kadim zamanlardan kalma dağların,
savunması kolay vadisi ağırlıyor bu gece karanlığımı.
kar taneleri düşüyor günlerdir yüzüme.
ve buz kaplı zemine işleniyor ayak izlerim.
gökyüzü fırtınalar vaat etmiyor.
uzun yaşamımda ilk defa bu kadar ihtiyacım varken
güçlü fırtınalara, örtsün diye izlerimi.
gece de mahsur kalanlar hatırlar
sonsuz çölün fısıltılarını, bedeli asla unutmamak olsa da.
kumulların yer değiştirmesi değildir
yada başıboş çöl avcılarının yorgun ayak sesleri.
modern zamanların boğulduğu sanal ışıkların yokluğunda
kendini gösteren çıplak gökyüzüdür görülebilen.
sadece nefesimi duyabildiğim sessizliğe hükmeden
parlak yıldızların ruhlardaki yansıtmasıdır duyulan…
ve kurtulduklarında geçmişin peşinde kendini bulamayan tarihçiler;
sadece çöl fısıltılarını anlatabilirler asla anlayamayacak torunlarına…
neden çöl zamanlarını hatırladığımı biliyorum
ne kadar inkar etsem de buzdan vadimde.
o zamanlarda korunaklı vadiler aramazdı kavmim.
çölün çıplak düzlüğünde ve avcıların pençelerinde de olsa
hayat korunaklı kumullar aramazdık. bilirdik
kayıplar versek de devam edeceğimize
birlikte olmaya.
ya şimdi…
yüzlerden çok ırksal benzerliklerimizle var olduğum
kavimden kovulmuş olan ben tek girişli koyağım da
özlemle mi hatırlıyorum o zamanları.
yada bu yabancı buzlar vadisinde vadi kadar yabancı olması mı
gökyüzünün bunları düşünmeme sebep.
sert savaş melodisini duyuyorum daha önce karşılaşmadığım
kalın yeşil derili savaşçı kabilenin şamanının..
lanet hava örtmedi izlerimi.
dokunduğumda ısınıyorum büyüsü solmaya başlamış yayıma…
ve oluklu uzun hançerimi hissediyorum
sapını sol elimle kavrayabildiğim.
vadiden çıkmam gerek ne kadar korunaklı olsa da.
kaçışım yeniden başlıyor dünyanın diğer ırklarının topraklarında;
eski evimi bulana kadar…