Bölüm 1
Koridor boyunca uzanan raflar mum ışığıyla aydınlanıyordu. Eskiden olsa buraya ateşin girmesine izin verilmezdi ama şimdi ne yanıp kül olacak kitap ne de buna kızacak yeterince Katip vardı. Ağ tutmuş rafların arasında ilerlerken kitapları hatırladı. Her çeşitten, her türden eser bulunurdu burada. İkinci Feralan derdi hocası, önce birincisini anlatır, ardından burayla benzerliklerini sayardı. Aslında hiçbir benzerlik olmadığını ikisi de biliyordu ama hocaya göre kitap bulunan her yer oraya benzerdi. Nadir bulunan insanlardan biriydi ama çoğu gibi o da ölmüştü.
Birkaç metre aralıklarla raflar kesiliyor, okuma odalarına açılan kapılar beliriyordu. Açık kapılara dışarıdan bakıldığında içerisi karanlıktı ama odada neler olduğunu biliyordu. İki yana yerleştirilmiş duvarlara dayalı yataklar, şömine, ortada iki sandalye yaslanmış bir masa ve duvarlarda cam korumalarla kapatılmış meşaleler, kalan yerlerde odadakilerin özel kitapları. Uzun zaman önce bunlar vardı ama şimdi nelerin kendini muhafaza edebildiğinden emin değildi. Kitaplar sahipleriyle ya da onların güçleriyle beraber yanıp gitmişti. Şömine en az bir asırdır harlanmamıştı. Oda soğuk, taş yatakların üzeri boştu. Sandalyeler ve masa çoktan kül olmuş olmalıydı. Tek bir şeyden emindi, duvarlar çıkmayan kara bir lekeyle kaplıydı.
Salona açılan kapıya geldiğinde mumu söndürerek mermer yolun üzerine bıraktı. Kapıya yaklaştı ve belli bir ritimle vurdu.
Tek tıklatmadan sonra iki saniye bekle ve Bağ’ın ritimlerini vur. İki yana açılan kapıdan sızan ışık düz ve temiz yüzünü ortaya çıkarmıştı. İçerisi genişti, sağlı sollu dizilmiş büyük masalara oturan insanlar muhabbet ediyorlardı. Kaç kişi olduğunu tahmin etmek zordu. Her yer insan doluydu. Toplantının bu denli dolu olmasına şaşırmıştı ama bunu bekliyordu. Odanın sonundaki merdivenlere doğru ilerlerken insanlara çarptı. Kızgınlıkla dönenler kimin çarptığını görünce susup kendileri hatalıymış gibi özür diliyorlardı. İstemeden de olsa konuşmaları duyuyordu.
Gerginler. Bu yerin kendisini de gerdiğini itiraf etmeliydi. Yenilerin korkması gereksizdi ama görmüş olanlara hak veriyordu. Damarlarından kıvılcımlar geçiyor gibi hissediyordu.
Demin girdiği kapıdan gelen bağrışma sesleri ile irkildi. Ne dediklerini tam anlayamıyordu ama kavga ettikleri belliydi. Aldırış etmeden yoluna devam etti ve salonun sonundaki merdivenlerin önünde durdu. Arkasına baktı, kavga edenler başka yerlere taşınmıştı. İnsanlar hala intizamsız şekilde bekliyorlardı.
Salaklar, güç sevdalısı yüzlerce salak. İki sarmal merdiven ortada, salona bakan balkonda birleşiyordu. Merdivenleri ağır adımlarla çıkıyordu. Balkona açılan kapıya ilerledi ve
Bağ ritimlerini vurdu. Önceki kapıda vurduğuna benzemiyordu. Kendine has bir tınısı vardı. İçinde gizlediği, sadece sahibinin ve kapının bileceği bir şey.
Kapı ağır bir hareketle içeri doğru açıldı. Dışarıya nazaran küçük olan odanın ortasında yuvarlak masa duruyordu. Etrafında oturan insanları biri hariç tanıyordu. Masanın başında oturan adam çocukluk arkadaşı ve dostu Kelam, sol tarafında, gözlerinin altı uykusuzluktan mı yoksa içtiği güzelleştiricilerden dolayı mı mor olduğu bilinmeyen Halis duruyordu. İçeri giren Kâtip ona Mor Göz diyordu. Kelam’ın solundaki sandalye boştu ama onun yanındaki sandalyede, daha önce görmediği iri kıyım, yüzünde savaşta edindiği belli yara izleriyle bir zırhlı oturuyordu. Asker olduğu belliydi. Pelerininin üstünde arma yoktu. Şahşahalı zırhının üzeri hala düzdü, yeni dövülmüş gibi duruyordu. Çelik örgülü kollarından biri ağır hareket ediyordu.
Sol kolu sakat. İki yanında zümrüt işlemeli hançerler vardı.
‘’Hoş geldin kardeşim’’ dedi Kelam ayağa kalkarak. İçeri giren eski dostunu gördüğüne sevinmişti. ‘’Uzun zamandır gözükmüyordun. Bu davete de gelmeyeceğinden korktum. ‘’ Ellerini açarak yürümeye başladı.
‘’Bunun öylesine, sohbet için yapılmış bir toplantı olmadığını varsaydım. Bu zamanlarda toplantılar öylesine olmuyor değil mi? Kim yaparsa yapsın. Hem benim için düzenlenmiş bir yere gelmemem kabalık olurdu. ‘’ Odadakilere bir kez daha baktı. Asker istifini bozmadan eline aldığı tüylü kalemle oyalanıyordu. Yeni haberleri Askere sezdirmeden Kütüphaneciye söylemeliydi.. ‘’Seni görmekte güzel dostum. Keşke ardımdan birkaç mektup yollaya bilseydin. Eski günlerdeki gibi bir buluşma ayarlaya bilirdik belki.’’
Kütüphanecinin yüzü içten gülümsemesiyle genişledi.‘’ Kuşlar buralarda uçamıyor, biliyorsun, ve atlılar da sana yetişemeyecek kadar hantal. Sizi tanıştırmayı unuttum, bu askerde, hm, asker işte bizi koruması için gönderildi. Adı, adı, adın neydi?‘’
‘’Genire, Gece Hançerlerinin kumandanı ve Seçicisi. İsterseniz ismimi aklınızda tutun Kütüphanecimiz. Çok uzun süre beraber olacağımızı ümit ediyorum.’’ Asker sözlerini bitirdiğinde yüzü hala aynı ifadeyi koruyordu. Sert, buz gibi keskin bakışlarla Kâtip’i ve Kütüphaneciyi süzüyordu. Mor Göz’ü önemsemiyor gibiydi. Yüzünü ona çevirdiğinde iğrenerek bakıyordu.
‘’Korunma ihtiyacımızı kendimiz giderebiliriz sanırım, bizi öldürmek için gelenlerin çoğu kılıçsızdı unuttun mu Kelam’’ Kumandan’ı umursamıyordu. Askerlerden hiç haz etmemişti. ‘’Alev’lerin kıvılcımlarıyla verilen mücadeleyi bütün diyar biliyor. Öldürenlerin, devirenlerin kim olduğunu...’’ Bitti denilmişti, zulüm diyardan kovuldu. Onca yaptığımız şeye rağmen bizi hiç sevmediler.
‘’Ah evet ama artık kılıçlı hergeleler de bizimle uğraşıyor. Salondaki insanlar daha fazla olmalıydı. Üçte birinden haber alınamıyor. Zaten zayıf olan Bağ’ları da artık hissedilmiyor. İzleri yok oldu ve bunu bu zamanda kılıçlılardan başka kim yapar bilmiyorum.’’ Gözleri bir an hüzünlü gibi gözüktü. Toparlayarak arkadaşına sarıldı. Kimsenin duymayacağına emin olduğu bir tonda konuşuyordu.‘’ Akşam Evhae’nin okuma odasına gel. Takip edilmediğinden veya görülmediğinden emin ol.’’ Sarılmayı kestiklerinde birbirlerine sevecen gülümsemelerle karşılık verdiler..
Kumandan’a geri baktığında diğerlerinin nerede olduğunu merak etti. ‘’ Geri kalanlarınız nerede küçüğüm?’’diye sordu Kâtip, gözleri sorgulamaktan çok inceliyor gibiydi
Kumandan sesini düzeltmek için öksürdü. ‘’Aranızdalar Katîp, salonun içinde, görmediniz mi?’’ Katîp bağrışanları hatırladı, onları ayıran adamları da.
‘’ Gördüm ve umarım sizi daha fazla yormamız gerekmez. Mor Göz sen nasılsın?’’
Kafasını ağırca kaldıran Halis gözlerini odada gezdirdi. Yüzündeki ifadesizlik insanı korkutuyordu. Seri bir şekilde masaya ritmik darbeler vurdu. Uzun zamandır konuşmuyor, müzik ve seslerle iletişim kuruyordu ama anlattıklarını sadece Kâtip anlıyordu. Ezgi bittiğinde zayıf yüzüne yakışmayan bir şekilde güldü.
‘’ Evet.’’ Dedi Kâtip kahkahalarının arasında. ‘’ Ben de yapmak isterdim.’’
Merdivenler sonsuza dek iniyormuş gibiydi. Kaç dakikadır aşağı doğru yol aldığını bilmiyordu. Küf kokan duvarların kokusu burnunu sızlatıyor, zaten boğuk olan havayı daha da katlanılmaz hale getiriyordu. Meşaleyi aşağıya tuttuğunda odayı gördü. Sürgülenmiş kapısının önündeki merdiven kapı büyüklüğündeydi. İçeri girmek için kapıyı çaldı. Çoğu kişi buraya inmeye korkuyordu, İsimsizler’in öldürdüğü her ruhun buraya musallat olduğu inancı vardı. Ölülerin kayıt odalarına bu merdivenlerden iniliyordu. Halk buraya İsim Mezarlığı diyordu.
Kapıyı birkaç kere daha tıklattıktan sonra içeriden sürgü sesleri geldi. Kapı açıldığında arkasındaki Kelam’ın yüzü gözüküyordu. Buraya karşı derin bir saygısı vardı. Vakarlı bir şekilde Kâtip’i içeri çağırıp kapıyı kapadı. Sıcaktan terlemiş, içeriyi küf ve ter kokusuyla kaplamıştı.
‘’ Gel, geç otur.’’Dedi sandalyelerden birini uzatarak, kendi yerine geçerken hararetle konuşmaya başladı. ‘’ Geldiğin için seviniyorum. Gittiğin günden beri seni arıyordum. Diyar’a gönderdiğim kuşlar ve casuslar seni bulamadı.’’
‘’ Bulunmamak için elimden geleni yaptım. Araştırmam için zamana ve yalnızlığa ihtiyacım vardı. Sessiz olmalıydım ve bir o kadar dikkatli. Gittiğim yerleri bilseydin bana saygın artardı Kelam, hem de çok. ‘’ Oturduğu yerde kımıldandı. Yüzüne muzipçe bir gülümseme yerleşmişti.
‘’ Bunları duymak istemiyorum, sana saygım yeterince var ve kölen olmak istemiyorum. ‘’ Ayağa kalkarak küçük odada dolanmaya başladı. ‘’Alev’lerin kıvılcımından beri bizi takip ediyorlar, yanımıza şu Gece Hançerlerini verdiler şimdide. Parayla çalışan bir grup casus bizi idare etmek için tutuldu. Ah eski günleri özlüyorum. Duvarların canlılığını, kitapları, İsimleri ve Bağ’ları. Üstteki Kumandan, hiç bir halta yaramıyor aslında. Bizi ellerinde tutmak istiyorlar. Bilmediğimi, anlamadığımı sanıyorlar ama peh, yüzlerine tüküreyim ki tekrar güçlenmemizden korkuyorlar. İsimlerinin bu odalarda anılmasından. ‘’
‘’Sakin ol. Sen Kütüphanecisin unuttun mu? Dirayetini koruman gerekiyor. Diğer işlere ben bakıyorum. Yarın sen, ben ve Mor Göz salondaki İsimsizlerden birini seçeceğiz. Bağ’ı tam olarak kurmayacağım, ama İsimsiz birşeyler hissetmeli ki gerçekçi olabilsin. Bu yüzden kendini küçük düşürecek kadar gösteri yapmasına izin vereceğim. Hala güçsüz olduğumuzu sanacaklar. Peşimizi bırakmayacaklar ama üstümüze çok fazla gelmeyecekler. Salonlarda bir ordu dolaşacağını küçük bir bölük olacak.‘’
‘’Bağ’ı kurmayacaksan bu toplantının ne anlamı var Sedarn. Son bağın bozulduğunda yüz sene beklemek zorunda kaldın. Bunun tamı veya yarımı yok biliyorsun. ‘’ Yüzünde biriken damlalar aşağıya doğru kayıyordu.
‘’Gücümü hafife alıyorsun Kelam, yüz sene uzun bir süre ve gücüm elimdeyken daha derinlerine indim. Kullanamıyorum, bu muhal ancak Bağ’ın Öz’ü kullanabilecek. Geriye sadece onu bulmak kaldı. Salondakileri gördüm, hepsi güç için gelmiş. İçlerinden biri bile aradığımız kişinin yanından geçmez.‘’ Sakince oturuyor odanın içinde ileri geri dolanan Kelam’ı izliyordu.
‘’ Senin işine karışmıyorum Sedarn, her zaman anlamadığım işler yapıyorsun ama Öz’ü nerede bulacağını biliyor musun? ‘’
‘’ Hayır ama tahmin ediyorum. Diyar’da dedikodular dolaşıyor. Doğu’da Derûn’a dair kehanetler dolanıyor. Oradan başlayacağım. Derûn’un doğacağı yerden.’’
Şaşkınlıkla olduğu yerde kaldı. Ayaklarını kımıldatamıyordu. Kâtip, Kelâm’ın içindeki korkuyu hissedebiliyordu. Kendisinin de korkması gerekiyordu ama şu an için metanetli davranmalıydı. Yeterince sorunları vardı ve bu sorun biraz daha bekleyebilirdi; doğana kadar.
‘’ Hiç derdimiz yokmuş gibi Derûn kehaneti çıktı. Ya bizim tarafımızda olmazsa ne olacak. Kendi doğrularıyla hareket ederler biliyorsun. Ve bizim doğrularımızı benimsemezse karşımızda durur, diyarda bizi iyi anmıyorlar kardeşim. ‘’
‘’ Derûn’un doğmasına çok var. Şu an ki derdimiz Gece Hançerleri, ve dediklerimi uygularsak o sorunda tehlike arz etmeyecek. ’’
Odanın içinde dolanıp duran Kelam, taş yatağa oturdu. Düşüncelerini toparlamaya, planı kafasında tamamlamaya çalışıyordu. Sedarn yapabilir miydi bilmiyordu ama ona güveni tamdı, ya da şimdiye kadar öyle olmuştu. Tereddütleri kafasını karıştırıyordu. ‘’ Tamam, yapacağız. Sen yapabilirim diyorsan biz de senin ardından geleceğiz. Halis için farketmez zaten, ne istiyorsak yapar. ‘’
‘’ O zaman yarın İsimsizlerden biriyle Bağ kuracağım. Küçük, kötü geçen bir gösteriden sonra herkes dağılırken sıvışacağız. İsimsiz ve Mor Göz de benimle gelecek.Atların ve yollukların hazır olmasını sağla. Buradan çıkma vakti geldi. Yüz yıllık sabrımızın karşılığını alacağız. Alevler göçüp gitti ve kıvılcımların son ezgileri çalındı. Diyar bizim dönüşümüzü bekliyor, içindekiler istemese bile. ‘’