK RULETİ”
Başlık: Ynt: Casino Real ( Finale doğru yeni bölüm eklendi )
Gönderen: duhan - 17 Şubat 2014, 17:15:29
“Türk Ruleti mi?” Umut’un aklından geçen tek soru buydu. Oturduğu yerde, içinde olduğu duruma bakarsa ve kelimenin sonundaki rulet kelimesini yanlış anlamadıysa,  bu işin sonunun nereye varacağını çok sağlam tahmin edebiliyordu. Beynine girecek metalin, kafatasını delip, beynini milkshake çevireceğini biliyordu ama tüm bunlar olurken o hissetmeyecekti.  Aman ne güzel…

Kendi cenazesini hayal etmeye başladı bir an. Bir elinin parmaklarını geçmeyen dost sayısı oldukça basit ve iç burkucu bir defin merasimi demek olurdu. Ama zaten ölmüştü o, gömülmüştü bile. Gazete öyle yazıyordu. Demek ki cenaze namazı bile kılınmayacak, baş ucunda Fatiha okuyan kimse olmayacaktı. Kim bilir belki de kuş uçmaz kervan geçmez bir derenin etrafını sarmış, sık bir sazlıkta çürüyüp gidecekti. Belki de ayağına bağlayacakları ağır bir taşla, hep merak ettiği denizin dibinde, yem olacaktı balıklara. İçinde bulunduğu durumdan kurtulma ümidi taşımadığı için, cesedine ne olacağı gibi aptal bir hususta beyin fırtınası estirdiğini fark edince, titreyip kendine geldi. Korku iliklerine kadar işlemiş, neredeyse altına işeyecekti.

Diğerlerinin de durumu farklı değildi. Çoktan ağlamaya başlayanlar vardı. Yalvaranlar hatta hala kurtulma umuduyla yanıp tutuşan, kendisini bırakmaları için adamları beyhude tehdit eden ateşli cengâverler bile vardı ama maalesef oyun başlamıştı.

Açılan kapılardan içeri giren beş seksi bayan, olması gerektiği gibi tüm dikkatleri kendilerinde toplamayı başarmıştı. Ancak gözler, bedenlerinden çok taşıdıkları altın renkli tepsilere odaklanmıştı. Her bir tepsinin ortasına yerleştirilmiş krom renkli magnumlar, oyunun hayli gürültülü geçeceğine işaret ediyordu. Salına salına, üç basamaktan ibaret merdiveni çıkan bayanlar, kendilerine yardım eden, boz ayıdan hallice adamlarla birlikte teker teker masalarının yanına gidip durdular. Bu kadar kalabalık bir ortamda, böylesine bir sessizlik sıra dışıydı. Öyle ki, heyecandan davul gibi gerilmiş davetli ve oyuncuların kalp atışları duyulabilecek kadar.

Kimse konuşmuyor, önceden organize edildiği gibi gayet hızlı ve muntazam yürüyordu işler. Umut kalbinin ağzından çıkacağı anı beklerken, sessizliği bozan kelepçeli adamlardan biri olmuştu. Akla hayale gelmeyecek küfürleri savururken, sandalyeden kalkmaya çalışıyordu ama bu çabası elbette onu bir yere ulaştırmayacaktı. Öyle de oldu. Bu kez salyalar saçarak ağlamaya ve yalvarmaya başlamıştı aynı adam. Herkes sağır olmalıydı ki, bu feryatta kulak veren çıkmadı.

İlk silah, ilk masaya dikkatlice  bırakıldı. Çok ta aydınlık olmayan binanın için de bile ışıltısıyla göz kamaştırıyordu ölümcül metal. Sinir bozucu gerginliği, Doktor ‘un sesi bitirdi.

“Oyunun nasıl oynandığını herkes biliyor sanırım. İki kuralımız var. Birincisi, oyunculardan en küçük numaraya sahip olan oyuna başlar, sonra isteyen silahı alıp oyuna devam eder. İkinci kuralımız ise çok basit; Silah patlarsa oyuncu kaybeder, kaybedene bahis yapan da kaybeder. Oyuncu kazanırsa herkes kazanır. Bol şans…”

Cümlesini bitirdikten sonra başıyla işaret verdi. Silahlı adamlar masalara dağıldı. Her masadan en küçük sırt numarasına sahip olan oyuncuya silah teslim edilirken, direnmenin hiçbir fayda getirmeyeceği aşikârdı.

13-8-24-22-11-3

Silahın konduğu masada oturanların taşıdıkları numaralardı. Kural gereği ilk tetiği 3 numarayı taşıyan adam çekecekti. Namluyu kafasına dayayıp, tetiği çekecek ve kazanacak ya da kaybedecekti.  Ölümcül bir oyun için fazla basit kuralları vardı. Oyuncu -ya da kurban demek daha doğru olurdu- kazanıp kazanamadığını bile bilemeyecekti.

3 numara anons edildiğinde, sinirler yay gibi gerilmişti. Ama kimse üç numarayı giyen, 20 li yaşlarının ortasında ki bu;  gür saçlı, elmacık kemikleri yüzünün kalanından bağımsızlığını ilan etmişçesine sivrilmiş, sivri çeneli ve dolmuş gözleri kan çanağını andıran genç adam kadar gergin ve bitkin olamazdı. Korktuğu şey ölmek değil, belirsizlikti aslında. Eğer bu oyundan sağ kurtulursa, o silah patlamazsa ne olacağını bilmemekti en büyük korkusu. Bu adamlar elini kolunu sallaya sallaya gitmesine izin verecekler miydi? Hiç sanmıyordu. Ölümün kesin sonuç olduğunu bile bile, ıstırap çekerek beklemek tarifsiz bir kedere boğuyordu onu. Hayatı boyunca adrenalin bağımlısı olarak yaşamıştı. Bu bağımlılığı onu dağcılığa sürüklemiş, insanların bakarken ürktükleri dağlara kar kış demeden tırmanmıştı. Yaşlanıp, dizlerinde battaniye, torunlarına masal anlatan bir ihtiyar olacağı günleri hayal bile etmemiş,  o şekilde ölümü beklemeyi hep reddetmişti.

Son tırmanışında geçirdiği kaza onu ölüme sürüklemişti. Son hatırladığı şey, kopan halatın kendisiyle birlikte boşluktaki düşüşüydü. Sonrasında gözünü açtığı hastane ve şimdi de buradaydı. Hayat restini görmüş ve artırmış olmalıydı. Adrenalinin oluk oluk aktığı damarları bedeninden çıkmak istercesine şişmiş, şah damarının belki de son vuruşlarını boynundan tüm yüzüne kadar hisseder olmuştu.

Hükmedemediği sağ eli, kabzasını kavradığı silahı atmak istermiş gibi delicesine titriyordu. Silahı masadan alıp, şakağına götürene dek geçen süre, bir ömür gibi gelmişti. Zihnince uçuşan arılar, binlerce iğneyi beynine saplarken, şakağında hissettiği soğukluk gerçeklik zilini çalmıştı. Namlu şakağında, eli tetikte, aklı kovan yatağındaydı. Boş mu dolu mu? Şimdi mi ölecekti yoksa ölmek için biraz daha bekleyecek miydi?
Kendini tetiği çekmek için hazırlamaya çalışıyordu. Ama o kendine bile sürpriz yapıp, en hazır olmadığı zamanda dokundu tetiğe.

Tetiğe uyguladığı basınç yayı gererken, yine tetiğe bağlı mandal silindiri yavaş yavaş çevirip, kovan yatağını horoza hizalamaya başlamıştı. Tetiğe uyguladığı güç devam ettikçe sürdü bu. Ağır ağır dönen silindir, direnç noktasına ulaşırken, horoz da yavaş yavaş kalkıyordu. Horoz direnç noktasına eriştiğinde hareketi durdu, fişek yatağı horoza hizalandı. Ölümle yaşam arasındaki ince çizginin kırılması, küçük bir tırnağın tuttuğu horozun düşüp düşmemesine bağlıydı. Parmağın hareketi devam edince; tırnak direnç noktasından kurtuldu.

Zincirlerinden boşanmış bir boğa gibi ileri atıldı horoz. İğne, atım yatağına vurdu. Kapsül; sanki yüzyıllardır uyanmayı bekleyen bir yanardağ edasıyla püskürttü alevini ve kovanın içindeki barutu ateşe verdi. Basınca boyun eğen çekirdek, saniyede 700 metre hızla, yiv ve setler arasından dönerek namludan ayrıldı güneş ışığını görmeden, namlu ağzı aleviyle kavrulan kafa derisinin açtığı yoldan, kafatasına çarptı. Çarpışmanın galibi mermi olmuştu ve tıpkı çıktığı namlunun içinde olduğu gibi, dönerek yoluna devam etti. Hamur kazanını karıştıran dev kepçe misali her şeyi birbirine karıştırıp, tekrar kafatası ile buluştu. Bu kez gazabı daha büyük olmuştu. Girerken açtığı deliğin 10 katı büyüklükte delik açmak için var gücünü kullandı ve adamın kafasının sol yanını peşine takıp götürdü.

Sandalyeye bağlı adam yere bile düşemedi, yarısı kopan kafası sola düştü sadece.Saçılan kemik ve doku parçalarından etrafta ne varsa nasibini almıştı. Adamın sol yanı baştan aşağı kırmızıya boyanırken, aşağı düşen eli, hala sıkı sıkı tutuyordu tabancayı.
Başlık: Ynt: Casino Real ( Finale doğru 2 yeni bölüm eklendi )
Gönderen: M.K.Immortal - 17 Şubat 2014, 17:55:52
Açıkçası silahları birbirlerine doğrultacaklar diye düşünüyordum ki oyunun kurallarının farklı olduğunu görünce merak ettim. Hala bir ölü olma durumu var ki bu daha da merak ettiriyor.

Son üç paragraftaki ölüm anının detayına inmesini sevdim. İşin ilginci aynı bu şekilde intiharı anlatan bir öyküm var benim de :D Elbette başka yerlerde de vardır benzer şeyler. Asıl demek istediğim böyle önemli bölümlerde bu tip vurucu ayrıntılar daha güzel olabiliyor.

Devamını merakla bekliyorum. Elinize sağlık.
Başlık: Ynt: Casino Real ( Finale doğru 2 yeni bölüm eklendi )
Gönderen: serhan1310 - 17 Şubat 2014, 20:38:53
ilk başta bende silahları birbirine doğrultucaklar filan sandım hatta kabadayı filminden bir sahne geldi aklıma devran ruletimiydi neydi.
     Son paragraflarda Heyecan duygusunu giderek arttıran yazım tarzınla saniyelik bir olayın gerilim yükünü çok güzel yansıtmışsın. finali merakla bekliyorum
Başlık: Ynt: Casino Real ( Finale doğru 2 yeni bölüm eklendi )
Gönderen: duhan - 18 Şubat 2014, 12:10:19
Gök gürültüsünü andıran ses, ortaya çıkan manzara karşısında fark edilmemişti bile. Gözlerin kilitlendiği nokta herkes için ortaktı. Sessizlik uzun sürdü. Kimse kımıldamadı. Kimse gözünü bile kırpmadı. Pause tuşuna basmıştı sanki biri. Görevlilerden biri gelip, silahı adamın elinden aldı ve tekrar masaya koydu. Play tuşuna yeniden basmak gibiydi bu. Uğultular, ahlar, vahlar yükseldi salondan. Bu ne büyük bir talihsizlikti. İlk elde silahın patlaması, talihsiz adamın acılarına son verirken, korku ve şaşkınlığı bir arada yaşayan diğer oyuncular için kurtuluş müjdesiydi aslında. Oyun çok çabuk bitmişti. Sevinmeleri gerekirken, onlar gözlerini kafasının yarısı uçmuş adamdan alamıyorlardı.

Davetlilerden bazıları bu sahnelere alışık olsa da büyük çoğunluğu dehşet yüzlerindeki dehşet ifadesinden kurtulamıyordu. Bahis oynayanların durumu daha acıklıydı. Patlayan silahın ardından, hepsi ellerindeki bahis kartlarına defalarca göz atmıştı. Şans onlardan yanaydı ve ölen bu adam için kimse bahis oynamamıştı. İlk elin tek mağlubu tetiği çeken adam olmuştu.

Herkes oyunun bittiğini düşünürken, masada kalan 5 kişi, bir nebze olsun rahatlamıştı. En azından şimdilik ölüm onları teğet geçmişti. Yavaş yavaş kendine gelen salondan yükselen uğultular yine bir anonsla kesildi.

“Tüm oyuncular tetiği birer kez çekene kadar oyun devam edecek. Turun tamamlanması oyun kurallarının bir gereğidir.”

Boş bir silahın 5 kez daha tetiklenmesi herkes için zaman kaybı olarak görülüyordu. Oyuna katılacak 4 masa daha vardı keza.

Kural gereği, en küçük rakama sahip adam ilk tetiği çeken olmuştu, sonra silah tekrar masaya bırakıldı. Şimdi isteyen silahı alıp tetiği çekecek ve sadece prosedürden ibaret bu işlem herkes tetiği çekene kadar devam edecekti.

Anlamsız bulunsa da yapılacaktı bu. Umut; Hayatı boyunca hep aceleci olmuştu. Tez kanlı derlerdi onun için. Hayatının tüm önemli kararlarını bu acelecilikle genelde hatalı vermişti. İnsan yedisinde neyse yetmişinde de oydu ve Umut, kaybetmeye mahkûm hissediyordu kendini. Belki e ilk kez şans yüzüne gülmüş, tetiği ilk çeken kendisi olmamıştı ve o silah patlamıştı. Belki de kaderinin yeniden yazıldığı gün bugündü. Bu düşüncelerle, silaha uzandı. Boş silahı kafasına dayayıp tetiği çekecek ve bu işten kurtulacaktı.

Diğerlerinin hamlesi beklemeden uzanıp silahı kabzasından kavradı. Yabancı olduğu bu metale bakarken, kan ve doku parçalarını fark etti. İçi ürperdi, bir an önce tetiği çekip bu şeyden uzaklaşmak istiyordu. Namluyu kafasına dayayıp, tetiği çekmeye başladı. Kurulan horozun metalik çıtırtısını duyabiliyordu. Tetiğin takıldığı noktada tereddüt etti ama uzun sürmedi. Gözlerini kapatıp, devam etti…

Düşen tetiğin ardından çıkan  “tık” sesini duydu. Hayatta olduğunu müjdeleyen bu ses, şu ortamda ona huzur veren bir nota gibi gelmişti. Aldığı gibi yine hızlıca masaya bıraktı silahı. Cesaretlenen adamlardan biri, tıpkı umut gibi kendinden emin bir şekilde silaha uzanıp beklemeden namluyu şakağına dayadı. Oldukça seri hareket ediyordu. Horozu kaldırıp tetiği kurması, silahlara aşina olduğunu gösteriyordu. Bu hareket, silahı daha seri ve daha az güç uygulayarak ateşlemek için kullanılan ve double action  olarak adlandırılan hareketti.  Tetiğe dokunup, horozu serbest bırakınca kıyamet koptu yeniden. Boş olması gereken fişek yatağında gizlenmiş sinsi bir kovan, tıpkı ilk adamı avladığı gibi avlamıştı onu. Silahın boş olması beklentisinin verdiği rahatlıkla, şakağına aşağı yukarı 45 derecelik bir açıyla dayamıştı  ve mermi kendisine yol olarak adamın kafasının üstünü seçmişti bu kez.  Silah tutan eli yana, kafası öne düşerken, kafatasının içindeki beyninden geri kalanlar ise masaya boşalmıştı. Yeşil örtü, suya hasret çöl toprağı misali emiyordu kanı. Salondan yükselen çığlıklar, Herkesi gafil avlayan bu manzaranın eseriydi. Herkes yine donmuş, patlamaması gereken silahın niye patladığını düşünüyordu.

Oyunun bittiğini düşünen herkes şoka girmişti. Kuralları belli bir oyunda hile yapılmıştı. Silah bir kez patlarsa bir daha patlamazdı. Rulet ’in tek kuralı buydu. Açıklama yine doktor diye bilinen adamdan geldi, yüzündeki pis gülümseme bu işten ne kadar zevk aldığını gösterir gibiydi.

“ Türk Ruleti… Bu oyunu ben icat ettim.”  Sinsi gülümsemesi çok matah bir iş yapmışçasına tüm yüzüne yayılmıştı.

“Bilinen ruletin aksine, tek mermiyle değil beş mermiyle oynanır. Önemli olan tek boşu bulmaktır. Beş kişi ölür bir kişi yaşar. Hayatta kalan kazanır”

Herkes kendini aldatılmış hissediyordu. Özellikle de masadakiler. Tek boşu Umut bulduğuna göre silah, kalan üç elde de patlayacaktı ve tetiği çeken parmakların sahipleri ölecekti. Kaybedeceğini bile bile o tetiği çekmeye kimse yanaşmazdı ve öyle de oldu. Kalan üç adamın isyanına, sıranın kendilerine gelmesini bekleyen diğer 4 masadaki adamlar da katıldı. Hepsi bağlı oldukları sandalyelerden kurtulmak için debelenirken, sandalyelerle birlikte yere yuvarlanmaktan fazlasını yapamamışlardı.

İşi bir adım öteye taşıdı 17 numarayı giyen adam. Yuvarlandığı yerden, boştaki sağ elini kullanarak ölü adamın elindeki silaha uzandı. Madem ölüm kesindi, bunun sorumlularından birini ya da bir kaçını da beraberinde götürmekti niyeti. Ama başaramadı. Adamın silaha davrandığını gören görevlilerden biri elindeki otomatik tüfekle adamı kalbura çevirdi.  Salonda yayılan panik dalgası, kapılarda son buldu. Kapıları bekleyen adamlar ellerindeki silahlarla oldukça tehditkârdı ve bir şey yapmalarına gerek kalmadı. Panikledikleri hızla sakinleşti herkes. Oyuncular arasında yayılan isyan da silahların kabza ve dipçikleriyle bastırıldıktan sonra geride sadece uğultular kalmıştı…
Başlık: Ynt: Casino Real ( OYun devam ediyor - yeni bölüm )
Gönderen: M.K.Immortal - 18 Şubat 2014, 14:34:07
Sanırım bir bölüm daha olacak. Son iki bölüm yazmıştınız o yüzden bu son bölüm diye okurken tam bitmedi gibi geldi bana.

Sonraki şaşırtmaca ve verilen tepkiyi beğendim. İlk başta "ulen ben olsam pisliğine silahı millete sıkardım, nasıl olsa bir şekilde ölecem" diye düşünmüştüm ki olayın rengi değişince bu düşünceyle hareket eden birini görmek beni sevindirdi :D Kendimizden bir şeyler görmeyi seviyoruz sanırım :)

Hala cevapsız sorular var. Merakla takip ediyorum. Elinize sağlık.
Başlık: Ynt: Casino Real ( Oyun devam ediyor - yeni bölüm )
Gönderen: duhan - 18 Şubat 2014, 15:53:05
Sanırım bir bölüm daha olacak. Son iki bölüm yazmıştınız o yüzden bu son bölüm diye okurken tam bitmedi gibi geldi bana.

Sonraki şaşırtmaca ve verilen tepkiyi beğendim. İlk başta "ulen ben olsam pisliğine silahı millete sıkardım, nasıl olsa bir şekilde ölecem" diye düşünmüştüm ki olayın rengi değişince bu düşünceyle hareket eden birini görmek beni sevindirdi :D Kendimizden bir şeyler görmeyi seviyoruz sanırım :)

Hala cevapsız sorular var. Merakla takip ediyorum. Elinize sağlık.

bitmedi :D sanırım iki bölüm daha gelecek. kafamdakini tam anlatmam için uzun tek bölüm de olabilir ama 2 bölüm tercih edeceğim galiba. teşekkür ederim yorumlarınızi için.
Başlık: Ynt: Casino Real (Oyun Devam Ediyor - Yeni Bölüm)
Gönderen: grikunduz - 26 Şubat 2014, 12:07:16
Valla doğrusunu söylemek gerekirse ben acayip heyecanlandim. Kurgu mükemmel ilerliyor. Umarım en yakın zamanda bitirirsin.

Özellikle hayat restini görmüş ve artırmışti kısmı çok güzeldi.  :D (çok poker bildigim söylenemez ama rest arttirilabiliyor muydu?)

Gene aynı bölümdeki betimleme ler çok güzeldi.  Bu şekilde bitirirsen mükemmel olacak.